Milyonlarca Kürt seçmenin
MHP üzerine tutumu belirli aslında. MHP’nin yüzde 5’i aşabildiği Kürt kenti yok
gibi. 24 Haziran seçimleri sırasında ittifakın sunduğu imkan sayesinde önceki
seçimlerde AKP’ye oy veren MHP’liler, kendi partilerine ve dolaylı olarak AKP’ye
oy verebildiler. Net bir toplumsal gerçeklik varsa özetle şudur: “Kürtler
baskın çoğunlukla MHP’ye oy vermiyor” Bu
tutum MHP'nin söyleminden de bağımsız değil elbette. Yeni olan durum AKP'nin
MHP'yi iktidara taşımaya çalışması. 1 Kasım seçimlerinde başlayan bir ortaklık dönemi 24 Haziran sonrasında ete kemiğe büründü. Neredeyse AKP değil MHP iktidarda gibi politikalar uygulanıyor.
AKP’nin sıradaki görevi ise
“yerelde bitmiş olan MHP’ye” yeniden can suyu vermek. Peki AKP’ye oy veren
Kürtler "bu göreve" aracılık edecekler mi?
Birçok değerlendirme, bu yerel seçimlerde AKP’nin 89’da yaşanan "ANAP sendromunu" yaşayacağı yönündeydi. Bunu gören AKP öncelikle baskın bir seçimle genel seçimleri öne çekti. Yaşanan derin ekonomik krizi ise şimdilik pansuman müdahaleler ile erteleme girişimleri var. Yerel seçimin yaşanan ve daha büyüğü hızla yaklaşan ekonomik felaket krizinin sonuçlarından bağımsız olamayacağı şimdiden söylenmelidir. Soğan lobisinin! iktidar karşıtlığını aşan ciddiyette işsizlik, faiz, enflasyon artışının önüne geçilmiş değildir.
Ancak ekonomik gerekçeler dışında birçok
faktör önceki seçimlerden farklıdır. Bu yazıda Kürt seçmenlerin Cumhur/Kızılelma ittifakı için muhtemel itiraz noktaları derlenmeye çalışılmıştır.
Ekonomik temel ve genel geçer itiraz noktaları bu yazıda belirtilmese de herkes için geçerli, Kürt seçmenler için daha da geçerlidir. Ancak Ankara ve İstanbul gibi yerlerde “AKP’ye oy veren Kürt seçmenlerin” MHP ile kurumsallaşan işbirliğine nasıl bir tepki göstereceği, seçim sonuçları kadar önemli ve seçim sonuçlarını da etkileyecek bir gelişme olacaktır.
Ekonomik temel ve genel geçer itiraz noktaları bu yazıda belirtilmese de herkes için geçerli, Kürt seçmenler için daha da geçerlidir. Ancak Ankara ve İstanbul gibi yerlerde “AKP’ye oy veren Kürt seçmenlerin” MHP ile kurumsallaşan işbirliğine nasıl bir tepki göstereceği, seçim sonuçları kadar önemli ve seçim sonuçlarını da etkileyecek bir gelişme olacaktır.
2015 yılından bu yana çözüm sürecinin
terk edilmesi sonrasında;
1. “Kürtçe’ye
dair yapılan müdahaleler” Kürt seçmenlerin en çok itiraz ettikleri noktaları
oluşturacaktır. BDP’li belediyelerin başlattığı “çok dilli belediyecilik”
çalışmalarına karşı yönelen kayyumlar, neredeyse her yerde Kürtçe’nin
görünürlüğüne karşı bir faaliyet içerisinde oldular. Belediye faaliyetleri
dışında, yol-yön tabelaları, yer isimleri ve diğer Kürtçe içerikler
ya kaldırıldı ya da kısıtlandı. Gerek TBMM konuşmalarında “bilinmeyen dil”
vurgusu, gerekse sosyal yaşam içerisinde özellikle işçilerin, pazarcıların,
sıradan yurttaşların Kürtçe konuşmasına yönelen saldırı, bu konuda Kürtlerin
itiraz noktasını oluşturacaktır. Aslında “Barış Süreci’nde” aşılmaya çalışılan
“eski” alışkanlıklar[1] 7 Hazirandan önce başlayan süreçle
eski hali aratır olmuştur. Önceki seçimlerde ve seçim programlarında Kürtçe’yi
propaganda amaçlı kullanan AKP, bu seçime MHP perspektifi ve uygulamaları ile
gelmiştir. Kürtler MHP’ye oy vermiyorsa[2]MHP adaylarına oy verir mi sorusu
Kürtçe’ye yaklaşımı bu şekilde olanlara bir ikaz olarak sandığa yansıyacaktır.
2. Türkiye’de
ulusal basım yapan Kürtçe gazeteler kapatılmıştır. Kürtçe’nin yayılması ve
doğal gelişimi kısıtlanmıştır. Bu yöndeki girişimler fiili olarak engellenmiştir.
3. Kürtlerin
mezarları, anıtları (Roboski, Uğur Kaymaz vb.) ve birçok temsili, Kayyum-AKP faşizmine
maruz kalmıştır. Mezar tahribi resmi olarak yalanlanmamıştır.
4. Sur-Cizre-Nusaybin
ve daha birçok yerde Kürt kentleri yok edilmiştir. Birçok kutsi değere
saldırılar gerçekleştirilmiştir.
5. HDP
milletvekilleri, il-ilçe teşkilatları anayasaya aykırı bir şekilde
tutuklanmıştır. Bir çoğunun tutuklama süresi alacağı en ağır cezanın süresini
geçmiştir.
6. BDP
belediyeleri hukuka aykırı bir şekilde gasp edilmiş kayyum atanmıştır. Halkın
seçimine darbeci bir yaklaşımla müdahale edilmiştir. Bu hukuk dışı uygulama AKP tarafından hala savunulmaktadır. Örneğin Van Büyükşehir'e 2 yılda 3. kayyum atanmıştır (Sırasıyla Taşyapan, Zorlu, Bilmez).
7. OHAL
yasakları Kürt yerleşim yerlerinde sıkıyönetim gibi uygulanmış ve OHAL’den önce
başlayan sokak yasakları “yaşamı yasaklayan sürece” dönüşmüştür. Bu konudaki keyfilik ve hukuksuzluk hala devam ettirilmektedir.
8. Irak
ve Suriye’de Kürt kazanımlarına yönelik iktidarın saldırıları ve diğer çabaları
Kürtlerin nezdinde mahkum edilmiştir.
9. İşsizliğin
en yüksek olduğu bölgelerin Diyarbakır-Urfa bölgesinde olması, bölgesel
gelişmişlik uçurumlarının derinleşmesi, 17 yıllık iktidara rağmen en geri
kalmış illerin Muş, Ağrı ve Şırnak olması ve göç vermesine rağmen bölgede devam
eden yoksulluk ve işsizlik AKP’nin bölgeye bakış açısını göstermektedir. Son 3 yılda 200 bin kişi bölgeden göç etmiştir.
10. “Çözüm
sürecinden” “AB sürecinden” “Demokratikleşmeden[3]” vazgeçen bir AKP günün sonunda ayakları
altına aldığını deklere ettiği[4] bir siyasete teslim olmuş
durumdadır. Bir dönem söylem düzeyinde bile olsa
paket paket demokrasi taşıyan AKP günün sonunda "kurt'a kuyruk" oldu...
AKP bir bütün
olarak Kürt seçmenleri gözden çıkarmış gibi... Bakanlar, Bakanlıklara yapılan
atamalar ve kullanılan söyleme kadar önceki dönemlerde “vitrinlik kürtlerin
herhangi bir şekilde” AKP içinde yer bulmamasına kadar, Hakkari ve Diyarbakır’da
kayyumların yeniden aday yapılmasına kadar ve tabi ki çözüm sürecinden
uzaklaşmaya devam edilmesine… Acaba AKP’ye oy veren Kürt seçmenler ne diyecek!
MHP’nin yerelde iktidarına onay verecekler mi?
(Not: Yazı 31 Mart seçimlerinden önce kaleme alınmıştır.)