28 Ağustos 2017 Pazartesi

İHRAÇ KHK'LERİ MECLİSTEN GEÇER Mİ? NEDEN BEKLETİLİYOR?

Türkiye, olağan hukuka aykırı bir OHAL durumunda. Hatta OHAL uygulamaları OHAL hukukuna bile aykırı görünüyor. Bu yazı hukuki bir yazı olmadığı için hangi hangi temel yasalara aykırılıklar yaşandığı sıralanmayacaktır. SADECE ANAYASAYA AYKIRILIK MADDELERİNİ SIRALAMAK BİLE YETERLİ. Ancak İHRAÇ KHK'LERİ 1 Eylül tarihi itibariyle TBMM GÜNDEMİNDE BEKLETİLMEKTEDİR. 

Olağanüstü hal ve sıkıyönetim kanun hükmündeki kararnamelerinin görüşülmesi ile ilgili İçtüzüğün 128. Maddesine göre; "Anayasanın 121 ve 122 nci maddeleri gereğince çıkarılan ve TBMM'ne sunulan kanun hükmünde kararnameler, "Anayasanın ve İçtüzüğün kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi için koyduğu kurallara göre" ancak, komisyonlarda ve Genel Kurulda DİĞER kanun hükmünde kararnamelerle, kanun tasarı ve tekliflerinden ÖNCE, ivedilikle en geç otuz gün içinde görüşülür ve karara bağlanır. Komisyonlarda en geç yirmi gün içinde görüşmeleri tamamlanmayan kanun hükmünde kararnameler Meclis Başkanlığınca doğrudan doğruya Genel Kurul gündemine alınır. 

Yukarıda ifade edilen anayasa ve iç tüzük maddeleri gereği 672 sayılı KHK'de dahil 12 KHK Meclis Gündemine getirilmiştir. Tümünün yasal tüm süreleri içerisinde meclis gündemine getirildiği görülecektir. Ancak meclis gündeminde bekleme süresi her geçen gün artmaktadır. 672 sayılı OHAL KHK'si gibi 50.814 kişiyi işsiz bırakan bir KHK 24.10.2016 tarihinden bu yana meclis gündemindedir. Geçen 308 gün içerisinde TBMM Genel Kurulu bu KHK'yi görüşmemiştir. Benzer bir durum diğer 7 KHK için daha geçerlidir. 


AKP'nin meclisteki sayısal çoğunluğu ortada iken, bu KHK'leri Meclis onayından geçirerek "Kanunlaştırma" işleminden kaçınması tesadüf değildir. Siyasal bir tercih olarak bu KHK'leri gündemde bırakıp "kanunlaştırmamasının" bir çok sonucu vardır. Bu olasılık ve sonuçlar AKP'nin bu yanlış ve hukuksuz uygulamayı bekletmesini gerektirmektedir. Peki AKP, Neden bu KHK'leri onaylamamaktadır. Bu kapsamda aşağıdaki soruların herkes tarafından herkese sorulması gerekmektedir. 

  1. Bu KHK'ler sanıldığı gibi meclisten onay almayabilir (Mİ?). AKP ret olasılığını düşünerek mi bekletiyor. Açık oylama yapılmayacak olan OHAL KHK'leri meclisten ret alabilir. Bunun için vicdan sahibi vekiller ve muhalefete görev düşmektedir. OHAL KHK zulmünün en makul çözümü de budur.
  2. Meclisin ret verdiği KHK'lerin toplu şekilde ortaya çıkaracağı maliyetin bütçesi planlanmamış olabilir mi? AKP tazminatları zamana yayarak toplu faturayı toplumdan saklamak yöntemine başvurmaktadır. Şu ana kadar 30 Milyona yakın ihraç tazminatı ödenmiştir. Toplu iade durumunda 25-30 Milyar TL tazminat ödenmesi gerekecektir. Tabi bu süreçte intihar eden veya ruh sağlığını yitirenlerin tazminatı nasıl hesaplanır, ayrı bir konu.
  3. Meclisin onay vermesi durumunda Anayasa Mahkemesi zor durumda kalabilir ve bu anayasaya açıkça aykırı incelemiyorum diyebilir mi? Şu an açıkça anayasaya ve mahkeme içtihatlarına aykırı KHK'lere yönelik tutumun sürdürülemez olduğunu görüyor olabilirler mi?
  4. Anayasa Mahkemesinin bu "Kanunları*" anayasaya aykırı bulması durumunda 107.699 kişinin işe dönmesi için gerekli tazminat ödenebilir mi?
  5. Anayasa Mahkemesinin şu an olduğu gibi adil olmayan bir kararlaşmaya gitmesi durumunda AİHM mevcut tutumunu sürdürebilir mi?

OHAL Komisyonuna başvuru sayısı 70 bin kişiye ulaşmıştır. 42 gündür başvuru alan OHAL Komisyonu henüz tek bir geri döndürme veya ret kararı vermediği bilinmektedir. Bu kapsamda hem OHAL Komisyonu, hem de TBMM Genel Kurulunun ihraçlar konusunda "zaman kazanma" "erteleme" gibi işlevleri üstlendiği görülmektedir. Milyonlara varan mağdurun beklediği adalet geciktikçe, adalet olmaktan çıkmaktadır. İçinde bulunulan haftada iki kişi intihar etmiş ve 5 çocuk anne-babasız kalmıştır. 

Milli irade diyenler, adalet diyenler Meclis Genel Kurulunda ihraç KHK'lerini görüşsün. İster makul çözüm olan Tüm ihraç KHK'lerinin reddi, ister onayı olsun bu hukuksuzluğun çözümü için bir adım olacaktır. Kim mahkemeden kaçıyor? Kim suçlu? Kim Hukuk dışı? Açığa çıksın. 2019 seçimlerinden önce bu sorunu çözmeyen TBMM tasfiye olma riskini göze alır. AKP'nin bu zulmü sürdürmesi sonunu getirmektedir. 81 ilde binlerce mağdur ortaya çıkaran AKP bunun hesabının sandıktan sorulacağını bilmektedir. Sıkışmışlığı buradandır.


*Meclisten geçtikten sonra kanun gibi işlem görür.



27 Ağustos 2017 Pazar

DR. KEREM ALTIPARMAK SÖYLEŞİSİ (OHAL-KHK İHRAÇLARI ÜZERİNE)

Türkiye'nin son bir yılı "resmi olarak" OHAL hukuk(suzluğ)u ile geçmektedir. Önceki dönemlerde de sık sık dillendirilen anayasaya ve genel hukuka aykırı uygulamalar son bir yılda irrasyonellik düzeyini arttırmıştır. Bu konu üzerine KESK Ankara Şubeleri Platformu'nun düzenlediği söyleşide Dr. KEREM ALTIPARMAK konuktu. ALTIPARMAK son bir yılda yaşanan gelişmeleri geniş bir perspektifle ve ayrıntılı örnekleriyle sunuyor. Hem Türkiye uygulamaları, hem AİHM'in yaklaşımı hem de OHAL komisyonu üzerine Hocamızın çok kıymetli tespitleri için tekrar teşekkür ediyoruz. Söyleşiye zaman ve mekan uyumsuzluk nedeniyle katılamayanlara yönelik link paylaşımı aşağıdadır. Yayınlanan 693-694 sayılı KHK'ler üzerine bu paylaşım bir zorunluluk halini almıştır. 

Söyleşinin çekimlerini Can Özen (Sokakların Sesi) yaptı.
Mizanpajı Leyla Sönmez (BES Genel Merkez Emekçisi) yaptı.
Paylaşım ve emekleri için teşekkür ediyoruz.









25 Ağustos 2017 Cuma

İHRAÇ KHK'Sİ (693) TORBA KHKYİ (694) GÖLGEDE BIRAKMASIN


x
Türkiye’de devletin, hukuk devleti olmadığını görmek için sadece ihraçlar konusunu incelemek yeterlidir. Binlerce insan bu sabah işe gittiler, belki yüzlercesi mesaiye kaldı ve evine varmadan “internetten” işine son verildi.  693 Sayılı OHAL KHK’si de önceki 26 KHK gibi darbeyle mücadele adı altında sadece sıradan insanları işten attı. İhraç KHK’lerinin hiçbirisi meclisin onayına sunulmuş değil. Milli irade diye başımızın etini yiyenler bu zulüm KHK’lerini neden meclisin onayından geçirmez? Neden mahkemelerde hak arama yolunu kapatır? Neden kanundan kaçar?  Bir yılda sadece KHK’ler ile ortalama hergün 300 kişi işsiz bırakılmıştır.

Bugün (25.08.2017) ise darbeden 406 gün sonra 928 kişi işten atıldı. Bu insanlarda bu sabah işe gittiler ve işte öğrenecekler işsiz olduklarını.Bu durumu Eşine, çocuğuna anne-babasına bu durumu nasıl anlatacak? 406 gün önce yapılan darbe girişimi nedeniyle ben bugün işsiz kaldım mı? Diyecek…!!!

693 Sayılı OHAL KHK’si ihraç edilenlere ve milyona varan ailelerine bir bayram hediyesidir. Onların çocuklarına, öğrencilerine, anne-babalarına, eşlerine, arkadaşlarına...

Bu 928 kişi de diğer yüzbinler gibi AİHM’in vahim kararı nedeniyle Misyonu belirsiz komisyonun “adaletini” bekleyecek…  Adalet mi? Üç nokta… Cumaların anlamı tüm ülke için netleşti sanırım... 46 Sayfa ihraç listesi... Muhtemelen referandumda bu 928 kişinin de mebzul miktarı "Evet" demiştir. Aşağıda KHK'lere göre ihraç sayısı ve darbeden kaç gün sonra ihraç yapıldığı tablo ile gösterilmiştir. Altına daha kaç KHK geleceğini toplumsal suskunluğumuz belirleyecek.



Hiçbiri meclisin onayına sunulmamış, “olağan hukuka aykırı” 12 KHK ile 107.699 kamu emekçisini ihraç ettiniz. Mahkemelere başvuru yolunu kapattınız. İhraçlar bir yanda devam ederken bir yanda “olağan hukuka aykırı” komisyonunuz ne iş yapacak… Cumanız Mübarek … Sizin ölçütlerinize göre… ne aynı gökyüzü altındayız ne aynı tanrının safında... Lekum dînukum veliye dîn!!! Kim bu 928 kişi diye merak edenler için ihraç edilen diğer yüz binden farkları yok… Ayrıntılı bilgi için ...

Ancak bu ihraç KHK'si (693 Sayılı olan) asıl önemli KHK'yi gölgede bırakmamalıdır. 694 Sayılı KHK Türkiyenin gidişatını göstermektedir. Ülke de TBMM'nin işlevsiz kalacağı referandum sürecinde defaaten ifade edilmişti. Bu KHK (694) zaten tatilde olan TBMM'nin anayasal düzeyde olan bazı değişiklik yetkilerini de içeren değişiklikler de yapmıştır.  Bir "torba KHK" olan 694 ile eğitim, sağlık, güvenlik ve aklınıza hiç gelemeyecek yüzlerce madde meclise sunulmadan, kimseyle tartışılmadan bu cuma sabahı çıkarılmıştır. Meclis bu KHK'de dahil tüm ihraç KHK'lerini acil gündemine alıp derhal ret etmelidir. 

Tüm siyasal partiler, sendikalar, STK'ler bu anayasasızlaşma sürecini durdurmak amacıyla hareket etmelidir. Sayısı yüzbinlere ulaşan ihraçlar, ev ev sokak sokak bu haksızlığı anlatmalı ve siyasi sorumlularından hesap sormalıdır. İhraçlar bugün bu ülkenin en büyük kitlesel haksızlığına uğramaktadır. Türkiye tarihinde hiçbir felaket bu kadar mağduriyet ortaya çıkarmamıştır. Bu afattan çıkmanın yolu hukuku tesis etmek ve topluma ulaşabilmektir. 







"KHK-İşsizlik İntiharları" Değil Cinayetleri! Tam Sayı Bilinmiyor?

Türkiye bu hafta  "politik" intiharlara tanık oldu. İlki ihraç bir polisin intiharı, diğeri yoksul bir işsizin intiharı. İkisi de bu ülkenin ne hale getirildiğinin açık göstergesi. "OHAL KHK’siyle ‘FETÖ’den ihraç edilen polis memuru Durmuş Ali Çetin (33), İstanbul’daki evinde kendisini asarak intihar etti. İstanbul’da görev yaparken yaklaşık 10 ay önce açığa alınıp ardından da meslekten ihraç edilen Çetin, ailesiyle birlikte memleketi Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde yaşamaya başladı. Evli ve üç çocuk babası Çetin’in ev almak için çektiği kredinin taksitlerini ödeyemediği belirtildi. Aldığı evi satmak için İstanbul’a giden Çetin’den haber alamayan yakınları polise durumu iletti. Eve giden polisler, Çetin’in cansız bedeniyle karşılaştı. Çetin’in cenazesi Afşin’de toprağa verildi. Durmuş Ali Çetin, 17 Mayıs’ta da Afşin’deki evinden ayrılmış ve beş gün haber alamayan ailesi onu Hatay’da bulmuştu." İkisi de Kayseri'de  gerçekleşen işsiz intiharı girişimin birisinde işsiz erkek (56) kendini astı diğeri kendini yaktı. Biri yaşamının yitirdi diğeri ağır tedavisi devam ediyor.

2011 yılında Tunus'ta Muhammed Buazizi'nin işsizliği nedeniyle bedenini yakarak başlattığı "Arap Baharının ateşi" tüm ortadoğuyu yangın yerine çevirmişti. Bugün gelinen aşamada Türkiye'de de hem ihraçlar hem de uzun süreli işsizlik nedeniyle onlarca intiharın yapıldığı gözlemlenmektedir. Düştüğü yeri yakan bu ateşin "büyük orman yangınlarına" dönüşmesi "Buazizi" örneğindeli gibi potansiyelleri içermekte midir bilinmez ama işsizlik/ihraç süresi uzadıkça bu riskin yükseldiği bilinmelidir. Bu noktada ekonomik geçim sıkıntıları nedeniyle intihar edenlerin sayısı henüz TÜİK tarafından 2017 yılı için yayınlanmamıştır.  Ancak neredeyse artık her hafta işsizlik psikolojisinin bir sonucu olan intiharlara tanık olunmaktadır. Özellikle ihraç polislerin ciddi bir risk grubu oluşturduğu ifade edilebilir. Çünkü ihraç olduğu için intihar eden her iki kişiden birinin polis olduğu gözlemlenmektedir. İntihar eden ihraçların bazı meslekleri aşağıda gösterilmiştir. Çoğunlukla nitelikli, deneyimli ve üniversite eğitmli bu kişiler hukuka aykırı bir şekilde işten atılmış ve yaşamları gasp edilmiştir. 

İntihar Eden İhraçların Ünvanları
Polis Memuru/ Komiser/ Em. Amiri
Öğretmen
İnfaz Koruma Memuru
Mühendis
Yardımcı Doçent 
Doktor
Astsubay
İmam
Savcı
Albay
Biyokimya Asistanı, Dr.,
Kaymakam


İntihar Edenleri İntihar Ettikleri Yerler*
Çorum
Mersin
Bursa (Cezaevi)
Hatay
Karabük (Cezaevi)
Manisa
Kayseri
Çukurova Üniversitesi
Trabzon
Eskişehir
Karabük EGM
Bursa EGM
Kırıkkale (Cezaevi)
Muğla
Bayburt
Sakarya
Ordu Üniversitesi
İstanbul EGM
Tokat
İzmir (Kandıra Cezaevi)
Adıyaman
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi
* Sayısal olarak en çok olan yerden en az olan yere doğru sıralanmıştır.


Haksızlığa uğrama ve çaresizlik düşüncesi işsizlik olgusu ile birleşince bireyler üzerinde olumsuz birçok soruna neden olmaktadır. Bireyin intihar eğiliminin artması da bu olumsuzluklardan biridir. Türkiye’de 20 Temmuz 2016 tarihinden sonra ilan edilen OHAL kapsamında bir milyonu aşan sayıda insan mağdur olmuştur. Bu kapsamda sadece işten atılan  kamu emekçisi sayısı açığa alınanlar hariç tutulduğunda 120 bine yakın kişi olarak açıklanmıştır. Son dönemlerde açığa alma ve işten atma işlemine maruz kalan kişilerde ve uzun süreli işsiz kalan kişilerde intihar vakaları ve intihar eğilimi yaygınlaşmıştır. OHAL Döneminde OHAL nedeniyle intihar edenlere ve OHAL KHK işsizliği nedeniyle intihar eğiliminde olanlara dair verilere ulaşmak neredeyse  imkansızdır. Medyaya yansıyabilen intiharlar haberleştirilip sayılara dahil edilirken birçok intihar ise tamamen unutulup gitmektedir.


Sonuç olarak ifade edilebilir ki OHAL-KHK ihraç uygulamaları bir intihar nedeni olarak gözlemlenmektedir. İntihar vakaları ihraç ve açığa alma dönemlerine yakın dönemlerde yaşanmıştır. Ancak süreç uzadıkça bu riskin derinleştiği de görülmektedir.  İntihar vakalarında “Emniyet çalışanlarının” belirgin ağırlığı bulunmaktadır. Ayrıca intihar vakalarının yaklaşık % 20’si cezaevlerinde gerçekleştirilmiştir. Yine 40 yaş ve üzeri olanların intihar edenler içerisinde önemli bir ağırlığı bulunmaktadır.

Henüz intihar etmemiş ama OHAL-KHK mağduru olan önemli sayıda insan intihar eğilimindedir. KESK'in yaptırdığı bir araştırmaya göre araştırmaya katılan ihraçların % 0,5’i intihar eğilimi yönünde beyanlarda bulunmuştur. İhraç edilen toplam sayısına genelleştirildiğinde 450-500 arası kişinin bu eğilimde olduğu, 6000-6500 kişinin ise OHAL-KHK kaynaklı psikolojik sorunları nedeniyle sıkıntı yaşadığı görülmektedir. İşsizlik sürecinin uzaması ve üzerine ekonomik sıkıntıların gelmesi bu eğilimi artırrmaktadır. 

OHAL Komisyonu çalışmalarının hızlandırılması ve dönem dönem işine geri döndürülen ihraçların açıklanması bu yöndeki ümitsizlik ve kırılganlığı azaltacaktır. Bu açıdan 40 gündür başvuru almaya başlamış olan komisyonun kaç başvuru aldığı ve kaçını incelediği, kaç işe başlama kararı aldığı kamuoyuna deklere edilmeli ve bu haksız hukuksuz ihraçlar daha fazla mağduriyete neden olmadan sonlandırılmalıdır. 
  



24 Ağustos 2017 Perşembe

Memur % 17,5 Zam için 22 Ay Bekleyecek. Özetle Reel Zam Yok*

Türkiye’de ücretli kesim Türkiye emeğinin yüzde 66-69’unu oluşturuyor.
Ekonomik kriz, OHAL, ihraçlar, niteliksiz üniversiteler, eğitimin gericileştirilmesi, mülteci göçü, beyin göçü gibi “İşsizliği Kasıtlı Arttıran Politikalar” ile ücretli kesimin reel olarak yoksullaşması derinleştiriliyor. Bu kapsamda gerek asgari ücretliler gerekse kamu emekçileri ve taşeron işçileri süregelen ekonomik kriz hali içerisinde yoksullaşmışlardır.
Emekçilerin zam talepleri kısıtlanıp, grevleri engellenirken yüksek enflasyon ve kur etkisi reel alım güçlerini düşürüyor. Birinci OHAL döneminde 2,92-3,10 bandında bir eğilim sunan dolar, ikinci OHAL döneminde 3,07-3,85 bandında ve üçüncü OHAL döneminde ise 3,71-3,88, dördüncü ve beşinci OHAL döneminde ise 3,49-3,74 bandında bir eğilim gösterdi. Kur yükselişlerinin ani ve çok sık olması ama kur düşüşlerinin daha yavaş ve daha az gerçekleşmesi dışa bağımlı bir ekonomi de birçok yönüyle yapısal sorunlara yol açacaktır.
İrrasyonel iç ve dış siyasetin ekonomiyi getirdiği nokta “10 Gün bayram tatili” ile taçlandı! Bütçenin açık verdiği bu süreçte Meclis tatilde, Yargı Adli tatilde tüm memleket de bayram tatilinde! Memleket “olağanüstü bir halde” ama herkes tatilde.
Bu tatil havasında gündemi bir aydır meşgul eden bir konu da memurların 2020 yılına kadar alacakları zam odaklı toplu iş sözleşmesi (TİS) tartışması oldu.
Bu konu ile ilgili en temel sorunlardan biri, tartışmanın sadece zam üzerinden gitmesidir.
İşyerlerinde mobing, taciz, kayırmacılık gibi gittikçe yaygınlaşan sorunlardan taşeron, 4-C, TYP, sözleşmeli gibi a-tipik çalışma biçimlerinin sorunlarına kadar birçok sorunun ele alınıp çözüm iradesinin sunulması gereken metin “buçuklu sendikal yaklaşımla” kapandı.
Memur-Sen 21 Ağustos 2017 tarihinde müzakere edilebilir bulduğu teklife eklenen tek buçuk ile imza attı. Kadın, engelli ve genç emekçilerin iş hayatında yaşadığı bir çok sorun gündemleştirilmedi. Önceki TİS’te sözleşme altına alınan birçok madde yerine getirilmedi.

Memur-Sen ne teklif etti, neye imza attı?

Memur-Sen teklifinin enflasyon etkisiyle zaten negatif bir teklif olduğu, bu durumun önceki yıllarda da “enflasyon farkı” alınarak zaten teyit edildiği, hatta 2014 yılında bu farkın da alınmadığı ifade edilmişti.
Ancak bu yıl 22 Ağustosta imzalanan TİS’te Memur Sen teklifinin dahi yarısının altında bir teklif kabul edildi. 2020 yılına kadar kamu emekçileri kesinlikle reel bir yoksullaşmaya terkedildi. Memur Sen’in  en düşük teklifi ile kabul ettiği arasındaki oranlar aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tablodan görüleceği üzere Memur-Sen’in dönemsel zamlarının toplamı tekliflerinde 34, kabullerinde 16,5’tur. Teklif ile kabul arasındaki fark 17,5’tur. Ancak zam artışlarının bu oranlar üzerinden yapılması yanıltıcı olmaktadır. Önemli olan emekçilerin ortalama aylıklarındaki artıştır.
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın “kümülatif” zammın yüzde 17,5 olduğunu Twitter hesabında deklere etti.
Tekrar etmek gerekirse kümülatif zam değil ortalama zam gerçekçi bir değerlendirme imkanı sunacaktır. Yani sayın Genel Başkan ortalama zamlara da ilişkin bir açıklama yapmalıdır. Bu yönüyle yapılan zammın enflasyon altında olduğu daha net görülecektir. Bu nedenle 22 ay sonra Temmuz 2019 yılı zammı üzerinden gerçekleşecek duruma dayanarak bir değerlendirme yapmak yanıltıcıdır. Memurlar yetkili sendika olarak Memur-Sen’i seçtiği için 2018-19 altı aylık dönemleri için  4+3,5+4+5 şeklinde dönemsel zam sözleşmesi imzalamışlardır. Bu imzayı attıran Memur-Sen değil Memur-Sen’i yetkili yapan memurlardır.
Dönemsel zammın aylık maaşa yansıması 2018 yılı için yüzde 5,8 ve 2019 yılı için yüzde 6,6 şeklinde olup ortalama zam 6,5 şeklinde olacaktır. Yani dönem başında 100 birim maaş alacak bir kamu emekçisinin aylık maaş artışı ortalama olarak 6,5 birim olacaktır. Bu oranlar, 2 bin 500 TL aylık maaş alan bir kamu emekçisinin aylığına uyarlandığında aşağıdaki tablo ortaya çıkmaktadır.


Buradan hareketle memurların “Kümülatif yüzde 17,5” zam aldığı yönündeki Memur-Sen Genel Başkanının açıklamasının gerçekleşebilmesi için 22 ayın geçmesi gerektiği görülmektedir. Ayrıca 22 ay geçtiğinde dahi bu oran ortalamalar üzerinde yine gerçekleşememektedir. Aralık 2017 ayında 2.500 lira alan bir kamu emekçisi için 2019 Yılı II. Dönem maaşı (Temmuz 2019’dan itibaren) vergi dilimi etkisi hariç tutulduğunda 2.861 TL olacaktır. Buradan da görüleceği üzere kümülatif zam oranı  [(2.821-2500)/2500*100] yüzde 14,5 olacaktır.
Aşağıdaki Memur-Sen’in üç alternatifli teklifleri ile tüm sonuçlarının hükümet tarafından dikkate alınmadığı görülmektedir. 2018 Temmuz dönemi teklifi bir yıl sonra 2019 temmuzunda bile gerçekleşmemektedir.
Kaynak: Memur-Sen[2]
Yukarıda gösterilen Memur-Sen’in tüm alternatifleri bile ortalama zam yaklaşımıyla ele alındığında yüzde 17,5 olmamaktadır. Ancak hükümet tarafından sunulan tekliflerin, bunların yarısının altında oranlarla sunulması ve Memur-Sen’in “dün (21 Ağustos 2017)” bu teklifi ret edip bugün “buçuk” eklemeyle kabul etmesi sonucu, kaybeden sadece Memur-Sen üyeleri olmamış, milyonlarca kamu emekçisi ve emeklisi aileleri ile birlikte kaybetmiştir. Ortaya çıkan tablo OHAL hukuksuzluğu ve Memur-Sen sendikacılığının sonucudur. Sayın Ali Yalçın’ın belirttiği 17,5 kümülatif zam 2019 Temmuzunda yani bugünden 22 ay sonra gerçekleşebilir.
Ayrıca kamuda çalışmanın güvencesizleştirildiği, 150 bin kişinin ihraç edildiği, her 3 kişiden birinin taşeron işçisine dönüştürüldüğü bir “kamuda” zam oranı tartışması öncelikli olmamalıdır. Kamu emekçilerinin seçimi, sınıflandırılması, kariyer-liyakat ve atama uygulamaları güdümlü sendikacılık ile örtüştüğü sürece reel zam alınamayacağı görülmelidir. 

*Bu yazı 22.08.2017 tarihinde Bianet'te yayınlanmıştır. Tüm Bianet Yazılarıma ulaşmak için tıklayınız.

18 Ağustos 2017 Cuma

3 Memurdan Biri "MEMNUNSENLİ" İSE % 3 fazla bile...


2017 yılı TİS Görüşmeleri tüm sığlığıyla devam ediyor. Hükümet görüşmelere heyecan katmak amacıyla KESK'i hukuksuz bir şekilde masa dışı bırakmıştır. Ortaya çıkacak olan yoksullaştırma planının altında şerhli de olsa KESK imzasının olması iyi bir tercih olmayacaktı zaten. 
  • Son 7 yıldır reel zam alamayan memur halinden memnun olacak ki yetkili sendika olarak KESK'e bağlı olanları yetkili yapmıyor.

  • Memursen zaten reel bir zam talep etmiyordu. Ayrıca memurlar ilk defa zam alamayacak değil zaten uzunca bir süredir zam alamamaktadır. 

  • Memurun geçmişte de zam alamaması sayısal olarak ortadadır. Dünde ve bugünde reel zam talep etmeyen sendikalar y-etkili olursa etkili sendikacılık başka bahara kalır. Reel zam ise düşte görülür.

  • 2014 yılında memurlara sadece seyyanen zam yapılması, enflasyon farkı dahi verilmemesi yönündeki toplu sözleşmeye imza atan Memur-Sen’in tavrı nedeniyle reel yoksullaşma net olmuştur.

  • Enflasyon farkı alınması demek REEL ZAM ALMAMAK DEMEKTİR.

  • Döviz kuru etkisiyle satın alma gücü paritesine göre tüm Türkiyeli'lerin satın alma gücü azalmıştır.

  • Özetle Memursen üye sayısı arttıkça memur yoksullaşmıştır. "Memnunseniz siz bilirsiniz".

  • YIL
    KAMU SEN
    KESK
    MEMUR-SEN
    2002
    329.065
    262.348
    41.871
    2003
    385.425
    295.830
    98.146
    2004
    343.921
    297.114
    137.937
    2005
    316.038
    264.060
    159.154
    2006
    327.329
    234.336
    203.851
    2007
    350.727
    231.987
    249.725
    2008
    357.841
    223.460
    314.701
    2009
    375.990
    224.413
    376.355
    2010
    369.600
    219.195
    392.171
    2011
    394.497
    232.083
    515.378
    2012
    418.991
    240.304
    650.328
    2013
    444.935
    237.280
    707.652
    2014
    447.641
    239.700
    762.650
    2015
    445.729
    236.203
    836.505
    2016
    420.220
    221.069
    956.032
    2017
    395.250
    167.403
    997.089

Memursenin 2002-2010 arası doğal olmayan artışı 2010'dan sonra hormunlu bir eğilim göstermiştir. 

Grafik aşağıdadır. Herkes memnunsenli olduğunda karın tokluğuna çalıştığını farketmeyecek düzeye varmış olacağız. 2010 yılından bugüne ülkenin gidişatı, memurların ve memnunsenli sayısının artışı arasındaki kolerasyon grafiğin ruhudur.







Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...