SiyasalaDair etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SiyasalaDair etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Nisan 2017 Pazartesi

Muhafazakar İhraçlar da Hayır Diyor

20 Temmuz 2016 Tarihinden bu yana sadece KHK'ler kapsamında işinden edilen ihraç sayısı 110.971 olduğu söyleniyor. Resmi açıklamalar da bu sayının 100 binlerin üzerinde olduğu yönünde. Bu sayıya açığa alınanlar da dahil değil. Ayrıca kapatılan üniversiteler, medya kuruluşları, kayyum atanan belediyeler ve özel işletmelerden işten atılanlar bu sayıya dahil değil. Nasıl değerlendirilse değerlendirilsin milyonlara varan sayıda mağdurun olduğu bu hukuksuz sürece ihraçların nasıl tepki vereceği tam olarak bilinmemektedir. Birçok ihraç edilen kişi referandum konusunda genel fikrini açıklamaktan çekinmektedir. Bu kapsam da ihraç edilenlerin görüşlerini derlemek amacıyla ihraçların en kolay örgütlenebildiği alan olan sosyal medya grupları üzerinden yapılan "bir ankete" 35 binden fazla üyeli gruplar olmasına rağmen bin kişiye yakın katılım gösterilmiştir. Bu nedenle aşağıda açıklayacağımız sonuçlar ihraçların genelinin görüşü olarak okunmamalıdır. Ancak katılım gösterenlerin görüşleri dikkatle değerlendirilmelidir. 

Ankete katılanların;

% 90,8'i açıkça hayır diyeceğini, % 3'ü ise Evet diyeceğini deklere etmiştir. Bu kapsamda ihraç edilenlerin 1. derece yakın ve akrabalarının eğiliminin de % 89,5 oranında Hayır yönünde olduğu ifade edilmiştir. Yakınlar içerisinde Evet oranı 6,5'e yükselmektedir.



Ankete katılan ihraç edilenlerin % 40,8'i 1 Kasım Seçimlerinde AKP'ye, %22,1'i MHP'ye, 18,7'si HDP'ye ve % 11,9'u CHP'ye  oy vermiştir. 


Bu pazar seçim olması halinde oy verecekleri partileri ise şöyle belirtmişlerdir. % 52,4 CHP, % 18,1 HDP ve 15,7 oranında Diğer Partiler oy verecektir. Saadet Partisi oy oranı % 8,3'e yükselirken AKP ve MHP seçmeninin CHP'ye yöneldiği görülmüştür. 

İhraç edilenlerin % 63'ü kendisini Muhafazakar-Milliyetçi olarak tanımlarken % 15,5'i"Solcuyum-Sosyalistim", % 9,6'sı ise Sosyal demokratım demiştir. Katılımcıların % 6,2'si kendisini Atatürkçü olarak ifade etmiştir. 






Ankete katılanların % 45,5'i öğretmenlikten, % 23,4'ü Polis/Asker ve % 31,1'i diğer  memurlar olduklarını belirtmişlerdir.

İşsiz, güvencesiz, dışlanmış bırakılan ihraçların referandum tutumu hayır yönünde görünmektedir. İhraçların maruz kaldığı hukuksuzluk ve sosyal dışlanmanın nedeni olarak referandumun evet cephesini gördükleri ortaya çıkmaktadır. Siyasal iktidar 110.971 kişiyi işsiz bırakmış ama sadece 918 kişiyi işine döndürmüştür. Bir ay içinde kurulacak denilen OHAL komisyonunun aday adayları bile belirli değildir. 4 aydır OHAL Komisyonu kurulacak diyorlar ama daha kurulmadı. Yüzbinlerce kişiyi işsiz bırakarak milyonlarca kişiyi güvencesiz, yoksul, dışlanmış bırakan siyasal iktidar hak arama yolu olarak tek bir mahkemeyi gösterememiştir. Olağan hukukun dışına çıkarak ihraç ettirdiği yurttaşların ve yakınlarının hayır yönünde eğilim göstemesi doğal bir sonuçtur. İhraçların baskın çoğunluğu hayır diyecektir. 














Şu Recep Ayını Hayır'la atlatalım.

Malum hicri takvime göre ömrümüz Recep ayından geçiyor. Betonkara'da bile leylaklar, kayısılar, kirazlar çiçek açtı  ancak Memleketin bir kısmında kar yağmaya devam ediyor. Ülke, 12 Eylül Anayasaları (1982-2010) altında güzel günler filmini çekerken!!! "yetmez ama daha kötüsü" şenlikleri devam ediyor. Yine de yoğun bir ba'har baskısı var Elhamdulillah. Balkanlar ve ortadoğu'dan gelen Ba'har ortalığı ıstacak gibi görünüyor. 


Recep ayının hikmetlerini saymakla bitiremeyiz. Bitiremeyeceğimiz için saymayacağım. Ancak bireysel ve toplumsal tarihler ve tarihsel kırılma anları vardır. Örneğin 10 Ekim bir "kırılma" tarihidir. 680 yılında Kerbela'da 10 Ekim tarihi bir kırılma anıdır. Yezit'e biat etmeyenlerin İslam çölünde susuz bırakıldığı bu tarih, "İslam Dininin zalim iktidarla ilk sınavıdır" denilmektedir. Tarih ve toplum ikiye yarılmıştır 10 Ekim 680'de... O gün bugündur "su vermeyenlere" karşı "susuz bırakılanların" tarafında duranlar "mutlak" denilen iktidarların ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlar. 

"10 Ekim" demişken Yezit karanlığının 21. yüzyıl temsilcilerinin ordusu, Ankara'da 101 canımızı da O Gün aldı"lar". Amed'den Suruç'tan başlayan "karanlık faşist şölen" stadlarla, ekranlarda, kurunun yanındaki "yaşta", alkış buldu. "Biz", bedenlerimizin ve ruhlarımızın parçalarını "Barış, Demokrasi ve Emek" meydanında ararken kimileri yaptırdıkları anketleri Sayın kamuoyuna duyuruyordu. Aynı cemaatten kişiler ŞİMDİ, 19 Recep 1438 (16 Nisan 2017) referandumu için anket açıklamanın "hakaret" olduğunu açıklıyorlar.  

16 Nisan 2017 tarihi Hicri Recep ayının 19'una tekabül ediyor. Ekonomik ve Siyasi anlamda varolan risklere ve kötü tabloya ek olarak yeni ve yapısal birçok risk getiren tek adam rejimine teslim olmamak, mahkum kalmamak için referandumda hayır demeliyiz. Recep ayını hayırla atlatabilmek için...

Kimler Hayır Demeli, 
1) Kişi başına 10 Bin Dolar düşüyor diyorlar Ya, her kim ki bu 10 bin dolardan (hatta yarısından bile) habersizse Onlar Hayır Demeli, Yani YOKSULLAR HAYIR DEMELİ
2) Cumhuriyet tarihinin en yüksek sayısı içerisinde olan 3.872.000 işsiz hayır demelidir.
3) Üniversite okuyup atanamayan 600.000 kişi hayır demelidir.
4) 550 Gündür kadro vereceğiz dedikleri 720.000 taşeron işsiçi hayır demelidir.
5) İhraç Edilen 110.971 kişi hayır demelidir.
6) Z-orunlu BES'e sokulan 4 Milyon çalışan Hayır Demeli (Nisan Maaşlarını düşük alacaklar)
7) Kıdem tazminatı kaldırılmaya çalışılan 13 milyon işçi hayır demeli.
8) Kadro güvencesi kaldırılmaya çalışılan 3 Milyon kamu emekçisi hayır demeli.
Sadece kendileri değil, aileleri, arkadaşları, dostları ve tanıdıkları da hayır demeli. Bu kadar mükemmel bir ekonomi varsa biz neden bu haldeyiz demek için... 


İlk 10 Ekim için yazılan mısralar.. (Kastamonulu Şazi'den,) Yaradılmış Cümlesinin figanını duyamadığım için ... 





7 Nisan 2017 Cuma

Referandum Sonucu Ne Çıkar?

9 gün sonra bu vakitlerde Türkiye'de çok önemli bir karar verilmiş olacak. Meclisin yasa çıkarma, bütçe hazırlama ve denetim haklarının kısıtlanmasından tutun düzenleme alanı belirlsiz CB kararnamelerine kadar birçok başlığa ya hayır ya da evet denilmiş olacak. Tüm olumsuz siyasi ve iktisadi gelişmelerden bağımsız bir şekilde referandum/anayasa değişikliklerini inceleyip sonuna kadar okuyan ve anlayan bir seçmenin bu rejime onay vermesi rasyonel görünmemektedir. Ancak siyasal davranış ile rasyonalite arasıda bir bağ varsaymanın yanlış bir varsayım olduğu defaten ıspatlanmıştır. Seçmen davranış saiklerinde önemli faktörlerin başında ilginç bir şekilde 1) alışkanlık, 2) inat 3) alternatifsizlik düşüncesi 4) geçmiş deneyimlerin esas alınması gelmektedir. Bu davranışın kavramsallaştırıması olarak daha geniş bir kavram olan "siyasal katılma" ise birçok faktörden etkilenmektedir. Seçmenin yaşı, cinsiyeti, etnik/dini vurgusu, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, yaşadığı sosyolojik çevre "katılmayı" nitelikli veya niteliksiz hale getirmektedir.

En yaygın somut seçmen davranışı veya katılma şekli en basit şekilde seçim ve referandumlarda oy vermedir. Ancak bu durumun hangi koşullarda olduğu da belirleyicidir. Rejimin niteliği, katılmanın amacı ve işlevini de etkilemektedir. Örneğin faşist rejimlerde katılma, temsilden ziyade "belirli bir yönde harekete geçirme" "resmi ideolojinin onaylanması" "faşist liderin topluma onaylatılması" gibi işlevleri içermektedir. Rejimin başarısı bu katılmanın başarısıyla ölçülür. Aynı şekilde parlamenter veya başkanlık/yarı-başkanlık rejimlerinde de "kitlesel katılımı" belirleyen en önemli faktörlerin başında "siyasetin finansmanı" "hukuk devleti ilkesinin korunması" "örgütlenme ve ifade özgürlüğü" gibi ilkelerin uygulanıyor olması gerekir. Bir rejimde, siyasal iktidarının demokratik yoldan el değiştirilmesi imkan dahilinde değil veya çok güç ise buradaki siyasal katılma yolları işlevsiz ve anlamsızdır. 16 Nisan Referandumundan Hayır seçeneğinin sandıktan başarılı çıkmamasının bu riskine neredeyse hiç değinilmemektedir. Bu durumda Hafız Esat, Saddam, Mübarek uygulamalarının benzerlerine gidişat için yol açılmış olacaktır. Bireyler üzerinden bu kadar net olmazsa dahi aynı partinin tekelinin korunması yönünde bir taslağın sunulduğu açıktır. Bir kere iktidar olanın bir daha sandıkla iktidardan uzaklaştırılması neredeyse mümkün olmayacaktır. Referandumun asıl siyasal tehlikesi budur. 

Peki evet veya hayır sonucu ne kadar net? Anket firmalarının hava koşullarına (Rüzgar:) göre açıkladıkları oranlar gerçeği ne kadar yansıtabilir? Öncelikle Türkiye'de anket şirketlerinin seçimlerdeki başarısız tahminleri ilk defa olmuyor. İşin doğası gereği tahminler tam olarak tutmayabilir ancak anket şirketlerinin önemli bir kesimi sonucun ne olacağını tahmin etmek yerine ne olması gerektiğini belirlemek yönünde bir çaba içerisinde olmaktadır. Bu durumda da her zaman yanlışlanan sonuçları haftalarca savunabilmektedirler. 2017 Referandum sonucunun tahmin edilmesi çok güç bir durumdur. Bu tahmin etme zorluğunun birçok nedeni bulunmaktadır. 

1- OHAL koşullarında toplumun önemli bir kesimi temel ifade ve iletişim hürriyetlerinden tecrit edilmiş durumdadır. Kapatılan medya kurumu sayısı yereller dahil edildiğinde tam olarak tespit edilememektedir. İşsiz kalan medya çalışanının 10 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ana akım medyada tek seslilik nizamı neredeyse yüzde 100 sağlanmıştır. 
2- Yine OHAL koşulları nedeniyle oluşturulan "korku-kaygı iklimi" nedeniyle yurttaşlar sosyal medya üzerinde bile fikirlerini tam olarak ifade edememektedirler. 
3- Özellikle hayır propagandasına yönelik gözaltı, saldırı vb. haberlerin sık sık çevrildiği görülmektedir. 

Bu üç maddeye ek olarak; 
1)  MHP seçmeninin nasıl bir tutum alacağının tam olarak bilinememesi
2) AKP-MHP yakınlaşmasının Dindar, Kürt, Liberal vb. eski AKP seçmenini nasıl etkileyeceğinin tam olarak bilinememesi
3) Son bir yıl içerisinde işsizlik, enflasyon, döviz kuru, faiz artışının ve yaşanan derin ekonomik krizin seçmenin yaşamında ne gibi etkilerinin olduğunun tam olarak bilinememesi,
4 ) AKP OHAL uygulamaları sonucu kamudan hukuksuz bir şekilde atılan 110.971 kişinin ve milyonlara varan aile, akraba ve dostlarının nasıl bir tutum alacağının tam olarak bilinememesi,
5) AKP'nin 1 Kasım seçimlerinden sonra uyguladığı sokağa çıkma yasakları ve bu kapsamda yaşamı her türlü etkilenen seçmenin davranışının ne yönde olacağının tam olarak bilinememesi
6) Tahmini en çok zorlaştıran madde olarak "parti aidiyetlerinin" referandumda ne kadar belirleyici olacağıdır. 

Tüm bu maddeler haliyle anket şirketlerinin de tahminlerini tamamen zora sokmaktadır. Tüm bu zorluklara rağmen önceki "seçimlerin sonuçlarına bakılarak" bazı tahminler yapılabilir. Örneğin MHP seçmeninin belirleyici olmadığı, Doğu-Güneydoğu'da Hayır kesinlikle yüksek çıkacaktır. Benzer bir şekilde Marmara ve Ege Bölgelerinde Hayır'ın yüksek çıkma olasılığı vardır. Karadeniz ve İç Anadolu bölgelerinde ise Evet kesinlikle yüksek çıkacaktır.  Akdeniz bölgesinde Evet veya Hayır'ın yönünü MHP'li seçmen (% 23,4 oranındadır) belirleyecektir. Evet ve Hayır'ın birbirine en yakın çıkacağı bölgeler Marmara ve Akdenizdir. 

Hayırın En Yüksek çıkacağı iller; Şırnak (86), Hakkari (85), Dersim (84), Diyarbekir (75), Mardin-Ağrı-Batman (72), Van (70) Muş (66), Iğdır (65), İzmir (62), Edirne-Kırklareli-Siirt (60) Bitlis (57), Tekirdağ-Kars-Ardahan (55), Ankara (50), İstanbul (49).

Evet'in % 75 üzerinde olabileceği iller Rize, Maraş, Malatya, Erzurum ve Konya gibi illerdir.

Sonuçlarının tahmin edilmesi en güç iller: Kayseri, Isparta, Manisa, Mersin, Adana, Antep ve Sivas olduğu söylenebilir.

10 gün sonra kimin/hangi şirketin de daha çok yanıldığını görmüş olacağız. Sonucun Hayır'lı olması temennimizdir. Sonuç ne olursa olsun yukarıda tahminleri zorlaştıran nedenler bu ülke yurttaşlarının yaşamlarındaki belirsizliklere işaret etmektedir. Olağan hukuk düzenine geçilmedikçe sonuçlar yapısal çözümlere doğru gitmeyecektir. 



20 Mart 2017 Pazartesi

Memurlar da Hayır Diyecek. Neden Mi?

16 Nisan Referandumuna sayılı günler kaldı ve sayılı gün adı üstünde... Memurlar zorla Bireysel Emeklilik Sistemine Dahil Edildikleri için de Hayır Diyecek. 15 Nisanda maaşları düşecek olan memurlar 16 Nisanda hayır diyecek. Hayır demenin sadece iktisadi açıdan onlarca nedeni bulunmaktadır[1]. Ancak memurlar açısından bu nedenler çok daha somut. Çünkü anayasa değişikliği "memurlara yönelik açık tehditler" içermektedir. Hem anayasa değişikliğinin içeriği hem de içerik dışı nedenlerle memurların kahir ekseriyeti yani çoğunluğu hayır diyecek. NEDEN Mİ?

1- 15 Nisanda 45 yaşın altında tüm memurlardan zorla alınacak en az 108 liralık ZORUNLU Bireysel Emeklilik Sistemi (Z-bes) uygulamasına hayır diyecekler. Çünkü emekli olma olasılığının binde 7 olduğu bir sisteme gönüllü girme seçeneğini seçmeyen memura, OHAL döneminde çıkarılan bir "düzen-leme" ile zorunlu katılma şartı getirildi. MEMUR BUNA HAYIR DİYECEK.

2- Hükümet programında açık bir şekilde yer alan 181-185 nolu "tedbirler" kapsamında memurun kadro güvencesi kaldırılacak. Birçok Bakanın da ifade ettiği bu duruma memurların "Hayır" diyeceği çok açıktır. Kimse sınavla ve liyakatle değil bir yerlere sakatatle gelmiş bir CEO "fotokopisinin" belirlediği koşullarda memur olmak istemez. 

3- Memurların bir hayır gerekçesi de OHAL kapsamındaki ihraçlardır. Bu kapsamda yıllarca birlikte çalıştıkları onlarca arkadaşları herhangi bir hukuki suçlama olmadan emeklerinden, işlerinden koparılmışlardır. Yerel yönetimler ve özel üniversiteler ve medya mensupları hariç 110.971 kişinin işten hukuksuz bir şekilde atıldığı bu sürecin devam etmemesi, sorumluların yargılanması ve  çalışma arkadaşlarının işlerinin ve emeklerinin başına dönmesi için memurlar hayır diyecek.

4- Memurun en reel hayır gerekçelerinden biri de reel zam almadığını iyi bilmesidir. 2010 yılından bu yana enflasyona ezdirilen ve hatta 2014 sonrası hep negatif zam alan memur 2017 yılında verilen % 5,04'lük zammın Nisan ayına varmadığını görüyor. Bu herşeye zam gelen ÇİFT HANELİ ENFLASYON DÜZENİNE VE memura zam vermeyen düzene hayır diyecek. 

5- KPSS sınavı, Görevde Yükselme sınavları ve benzeri tüm liyakat ve kariyer imkanlarında tarihte görülmemiş haksızlıklara maruz kalan veya şahit olan memurlar kötüyü görüp daha kötüsünü önlemek için "hayır diyecek." 

6- Emeklilik yaşını yükselten ama emeklilik maaşını azaltan bir yapıda gittikçe özelleşen eğitim-sağlık ve sosyal güvenlik düzenine Memurlar hayır diyecek.

7- Memurun ikramiye, mesai vb. kazanımlarını yine KHK'ler ile elinden alan bir yapıya "memurlar hayır diyecek". 

8- İşyerlerinde gittikçe sistematikleşen mobing uygulamalarına ek olarak, kurumsal teamül ve kültürü yok sayan üst yönetici atamalarına, aday aday adayı olmuş olanların yönetici olarak gelmelerine "hayır diyecek memurlar". 

9- Temel kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına-özelleştirilmesine karşı çıkacakları için hayır diyecek.

10- Ülkenin bir anonim şirket gibi değil HUKUK devletİ gibi yönetilmesi için MEMURLAR HAYIR DİYECEK.

Memurlar NEDEN HAYIR DİYOR REFERANDUMDA DİYENLERE ÖZET OLSUN. HAYIRLI OLSUN.







14 Mart 2017 Salı

Holl'An(a)dolulular Seçime Giderken, Halkın Yeni Sağla İmtihanı

Mücadele'de iyi ile kötü arasında bir tercih olduğunda iyinin seçilmesi için bir açıklama yapmaya gerek yoktur... Dünya genelindeki eğilim ise Kötü ile Daha kötü arasında gitmektedir. Kapitalizmin kültürel hegemonyasının sunduğu seçenekler içerisinde daha az kötünün savunusu, iyiye yaklaştırabilir mi? 

Makyavel'den bu yana erdem ve ahlakın siyasette bir ilke olmadığı savunulurdu. "Rahmetliden" sonraki yüzyılda "insanın kurdunun, insan olduğu," bir canavar olarak tasvir edilen devletle "İLTİSAKIYLA" açıklandı. Canavarı oluşturan veya üzerinde besleniyormuş gibi minik kurtçukları andıran insan, "kötü idi". O günden sonra "Ulusun  birliği ve Mutlakiyet" Makyavel, Bodin ve Thomas Hobbes'un mirası olarak ve sanki iyi bi şeymiş gibi ele alındı. Bu üç "tektekçinin"  arzuladığı düzen, Fransız ihtilaline kadar siyasette yaygın bir ahlaksızlığın, gaspın ve zorbalığın kurumsallaşması ile sonuçlandı. Tarihte bu ahlaksızlıklar hep olmuştur ama önemli olan, bu olanın utanılmadan savunulabilmesidir. Yeni sağın ve yeni sağcılığın hortlattığı şey, bu utanmazlıktır. Göstere göstere eşitsizliğin savunusu yapılabilmektedir.

Bu süreçte Locke, Montequieu ve rahmetli Rousseau hattı, "bireyi ve toplumu" değişik tonlarda yok saymayan bir çizginin peşinden gitti. Halk (moda tabirle Milli İrade) ilk defa Fransız ihtilaliyle tarihin sahnesinde boy gösterdi. "Ben Devletim" diyenleri, giyotin hazretlerine havale etti. İktidarın tekelleşmesinin sakıncaları, yüzyıllarca test edilen siyasal deneyimler sonucu, kuvvetler ayrılığı ilkesini doğurdu. Bu ilke "eşitlik, kardeşlik, özgürlük" imkanlarını sunan bir ilkedir. Bildirge 16. maddede, ta 1789 yazında demiş ki: "Hakların güven altına alınmadığı ve güçler ayrılığının belirlenmediği bir toplumun anayasası yoktur." Bunun üzerine bile gelen sosyalist/anarşist ve feminist seçenekler "eksik kalan eşitliğin" derdine düştüler. Bu dert hala derman bulabilmiş değildir. 

Yeni sağ veya yeni sağcılık bu eksik eşitlik savunusuna karşı, bir karşı yeni saldırı olup, Bodin ve Makyavel ve Hobbes'un, devlet/siyasal iktidar için hülyasını kurduğu şeyi, bölgeler bazında katmanlarda gerçekleştirme girişimidir. Aydınlamacı"Evrensel Eşitlik ve Akıl" yerine, öznel ve görece akıl'ın yer aldığı yeni sağ yaklaşımda, muhafazakar bir nosyon olarak "ahlak" vurgusu da rasyonalitenin zıttı olarak savunulur. Yeni sağcı muhafazakarlığın ahlakı Sokratik anlamda erdeme tekabül etmemektedir kesinlikle.

Zaten eski dost olan liberalizm ve muhafazakarlığın mutlu evliliğinden 1970'lerde yeniden doğan "sağ", dünyanın her iklimine larvalarını bıraktı. Ve şartlar olgunlaştığında bu larvalardan "eşitsizlik, özgürlüksüzlük ve kardeşliksizlik" fışkırıyor. Hayek ve Oakeshoot mirası; Reagan, Thatcher, Özal, Kohl, Nakasone vb. dönemlerde toplum karşıtı politikaların savunulması şeklinde yaşandı. İlginç bir şekilde "devletin küçültülmesi" diye savunulabilen bu zevatın ideolojisi, devletin "toplum karşıtı, militarist bölümlerini" büyütürken "sosyal devleti" küçülttü. Bu konuda hakları verilmeli. Kısmen başardılar da.  

Yeni sağcılar için demokrasi bir araçtır, amaç değildir. Yeni sağ her türlü örgütlü toplumun ve başta sendikaların düşmanıdır. Bu tür bi sağSermayenin karşısında çırılçıplak ve tek başına bir birey görmek ister. Hayek'in salvolarından beslenen larvalar bugün dalbudak sarmış mavi gezegeni... Canı istediğinde istediği yerde iç savaş veya her türlü kriz çıkarmakta, istediğinde "insani" yardım ve sosyal diyalog programları geliştirmektedir. Başlattığı medeniyetler arası diyalog çalışmalarını medeniyetler arası çatışmaya dönüştürebilmektedir. Tutarsızlık ve ilkesizlik tek ilke olduğu için sermayenin aleyhine olmayan her şey savunulabilmektedir. Planlamaya karşı çıktığını söylerken "sermayenin stratejik eylem planlarını" dayatmaktadır.

Devletin sermaye sınıfının hizmetkarına dönüştüğü bu halk karşıtı süreçte, popülizm (söylemde halk yağcılığı) en temel araçtır. Sosyal hizmetler ve sosyal kurumlar yok edilmeye çalışılırken, işsizlik artıp reel ücretler azalırken, yoksulluk derinleşip gelir dağılımında adaletsizlik pekişirken sözüm ona "halk'ın onayıyla" yapılan seçimler yapılmaktadır. Parlamentoların demokratik işlevleri kısıtlanırken siyasi partilerin finansmanı mafyatik ilişkilerin örüntüsüne benzetilmektedir. 1970'ten önce taşeron işçilik, kiralık işçilik, güvencesiz veya esnek istihdam,  özel istihdam büroları, sosyal güvenlik ve emeklilik sistemlerinin özelleştirilmesi gibi konuların "kamuya açık yerlerde" savunulması utanç verirdi. Ne zamanki yukarıdaki zevat bir araç olarak gördüğü demokrasinin nimetlerinden yararlanarak başa geçti; bu konuşulması utanç verici olması gereken başlıklar "işsizliğin azaltılması ve istihdam stratejileri" adı altında uygulamaya konuldu. Kimi yerlerde toplu halde dayatılan bu uygulamalar toplumun direncine göre parça parça uygulamaya konuldu. Halkın temsilcileri olan parlamenterler, sermayenin keşidecisine, siyasal partiler ise "depolitizasyon" araçlarına dönüştü. Sonuç olarak dolaylı vergiler ve vergi dışı fonlar sürekli artarken, artan diğer bir şeyse "aile, din, milli kimlik" söylemi oldu.

Yazı uzadı ama dünya halklarının "uru" olarak yeni sağ, II. Dünya Savaş'ının yıkımından sonra ders alınarak ulaşılan "evrensel hak ve hürriyetleri" hedeflemektedir. Bütün insanların eşitliği yerine "kendi insanlarının, tarihlerinin, millilerinin, vs vs ." üstünlüğünü savunan bu yeni kimlik inşası girişimi, karşı düşmanlar olmadan, işlevsizdir. Düşman inşası da zor değildir. "Küresel terör", tüm "medeni" yeni sağcıların düşmanıdır misal. "Güney ve Doğulular" "Batı'nın" düşmanlarıdır.  Gelinen aşamada toplumlar denizdeki yılana sarılmakta, yani düşmanın yeni sağına karşı kendi yeni sağını büyütmektedir. İlk yumruğu kimin tarafından atıldığı günden güne önemsizleşmektedir. Yeni sağcılar, dışarıdan bir düşman yeni sağ bulamazsa içeri de hemen imal etmektedir. Neredeyse tüm seçimler "kim daha yeni sağcı" üzerinden yapılmaktadır. 

Yarın Holl'An(a)dolular seçime gidiyor. İktidardaki sağ parti, bir parti sağ, bir parti yeni sağ oynuyor oyunu... İktidarda kimin olduğunun önemsizleştiği bir tarihsel kırılma dönemindeyiz. Uygulanan yeni sağcılık oluyor... 
Bir de yeni sağcılar arasında devam edegelen faşizm/nazizm uygulamaları konusunda tarafların haklılık payına sahip olduğunu söyleyebiliriz. Özlenen altın çağ, halkın üzerinden silindir gibi geçilen, sadece ölen kişi sayısının 50 milyon olduğu II. Dünya Savaşı yıllarıdır. Bu süreçte halklar yok olurken sermaye yeni bir düzenle birikimini arttırmıştır. 


ABD'nin Gert'ini gören Holl'An(a)doluluların anketlerde Wilders'a desteği azalttığı söylenmişti. Ama Gertzek bir tane değil ki... Başta Avrupa olmak üzere dünya genelindeki gertzeklere karşı çıkmak için ona benzeyenler, o seçilmese de fikirlerini uygulamaktadırlar. Her halk gertzeklerine Hayır demeli...      




13 Şubat 2017 Pazartesi

REFERANDUMDA 2. MADDENİN 132 MİLYON TL MALİYETİ VAR.

Bir Maddesinin Net Maliyeti yaklaşık 100.000 asgari ücret eden Olan Referandum...

Geri kalmış ve geliştiğini sanan ülkelerin çoğunda yasa değişikliklerinin, genelde içerikleri konuşulmadan bir grup tarafından değişikliği yapılır. Aslında yapılan değişik-lik, önceden esaslı tartışması yapılmamış, başka bir "değişikliğin değişikliği" olabilmektedir. Türkiye gibi ülkelerde ise bunun kadar olmasa da yapılmayan şey, değişikliğin net maliyetinin ne olacağına dair herhangi bir tartışmanın yapılmamasıdır. Bu kadar uygun tartışma zemini varken tartışılmaması da ancak tembellikle açıklanabilir. 

Meclis ve Cumhurbaşkanı süreçlerinden sonra 11 Şubat 2017’de Resmi Gazete’de yayınlanan 6771 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yayımlandı. İyi de oldu. Değişikliklerin neleri kapsadığını merak eden büyük bir kitle vardı. Şimdi tüm kamuoyu bu metni didikleyerek inceliyor. Ona göre de kararını sandığa yansıtacak.

YSK referandum tarihi olarak 16 Nisan 2017 tarihini duyurdu. Şimdi ilk iş seçmen kayıtlarının kontrolü ve sandık güvenliği için gereken önlemlere girişmek. Memleket, “hayır ve şer” olarak gördüğü seçeneklerin altına “tercih mührünü” basacak. 17 Nisan şafağında dertleri bu kadar girift olan memleket, sonuç ne olursa olsun “sihirli değnek yemiş gibi düzelmeyecek.” İşsizlik, enflasyon, döviz-faiz sorunları, yoksullaşma, yaygın toplumsal ve siyasal şiddet…  gibi uzayıp giden sorunlar çözüm bekliyor olacak. Ancak tarihi bir refere-randum sürecine girilmişken en az yapılan şey, ilgili kanun maddeleri ve bu maddelerin maliyetleri üzerinde kimseden ses çıkmaması. Örneğin bu yasa ve nihayetinde anayasa değişikliği ile değişecek "tabelaların bile maliyeti" asgari ücretin 1404 TL olduğu memlekette dudak uçuklatıcı olacaktır. 

Bir yazıda tüm maddelerin maliyeti ortaya konulamaz. Ayrıca “değişiklik” iyi bir şeyse maliyetine katlanırız da denilebilir. Bu kısacık yazıda 6771’in 2. Maddesi için minimum maliyet hesabı çıkarılmaya çalışılmıştır. Maddeye göre “2709 sayılı Kanunun 75 inci maddesinde yer alan “beşyüzelli” ibaresi “altıyüz” şeklinde değiştirilmiştir.” Buradan yapılan düzenleme ile milletvekili sayısı 550’den 600’e çıkarıldığı ifade edilmektedir. 6771’in diğer bazı maddeleriyle görevleri azalan Meclis’in vekil sayısının artışının gerekçeleri ayrıca ifade edilebilir. Bütün bunlar bir yana bırakıldığında, 2017 yılı verileriyle her bir ek vekilin yıllık gideri 528.000 TL’dir.  Bu değer toplamda 50 vekil ve bir seçim dönemi için 132.000.000 Türk Lirası eder. Yani referandumda hayır çıkmazsa sadece bu maddenin maliyeti 132 milyon gibi görünüyor. Bunun toplam bütçe içindeki ağırlığı 2017 yılı bütçesini esas alırsak yüzde 1 bile değildir. 
  

Millet Vekili Maaşı
1. Danışmanı
2. Danışmanı
Sekreteri
Diğer Maliyetler
Toplam Maliyetler
Aylık Maaş Maliyeti (2017)
17.000
6.000
6.000
5.000
10.000
44.000
Yıllık Maliyet (2017)
204.000
72.000
72.000
60.000
120.000
528.000
Bir Seçim Dönemi Maliyeti (2017)
1.020.000
360.000
360.000
300.000
600.000
2.640.000
Anayasa ile Gelen Ek 50 Vekilin Toplam Maliyeti
51.000.000
18.000.000
18.000.000
15.000.000
30.000.000
132.000.000

Karar kıymetli yurttaşlarındır, maliyet de öyle, o da yurttaşlarındır. Bu maddenin an itibariyle yurttaş başına düşen maliyeti bir kapiçinodan daha düşüktür. Ama kimisi çok sevdiği birine kapiçino da ısmarlamayı tercih edebilir. Kimisi de zaten içmiyoruz diye bilir... Maliyeti hesaplanamayan maddelerin maliyetini maliye çıkarsın... yada işinden atılan maliyeci akademisyenler bu nazarla bir nazariye hazırlasın...


Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...