30 Nisan 2017 Pazar

İşsizlik Fonu: AKP’nin Son Maymuncuğu

İşsizlik Fonu: AKP’nin Son Maymuncuğu[*]




Türkiye’de işsizlik sigortası fonu oluşumu tartışmaları 80’li yıllara kadar gider ancak 1999 yılında somut adım atılabilmiş ve “4447 sayılı işsizlik sigortası kanunu” Ecevit Hükümeti tarafından yasalaşmıştır. 1999 yılında çıkan kanun gereği birikmeye başlayan fon kapsamında, yararlanma koşullarını yerine getirebilen işsizlere “Mart 2002” döneminden bu yana işsizlik ödeneği ödenmektedir. 2002-2008 yılları arasında ilgili kanunda esaslı bir değişiklik  olmamıştır.

“Türkiye’yi teğet geçen ekonomik kriz” işsizlik sigortası fonunu ve ilgili kanunun neredeyse merkezini değiştirmiştir. 2008 yılından başlayarak çıkan her torba kanun çalışmasında “işsizlik sigortası fonunun kullanım alanları genişletilmiştir.” 4447 sayılı kanunda esaslı 8 değişiklik yapılmış, işsizlik sigortası fonu sadece işsizlik ödeneğine değil birçok farklı başlıkta kullanılmaya başlanmıştır.  Hem 2001 krizinden çıkışta hem de 2008 sonrası krizle mücadelede işsizlik sigortası fonu en önemli argümanlardan biri olmuştur. Varlık fonu, kıdem tazminatının kaldırılması ve ekonomik kriz tartışmaları içinde geçtiğimiz bu kritik süreçte işsizlik fonunun önemi ve etkili yönetimi daha da artmıştır.

İşsizlik sigortası fonunun işsizlik ödeneği dışında kullanımı, 2008 yılından bu yana sürekli genişleyen başlıklar ve büyüyen miktarlarla devam etmektedir. Siyasal iktidar "işsizliği azaltma" iddiasıyla on milyarlarca fonu işsizlik ödeneği dışında kullandı. Bu kullanım referandum ve seçim dönemlerinde daha da yoğunlaştı. Şimdi yeni bir aşamaya geçildi ve fon reel azalışını cari azalışla da sürdürecek gibi görünmektedir. Çünkü Bakanlar Kurulu 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunun 48. Maddesinin 7. fıkrasındaki % 30'luk oranı % 50'ye çıkardı. Yasayla değil "Bakanlar Kurulu Kararıyla" yapılan bu değişiklik "referandum sonuçları kesinleşince Cumhurbaşkanınca yapılabilecektir." 

İlgili kanuna göre "Fonun bir önceki yıl prim gelirlerinin % 30’u; işgücünün istihdam edilebilirliğini artırmak, çalışanların vasıflarını yükselterek işsizlik riskini azaltmak ve teknolojik gelişmeler nedeniyle işsiz kalması beklenenlerin başka alanlara yönlendirilmesini sağlamak, istihdamı artırıcı ve koruyucu tedbirler almak ve uygulamak, işe yerleştirme ve danışmanlık hizmetleri temin etmek, işgücü piyasası araştırma ve planlama çalışmaları yapmak ve Fondan ödenmek üzere vize edilmiş sözleşmeli personel pozisyonlarında çalışanlar ile bunlardan ilgili mevzuatına göre Kurum kadrolarına atanan ve Kurumda çalışmaya devam eden personelin mali ve sosyal haklarına ilişkin ödemeleri gerçekleştirmek amacıyla kullanılabilir. Bu oranı % 50’ye kadar çıkarmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Ancak, işsizlik ödeneğinden yararlanmakta olanlara yönelik hizmetler için bu sınırlama dikkate alınmaz." 21.04.2017 tarihinde çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararı için Tıklayınız! 

İŞKUR İşsizlik Sigortası Aralık 2016 bültenine göre; 2016 yılında Fondan harcanan miktar 12.145.157.598 TL’dir. Aynı dönemde bu kapsamda işsizlik ödeneğinin toplam harcama içindeki oranı % 30’dur. Fonun % 70’i işsizlik ödeneği dışındaki harcama kalemlerinde harcanmıştır. Kurulduğu aşamadan bu yana bu oranın düzenli bir artış sergilediği ortadadır.

“Kullanılma kapsamı” özellikle torba yasalarla yıllar içinde genişletilen fonun “kullanıldığı başlık sayısını tam olarak belirlemek” ayrı bir araştırma gerektirebilir. Aşağıda ana başlıklar halinde verilmeye çalışılmıştır. 

Yukarıda ifade edilen 48. maddenin 7. fıkrası ilk okumadan bir şey anlaşılmayabiliyor. Onun için şöyle maddeleyerek ifade edelim ki 1. Madde dışındaki maddeler "İşsizlik Ödeneği" dışındaki maddelerdir. 

1- İşsizlik Ödeneği ödemeleri 
2- Genel Sağlık Sigortası primi ödemeleri
3- Çok tehlikeli mesleklerde çalışanlara ilişkin ödemeler
4- Kısa Çalışma Ödeneği Ödemeleri
5- Ücret Garanti Fonu Ödemeleri
6- Yarım Çalışma Ödeneği
7- Personel Maaş giderleri
8- İMD Hizmet sunum giderleri (Araç Kiralama vb.)
9- Memurların Öğle Yemeklerine Yardım
10-İşgücü Piyasası Analizi giderleri
11- Toplum Yararına Program
12- İş başı Eğitim Programı giderleri
13- Girişimcilik Programı giderleri
14- Mesleki eğitim kursları giderleri
15- GAP’a aktarılan ve bir daha iade edilmeyen giderler
16- İŞKUR Belgeli İşçi Çalıştırma Giderleri
17- Kadın Prim Desteği
18- Genç Prim Desteği
19- Fon yönetimi giderleri
20- Personel Hizmet içi eğitim giderleri
21- Fonun Hazineye Aktarım giderleri
22- "Kurum" Bilgisayar/Yazılım-Donanım giderleri
23- SOMA, Ermenek/Eynez…  katliamına ilişkin giderler
24- "Kurum" mahkeme ve harç giderleri
25- Geçici 9. ve 17. Madde = işverene prim iade maddeleridir aslında. İşveren % 1'le verdiğini 773 TL olarak alabilir. 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı 10 Nisan 2017 Tarihinde resmi bir istatistik bülteninde değil  "bir twitte" 760.150 kişiyi "iş sahibi" yaptıklarını ifade etmiştir. Bir gün sonra aynı sayı ÇSGB Twit sayfasından da paylaşılmıştır.  İşin ilginç boyutu ne TÜİK, ne SGK, ne de İŞKUR verileri Çalışma Bakanının açıklaması ile uyumlu ve pozitif yönde değil. İŞKUR Ocak ayında 100.000'in altında işe yerleştirme yaptığını Ocak Bülteninde açıklarken, SGK'de Ocak verisini Aralığa göre  157.476 kişilik artışla açıklamıştır. TÜİK verilerine göre ise Ocak döneminde (Ki şubat ayını da kapsar) istihdam oranı azalmış ve istihdamın tümü 2017 yılında bile gerçekleşmişse 230.000 kişi olarak açıklanmıştır. Bu yönüyle Bakanın açıklamasında bazı hususlar yanlıştır. Buradan hareketle Sayın Bakanın  açıklaması ile ilgili olasılıklar şunlardır.


1- Kendisine yanlış bilgilendirme nedeniyle Sayın Bakan da toplumu yanlış bilgilendirmiştir.
2- Sayın Bakan'ın "iş/istihdam" diye açıkladığı bazı durumlar istatistiklere bu şekilde yansımamaktadır/yansımamalıdır. 

İlk olasılık bürokrasi de son dönemlerde çok sık olan ve maalesef sonradan düzeltilmeyen bir durumdur. Eğer bu şekilde sehven Bakana yanlış bilgilendirme yapıldıysa bunun da açıklanması gereklidir. Burası bizim düzeltebileceğimiz bir alan değildir. Bürokrasinin iç işleyişinde yanlı-ş bilgilendirme yapanlarla ilgili yerler gerekeni yapmalıdır.

İkinci olasılık ise Sayın Bakanın kursiyer ve stajyerleri "işe yerleştirmeden" saymasıdır. Ki bu kişiler geçici “günlük” aldıkları için zaten TÜİK'çe de istihdamda sayılmaktadırlar. Ancak referandum  ve seçim dönemlerinde uygulaması artan "toplum yararına programlar (TYP)"lerin de dahil edilmesi bir olasılıktır. Olumsuz olan durum, kursiyer ve stajyerlerin veya TYP yararlanıcılarının istihdamdan sayılmasıdır. Şayet 760.150 kişilik "iş sahibi" içerisinde bu üç grup (Kursiyer, Stajyer, Yararlanıcı) varsa yıl sonuna varmadan hepsi 4 milyona varan "işsiz ordusuna" dahil olacaktır. Kalıcı, güvenceli bir istihdam için geçici ve palyatif politikaların işsizliği arttırdığı görülmelidir. Maalesef görülmemektedir.

İşsizlik sigortası fonundan taşınan geçici su ile ilave istihdama 773 TL teşvik “reklamı” eğer  760.150 için kullanıldıysa bunun fona aylık açık maliyeti 587.595.950 TL şeklindedir. Sürdürülebilir değildir. "Milli" İstihdam Seferberliği adı altında bu teşviğin "2 milyon istihdam diye" dağıtılması "fonu dağıtır" ama istihdamı arttırmaz. Bu hızla, 2 Milyon kişi için işverene bu prim desteği verilir ama toplamda istihdamın artamayacağı görülmelidir. Ayrıca fon gider ve gelirleri arasında gittikçe artan makas daha da derinleşecektir. Fonun giderleri gelirlerini aşacaktır.


Bu nedenle yetersiz kalan "fonun bir önceki yıl prim gelirlerinin % 30’u" artık % 50'ye kadar kullanılacaktır. Bu durum, işsizlik artmaya devam ederken fonun azalmasıyla sonuçlanacaktır. Son iki yıldır hem "kur etkisi" hem de "negatif faiz" nedeniyle reel değeri azalan fon cari olarak da azalışa geçecektir. İşsizlik sigortası fonu siyasal iktidarın elindeki son maymuncuktur. Son % 50 Kararıyla her yere kullanmaya başlandığından son kullanma tarihi daha da yakınlaşmıştır. 

İstihdamı arttırma iddiasıyla uygulana gelen "emek arzı yönlü mesleki eğitim ve danışmanlık" politikaları işgücü piyasasındaki güvencesizlik, kuralsızlık, denetimsizlik ve kayıtdışılık öngörülmeden ısrarla sürdürülmektedir. Genel eğitim politikalarında, 8 yıllık zorunlu eğitime geçerken ve devamında 4+4+4 sistemine geçerken "istihdam boyutu hariç" tüm ilgisiz ve uzatılmış tartışmaların sonucu ortaya çıkan "üniversiteli ve genç işsizlik" artıyor. Geçici olmayan ve kuşaksal kayıplara neden olacak düzeye gelen bu işsizlik, tüm illere 2. üniversite açılsa ve Anadolu'daki tüm liseler İmam-Hatip yapılsa sadece daha da yapısallaşır. İşçiden toplanan işsizlik sigortası fonunun sermaye kesimine iadesiyle, teşvikle ve talimatla/ricayla artması beklenen istihdam bu bahar da artmayacaktır. Fonun gelirlerinin % 100'ü dahi işverene verilse (ki kıdem tazminatı "fonundan" açılan sözler bunu ima etmektedir) istihdam artmak yerine azalacaktır. Siyasal iktidarın yaklaşık 10 yıldır uyguladığı ve görmek istemediği aktif istihdam programı politikaları işsizliğin en önemli nedenlerinden biridir. "Geçici mesleki eğitim programları ile kalıcı istihdam sağlanılamaz" Sorunun tartışılmaya başlanması gereken yeri burasıdır.  İşsizlik Fonu maymuncuğu kırılmak üzeredir.       




[*] Bu yazı 25.04.2017 tarihinde Bianet’te yayımlanmıştır.

22 Nisan 2017 Cumartesi

OHAL Komisyonun Kurulması Bu Kadar Sürdüyse...

110.971 kişiyi düşüncesizce ve hukuka aykırı bir şekilde tamamen hukuk dışı siyasi/idari bir tasarrufla işten hızlı bir şekilde atan siyasal iktidar 3 Aydır 7 kişilik OHAL komisyonunu kuramadı. OHAL'i bir yıla çıkaran düzenleme 19 Nisan tarihi itibariyle yürürlüğe girdi. Bu hal devam ettiği sürece olağan hukuka hasret bir ülke olarak kalmaya devam edeceğiz. Komisyonun kendisi de OHAL kurumu olduğu için baştan tartışmalı bir oluşum olmasına rağmen kurulmasının  bile 3 ay sürmesi konuya yaklaşımı da göstermektedir. 

685 sayılı KHK ile OHAL inceleme komisyonunun kurulması 23 Ocak 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştı. 7 kişilik olan komisyon; Başbakanlık tarafından kurulacak sekretarya tarafından desteklenecek bir mekanizmayı öngörüyordu. "7 kişilik oluşacak komisyonun üyelerinin 3’ü Başbakanlık tarafından, 1 tanesi Adalet Bakanlığı tarafından, 1 tanesi İçişleri Bakanlığı tarafından, 2 tanesi de yargı mensupları arasından belirlenecek" diye belirtilen düzenleme hala uygulanmamıştır. Yüzbinlerce hak ihlalinin inceleneceği varsayımıyla bu 7 kişinin nasıl bir örgütsel destekle inceleme yapacağı bilinmemektedir. 

Adalet Bakanı B. Bozdağ 19 Mart 2017 Tarihinde “Bu hafta kurulacak” demişti komisyon için[1].  Avrupa Konseyi’nin denetleme sürecine yeniden alınmamak amacıyla kurulduğu ifade edilen “Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun” üyelerinin belirlenmesi için 1 aylık süre koşulu koyan KHK’ye hükümetin kendisi uymadı. Kararname 23 Ocak’ta çıkartıldı ancak kurulacağı söylenen Komisyon kağıt üstünde kaldı; binası, görev yapacak isimler, sekretaryası hâlâ oluşmadı. Bozdağ’ın bir haftası üzerinden bir ay geçtikten sonra bu sefer Başbakan B. Yıldırım bir açıklama yaptı dün[2]. Yıldırım “bugünlerde” dediği atamaları yapacaklarını ifade etmiş. 10 aydır işsiz, güçsüz, sosyal dışlanmaya maruz kalmış binlerce insan hakkında bu kadar keyfi davranılmasının sonu ne zaman gelecek, bilinmemektedir.

OHAL’i sonsuza kadar uzatmak dışındaki seçenek olağan hukuka hızla dönüp bu hukuksuzluklara neden olanlara açık yargı yolu ile hesap sormaktır. OHAL komisyonun sadece kurulması 3-4 ayı aldıysa yüzbinlerce mağduriyetin yaşandığı bu durumu 7 kişilik bir komisyona havale etmek toplumsal maliyeti arttırmak dışında hiçbir işe yaramayacaktır. “Geciken adalet, adalet değildir.” Bu kapsamda hızlıca yapılması gerekenler şöyle ifade edilebilir.

1-    Yasa yoluyla KHK’ler iptal edilmelidir. Yasanın kapsamı için taslak metin ve destek için lütfen linki[3] tıklayıp görüş ve destek veriniz.
2-    Mademki OHAL Komisyonu inceleme yapacak ve bu iş uzun sürecek, insanlar yıllarca yaptıkları gibi işlerine devam etsinler veya görev gerektiriyorsa açığa alınsınlar “inceleme ve soruşturma süreçleri yasaya uygun” yapılsın ve süreç sonunda gerektiriyorsa işten atılsın.
3-    İşe iade edilen 918 kişi için hangi komisyonlar işletildiği kamuoyuna açıklansın.

Bu seçenekler dışında sadece kurulması 3-4 ayı geçmiş olan 7 kişilik komisyonun adil bir süreç işleteceğini beklemek, ... 








14 Nisan 2017 Cuma

İhraç Edilenlerin 18 Maddeli Soruları % 100 Hayırlı

Sia-yasal İktidar, 20 Temmuz 2016'dan sonra çıkarılan OHAL KHK'leriyle 110.971 kişiyi işsiz bırakacak şekilde ihraç etmiştir. Bu kapsamda sorulabilecek muhtemel sorulara Adalet bakanı B. Bozdağ bile "Hayır" cevabı verecektir. 


  1. İhraç edilenlerin tümü darbe suçu işlemiş midir?
  2. İhraç edilenlerin tümü darbe suçu dışında bir suç işlemiş midir?
  3. İhraç edilenlerin tümü hakkında ihraç edilmeden önce herhangi bir tahkikat, soruşturma, kovuşturma yapılmış mıdır? 
  4. İhraç edilenlere herhangi bir savunma hakkı tanınmış mıdır?
  5. İhraç edilenlerin tümü "Fetö" ile ilgili midir?
  6. Hata payı binde bir bile değildir diyenler haklı çıkmış mıdır?
  7. İşten atılanlar içerisinde engelliler, hamileler, kronik hastalar yok mudur?
  8. İhraç edilenlerin çoğu AKP döneminde işe alınmamış mıdır?
  9. İhraç edilenlere bir hak arama yolu gösterilmiş midir?
  10. Emekliliği gelmiş emekçilerin "ikramiyelerine" el konulmamış mıdır?
  11. İhraç edilenlere 3 ay önce kurulacak denilen OHAL komisyonu kurulmuş mudur?
  12. İhraç edilenlerle birlikte kaç çocuk, öğrenci aile efradı mağdur edilmiştir, bilinmekte midir?
  13. Bu suçlamalar Anayasaya, yasalara, Uluslararası sözleşmelere uygun mudur?
  14. İade edilenlerin topluma maliyeti 20 milyon TL midir?
  15. İadeler geciktikçe toplumsal maliyet azalmakta mıdır?
  16. İntihar eden onlarca kişinin günahı/vebali onların mıdır?
  17. Hukukta iltisak diye bir kavram var mıdır?
  18. İdari tasarrufla suç ve ceza inşa olur mu?
İnsaf, vicdan, zeka ve ahlak sahibi tüm hukukşinas kamuoyuna sunulur. Biz, 18 maddeye Hayır Cevabı veriyoruz. Ailelerimiz, arkadaşlarımız, dostlarımız, tanıdıklarımız da Hayır diyecek...




10 Nisan 2017 Pazartesi

Muhafazakar İhraçlar da Hayır Diyor

20 Temmuz 2016 Tarihinden bu yana sadece KHK'ler kapsamında işinden edilen ihraç sayısı 110.971 olduğu söyleniyor. Resmi açıklamalar da bu sayının 100 binlerin üzerinde olduğu yönünde. Bu sayıya açığa alınanlar da dahil değil. Ayrıca kapatılan üniversiteler, medya kuruluşları, kayyum atanan belediyeler ve özel işletmelerden işten atılanlar bu sayıya dahil değil. Nasıl değerlendirilse değerlendirilsin milyonlara varan sayıda mağdurun olduğu bu hukuksuz sürece ihraçların nasıl tepki vereceği tam olarak bilinmemektedir. Birçok ihraç edilen kişi referandum konusunda genel fikrini açıklamaktan çekinmektedir. Bu kapsam da ihraç edilenlerin görüşlerini derlemek amacıyla ihraçların en kolay örgütlenebildiği alan olan sosyal medya grupları üzerinden yapılan "bir ankete" 35 binden fazla üyeli gruplar olmasına rağmen bin kişiye yakın katılım gösterilmiştir. Bu nedenle aşağıda açıklayacağımız sonuçlar ihraçların genelinin görüşü olarak okunmamalıdır. Ancak katılım gösterenlerin görüşleri dikkatle değerlendirilmelidir. 

Ankete katılanların;

% 90,8'i açıkça hayır diyeceğini, % 3'ü ise Evet diyeceğini deklere etmiştir. Bu kapsamda ihraç edilenlerin 1. derece yakın ve akrabalarının eğiliminin de % 89,5 oranında Hayır yönünde olduğu ifade edilmiştir. Yakınlar içerisinde Evet oranı 6,5'e yükselmektedir.



Ankete katılan ihraç edilenlerin % 40,8'i 1 Kasım Seçimlerinde AKP'ye, %22,1'i MHP'ye, 18,7'si HDP'ye ve % 11,9'u CHP'ye  oy vermiştir. 


Bu pazar seçim olması halinde oy verecekleri partileri ise şöyle belirtmişlerdir. % 52,4 CHP, % 18,1 HDP ve 15,7 oranında Diğer Partiler oy verecektir. Saadet Partisi oy oranı % 8,3'e yükselirken AKP ve MHP seçmeninin CHP'ye yöneldiği görülmüştür. 

İhraç edilenlerin % 63'ü kendisini Muhafazakar-Milliyetçi olarak tanımlarken % 15,5'i"Solcuyum-Sosyalistim", % 9,6'sı ise Sosyal demokratım demiştir. Katılımcıların % 6,2'si kendisini Atatürkçü olarak ifade etmiştir. 






Ankete katılanların % 45,5'i öğretmenlikten, % 23,4'ü Polis/Asker ve % 31,1'i diğer  memurlar olduklarını belirtmişlerdir.

İşsiz, güvencesiz, dışlanmış bırakılan ihraçların referandum tutumu hayır yönünde görünmektedir. İhraçların maruz kaldığı hukuksuzluk ve sosyal dışlanmanın nedeni olarak referandumun evet cephesini gördükleri ortaya çıkmaktadır. Siyasal iktidar 110.971 kişiyi işsiz bırakmış ama sadece 918 kişiyi işine döndürmüştür. Bir ay içinde kurulacak denilen OHAL komisyonunun aday adayları bile belirli değildir. 4 aydır OHAL Komisyonu kurulacak diyorlar ama daha kurulmadı. Yüzbinlerce kişiyi işsiz bırakarak milyonlarca kişiyi güvencesiz, yoksul, dışlanmış bırakan siyasal iktidar hak arama yolu olarak tek bir mahkemeyi gösterememiştir. Olağan hukukun dışına çıkarak ihraç ettirdiği yurttaşların ve yakınlarının hayır yönünde eğilim göstemesi doğal bir sonuçtur. İhraçların baskın çoğunluğu hayır diyecektir. 














Şu Recep Ayını Hayır'la atlatalım.

Malum hicri takvime göre ömrümüz Recep ayından geçiyor. Betonkara'da bile leylaklar, kayısılar, kirazlar çiçek açtı  ancak Memleketin bir kısmında kar yağmaya devam ediyor. Ülke, 12 Eylül Anayasaları (1982-2010) altında güzel günler filmini çekerken!!! "yetmez ama daha kötüsü" şenlikleri devam ediyor. Yine de yoğun bir ba'har baskısı var Elhamdulillah. Balkanlar ve ortadoğu'dan gelen Ba'har ortalığı ıstacak gibi görünüyor. 


Recep ayının hikmetlerini saymakla bitiremeyiz. Bitiremeyeceğimiz için saymayacağım. Ancak bireysel ve toplumsal tarihler ve tarihsel kırılma anları vardır. Örneğin 10 Ekim bir "kırılma" tarihidir. 680 yılında Kerbela'da 10 Ekim tarihi bir kırılma anıdır. Yezit'e biat etmeyenlerin İslam çölünde susuz bırakıldığı bu tarih, "İslam Dininin zalim iktidarla ilk sınavıdır" denilmektedir. Tarih ve toplum ikiye yarılmıştır 10 Ekim 680'de... O gün bugündur "su vermeyenlere" karşı "susuz bırakılanların" tarafında duranlar "mutlak" denilen iktidarların ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlar. 

"10 Ekim" demişken Yezit karanlığının 21. yüzyıl temsilcilerinin ordusu, Ankara'da 101 canımızı da O Gün aldı"lar". Amed'den Suruç'tan başlayan "karanlık faşist şölen" stadlarla, ekranlarda, kurunun yanındaki "yaşta", alkış buldu. "Biz", bedenlerimizin ve ruhlarımızın parçalarını "Barış, Demokrasi ve Emek" meydanında ararken kimileri yaptırdıkları anketleri Sayın kamuoyuna duyuruyordu. Aynı cemaatten kişiler ŞİMDİ, 19 Recep 1438 (16 Nisan 2017) referandumu için anket açıklamanın "hakaret" olduğunu açıklıyorlar.  

16 Nisan 2017 tarihi Hicri Recep ayının 19'una tekabül ediyor. Ekonomik ve Siyasi anlamda varolan risklere ve kötü tabloya ek olarak yeni ve yapısal birçok risk getiren tek adam rejimine teslim olmamak, mahkum kalmamak için referandumda hayır demeliyiz. Recep ayını hayırla atlatabilmek için...

Kimler Hayır Demeli, 
1) Kişi başına 10 Bin Dolar düşüyor diyorlar Ya, her kim ki bu 10 bin dolardan (hatta yarısından bile) habersizse Onlar Hayır Demeli, Yani YOKSULLAR HAYIR DEMELİ
2) Cumhuriyet tarihinin en yüksek sayısı içerisinde olan 3.872.000 işsiz hayır demelidir.
3) Üniversite okuyup atanamayan 600.000 kişi hayır demelidir.
4) 550 Gündür kadro vereceğiz dedikleri 720.000 taşeron işsiçi hayır demelidir.
5) İhraç Edilen 110.971 kişi hayır demelidir.
6) Z-orunlu BES'e sokulan 4 Milyon çalışan Hayır Demeli (Nisan Maaşlarını düşük alacaklar)
7) Kıdem tazminatı kaldırılmaya çalışılan 13 milyon işçi hayır demeli.
8) Kadro güvencesi kaldırılmaya çalışılan 3 Milyon kamu emekçisi hayır demeli.
Sadece kendileri değil, aileleri, arkadaşları, dostları ve tanıdıkları da hayır demeli. Bu kadar mükemmel bir ekonomi varsa biz neden bu haldeyiz demek için... 


İlk 10 Ekim için yazılan mısralar.. (Kastamonulu Şazi'den,) Yaradılmış Cümlesinin figanını duyamadığım için ... 





7 Nisan 2017 Cuma

Referandum Sonucu Ne Çıkar?

9 gün sonra bu vakitlerde Türkiye'de çok önemli bir karar verilmiş olacak. Meclisin yasa çıkarma, bütçe hazırlama ve denetim haklarının kısıtlanmasından tutun düzenleme alanı belirlsiz CB kararnamelerine kadar birçok başlığa ya hayır ya da evet denilmiş olacak. Tüm olumsuz siyasi ve iktisadi gelişmelerden bağımsız bir şekilde referandum/anayasa değişikliklerini inceleyip sonuna kadar okuyan ve anlayan bir seçmenin bu rejime onay vermesi rasyonel görünmemektedir. Ancak siyasal davranış ile rasyonalite arasıda bir bağ varsaymanın yanlış bir varsayım olduğu defaten ıspatlanmıştır. Seçmen davranış saiklerinde önemli faktörlerin başında ilginç bir şekilde 1) alışkanlık, 2) inat 3) alternatifsizlik düşüncesi 4) geçmiş deneyimlerin esas alınması gelmektedir. Bu davranışın kavramsallaştırıması olarak daha geniş bir kavram olan "siyasal katılma" ise birçok faktörden etkilenmektedir. Seçmenin yaşı, cinsiyeti, etnik/dini vurgusu, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, yaşadığı sosyolojik çevre "katılmayı" nitelikli veya niteliksiz hale getirmektedir.

En yaygın somut seçmen davranışı veya katılma şekli en basit şekilde seçim ve referandumlarda oy vermedir. Ancak bu durumun hangi koşullarda olduğu da belirleyicidir. Rejimin niteliği, katılmanın amacı ve işlevini de etkilemektedir. Örneğin faşist rejimlerde katılma, temsilden ziyade "belirli bir yönde harekete geçirme" "resmi ideolojinin onaylanması" "faşist liderin topluma onaylatılması" gibi işlevleri içermektedir. Rejimin başarısı bu katılmanın başarısıyla ölçülür. Aynı şekilde parlamenter veya başkanlık/yarı-başkanlık rejimlerinde de "kitlesel katılımı" belirleyen en önemli faktörlerin başında "siyasetin finansmanı" "hukuk devleti ilkesinin korunması" "örgütlenme ve ifade özgürlüğü" gibi ilkelerin uygulanıyor olması gerekir. Bir rejimde, siyasal iktidarının demokratik yoldan el değiştirilmesi imkan dahilinde değil veya çok güç ise buradaki siyasal katılma yolları işlevsiz ve anlamsızdır. 16 Nisan Referandumundan Hayır seçeneğinin sandıktan başarılı çıkmamasının bu riskine neredeyse hiç değinilmemektedir. Bu durumda Hafız Esat, Saddam, Mübarek uygulamalarının benzerlerine gidişat için yol açılmış olacaktır. Bireyler üzerinden bu kadar net olmazsa dahi aynı partinin tekelinin korunması yönünde bir taslağın sunulduğu açıktır. Bir kere iktidar olanın bir daha sandıkla iktidardan uzaklaştırılması neredeyse mümkün olmayacaktır. Referandumun asıl siyasal tehlikesi budur. 

Peki evet veya hayır sonucu ne kadar net? Anket firmalarının hava koşullarına (Rüzgar:) göre açıkladıkları oranlar gerçeği ne kadar yansıtabilir? Öncelikle Türkiye'de anket şirketlerinin seçimlerdeki başarısız tahminleri ilk defa olmuyor. İşin doğası gereği tahminler tam olarak tutmayabilir ancak anket şirketlerinin önemli bir kesimi sonucun ne olacağını tahmin etmek yerine ne olması gerektiğini belirlemek yönünde bir çaba içerisinde olmaktadır. Bu durumda da her zaman yanlışlanan sonuçları haftalarca savunabilmektedirler. 2017 Referandum sonucunun tahmin edilmesi çok güç bir durumdur. Bu tahmin etme zorluğunun birçok nedeni bulunmaktadır. 

1- OHAL koşullarında toplumun önemli bir kesimi temel ifade ve iletişim hürriyetlerinden tecrit edilmiş durumdadır. Kapatılan medya kurumu sayısı yereller dahil edildiğinde tam olarak tespit edilememektedir. İşsiz kalan medya çalışanının 10 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ana akım medyada tek seslilik nizamı neredeyse yüzde 100 sağlanmıştır. 
2- Yine OHAL koşulları nedeniyle oluşturulan "korku-kaygı iklimi" nedeniyle yurttaşlar sosyal medya üzerinde bile fikirlerini tam olarak ifade edememektedirler. 
3- Özellikle hayır propagandasına yönelik gözaltı, saldırı vb. haberlerin sık sık çevrildiği görülmektedir. 

Bu üç maddeye ek olarak; 
1)  MHP seçmeninin nasıl bir tutum alacağının tam olarak bilinememesi
2) AKP-MHP yakınlaşmasının Dindar, Kürt, Liberal vb. eski AKP seçmenini nasıl etkileyeceğinin tam olarak bilinememesi
3) Son bir yıl içerisinde işsizlik, enflasyon, döviz kuru, faiz artışının ve yaşanan derin ekonomik krizin seçmenin yaşamında ne gibi etkilerinin olduğunun tam olarak bilinememesi,
4 ) AKP OHAL uygulamaları sonucu kamudan hukuksuz bir şekilde atılan 110.971 kişinin ve milyonlara varan aile, akraba ve dostlarının nasıl bir tutum alacağının tam olarak bilinememesi,
5) AKP'nin 1 Kasım seçimlerinden sonra uyguladığı sokağa çıkma yasakları ve bu kapsamda yaşamı her türlü etkilenen seçmenin davranışının ne yönde olacağının tam olarak bilinememesi
6) Tahmini en çok zorlaştıran madde olarak "parti aidiyetlerinin" referandumda ne kadar belirleyici olacağıdır. 

Tüm bu maddeler haliyle anket şirketlerinin de tahminlerini tamamen zora sokmaktadır. Tüm bu zorluklara rağmen önceki "seçimlerin sonuçlarına bakılarak" bazı tahminler yapılabilir. Örneğin MHP seçmeninin belirleyici olmadığı, Doğu-Güneydoğu'da Hayır kesinlikle yüksek çıkacaktır. Benzer bir şekilde Marmara ve Ege Bölgelerinde Hayır'ın yüksek çıkma olasılığı vardır. Karadeniz ve İç Anadolu bölgelerinde ise Evet kesinlikle yüksek çıkacaktır.  Akdeniz bölgesinde Evet veya Hayır'ın yönünü MHP'li seçmen (% 23,4 oranındadır) belirleyecektir. Evet ve Hayır'ın birbirine en yakın çıkacağı bölgeler Marmara ve Akdenizdir. 

Hayırın En Yüksek çıkacağı iller; Şırnak (86), Hakkari (85), Dersim (84), Diyarbekir (75), Mardin-Ağrı-Batman (72), Van (70) Muş (66), Iğdır (65), İzmir (62), Edirne-Kırklareli-Siirt (60) Bitlis (57), Tekirdağ-Kars-Ardahan (55), Ankara (50), İstanbul (49).

Evet'in % 75 üzerinde olabileceği iller Rize, Maraş, Malatya, Erzurum ve Konya gibi illerdir.

Sonuçlarının tahmin edilmesi en güç iller: Kayseri, Isparta, Manisa, Mersin, Adana, Antep ve Sivas olduğu söylenebilir.

10 gün sonra kimin/hangi şirketin de daha çok yanıldığını görmüş olacağız. Sonucun Hayır'lı olması temennimizdir. Sonuç ne olursa olsun yukarıda tahminleri zorlaştıran nedenler bu ülke yurttaşlarının yaşamlarındaki belirsizliklere işaret etmektedir. Olağan hukuk düzenine geçilmedikçe sonuçlar yapısal çözümlere doğru gitmeyecektir. 



4 Nisan 2017 Salı

"Milli" İstihdam Seferberliği (MİS) Yeni Bir Şey Söylüyor mu?

Çok tekrarlanmış olabilir ama Cumhuriyet tarihinin en yüksek işsiz sayısına ulaşan iktidar, AKP oldu. Aralık döneminde açıklanan 3.872.000 işsiz sayısı veya 2016 yılı için açıklanan 3.330.000 işsiz sayısı cumhuriyet tarihi boyunca görülen değerler değildir. AKP birçok zaman yaptığı gibi işsizliği azaltacağını, bunun için bir sihirli form-ül bulduğunu, 2 Milyon Kişilik istihdam hedeflediğini yine deklere etti. Milli İstihdam Seferberliği mis gibi oldu. mis gibi oldu ile mış gibi oldu bağzı klav-yelerde yerseniz aynı yazılır. 

Emeğin sorunları ile ilgilenenler bilir, AKP her sene müjdeli bir haber verir emekçilere... Emek meseleleri "Proje"lerin nesnesi haline gelmiştir bu dönemde. Örneğin kayıt dışılık sorunu mu var. Hemen projesi yapılır. Çocuk işçiliği sorunu mu var projesi hazır... Örneğin "Kadın istihdamı üzerine yapılan proje sayısını derlemek için" bir proje önerilse ciddi bir eylem planı, bürokratlar için il ziyaret takvimi, proje döngüsü döngeli, çalıştaylar, sosyal diyaloglar ... daha neler neler, keçiler kuzular meler... Misal 2010 yılında Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri (UMEM) Beceri 10 Projesi ... BİR MİLYON İSTİHDAM HEDEFLERİ, TAVUKLAR DÜŞÜNÜLMEDEN 5 MİLYON MESLEKİ EĞİTİM gibi kanatlı projeler geldi geçti... projenin uygulama maliyetleri ile çok ciddi bir istihdam yaratılabilecekken nihayetinde projenin sonuçları suya yazıldı. Havalar ısınınca su buhar oldu. Proje de yerini benzer projelere bıraktı. Değişen tek şey projelerin "parlak" adları...

2011-12  yıllarında "Her İşsize Bir Danışman Projesi" uygulanmaya başlandı. Bütün seçim konuşmalarında, bütçe konuşmalarında bu vurgu, futbolcu Pele'nin vurgusuyla dilller PELE'senk oldu... İşsizlik sorununun; danışmalık hizmetlerinin eksik verilmesinden kaynaklı olduğu, aslında piyasada çok iş olduğu, kişilerin vasıflarına göre işlere yönlendirilmediği gibi geleneksel emek piyasası "uydurmaları" ana akım medyada her şafak vakti tekrar ettirildi... Günde bilmem kaç vakit hala tekrar ettirilmektedir. Sözleşmeli olarak işe alınan 4.817 "İş ve Meslek Danışmanı (İMD)"; "İŞKUR çalışanı" bir "kariyer" yönlendirme kurumu olması gereken İŞKUR tarafından mağdur edildi. Kadroya geçirilirken maaşları düşürüldü. İŞKUR, İhraçlar kapsamında 310 çalışanını işsiz bırakırken, 168 İMD'yi de hukuka aykırı bir şekilde işten attı. İMD'lerin öyküsü başlı başına yazılmalı. O nedenle kısa kesiyorum. Ancak kurum içinden ve dışından İMD alımını 4 yılı aşkın süredir  yapmayan kurumun personel sayısı düzenli bir şekilde azalmaktadır. An itibariyle Kurum Personeli başına düşen işsiz sayısı 500'ün üzerindedir. Ayrıca bu işsizler dışında kişi başına düzen Kursiyer ve Program Yararlanıcı sayısı ortalama 100 kişinin üzerindedir. Bir yanda işsiz sayısı tarihi bir şekilde artarken öte yandan İŞKUR çalışan sayısı azalmaktadır. Sayılara niye vurgu yapıyorum. İŞKUR Personeli Süppermen ve Süpperwomenlerden dahi oluşsa işsizliğin nedeni onların "performansı" değil. Piyasa kuralsız, esnek, kiralık, kayıtdışı, düşük ücretli... ve bu tesadüf değil. Bir politikanın sonucu. Ulusal istihdam "stratejisi" budur. "Nitelik nitelik" diye günde kaç vakit hatim indirenler, İŞKUR'a gelen her iki açık işten birinin BEDEN İŞÇİSİ olduğunu görmüyor mu? Neyse...

An itibariyle yine mış gibi MİS projesi içerisinden geçmekteyiz. Gün geçmiyor ki bir parlak hedef açıklanmasın. İllere gıcır gıcır ziyaretler ve tabi ki ziyafetler... Hedef bu defa daha yüksekten uçuyor... Göçmenler bile işsiz beğenmek zorunda kalacak... 2 milyon ... Duydunuz Sayın Duduk severler... Duduk Gladyatör filminde önemli bir figurat... Fırsat 2017 yılı için geçerli.. Kaçırırsanız da sorun yok... Hangi fırsat... ahanda sahanda bu fırsat... MİS gibi... 

"Türkiye'de Tarih Yeniden Yazılıyor.. Daha çok çalışalım, daha çok üretelim diye tarihin en büyük istihdam seferberliği başladı. Çalışmak isteyene işte fırsat, Devletten İstihdama eşi benzeri görülmemiş destek. Yeni işe girenlerin tüm vergi ve primlerini devlet ödüyor. Gözünüzdeki ışık, yüzünüzdeki gülüş hiç eksik olmasın, Hedefe 2 milyon yeni iş, 2 milyon yeni çalışan. Şimdi çalışamanın, üretmenin, ilerlemenin tam zamanı..." (Aynen böyle, izlemek için linki ...  https://www.youtube.com/watch?v=ebK1_0uuGPw ) Ücret meselesi... Ha o mesele... önemli değilki zaten...

"Tarihin en büyük istihdam seferberliği", "yeniden yazımı" bunlar fırsatın eşantiyonu... Ama ifade edilen tarihi işsizlik artışının zaten böyle "tarihi" bir yanıtı hak ettiği açık. Şimdi n'olcak mış gibi seferde sorulabilir... el-cevap: işverenlere daha çok teşvik verilecek, işçilere de her zamankinden... Nasıl yani: Her zamanki işte... daha net ifadeyle  Pilav-e İstihdam (Pi: 3 virGÜL 14 küsüratı da var)..

Yazıyı kurtarmak adına özetle işverene verilecekler listesi:
4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu Geçici 17.maddesiyle ile işverenin ödemesi gereken "sigorta" payı işsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanıyor. "Yeni MİS" teşvik bu. İşverene çalıştıracağı her ilave istihdam için 773 TL teşvik verilecek. Peki nereden geliyor bu değirmenin suyu. Çalışan işçilerden geliyor. Çalışan işçilerden kesilen işsizlik sigortası kesintisi işverenin ödemesi gereken vergi-prim kesintisine gidiyor. Yani en yoksuldan alınıyor en varsıla veriliyor. MİS Budur... Kimler için MİS miş... İşverenler için... DEMEKKİ MİLLİ'DEN KASIT SADECE İŞVEREN KESİMİYMİS.

Bunun haricindeki BAĞZI MİS başlıkları 2008 yılından beri uygulanıyor . Diğer MİS Başlıkları; İşbaşı Eğitim Programını tamamlayan sigortalıların istihdam edilmesi durumunda uygulanan prim ile ilgili teşvik (4447 sayılı kanun geçici 15.maddesi), İşsizlik ödeneği alanların istihdamı hakkında teşvik, Engelli istihdamı hakkında teşvik, Meslek edindirme kursları teşviki, inşaat sektöründe faaliyet gösteren kişilerin MYK belgesi almalarına yardımcı olacak eğitim desteği teşiviki gibi... 2008 yılından berigelen PAKET PAKET teşvik heyecanı bizi zaten tarihin en yüksek işsiz sayısına ulaştırmışken... mış gibi yapmaya devam edeceğiz. 2011 yılından bu yana uygulanan 6111 sayılı kanun kapsamında mesleki belge sahibi olan sigortalıların, kadınların ve gençlerin istihdam edilmesi durumunda uygulanan primi hakkında teşvikini mis gibi yeni birşey diye sunuyorlar.  

MİS sadece işverenlere MİS BUYMUŞ... 


Denenmiş yanlışlardan doğru sonuç umanlara "Pelé zamanında bir çocuk işçi idi"  diyelim. Bi de şunu talep edelim. Tamam proje yapın. Sonuçta ekmek parası. İhraç edildiğimiz için halden anlarız.! Bunun fona maliyetini topluma açıklamak zorundasınız. İlginç olan maliyet sadece işverene doğrudan akratırılan maliyet olmamaktadır. Yukarıda ifade edilen ziyaret-ziyafet maliyetleri de açıklanmalıdır. Her ne kadar nisan ayında isek de henüz şubat bülteni bile açıklanmış değil (İŞKUR). Özetle topluma aylık sunulması gereken tablo şudur.

1- MİS Kapsamında kaç lira harcanmış, 3 ayda kaç kişi istihdam edilmiştir? Şayet 2017 yılı sonunda tamamlanacak bir proje ise ve an itibariyle 2 milyon hedefindeyse yaklaşık 500.000 ilave istihdamın gerçekleşmiş olması gerekmez mi? Ocak ayında işe yerleşen sayısı 100.000 kişi bile değildir. TÜİK verileri de  hiç öyle söylemiyor. İŞKUR verileri Şubat ayı için açıklanmadığından (ki resmi istatistik programına göre açıklanmış olmalıydı) hiç birşey söylemiyor. 
MİS Gibi olmuyorsa Mış Gibi mi yapalım, Klavyeyi suçlarız... 

Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...