28 Kasım 2017 Salı

İŞKUR GENEL MÜDÜRÜ “İŞGÜCÜNE KATILMA ORANI’NI” BİLMİYOR MU?


Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de en önemli sosyal sorunların başında “işsizlik başlığı” gelmektedir. Bu nedenle güncel tartışmaların başında istihdam ve işsizlik konularının olduğu bilinmektedir. Türkiye’de de bu sorunla ve sorunun çözümüyle ilgili kurumların başında İŞKUR gelmektedir. Ancak İŞKUR’un personeline ilişkin başta nicel eksiklikler olmak üzere yıllanmış sorunların varlığı “iş/istihdam” tartışmalarının yeterli derinlikte yapılmasını engellemektedir. Birçok başlıkta veri eksikliği de bu tartışmayı kısıtlayan bir boyuttur. Ancak başka bir sorun da verilerin yanlı-ş yorumlanmasıdır. Malesef "etkili koltukları" fiziksel olarak "dolduranların" bu konuda gereken özeni göstermediğine dönem dönem rastlanmaktadır
İŞKUR 9. Genel Kurulunu bu ay içerisinde gerçekleştirdi. Önemli denilebilecek tartışmalar daha çok işsizlik sigortası fonunun amaç dışı kullanımı üzerinden yapıldı. Aslında önceki Genel Kurullardan alınan kararların ne kadar ve nasıl uygulandığı da yeterince tartışılmadı.  Çalışma Bakanının “kanunda sayılan amaçlar” yerine getiriliyor “amaç dışı kullanım yok” değerlendirmesi “kanunun torbalaşması” nedeniyle ve gittikçe genişlemesi nedeniyle yeterli bir değerlendirme olmamıştır. An itibariyle “işsizlik ödeneğinin toplam fon harcamaları içerisinde % 30’larda olduğu gerçeği”, fonun daha çok “TYP” gibi ne mesleki eğitim-ne istihdam-ne de sosyal yardım denilebilecek uygulamalara gitmesi bu tartışmadaki önemli boyutu oluşturmaktadır. Sayın Bakanın TYP harcamalarının seçim dönemlerinde astronomik artışına dair bir açıklama yapmasını kamuoyu beklemektedir. Bu açıkça “amaç dışı kullanımdır”
İŞKUR 9. Genel Kurulunda ilginç bir tespitte kurum Genel Müdürü tarafından yapılmış[1]. “Türkiye’de işgücüne katılım oranının tüm Avrupa ülkelerinin katılım oranından daha yüksek olduğunu” ifade eden Genel Müdür’ün bu açıklaması izaha muhtaçtır. 
İşgücüne Katılma Oranı; “İşgücünün kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus içindeki oranıdır.” Yani İstihdamdakilere İşsizlerin de dahil edildiği taktirde elde edilen sayının, 15 + Nüfusa oranıdır. Türkiye’de bu oranın genel olarak çok düşük olduğu bilinmektedir. Hatta işgücüne katılma oranının arttırılması amacıyla birçok proje uygulanmaya konulmuş ama kadın emeği katılımının önündeki geleneksel bariyerler nedeniyle bu konuda arzulanan düzeye ulaşılamamıştır.

Kaynak: Eurostat, TÜİK

Genel Müdürün Avrupa ile kıyasında ise tam tersi bir durum söz konusudur. Türkiye Avrupa ülkeleri içerisinde işgücüne katılım oranı en düşük ülkelerden biridir. Genel Müdürün yanıldığı başka bir husus da “Nüfus artışının otomatikman işgücüne katılım oranında artış şeklinde” olmayacağının bilinmemesidir. Dönem dönem gözlendiği üzere şayet "ümidi kırılanların artışı" durdurulamazsa nüfus artışına rağmen işgücü ve işgücüne katılım oranı artmaz. 
Özetle son yıllarda İşgücüne artış oranında bir artış söz konusudur ancak Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında bu artış çok düşüktür. Nihai olarak AB ortalaması % 70’lerin üzerinde iken Türkiye’de bu oran henüz % 55 bandına henüz erişmemiştir. Kadınların işgücüne dahil olması engellendikçe bu oranın yükselmeyeceğinin bilinmesi gerekmektedir.







İŞKUR SAYIŞTAY RAPORUNUN İŞSİZLİK FONU TESPİTİ: 553 MİLYON NEREDE

Sayıştay’ın İŞKUR ve İşsizlik Sigortası fonu 2016 Raporu fona dair yıllardır açıklanmayan açıkları bir kere daha ortaya koymuştur. Ancak Sayıştay Raporunda da önemli bir eksiklik vardır. O da kısaltmalar içerisinde verilen TYP ibaresine dair raporda herhangi bir değerlendirme olmamasıdır. Halbuki İŞKUR bünyesinde harcanan bütçenin % 50’den fazlası bu başlığa gitmektedir. Ne genel değerlendirmede ne de fon ve “performans” değerlendirmesinde TYP harcamalarına dair bir denetim yapılmaması “fonun kara deliği” hakkında susmak anlamına gelmektedir.  

Bu büyük eksikliğe rağmen Sayıştay raporunun ortaya koyduğu bir gerçek vardır. Fonu toplayan ve harcayan kurum arasında bir yetki çatışması vardır. Bu çatışmanın sonucunda açıklanamayan 553 milyonluk bir fark bulunmaktadır. Rapora göre;

Fon “alacak” hesaplarında kayıtlı tutarlar gerçeği yansıtmamaktadır; SGK tarafından, en son 2007 yılında İşsizlik Sigortası Prim Alacakları tutarının 31.12.2006 tarihi itibari ile 553.016.721,18- TL olduğu bildirilmiş; ancak bu tarihten sonra bilgi akışı kesilmiştir. İŞKUR’un yaklaşık 10 yıldır bütün taleplerine karşın SGK’dan bilgi alamadığı görülmüştür. SGK tarafından işsizlik sigortası prim aslı ve gecikme zammı tahsilatları her ay İŞKUR'a aktarılmakta; ancak aktarılan tutarların ayrıntısına ilişkin bilgi verilmediğinden, Fona aktarılan tutarların ne kadarının tahakkukunun yapılıp tahsilatı yapılmayan 553.016.721,18 TL'den düşülmesi gerektiği belirlenememiştir.


553 milyonluk açıklanamayan tutarın ne kadarının halen fona aktarılmadığı geçen sürede açıklanmamıştır. SGK bu konuda bir açıklama yapmayacağını İŞKUR’a bildirmiştir.

Sonuç olarak işçilerden kesilmiş ama işsizlere gitmeyen ve heryıl "amaç dışı" kullanım alanı genişleyen fonda bir de kayıp milyonlar bulunmakta ve bu konuda kamuoyuna gerekli açıklamalar yapılmamaktadır.

21 Kasım 2017 Salı

Bir Başvuru TIKAMA Yolu olarak: OHAL İnceleme Komisyonu

Türkiye’de 20 Temmuz 2016 tarihinden bu yana yani yaklaşık 500 gündür Olağanüstü Hukuk(suzluk) ile yönetiliyor. OHAL kapsamında başta ihraçlar olmak üzere yüzlerce idari işlem, ulusal ve uluslararası hukuka tamamen aykırı bir şekilde uygulandı ve halen hukukilik denetiminden geçirilmiş değiller.

23 Ocak 2017’de yayınlanan KHK ile ihraç edilenler, kapatılan dernekler, sendikaların ve diğer kuruluşların itirazlarını değerlendirmek için bir komisyon kurulmasına karar verildi. Aradan aylar geçtikten sonra komisyon 14 Ağustos 2017 tarihi itibariyle başvuru aldı, 50 bin kişinin ihraç edildiği 1 Eylül 2016 KHK’sinden neredeyse 1 yıl sonra.
Kendisi de bir KHK ile kurulan komisyon 7 kişiden oluşacak, üyelerden üçünü başbakan, 1’ini adalet bakanı 1’ini içişleri bakanı 2’sini ise Hakimler ve Savcılar Kurulu atayacak denildi. Ancak Komisyon için atanan başkan daha sonra başka bir göreve atandığı için an itibariyle neye göre işlediği belirli olmayan bir komisyonumtrak yapı bulunmaktadır. Komisyonun kamuoyunu bilgilendirme görevi basın fısıltıları üzerinden halledilmektedir. Yüzbinden fazla başvuru için neye göre hangi yolun takip edileceği belirsizdir. Komisyonun inceleme süresi için bir sınır getirilmemiştir. Yüzbinlerce yurttaşın yaşamı keyfi bir şekilde nasıl işlediği belirsiz, kimin sorumlu olduğu belirsiz bir komisyona terkedilmiştir.
Komisyonun bir adil başvuru yolu olmadığı, hatta hak aram yolu olarak başvuru tıkama yolu olduğu aşağıdaki soruların cevaplarında görülecektir.
1-   Komisyon neden geç kurulmuştur?
2-  Kurulduktan sonra görevli heyetin ataması neden geciktirilmiş ve halen neden başsızdır?
3- Komisyonun işleyiş ilkelerinin neler olduğu neden kamuoyuna “bir düzenleme” ile açıklanmamaktadır. Örneğin komisyon “kanunsuz suç ve ceza olmaz” kanununu tanımakta mıdır?
4-   Komisyonun etkili işleyebilmesi için bir zaman planlaması yapılmış mıdır? Yüz bin dosyanın nasıl tüketileceğine dair ilgili kamuoyunun bilgi edinme hakkı yok mudur?
5-   Komisyonun vereceği kararlar hakkında Ankara İdari Mahkemelerine ve Danıştay’a itiraz edilebileceği düzenlenmiş. Zaten buralara yapılan başvurular neden durduruldu?
6-   Komisyon üyelerinin seçimi komisyonun işlerliğini zaten tartışmalı hale getirmemiş midir? Hangi üyesinin, tarafsızlık ve etkin çalışabilme şansı bulunmaktadır.
7-   Suç isnadında bulunanların vereceği belgeleri ve istihbari raporları dikkate alan komisyon suçlanan kişinin vereceği belgeleri neden kısıtlamıştır? Ne ile isnat edildiği belirsiz bir suçlamanın savunması nasıl olacaktır?
8-   14 Eylül 2017 tarihi itibariyle aylar geçmesine rağmen bir kişinin dahi dosyasının karara bağlanamaması nasıl açıklanabilir?
Bu durumda komisyondan adalet ummanın imkansız olduğunun bilinmesi gerekir. Tamamen ikili ilişkiler, referanslar ve şeffaf olmayan hukuk dışı yollara tevessülü işaret eden gidişattan bir adalet beklemek absürt olacaktır. Ve belli ki komisyonun kurulma nedeni adaletin sağlanması değil, davaların AİHM önüne gitmesini engellemek ya da geciktirmektir. Çünkü AİHM iç hukuk yolları tükendikten sonra başvuruları kabul edeceğini haksız bir şekilde deklere etmiştir. AİHM’in görmek istemediği gerçek; “komisyon bir başvuru yolu değil başvuru tıkama yoludur!
Bu adaletsizlik, TBMM’nin zaten hukuka aykırı olan bu KHK’leri sonuçlarıyla birlikte tamamen iptal etmesiyle mümkündür ancak. Bunun için önce TBMM’nin görev alanına hakim olması gerekmektedir. Bunun yolu da seçimdir. Meclis içtüzüğü gereği ya bu hukuksuz KHK'leri ret eder ya da AYM denetimine açar. 
Her İHRAÇ edilen kişi, AKP’nin bu adaletsizliği tüm seçmenlere duyurmalıdır. Benim ailem, akrabam, arkadaşım olduğunu söyleyen herkese çağrımdır. AKP’nin bu zulmüne son vermek için ilk seçimde AKP’ye oy Vermemeye çağırıyorum. Bugüne kadar değişik saiklerle oy verenleredir bu çağrım. Oy vermeniz bizlere yapılan zulmü onaylamanız anlamına gelmektedir[1]. Bizi adaletsiz ve hukuksuz bir şekilde ihraç edenleri meclisten adil bir seçimle ihraç ettiğimizde OHAL komisyonu gereksizleşecek…




15 Kasım 2017 Çarşamba

TÜRKİYE EMEK RAPORU (TER)


Saygıdeğer xebat_istihdam okurları için oluşturulan "Ayın 15'i: TER Kasım Bülteni" linktedir.

Veriler Ağustos TÜİK Hanehalkı İstatistik Bülteni Kullanılarak oluşturulmuştur.

Metinde Dönem Belirtilmemişse Ağustos 2017'dir.







Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...