- 2018 yılı başında 424 Dolar değerinde olan asgari ücret 2019 yılına 40 Dolar azalarak girdi. Türk lirası olarak günlük artış miktarı 13,7 TL olarak gerçekleşirken dolar olarak AZALIŞ 1,3 Dolar oldu.
- Açıklanan asgari ücret neye göre belirlendi bilinmez ancak TÜİK’in açıkladığı asgari geçim değeri olan 2.214 TL’nin çok altında bir değer olduğu görülmektedir. Yine 2019 asgari ücreti TÜRK-İŞ’in bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ olarak açıkladığı 2.385 TL’nin altında kaldı.
- AKP temsilcileri“kişi başına düşen gelir 10 bin bandında” diyor ancak belirlenen asgari ücrete göre asgari ücretliler 4 bin 200 doların altında gelire sahip olacak. Tabi ki 2018'de yaşanan kur şoku gibi bir durum yaşamaz ise.
- Her yıl eleştirilen durum olarak asgari ücretlilerdeki vergi yükü bu yıl da yüksek. Asgari ücretli vergiden muaf kılınmadığı gibi bu malboru fiyati kadar ücret artışı asgari ücretliyi rahatlattırmadı.
- Bu görüşmelerde işçi sendikalarının önerdiği asgari ücret teklifleri kabul edilmedi. Görüşmelerden "kendince" memnun ayrılan TÜRK-İŞ'in teklifi dahi dikkate alınmadı. Görüşmeler işveren teklifinin kabul edilmesi şeklinde gerçekleştir. Özetle Asgari Geçim İndirimi (AGİ) hariç işverenin teklif ettiği asgari ücret değeri kabul edilmiştir.
- Asgari ücretliler 2017 yılında yüzde 4, 2018 yılında yüzde 11 kayıp yaşamıştır. Açıklanan zam oranı ile gerçekleşen enflasyon arasında bu iki yılda kümülatif kayıp yüzde 15'tir. 2019 yılından YEP'e göre ilave 15,9 oranında enflasyon da gerçekleşecek. Ücretler dışında herşey zamlanmışken yeni zamlar da kapıdan bakıyor.
- 2018 yılında su, ekmek, kira elektrik,ve doğalgaz başta olmak üzere birçok temel ihtiyaca yapılan yüzde 30 üzerindeki zamlar geri alınmamışken, asgari ücretin yıllık belirlenmiş olması zaten sorunludur. Nisan 2019 ayı çıkmadan gelen ücret zammı diğer tüm mal ve hizmetlere yapılan zammın altınd ezilecektir.
- Asgari ücretin dönem içerisinde vergi artışlarından etkilenmesi için bir düzenleme yapılmamıştır. Bu kapsamdaki asgari ücretliler dönem içerisinde vergi dilimi etkisiyle de yoksullaşacaktır.
İŞKUR'dan ihraç edilen İstihdam Uzmanı Sinan OK tarafından oluşturulan kişisel bir SAYFA'DIR.
26 Aralık 2018 Çarşamba
Asgari Ücret Bir Malboro Fiyatı Kadar Arttı!
Dün bilmem kaçıncı toplantıdan sonra "işçi, işveren ve devlet temsilcileri" kameraların karşısına geçti ve "müjdeli haberi" verdiler. Asgari ücretliye bir malboro sigarası fiyatı kadar zam yapılmış önümüzdeki yıl için. Aylık 1.603,12 olan asgari ücretin yevmiyesi 52,7 TL iken 2019'da aylık net ücret 2.020 TL'ye günlük ücret de 66,41 TL'ye CARİ OLARAK YÜKSELTİLDİ.
16 Kasım 2018 Cuma
Ekonomik Kriz var 3 Sektörde 1 Milyon Kişi İşten Çıktı
Türkiye, ekonomik nedenlerle erkene çekilen 24 haziran seçimlerinden sonra resmi verilerle türbülansa girdi. Çakılıp çakılmayacağını zaman ve uygulanan politika tercihleri ile göreceğiz. Ancak meşhur hatırlatma ile devam edelim. "Bir soruna neden olmuş zihniyetin çözüm üretemeyeceği" bilinmelidir. Türkiye AKP politikalarının etkisi ve yönlendirmesiyle krize girmiştir. Gerek borçlanma ve ithalata dayalı modeliyle, gerekse içerde israf yolsuzluk ve yandaşlığın yaygınlaşmasıyla veya "herkesle sıfır sorundan herkesle bol bol sorun siyasetiyle"AKP yaşanan krizi büyütmüştür. Sadece iç dinamiklerle açıklanması yanlış olacak olan bu krizin makinisti AKP'dir. Krizi sadece kur dalgaları üzerinden eksik bir şekilde açıklayan yaklaşımları bir kenara koyarsak bir çok ciddi iktisatçı yapısal krizin yeni başladığını, ekonomik daralmanın derinleşeceğini ifade ediyor.
Kriz etkilerinin görülmeye başlandığı bir yerde işgücü piyasasıdır. Diğer piyasalara göre kriz etkilerinin daha geriden hissedildiği bu alanda iş kayıpları ve uzun süreli işsizlik oranları alarm düzeyine çıkmaktadır.
TÜİK'in 15 kasım günü açıkladığı Hanehalkı işgücü anketi ağustos dönemi
sonuçları krizin emeğe etkilerine işaret etmektedir. Buna göre çalışma çağında 15 yaş üzeri nüfus 60,7
Milyondur. Bu nüfus içerisinde işgücüne katılma oranı (İKO) % 54,3 ,
istihdam oranı ise 48,3’tür. Kadınlarda bu oranlar AB ve OECD ortalamalarının
çok altında sırasıyla % 34,9 ve 29,7’dir.
Türkiye’de 81 milyon nüfusun 29,3 Milyon kişisi
istihdamda olup bu istihdamın % 34’ü kayıtdışı yani sigortasızdır. 3,3 Milyon
kişi de ücretsiz aile işçisi olduğundan çalışması karşılığında bir gelir sahibi
olanların nüfus içerindeki oranı yüzde 32’dir. Yani yüzde 32 çalışarak yüzde
yüzü geçindirmeye çalışmaktadır.
Geniş tanımlı işsizliğe göre işsiz sayısı artarak
6,3 milyon kişi işsizlik oranı ise % 18 olmuştur.
İş aramaktan bıkan ve
mevsimlik de olsa çalışanların dahil edilmediği dar tanımlı işsizlik oranı
yılbaşından bu yana 1,3 puan, işsiz sayısı ise 445 bin kişi artış göstermiştir.
Ekonomik krizin etkisiyle artan işsizlik en çok gençleri ve kadınları
etkilemiştir.
Genç İşsiz sayısı 1 Milyon 174 bin kişiye üniversiteli: 1 Milyon 111 bin kişiye
yükselmiştir.
Krizin etkisi bazı sektörlerde açıkça yaşanmaya
başlanmıştır. İdari ve Destek Hizmetleri Faaliyetlerinde, Tarımda ve İnşaatta
istihdam azalışı 1 milyonu geçmiştir. İstihdam artışı yaşanan sektörler de kamudan
alınan teşvikler ve TYP, staj gibi palyatif müdahaleler sonucunda olmuştur.
Ekim ayı sonu itibariyle işsizlik fonundan nemalanan TYP yararlanıcı sayısı
308.158 kişi olmuştur.
Yukarıdaki grafikte görüleceği üzere 490 bin kişilik istihdam artışının önemli bir kesimi kamu yönetimi alanına yapılmıştır. Söz konusu bu istihdamın TYP kapsamında yapıldığı düşülnülmektedir. TYP Kapsamında olmasa bile kamu alanında verimsiz ve üniformalı bir istihdam politikası benimsenmiş durumdadır. Hastanesiz doktorlar ve anabilim dalları varken doktorlara çalışma yasağı getiren bir dünezlemeye onay verenler öretmen açığınıda kapatmak.
6 Kasım 2018 Salı
Ücret Hariç Herşeye Zam Devam Edecek
TÜİK Ekim Ayı için TÜFE’yi %25,24 olarak Yİ-ÜFE’yi ise
%45,01 olarak açıkladı. Son bir yılda fahiş bir şekilde artan oranlar son 15 yılın en yüksek oranları olarak açıklandı. Damat'ın YEP ve daha sonra TCMB'nin Enflasyon raporu kapsamında açıkladığı oranların üzerinde oranlar gerçekleşti.
Anlaşılan o ki enflasyon beklentilerin üzerinde gerçekleşmeye devam edecek. Enflasyonla mücadele adı altında yapılan uygulamaların henüz alana yansımadığı da görülüyor. % 10 indirim kampanyası enflasyon sepetine uğramış değil. Enflasyon sepetinde olan 407 mal çeşidinden 328’inin fiyatı
artmıştır.
Üretici fiyatlarındaki fahiş artışın nedeni ham madde ve enerji fiyatlarındaki artış. Elektrik ve Doğalgazdaki fiyat artışının % 80’leri geçmiş olması
yakın gelecekte hızla yükselen fiyatların hızla düşmeyeceğini de göstermektedir.
Enflasyon genel halk kesimlerini hem kira artışları yönüyle çok sıkıntıya
sokmaktadır hem de ücretlerin reel olarak azalması ile sonuçlanmaktadır.
Asgari
ücret pazarlığının başlayacağı Kasım döneminde reel kayıp yaşanan 2018’in bir
benzeri 2019 yılında yaşanacaktır.
Asgari ücretlilere enflasyon farkı
verilmediği için 2018 yılındaki zam artışları (% 14) ile Enflasyon oranı (% 25)
arasındaki % 11’lik reel kayıp asgari ücretlinin cebinden çıkmıştır. 2018 yılı
başında 424 dolar olan asgari ücret 6 kasım itibariyle 300 doların altına
inmiştir. 2019 yılında reel kayıp yaşanmaması için 1603,12 TL olan asgari
ücretin minimum 2.500 bandının üzerine taşınması gereklidir. Şayet asgari ücretli Enflasyona karşı korunacaksa artış % 11+% 25 oranında olmalıdır. Aksi takdirde asgari ücret reel olarak azalmaya devam edecektir.
Enflasyon en büyük yoksullaştırma aracıdır. Toplumda sınıfsal anlamda en altta olanların canına okur, ekmeğini küçültür. Gelir dağılımında var olan adaletsizlik yüksek enflasyon ortamında daha da adaletsizleşir. Kamu emekçilerine 2019 yılında verilecek zam şimdiden hükümsüz kalmıştır bile.
30 Ağustos 2018 Perşembe
Alternatif Maliyet ve Türkiye'nin Alternatifi
Türkiye siyasi, ekonomik ve küresel boyutları olan bir krizin içerisinde debeleniyor. Bu krizin yol taşlarının yerel ayağını AKP politikaları döşedi. Bizzat AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın katkısıyla krizin boyutları asimetrik bir şekilde derinleşmektedir.
Şu an içinden geçilen kriz sürecinin en temel dinamikleri "küresel ekonomik eğilimlerdir." "Merkez ülkelerin" Asya'ya karşı kendilerini "korumaya" almaları, faiz ve gümrükleri yükseltmeleri "serbest ticaret mitini de" çürütmüştür. Neo-liberal siyaset ve ekonominin bir omurgası yoktur zaten. Ancak aynı küresel ekonomik eğilimlerden her ülke aynı şekilde ve oranda etkilenmiyor. Mesele "Filler sevişir, çimler ezişir'in" ötesinde bir hal almış durumda.
Kendisi işçiler, kadınlar ve doğa açısından zaten bir kriz hali olan kapitalizmin "yamak ülkelerinden" olan Türkiye'nin; (1) sistematik bir şekilde dış ticaret açığı vermesi, (2) dış borçlanmaya dayalı bir üretim ve tüketim modelini seçmesi ve (3) hukuk devleti ilkesini son 3 yıldır askıya alması nedeniyle krizin boyutlarını ölçmek zorlaşıyor. Bu üç madde üzerinde herhalde bir konsensüs vardır ve her biri, krizin etkisini derinleştirmede olağanüstü tesirlidir.
Olağan üstü demişken Türkiye cari eko-politik krizinin temellerini OHAL'de attı. Bizzat Erdoğan'ın imzasıyla kamu kurumlarından 130 bin insan hiçbir hukuki gerekçe sunulmadan işten atıldı. Kayyum atamaları ve siyasetçilerin tutuklanması yerel ve genel seçimlerin "zorla iptal edilmesiyle" sonuçlandı. OHAL'de referandum ve seçim yapılması başlı başına bir şaibe doğurdu. Brunson dahil onbinlerce "kişi" hukuksuz ve haksız sürelerle gözaltına alındı, tutuklandı ve haklarında yılları aşan sürelerle bir iddianame bile hazırlanmadı. En temel haklar olan ifade hürriyeti, toplantı ve gösteri yürüyüşleri, grevler keyfi bir şekilde engellendi.
Olağan üstü demişken Türkiye cari eko-politik krizinin temellerini OHAL'de attı. Bizzat Erdoğan'ın imzasıyla kamu kurumlarından 130 bin insan hiçbir hukuki gerekçe sunulmadan işten atıldı. Kayyum atamaları ve siyasetçilerin tutuklanması yerel ve genel seçimlerin "zorla iptal edilmesiyle" sonuçlandı. OHAL'de referandum ve seçim yapılması başlı başına bir şaibe doğurdu. Brunson dahil onbinlerce "kişi" hukuksuz ve haksız sürelerle gözaltına alındı, tutuklandı ve haklarında yılları aşan sürelerle bir iddianame bile hazırlanmadı. En temel haklar olan ifade hürriyeti, toplantı ve gösteri yürüyüşleri, grevler keyfi bir şekilde engellendi.
Diğer ülke yurttaşlarının uluslar arası ve evrensel hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alınıp tutuklanması Türkiye'nin Almanya, Amerika, Fransa, Hollanda ve Avusturya gibi ülkelerle kriz yaşamasına "gerekçe" oldu. Ama yaşanan bu eko-politik krizleri bu diplomatik nedenlere indirgemek Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarını görmemizi engelliyor.
Sadece Ağustos ayı içerisinde yaşanan "Kur Krizi" Türkiye'nin işsizliğini, faizini, enflasyonu ve tabi ki borcunu dramatik bir biçimde arttıracak. Türkiye'nin kısa vadeli dış borçlarını ve cari açığını karşılama maliyeti maalesef çok hızlı bir şekilde artmaya devam ediyor. Borçlarının % 90'a yakını dolar ve euro endeksli olan Türkiye borçlarını ödeyebilmek için yeniden borçlanacak. Ancak hem kur krizi hem yükselen CDS primleri ve faiz oranları bu süreci sıkıntılı hale getirdi.
Erdoğan başta olmak üzere AKP'li siyasilerin yıllardır söylenegelen tekrarları çözüm diye sunmaları ise krizi psikolojik boyutuyla derinleştiriyor. Ekonomik aktörlerde günden güne güvensizlik içindeki beklenti hali borç ödeme vadeleri yaklaştıkça yerini karamsarlığa bırakıyor. Resmi verilerle güven endekslerinin tepe taklak aşağı gittiği ağustos ayında makro ihtiyati tedbirler (MİT) olarak sunulan girişimler geçici etkide bulunmuş ve kur 10 Ağustos çıkışını yeniden tekrar etme eğilimine girmiştir. Ortada işe yarayan bir MİT yok. OVP çıktı çıkacak denilip dururken kur neredeyse % 50 arttı. Hangi kuru esas alan bir planlama olacak?
Üretici enflasyonun % 25-30 bandına yükselmesi, özel bankaların kredi vermekten çekinmesi, bütçe açıklarının imar-vergi vb. aflara rağmen artması, dış ticaret açığının turizme rağmen genel bir azalış eğilimi göstermemesi yıllık bazda cari açık ve bütçe açığının rekora doğru ilerlemesi tüm ekonomik aktörlerin hareketlerini "dondururken" ciddi bir oranda dolarizasyona da neden olmaktadır. 3 Eylül'de açıklanacak enflasyon oranları gidişatın yönü hakkında daha net bir fikir verecek.
Üretici enflasyonun % 25-30 bandına yükselmesi, özel bankaların kredi vermekten çekinmesi, bütçe açıklarının imar-vergi vb. aflara rağmen artması, dış ticaret açığının turizme rağmen genel bir azalış eğilimi göstermemesi yıllık bazda cari açık ve bütçe açığının rekora doğru ilerlemesi tüm ekonomik aktörlerin hareketlerini "dondururken" ciddi bir oranda dolarizasyona da neden olmaktadır. 3 Eylül'de açıklanacak enflasyon oranları gidişatın yönü hakkında daha net bir fikir verecek.
AKP Genel Başkanı Erdoğan'nın dünkü "Alternatifsiz değiliz"" açıklamasından sonra kurun yukarı yönlü yeniden hızlanması sadece iç siyasi etki ile açıklanmaz artık. Küresel eğilimleri görmeden yapılan bu ve benzeri "Erdoğan açıklamaları" krizi derinleştirecektir. Erdoğan başta olmak üzere AKP'liler , krizi "ABD'nin Türkiye'ye yönelik yaptırımı" olarak değerlendirmek gibi yanlı-Ş bir analiz içindeler. Bu minvalde yapılan her muğlak ve eksik açıklama sadece kaygı, güvensizlik ve kriz ortamını pekiştiriyor. Ekonomik aktörler reel olarak kendini koruyabilme derdindeler. AKP'nin millliyetçilik ile pansuman etmek istediği kriz asgari ücretin reel düşüşü, iflaslar ve astronomik zamlardır.
Ağustos bültenlerine (Beklenti anketleri, Sanayi Üretimi, Kısa Vadeli Dış Borç ödemeleri ...) yansıdığı şekliyle bu kötüleşen eğilimler gösteriyor ki;
- 2018'in son çeyreği ve 2019 yılının tümü derin bir çöküş ve yoksullaşma dönemi olacak. Gini kat sayısı artacak.
- Türkiye'de ortalama kişi başına düşen gelir yine 6 bin dolar seviyesinin altına doğru düşecek.
- Türkiye'nin ekonomik büyüklük sıralaması nüfusu 17 milyon civarında olan Hollanda'nın altına inecek.
- 2019 Yılı içerisinde % 40'lı enflasyon oranları, % 20'li reel işsizlik oranları ve % 50'li faiz oraları ile karşılaşacağız.
Alternatifsiz değiliz diyen siyasetçilerin bu alternatifi net ve hızlı bir şekilde kamuoyu ile paylaşması ve toplum % 99'una zarar veren bu süreci durdurması gibi bir sorumluluğu var. 24 Haziran seçimlerinin "gelen" ekonomik kriz nedeniyle erkene alındığını ifade edenlere karşı, böyle bir durumun olmadığın söyleyenleri, zaman yalancı çıkarmıştır. Önümüzde yerel seçimler var. Bu süreçte genel seçimlerden önce uygulanan "seçim ekonomisinin" devam ettiğinin işaretleri ortadadır. Kamu bankaları üzerinden yapılan "yandaş kurtarma operasyonlarının" maliyeti çok yakın vadede tüm topluma çıkacaktır.
İktisatta en önemli konulardan biri "Alternatif Maliyettir". Her zaman bir alternatifiniz vardır. Elinizdeki kaynakla alternatifler arasında birini seçerken diğerinden vazgeçersiniz. Örneğin S-400 füzesi almak yerine 35.000 öğretmen istihdam etmek, 15.000 doktor istihdam etmek, tam teşekküllü 22.000 kreş açmak seçeneklerinden birini seçebilirsiniz. Bu alternatifler elbette çoğaltılabilir. Hatta genel hatları ile bütçe kanunu aynı zamanda bir alternatif maliyet metnidir. Güvenlik/savunma ve militarizm harcamaları eğitim/sağlık ve barış politikaları ile değişebilir.
Türkiye ekonomisinin krizine neden olan beton/inşaat ekonomisinde bir alternatif olarak ısrar "yüksekten çakılma" etkisi gösterecektir. Siz bir Ağustos gününde serinlemek için bir suya atlamak amacındayken ne kadar yüksekten atladığınızın farkında değilsiniz. Hayaller 2023, gerçekler 2003 bile değil artık. İnşaatı seçip tarım ve sanayiden vazgeçmek bir alternatif maliyet meselesidir. Cümleten geçmiş olsun.
10 Temmuz 2018 Salı
YENİ KABİNE: "TEBEDDÜLÜ ESMA İLE HAKİKAT TEBEDDÜL ETMEZ"
Türkiye OHAL karanlığında (gölgesinde değil yani) bir baskın seçime sokuldu. Allahın lutfu darbesinden sonra bu lutfun da ötesinde bereketli sonuçları olan OHAL ile 720 günü geride bıraktık. Bu arada bir referandum ve genel seçimler yapıldı. Malumunuz olduğu üzere 24 haziran seçimleri "ilklerin yaşandığı" bir seçim oldu. İttifak, sandık ve seçmen taşıma başta olmak üzere seçim çevrelerinin yeniden düzenlenmesine kadar tüm seçim düzenlemeleri AKP'nin tek başına vekil çoğunluğunu alması üzerine kuruldu. Ama HDP'nin tüm müdahalelere rağmen barajı aşması yeni bir durum olarak mecliste azınlık konumunda bir AKP ile sonuçlandı. Ancak yeni Türkiye'de, parlamentonun kapsamı ve işlevi anayasal rejimin askıya alındığı KHK düzeniyle, bu sonucun çok da ehemmiyeti kalmamış gibi. Son 3 günde çıkarılan 5 KHK göstermektedir ki uzunca bir süre "hukukun üstünlüğü ve önceliği" sadece milletvekili yeminlerinde bir kavramdan ibaret olarak kalacak.
Bugün AKP genel başkanının yemininde de ifadesini bulan "Hukukun üstünlüğü ibaresi" dünkü KHK ile 18 bin 632 kişinin ihracı ile bir kere daha anlamını bulmuştur! Hukukun üstünlüğünden herkesin aynı şeyi anlamadığı anlaşılmalıdır artık. Pazartesi akşamının geç saatlerinde açıklanan yeni kabinenin "sürpriz" mensuplarının şaşkınlığı ile ortaya çıkan durum genel seçim sonuçlarının da artık çok bir öneminin olmadığı yönündedir.
Yeni kabinede açıklanan 16 Bakanın yarısından çoğunu, seçmenler bu sabaha kadar adını bile duymamıştır. Her 4 bakandan biri Trabzon'ludur. AKP Genel Başkanı ile akrabalık bağı olan bir kişiye Hazine ve Maliye Bakanlığı teslim edilmiştir. Genel kurmay başkanı üniforması üzerindeyken bakan olarak "atanmıştır". Bunun gibi birçok başlıkta tartışmalı olacak bu düzenin en riskli sonucu, kendileri de işletme sahibi olan bakanların durumudur. Çok acil bir şekilde mal varlıkları açıklanmalı ve bakanlıkları sürecinde kamusal imkanlar kullanarak haksız zenginleşmelerinin ve ilgili bakanlıklar kapsamında ihalelerin, kendileriyle "iltisaklı" firmalara gitmesinin önü alınmalıdır. Özellikle vekil olmayan bakanların, hukuken vekil olmalarının önünde bir engel olup olmadığı kamuoyuna duyurulmalıdır.
Yeni kabinenin günden güne kötüleşen ekonomik duruma, hata yapmadan olumlu yönde müdahalesi çok güç görünmektedir. Hukuk egemenliğinin terk edildiği bu ülkede, temel emek gücünün kamuda ihraç ve mobing altında; özelde de düşük ücret, kayıtdışılık ve işçi cinayetleri altındaki koşulları üretken bir toplum olmayı engellemektedir. Dün sabahki ihraçlar kapsamında tıp profesörlerinin ihraç edildiği bir ülkede ekonominin başına Daron Acemoğlu :) gelse işe yaramaz!!! Çünkü ekonomide yaşanan krizin en temel nedenleri siyasal irrasyonalite. İçte ve dışta frensiz çatışma dili, terkedilen anayasal hukuki düzen ekonominin altını oymaktadır. Çorlu'daki trenin raydan çıkması ve canlarımızın bu nedenle yaşamını yitirmesi ve yaralanması altı oyulmuş rayların varlığındandır. "Türkiye treninin" üzerinde yol aldığı rayın altı, siyasal iktidarın ekonomik-politik tercihleri ile günden güne oyulmaktadır. Herkesin içinde olduğu bu trenin tadilatı için 24 haziran fırsatı kaçırılmıştır. Ülkemize geçmiş olsun. Hepimizin başı sağolsun. Sabır ve emekle bu günlerin aşılacağına inanıyorum ama bu inancın ve emeğin kollektifleşmeden sonuç alınamayacağını da biliyorum artık.
Bitirirken aşağıdaki tabloyu bilgilerinize sunayım. Yeni ve eski bakanlık isimleri arasındaki kıyaslamaya baktığımızda bakanlık isimlerinde giden ve gelen kelimelerin tablosu aşağıdadır. Her ne kadar eski bir söz "tebeddülü esma ile hakikat tebeddül etmez" demişse de başka bir söz de "gelen giden aratır" demiştir. Cümlemize virgül olsun bu tablo;
Kelime farkından mıdır? Londra'ya giden ama bakan olamayan Mehmet Şimşek'ten midir? Yoksa Dış mihraklardan mı bilemem ama Sayın Erdoğan yemin ettikten sonra 10 Kuruş Artan dolar kuru, Kabine açıklandıktan sonra 10 Kuruş daha artmıştır. Temennim odur ki; lafla bile olsa peynir ihracatının artması, enflasyon, faiz ve döviz kuru değerlerinin düşürülmesidir. Ne de olsa "büyük sıçrama hamlesinin" önündeki tüm bürokratik engeller kaldırılmış oldu artık! 150 yıllık esaret bitti! "Bin yıl sürecek" daha uzun bir dönem başlıyor şimdi.
27 Haziran 2018 Çarşamba
Seçimleri Kim Kazandı Net Değil Ama Türkiye 5 Yıl Daha Kaybetti.
Seçim meselesi ile demokrasi arasında hep bir bağlantı olduğu iddia edilir. Demokrasi olmadan seçim olmayacağı gibi özgür seçimler olmadan demokrasinin de olmayacağı hep söylene gelir. Kısa bir değerlendirme ile ifade etmek gerekirse; "Temsili Demokrasi, iktidarın özgür seçimlerle el değiştirme olasılığının mümkün olmasıdır." 2017 Referandumu ile getirilen rejim ve OHAL bu olasılığın imkanlarını azalttı. 24 Haziran seçimleri bu imkanların azaldığı koşullarda dayatıldı.
Memleket OHAL'de sürüklendiği seçimden süratli bir şekilde çıktı. Ama tarihi sonuçları olan bir seçim oldu. AKP-MHP ittifakının baştan beri planladığı birçok aşama istedikleri gibi gitmedi. Ama tüm tersliklere rağmen ikisi de hak etmedikleri kadar iyi sonuçlar aldılar. Sonuçlara geçmeden önce;
- Bir kez daha vurgulayalım "Secim OHAL koşularında yapıldı".
- Secim kararından hemen önce ülkenin en büyük medya grubu el değiştirdi.Medya tek ses oldu
- 3.Büyük Partinin Adayı cezaevinde tutuldu. Herhangi bir şekilde propaganda yaptırılmadı.
- Önceki seçimlerden farklı olarak içişleri ve adalet bakanları istifa etmedi. Kendileri de aday olan bu şahıslar devlet imkanlarını sonuna kadar kullandı.
- Seçim kanunlarındaki değişiklikler Anayasaya aykırı şekilde ilk seçimde uygulandı. Toplumun çoğunluğu "ittifak oylarının nasıl dağıtıldığını" halen bilmiyor.
- Garip bir şekilde 144.000 seçmen taşınmasına karar verildi. İnsanlar kilometrelerce yürüyerek oy kullanmaya gitti.
- İktidar dışında tüm partilerin standları, otobüsleri,büroları,binaları saldırıya uğradı.
- Özetle muhalefet partileri "devlet partisi ile" girdikleri secimi kaybetti. "Devlet partisi" seçimlere 2 hafta kala açık bir şekilde 12 milyon emekliye 1.000 lira verdi. Bir kere daha vereceğini de vaat etti. Bunun gibi belediyeler eliyle "beyaz eşya dağıtımından" tutun, SYDV ve İŞKUR kapsamında yaklaşık 5 milyar TL "sadece seçim döneminde dağıtıldı."
Bu kapsamda siyaset finansmanı meselesi demokrasinin en en hassas konusudur. Siyasetin Türkiye'de nasıl finanse edildiği hala şeffaf olmayan bir başlıktır. Son seçimde iyice karmaşıklaşmıştır. Yine Siyasi partilere "devlet yardımı" alan ve almayan partiler arasındaki uçurum başka bir çalışmanın konusudur.
Seçimin niceliksel sonuçları ise şu şekilde özetlenebilir;
AKP açısından;
- 1 Kasım seçimlerine göre yaklaşık % 7 oranda oy ve vekil sayısı artışına karşın 22 vekil sayısı azalışı olmuştur. 2,6 Milyonluk yeni seçmen artışına karşın AKP'deki oy azalışı 2,3 Milyon kişi olmuştur.
- AKP mecliste azınlık konumuna düşmüştür. Bunun sonucunda yürütmede Bakan olacak kişiler çoğunlukla seçimle gelmemiş kişilerden olacak veya AKP dışındaki partilere teklif götürülecek.
- Gittikçe derinleşen ekonomik krizin siyasal sorumluluğu yine Erdoğan ve AKP'ye kalmış olacak.
- Seçim stratejisi tüm imkanlara rağmen tutmadı. 1) İYİ Parti seçimlere girdi. 2) Saadet Cumhur İttifakına Dahil olmadı. 3) HDP baraj altında bırakılamadı. Aslında baskın seçimin en temel hedefleri bunlardı. HDP'nin barajı aşması, AKP'nin tek parti iktidarı için baraj olan 300+1 barajının altında kalmasını beraberinde getirdi.
- Özetle 23 Haziran'a göre erkenden seçimden parti olarak en çok kaybeden AKP'dir. Aday olarak gösterilen Tayyip Erdoğan zaten Cumhürbaşkanı idi buna karşın mecliste çoğunluktular. Bu durumu 18 ay önceden terk etmiş oldular.
CHP açısından;
- CHP'de 1 Kasım seçimlerine göre yaklaşık % 2,7 oranında ve 760 bin civarında oy azalışı yaşamıştır. Ancak AKP'den farklı olarak vekil sayısını 12 vekil arttırmıştır.
- CHP'deki oy kaybına rağmen vekil artışı millet ittifakının en büyük ortağı olması ile açıklanabilir. Saadet ve İYİ partinin Millet İttifakına getirdiği oylar birçok ilde CHP'ye vekil olarak yansımıştır. Örneğin Adıyaman'da HDP oylarını % 15'in üzerine çıkarmasına rağmen vekillik % 12 alan CHP'ye gitmiştir.
- CHP Mecliste ana muhalefet konumunu korumuştur ancak M. İnce'nin % 30'un üzerinde oy almış olması ve CHP'nin oy oranlarında ifade edilen düşüş CHP'de "koltuk tartışmalarını" başlatmış durumdadır. CHP'nin iç gündemi ile ülkenin genel gündemi her zaman örtüşmemektedir.
- CHP'nin 1. Parti olduğu iller (6); Muğla, Aydın, İzmir, Kırlareli, Tekirdağ, Edirne'dir. Dersim ve Çanakkale Muharrem İnce'ye en çok oyu vermesine rağmen CHP 2. parti olmuştur.
- Ankara Özelinde CHP 1. Bölgede 1. Partidir. Ancak CHP'de olan Yeni Mahalle Belediyesinde 2. Parti olmuştur.
HDP açısından;
- HDP'nin barajı aşıp aşmayacağına göre Türkiye'nin tekçiliğe savrulacağı düşünülüyordu. HDP; Türkiye'nin 69 ilinde 1 Kasıma göre oylarını arttırdı. Toplam oy artışı 720 bini geçti. Vekil artışı ise 1 Kasıma göre 8 oldu.
- HDP'nin ittifak dışı tutulması nedeniyle ve ittifak sistemi sonucu HDP'ye ait bazı vekillikler diğer partilere kaymıştır. HDP daha fazla oy almasına rağmen ittifak ve d'hont sistemi nedeniyle aşağıdaki illerde birer vekil açıkça başka partilere kaymıştır. Ayrıntılı analizle bu illerin daha çok olduğu tespit edilebilir.
- Adıyaman,
- Erzurum,
- Gaziantep,
- Tüm baskı ve saldırılara rağmen hem HDP hem de Cumhurbaşkanı Selahattin Demirtaş 3. olmuştur.
- HDP seçmenlerinin önemli bir kısmı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde M.İnce'yi desteklemiştir. Örneğin İstanbulda HDP'ye oy veren sayısı 1 milyon üzerinde iken Demirtaş'a oy veren sayısı 600 bin civarında olmuştur.
- HDP'nin 1. olduğu bölge illerinde HDP ile Demirtaş arasında bariz bir oy farkı olmazken Tunceli örneğindeki gibi bazı yerlerde HDP 1. parti olmasına rağmen İnce 1. olmuştur.
22 Haziran 2018 Cuma
İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR
İyi bir müşahit “müşahede altında
olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi veya
gözlemcisidir. Sandık kurulu üyesi olmayan tüm seçmenler de müşahit
olabilirler.
24 Haziran Pazar günü sabahı,
saat 6’dan gece 24’ü aşan bir maraton koşusunun kahramanları Türkiye’nin en önemli
seçiminde görev alacak bu Müşahitlerdir.
Tüm müşahitler, AKP-OHAL
ülkesinin son günü olan Cumartesi günü, sabah erkenden kalkacak ve sonraki tarihi güne hazırlanacak. Sonraki
günün akşamında güzel bir haber almanın umudunu büyütecek şekilde iyi bir gün
geçirecek. Erken uyuyup sonraki gün adil bir seçimin olması için huzurlu bir
uykuyu çekecekler J.
UYUMADAN ÖNCE; MÜŞAHİDİN ÇANTASI HAZIRLANMIŞ OLMALI; ÇANTA’DA;
1- Kimlik Kartı (NüfusCüzdanı,Ehliyet,Pasaport vb.) Belgeleri,
2- Seçmen Bilgi Kâğıdı,
3- Sandık Görevlileri El Kitapçığı,
4- Sandık Kurulu üyesi ise görevli olduğuna dair
resmi yazı
5- Sadece Müşahit ise müşahit kartı,
6- Tükenmez kalem ve Not almak için bloknot ve a4
kağıdı
7- Şikayet ve İtiraz için hazırlanmış dilekçe
örnekleri[1],
8- Bir günlük su, sandviç, peçete, vb. ihtiyaçları
9- Ağrı kesici, vb. kullanılan ilaçlar varsa alınmalıdır.
10-Şarj edilmiş bir akıllı cep telefonu ve şarj
aleti, (Cep Telefonuna Sandık Takip Sistemi indirilip pilot uygulama
yapılmalıdır)
11-Parti ilçe örgütü, Okul Sorumlusu, Avukat ve diğer
müşahitlerin iletişim bilgilerinin olduğu bir not,
12-On Altı Yıllık AKP iktidarının “hatıralarını” (Soma’dan
Roboskiye, Özgecandan Pozantıya, Uğur Kaymazdan Berkine… Yoksulluktan İşsizliğe… )
Sabah erkenden; uyanık, zinde ve pozitif bir güne merhaba
diyerek sağlam bir kahvaltı yapacak.
6:30’da sandığının çevresinde
olacak. Sandık başkanı ve diğer sandık kurulu üyeleri ile tanışacak, kendisi
sandık kurulu üyesi ise yerini alacak, sadece müşahitse gelmeyen sandık kurulu
üyesi varsa onun yerine talip olacak, o da olmadıysa sadece iyi bir müşahit
olarak günü tamamlayacak J
İyi bir müşahit; iyilik ile
kötülük arasındaki düzeltici cetveldir. Müşahit; bir “gözlemci” olarak 4 şeyi
ayırır.
1- Kim seçmen kim değil,
2- Hangi zarf geçerli hangisi değil,
3- Hangi pusula geçerli hangisi değil,
4- Hangi tutanak geçerli hangisi değil.
Günün sonunda bu 4 güzel ayırımın
geçerli olanlarının tutanağının alınması için sandık kurulunu gözlemler. Sandık
çevresinde gözlemci olan müşahit usulsüz oy kullanımını önleyebilmek amacıyla
sandık kurulunun kimlik, cep telefonu, imza attırma ve mühürleme, oy kullandırma (sadece engellilerde 1 yardımcı kapalı alana girebilir onun dışında sadece oy kullanan kapalı alana girer.) işlemlerini
izler. Bir usulsüzlük tespiti olursa “sandık kurulu başkanına” kibarca ve sözlü
olarak iletir.
Müşahit ve/veya Sandık Kurulu üyesi; sandıklarda oy verme
işlemi bittikten sonra sandık tutanaklarının tamamının toplanması işini 24
Haziran Saat 24:00'e kadar tamamlanmalı, ertesi güne bırakılmamalıdır.
MÜŞAHİTİN MUTLAKA AMA MUTLAKA ALMASI GEREKEN TUTANAK İKİ
TANEDİR.
1) CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ SANDIK SONUÇ TUTANAĞI
2) MİLLETVEKİLİ GENEL SEÇİMİ SANDIK SONUÇ TUTANAĞI
UNUTMAYINIZ; ELİNİZDE ISLAK İMZALI TUTAĞI BULUNMAYAN SANDIĞA
İTİRAZ EDEMEZSİNİZ.
MÜŞAHİT SANDIĞI İÇİN ALDIĞI BU ISLAK İMZALI VE DOĞRU
TUTANAKLARI CEP TELEFONUNA İNDİRDİĞİ SANDIK TAKİP SİSTEMİNE YÜKLER.
OYLAR İLÇE SEÇİM KURULUNA GİDERKEN BİR-İKİ SANDIK KURULU
ÜYESİ VEYA MÜŞAHİT SANDIK KURULU BAŞKANINA EŞLİK EDER.
SEÇİM GECESİNDE
GÜVENİLİR KAYNAKLARDAN GELENLER DIŞINDA HİÇBİR HABERİN DİKKATE ALINMAMASI VE HERKESİN
GÖREVİ TAMAMLANANA KADAR YERİNDEN AYRILMAMASI GEREKLİDİR.
ÖNCEKİ SEÇİMLERDE YALAN HABERCİLİĞİ KANITLANMIŞ KANALLAR HER ZAMAN TAKİP EDİLMEMELİ AMA SEÇİM AKŞAMI ÖZELLİKLE TAKİP EDİLMEMELİ.
ÖNCEKİ SEÇİMLERDE YALAN HABERCİLİĞİ KANITLANMIŞ KANALLAR HER ZAMAN TAKİP EDİLMEMELİ AMA SEÇİM AKŞAMI ÖZELLİKLE TAKİP EDİLMEMELİ.
1- OY KULLANMADAN ÖNCE YAPILACAKLAR
NOT: BU İŞLEMLER 8'DEN ÖNCE BİTİRİLMİŞ OLMALI
- Ant içme,
- Sandığı hazırlama,
- Kapalı oy kullanma yerinin hazırlanma,
- Başkan ve memur üyenin getirdiği torbanın içinden çıkanları (onaylı seçmen listesi, zarf, mühür, pusula tutanak, vb.) saymak ve tutanağa bağlamak,
- ZARFLARI MÜHÜRLEMEK
- PUSULALARI MÜHÜRLEMEK
2- OY KULLANILIRKEN SAYIM AŞAMASINA KADAR YAPILACAKLAR
- Seçmen listesinde adı olmayan kişiler ancak görevli olduklarını gösterir belge ile (142 Belgesi) oy kullanabilir. Bu kişilerin de adı ve kimlik bilgileri oy kullanan listesine eklenir. İmzaları alınır. OY KULLANMAK İÇİN BU BELGEYİ SANDIK KURULUNA BIRAKMASI VE BİR DAHA ALMAMASI GEREKİR.
- Kimlik kontrolünün yapılıp yapılmadığını gözlemlemek,
- Cep telefonu vb. araçların alınıp alınmadığını kontrol etmek.
- Engellilerin oy kullanımına yardım eden kişinin hep aynı kişi olmasını engellemek,
- Okuma yazma bilmeyen kişilere açıklama yapan başkanın objektif davranıp davranmadığını kontrol etmek.
- Sabah 8'den önce ve akşam 17'den sonra oy kullanılmasını engellemek GEREKİR. (saat 17 itibariyle sandık önünde sıra varsa sıradakilerin kimlikleri toplanır ve oy kullandırılır. Kimlikler toplandıktan sonra gelenlere oy kullandırılmaz.)
- Oy kullanma süresi dolduktan sonra sandık kapatılır.
- KullanılMAyan zarf,
- KullanılMAyan pusula,
- Mühür,
- Diğer resmi oy kullanma malzemelerinin kaç adet kaldığı SAYIM YAPILARAK TUTANAĞA BAĞLANIR VE GÜVENLİ BİR YERE KALDIRILIR
- Sayıma uygun bir alan belirlenir.
- Çeteleler hazırlanır.
- Sandık kurulundan kimlerin "çetele tutacağı belirlenir"
- Sayımın nasıl yapılacağı üzerinde "hem fikir olunup işe öyle başlanmalı."
3- SAYIM VE DÖKÜM AŞAMASI NASIL OLACAK
- Sayım ve Döküm kamuoyuna, müşahitlere ve seçmenlere açık yapılır.
- Önce zarflar sayılır ve geçersiz zarf varsa sayısı ile birlikte tutanağa bu durum işlenir. Geçersiz zarflar güvenlik bir yere konur.
- Oy kullanan kişi sayısı kadar veya altında geçerli zarf belirlendikten sonra zarfların içerisindeki pusulalar çıkarılır ve cumhurbaşkanı seçimleri için pusulalar ile millet vekilleri için pusulalar ayrıştırılır.
- Milletvekilleri pusulaları güvenli bir yere (sandığın içi olabilir) alınır.
- Önce cumhurbaşkanlığı seçimleri için sayım yapılır. Sayım bitince ıslak imzalı sonuç tutanağı hazırlanıp müşahitlere bir örneği verilir.
- Daha sonra milletvekilleri için sayım yapılır. Her oy çeteleye 1 kere işlenir. Yani aynı oy hem bir partiye hem de ittifaka yazılmaz. Partilerin ve ittifakların ayrı ayrı olarak oyları çetele ve tutanaklara işlenir. Islak imzalı sonuç tutanağı hazırlanıp müşahitlere verilir.
- Geçersiz zarf ve geçersiz pusula sayısı mutlaka tutanakta tutarlı bir şekilde gösterilmelidir.
- Sandık sonuç tutanakları [(1) Cumhurbaşkanlığı ve (2) Milletvekilleri ] sandık takip sistemine işlenmelidir.
- Islak imzalı tutanaklar sisteme girildikten sonra okul sorumlularına yoksa ilçe parti yöneticilerine iletilmelidir.
İYİ BİR MÜŞAHİT
HALKIN İRADESİNİN SİGORTASIDIR. SİGORTA KRİZ ÇIKTIĞINDA ÇÖZÜME YARIYORSA SİGORTATIR.
MÜŞAHİTLER KANUNİ HAK VE YETKİLERİNİ BİLMELİ VE KİBARLIĞI ELDEN BIRAKMADAN
SEÇİMLERİN ADİL GEÇMESİ İÇİN ELİNDEN GELEN HERŞEYİ YAPMALIDIR.
İyi Bir Müşahit veya sandık kurulu üyesinin GÖRMESİ/BİLMESİ gereken başlıklar; MÜŞAHİT SADECE GÖZLEMLER, SANDIK KURULU ÜYESİ HEM GÖZLEMLER HEM DE YAPAR.
Meraklısı için diğer eğitim videoları aşağıdadır.
1- Oy Kullanmadan öncesi 2- Oy Verme Süreci
3- Sayım ve Döküm süreci
4- Şikayet ve İtiraz Süreci
5- Ceza evi ve Seyyar Sandık Uygulaması süreci
17 Haziran 2018 Pazar
AKP'NİN YERİNE GETİRMEDİĞİ 50 VAADİ
Türkiye’de
2014-2019 yılları arasında sadece 2016 yılında seçim olmayacak. 2015 yılında
ise çifte seçim oldu. AKP 1 Kasım 2015’te iktidara geldi ve 137 haftadır
iktidarda. İktidara geldiğinde sunduğu hükümet programı eylem planında “takvime
bağlayıp yapacağım dediği” birçok şeyi YAPMADI. 24 HAZİRAN SEÇİM VAATLERİNDE İSE BUNLARIN TEKRARI VAR.
BURADA LİSTELENEN
BAŞLIKLAR HAKKINDA SOMUT HİÇ BİRŞEY YAPILMAMIŞTIR. Bunlardan bazılarını siz
değerli xebat_istihdam okurları için listeledik. YERİNE GETİRİLDİ/GETİRDİK DİYENLER YORUM KISMINA BİLGİ NOTU VEYA YORUM YAZABİLİR.
AKP Yetkilileri 24 Haziran seçimleri vaatleri kapsamında yukarıdaki 48. maddeyi tekrar vaat olarak ifade etmiştir. Ancak 2011 yılından bu yana taslak olarak bekleyen bu başlık Sakarya'da bir köpeğe yapılan işkence sonrası ancak gündem olabilmiştir. Aşağıda 2015 programının kesiti bulunmaktadır. AKP sloganını değiştirmeli: "Söylerse AKP söyler, AKP söylerse lafta kalır"
- Siyasi Etik kanunu çıkarılacak ve siyasetin finansmanı şeffaflaşacak.
- Geleneksel irfan merkezleri ile cemevlerine hukuki statü tanınacak,
- Roman vatandaşlarımızın sorunlarının çözümüne yönelik daha önce atılmış adımlar değerlendirilerek yeni çalışmalar başlatılacak
- Temel hak ve hürriyetlere ilişkin uluslararası sözleşmelerin iç hukuka dâhil edilmesine devam edilecek, özgürlükçü demokratik düzen mantığıyla bağdaşmayan şerhler kaldırılacak
- TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Kamu Denetçiliği Kurumu ve Türkiye İnsan Hakları Kurumunun etkinliği artırılacak
- Temyiz mahkemelerinin, alt derece mahkemeleri üzerindeki hukukilik denetiminin ötesine taşan yetkileri sınırlandırılacak
- Ülke genelinde ideal yargılama süreleri belirlenecek,
- Adli Tıp Kurumu yeniden yapılandırılacak,
- Kamu hizmetlerinin adil, etkili, verimli, süratli ve kaliteli sunumunu sağlayacak şekilde merkezî birimler daha dinamik ve etkin bir yapıya dönüştürülecek, kurumlar arası yetki mükerrerlikleri kaldırılacak, bürokrasiyi azaltacak ve kurumsal performansı artıracak düzenlemeler yapılacak
- Başbakanlık BİMER yeniden yapılandırılacak,
- Kalkınma Ajanslarının yönetim, denetim ve mali yapıları iyileştirilecek,
- Bölge Kalkınma İdarelerinin kurumsal yapısı iyileştirilecek,
- Üniversitede kalite ve özerkliği odağına alan yeni bir Yükseköğretim Kanunu hazırlanacak,
- Sağlık araç ve gereçleri ile stratejik ve yerli ilaçların geri ödeme, fiyatlandırma ve ruhsatlandırma süreçleri iyileştirilecek,
- Belediyelerin kreş açma zorunluluğuna yönelik uygulama etkin hale getirilecek,
- Çocuklar ve gençler başta olmak üzere, daha güvenli ve bilinçli internet kullanımı ve kullanıcı güvenliği artırılacak, bu kapsamda internet kafelerin standartları yükseltilecek,
- Vatandaş memnuniyetini ve sağlık hizmet sunumunda etkinliği artırmaya yönelik olarak hizmet bütünlüğünü sağlayacak düzenlemeler yapılacak,
- Aile sağlığı merkezleri yapısı ile aile hekimliği uygulamasının yeniden yapılandırılması sağlanacak,
- Aktif İşgücü Programlarına ilişkin bir izleme ve değerlendirme sistemi kurulacak,
- Vergi beyannameleri ile sosyal güvenlik bildirgeleri birleştirilecek,
- Gelir ve kurumlar vergisi kanunları birleştirilerek yeni Gelir Vergisi Kanunu çıkarılacak,
- Kamuda taşıt envanteri çıkarılacak ve Taşıt Kanunu yenilenecek,
- Uluslararası doğrudan sermayenin ülkemize çekilmesine yönelik gerekli tedbirler alınacak,
- Yatırımlarda bürokrasi azaltılacak,
- Endüstri Bölgeleri ve Organize Sanayi Bölgelerinde arsa maliyetlerini azaltacak yeni bir mekanizma kurulacak,
- OSB’lerde yetki karmaşasını ortadan kaldıran etkili bir yönetim yapısı oluşturulacak
- Yatırım Destek Ofislerinin (YDO) kurumsal ve beşeri kapasiteleri güçlendirecek,
- Ar-Ge ve tasarım alanında erken aşamaya yönelik bir fon kurulacak,
- Türkiye Uzay Ajansı kurulacak,
- Su Kanunu çıkarılacak,
- Şehirlerde kişi başına yeşil alan şartı miktarı artırılacak,
- Yeni bir Seçim Kanunu hazırlanacak, Baraj gözden geçirilecekJ
- Yeni bir Siyasi Partiler Kanunu hazırlanacak,
- Sivil Toplum Kanunu çıkarılacak,
- Devlet Sırrı Kanunu çıkarılacak,
- Adlî Veri Bankası oluşturulacak,
- İdari yargıda iş yükü azaltılacak ve idari yargının daha hızlı çalışması sağlanacak,
- Kamu personel rejimi reformu yapılacak,
- Merkezî idare ve yerel yönetimler arasındaki ilişkiler, Avrupa Yerel Yönetimler Şartıyla uyumlu olarak yeniden düzenlenecek,
- Sağlık ve eğitim personeline yönelik şiddeti önlemek için caydırıcı önlemler alınacak,
- Çocuk hakları en geniş hukuki çerçevede korunacak,
- Öğretmen Akademisi kurulacak,
- Yazılı ve sözlü iletişim kurabilecek düzeyde yabancı dil öğretimi için gerekli tedbirler alınacak,
- Mesleki ve teknik eğitim okul/kurum yönetim modeli geliştirilecek,
- Eğitim istihdam bağlantısı güçlendirilecek,
- Kamu İhale Kanunu güncellenecek,
- Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD) çalışmalarına ilişkin ikincil mevzuat düzenlemeleri tamamlanacak,
- Hayvan hakları en geniş hukukî çerçevede korunacak,
- Çevre hakları en geniş hukukî çerçevede korunacak,
- Gençlere ücretsiz internet erişimi imkânı getirecek düzenlemeler yapılacak,
15 Haziran 2018 Cuma
Türkiye En Yüksek Faizin Verildiği Ülkelerden Biri Oldu?
RAMAZANDA
FAİZ ARTTIRMAK CAİZ MİDİR EY SEÇMEN!*
24 Hazirandaki erken veya baskın
seçimin nedeninin, ekonomide yaşanacak derin bir kriz olduğu ifade edilmektedir.
“Ekonomik sorunlar ve işsizlik” birçok kamuoyu araştırmasında en önemli sorun
olarak öne çıkmaktadır. Erken seçim kararının deklere edildiği 20 Nisan
tarihinden bu güne üç defa arttırılan faiz oranına rağmen döviz kurunun
önlenemeyen yükselişi; kriz için “bize doğru yaklaşan cisim” değerlendirmeleri
ile sonuçlanmaktadır. Türkiye ekonomisinde işlerin “çok iyiye gittiğini
söyleyen” AKP cenahına karşı işçi, işveren, esnaf, çiftçi cenahından tam zıttı
yönünden sesler yoğunlaşarak yükselmektedir. AKP sözcüleri % 7,4’lük büyümeyi
esas alan bir değerlendirme yaparken, tüm toplum kesimleri artık çift haneli
olduğu kesinleşen enflasyon, işsizlik ve faiz oranlarının iyi işlemeyen bir
ekonominin verileri olduğunu söylemektedir.
Bu yazı kapsamında sadece OHAL
dönemi içerisinde TCMB Geç Likidite Penceresi (LON) faiz oranlarının eğilimleri
ve seçim kararı sonrasındaki vahim durum değerlendirilecektir. Aşağıdaki
tabloda görüleceği üzere 3 aylığına ilan ilk OHAL döneminde, 3 defa faiz
indirimi kararı alınmış ve toplamda 0,75 puanlık bir azalışla dönem
kapatılmıştır. II. Dönem OHAL’de 0,25’lik bir faiz artırımı kararı alınmış ve
Trump’ın ABD’ye Başkan olması sonrasında ABD’de hızlanan FED politikaları ile
bağlantılı bu artış izah edilmeye çalışılmıştır. III. OHAL döneminde iki defa
yapılan artışla OHAL döneminde net faiz artışı 1,25 puan olmuştur. Yani 3. OHAL
döneminin sonuna kadar OHAL de önemi öncesine göre sadece 1,25 puanlık bir faiz
artışı olmuştur. IV. Ve VI. OHAL döneminde ile 0,50’şer puanlık artış ile bu
değer 2,25’e yükselmiş, V. Ve VII. Dönem OHAL’ler’de ise faiz artışı
olmamıştır.
İçinden geçtiğimiz şu mübarek
OHAL günlerinde ise önceki tüm dönemlerden daha sık ve tüm dönemlerden daha
yüksek faiz oranları artmıştır. Erken seçim kararının netleştiği 20 Nisan
tarihinden 6 gün sonra ilave 0,75 puan,
bu günden 28 gün sonra ilave 3,00 puan ve bu tarihten 15 gün sonra ise 4,25
puan ilave faiz oranı artımı yapılmıştır. Gelinen aşamada faiz oranları OHAL
dönemi başına göre yüzde 102 artmıştır. Bu artışın % 76’sı erken seçim
kararından sonra gerçekleşmiştir.
OHAL DÖNEMİ
|
FAİZ KARARININ VERİLDİĞİ TARİH
|
Kaç gün sonra faiz değişti?
|
GLP FAİZ ORANI
|
FAİZ ORANI DEĞİŞİM MİKTARI
|
MARJİNAL DEĞİŞİM
|
I. OHAL DÖNEMİ
|
20.07.2016
|
|
10,25
|
-0,25
|
-0,25
|
24.08.2016
|
35
|
10,00
|
-0,25
|
-0,50
|
|
23.09.2016
|
30
|
9,75
|
-0,25
|
-0,75
|
|
II. OHAL DÖNEMİ
|
25.11.2016
|
63
|
10,00
|
0,25
|
-0,50
|
III. OHAL DÖNEMİ
|
25.01.2017
|
61
|
11,00
|
1,00
|
0,50
|
17.03.2017
|
51
|
11,75
|
0,75
|
1,25
|
|
IV. OHAL DÖNEMİ
|
27.04.2017
|
41
|
12,25
|
0,50
|
1,75
|
VI. OHAL DÖNEMİ
|
15.12.2017
|
232
|
12,75
|
0,50
|
2,25
|
VIII. OHAL DÖNEMİ
|
26.04.2018
|
132
|
13,50
|
0,75
|
3,00
|
24.05.2018
|
28
|
16,50
|
3,00
|
6,00
|
|
08.06.2018
|
15
|
20,75
|
4,25
|
10,25
|
Kaynak:TCMB[1]
İktidar cenahı dolar kurunun
4,92’ye yükselmesi sonucu önceden yüksek perdeden karşı çıktığı faiz artımına
sarılmıştır. Ancak ülkenin ekonomik dış mihrakları olarak “dışa bağımlığı” “dış
borcunun” ve “dış ticaret açığının” dramatik yükselişi nedeniyle bu faiz
artımları çok kısa süreli etki gösterebilmiştir. OHAL Döneminde ekonominin
temel göstergeleri kötüleştiğinden yapısal bir iyileşmenin işaretleri henüz
yoktur. Aşağıdaki tabloda görüleceği üzere OHAL döneminde TL’deki değer
kaybetme göstergeleri çok dramatiktir.
|
OHAL DÖNEMİ BAŞINDA
|
VIII. DÖNEM OHAL’DE*
|
OHAL ETKİSİ
|
ARTIŞ
|
TÜFE (%)
|
8,79
|
12,15
|
3,36
|
38%
|
Dolar kuru
|
2,98
|
4,92
|
1,94
|
65%
|
Euro kuru
|
3,29
|
5,76
|
2,47
|
75%
|
Faiz (%)
|
10,25
|
20,75
|
10,5
|
102%
|
*Haziran itibariyle görülen en
yüksek değerler
Bu verilere karşın sabit ve
asgari ücretlilerin ücretlerindeki artış enflasyon oranlarının altında
gerçekleşmiştir. Enflasyonun % 38
arttığı OHAL döneminde asgari ücretliye verilen zam % 23’tür. Zaten kamu
emekçilerinin aldığı zam enflasyonun bile çok altındadır. Örneğin 2018 yılının
ilk dönemi için memurlara verilen % 4’lük zam nisan ayını çıkaramadan
enflasyonun altında kalmıştır.
Sonuç olarak kur ve enflasyon
riskinin olduğu, dışa bağımlı bir ekonomide sürekli ve radikal artan faiz
oranları; yatırımları ve dolayısıyla istihdamı sınırlayacak bir düzeye doğru
yükselmektedir. Türkiye’nin ekonomisinin “kırılgan” ülkeler arasında sayılması
dış açığının GSYİH oranının yüksekliği, rezervlerinin kur riski etkisiyle
azalması ve yüksek enflasyon ile açıklanmaktadır. [2]
Dış borç oranını GSYİH’nın % 60’ına yaklaşması durumu ise bir yıl içinde
gerçekleşecek ve 2001 krizinin yaşandığı dönemin çok üzerinde olacaktır.
Faiz oranlarının artması sadece
bir sonuçtur. OHAL’de tercih edilen hukuksuzluk, güvensizlik ve verimsizlik
ekonomisinin sonucudur. Ancak her sonuç gibi kendisi de yeni olumsuz
gelişmelerin nedeni olacaktır. AKP’nin OHAL ekonomisi, Türkiye’yi dünyada en
yüksek faizi veren ilk 5 ülke içerisine sokmuştur. Dünya genelinde düşük faiz
ve düşük enflasyon sorunu varken Türkiye çift haneli oranları ile göz
doldurmaktadır! Erdoğan’ın “lafta faiz karşıtlığı” ise içte ve dışta uyguladığı
irrasyonel siyasetle çelişmektedir. AKP’nin neden olduğu demokrasi krizi etkisi
yıllara yayılan ekonomik bir krizi başlatmıştır. Faiz oranları sadece bir
göstergedir. Yoksullaştıran, gelir dağılımını adaletsizleştiren ve sadece
sermaye sınıfına yarayan bir gösterge.
[1] http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Temel+Faaliyetler/Para+Politikasi/Merkez+Bankasi+Faiz+Oranlari/Gec+Likidite+Penceresi+%28LON%29
[2] https://economictimes.indiatimes.com/markets/stocks/news/is-rate-hike-only-way-to-calm-markets-now-looks-like-it-is/articleshow/64220827.cms
* Bu yazı14.06.2018 Tarihinde Sendika.org'ta yayınlanmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Öne Çıkan Yayın
DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!
İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...
-
İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...
-
Bir seri halinde yayınlayacağımız " OHAL Ekonomiyi Nasıl Etkiledi" yazılarının ikincisi Enflasyon üzerinedir. Yöntem olarak OHA...
-
Az sonra 177. gününe girecek olan Leyla Güven'in açlık grevi üzerine 176. gününden yazı yazan Levent Gültekin'nin "buyurmasına...