15 Haziran 2017 Perşembe

OHAL'DE İŞSİZ SAYISI ARTMAYA DEVAM EDİYOR.

OHAL’DE İşsizlik Artmaya Devam Ediyor.
15 Temmuz Darbe girişinden sonra ilan edilen OHAL kapsamında yapılanlar, ülke hukuku ve siyaseti kadar ekonomisini de istikrarsızlaştırmıştır. Yüzbinlerce “yeni işsiz” ortaya çıkartılmış, KHK’ler ile 140.000 kamu emekçisi aileleri ile birlikte mağdur edilmiştir. OHAL’den dolayı 2.000’e yakın engelli kamu emekçisi bile işten atılmıştır. Türkiye ve dünya tarihinde bu şekilde kitlesel işsizleştirme dönemi yaşanmamıştır. Ayrıca bu hukuksuzluğa karşı yargı yolu kapatılmış ve AİHM bile vahim durumu kabullenmiştir[1].


İşsiz sayısına 619.000 kişi daha eklendi. Mart 2017 Dönemi toplam işsiz sayısı: 3 Milyon 642 bin

Tıpkı her ayın 15’inde açıklanan TÜİK işsizlik verileri gibi 15 Haziran 2017 günü açıklanan Hanehalkı işgücü verileri de OHAL döneminde işsizliğin arttığını göstermektedir. TÜİK son bir yıl içerisinde 619.000 kişinin daha işsiz kaldığını açıklamıştır. Genel İşsizlik oranı 1,6, Erkek işsizlik oranı 1,8 ve kadın işsizlik oranı 2,5 oranında artarken gençlerdeki artış oranı 3,4 şeklinde olmuştur. Gençlerdeki NEET oranı % 23’e yükselmiştir. 15-64 arası yaş arası işsizlik oranı genel işsizlik oranından daha yüksektir. Kadın emeğine ilişkin verilerin tümü erkeklere göre daha olumsuz düzeylerdedir.


Son 3 Yılda İşsiz Sayısı Artıyor

İşsiz sayılarındaki artış son 3 yıllık dönemde olağan bir artış gösterirken OHAL uygulamasının başladığı Temmuz 2016 döneminden sonra bir sıçrama yaşadığı görülmektedir. Bu eğilimin devam etmesi durumunda 2017 yılında açık işsiz sayısının 4 milyon sınırını aşacağı görülmelidir. Son dönemde açıklanan ekonomik büyümeye rağmen işsiz sayısının 619 bin kişi artmış olması emeğe dair krizin boyutlarını gösterir.

İşsiz Sayısının OHAL'deki Artışı


OHAL devam ettiği sürece ekonominin “istikrarı” zor görünmektedir. Enflasyon ve işsizliğin bir arada artması ve iki haneli olarak yapısallaşması toplum kesimlerinin bir bütün olarak yoksullaşması ile sonuçlanmaktadır. Ekonominin büyüyen tarafı işçinin ücreti memurun maaşı değildir. OHAL’de işsizlik artarken ücretlerin reel olarak artması mümkün görünmemektedir.










14 Haziran 2017 Çarşamba

İHRAÇLAR HAKKINDA AİHM’İN VAHİM KARARI: OHAL "ADALETİ" MUHALDİR

     
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 tarihinde bir “darbe girişi” yapıldı. Bu tarihten 5 gün sonra OHAL ilan edildi ve çok kısa bir süre içerisinde çıkarılan KHK’ler ile (668, 669, 670 sayılı KHK’ler) yaklaşık 6.000 kişi “darbecilik” ile suçlanarak işten atıldı. Çoğunluğu asker ve polis olan bu işten atmalar OHAL başlangıcı olan dönemde yeni darbeden çıkma ve 249 kişinin yaşamını yitirdiği binlercesinin yaralandığı süreç nedeniyle hiçbir şekilde tartışılmadı. Çok cılız bir şekilde “adil yargılanmaları” yönündeki talepler kopan gürültü arasında kayboldu gitti. 

Ancak darbeden 48 gün sonra çıkarılan KHK ile 50.684 kamu emekçisi işten atılınca OHAL’in nasıl bir toplumsal faciaya dönüştüğü fark edilmeye başlandı. Allah'ın lütfu OHAL uzatıkça muhalif ne/kim varsa hedef oldu. En son, darbeden 288 gün sonra 29 Nisan tarihinde yaklaşık 4.000 insan işten atıldı. 16 Temmuz akşamı "darbe girişi" bitti ama kendisi gelişerek devam ediyor. Toplam işten atılan KHK'li sayısı 110.000'i geçti. 700.000 yeni işsiz ortaya çıktı.

Çoğunluğu üniversite mezunu, çoğunluğu AKP döneminde işe girmiş ve hakkında herhangi bir soruşturma açılmayan, savunma hakkı kullanamayan binlerce kişi;

1)    Masuniyet karinesi,
2)    Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi,
3)    İdari kararla suç ve ceza inşa edilemez ilkesi,
4)    Sert çekirdekli haklar KHK ile düzenlemez ilkesi,
5)  Suç ve cezanın şahsiliği ilkesi
6)  Kanunların geriye yürümezliği ilkesi
...
 İHLAL EDİLEREK İHRAÇ EDİLDİ.

İhraçlar, olağan hukuk kapsamında
1)    AİHM İçtihatlarına,
2)    Anayasa Mahkemesi içtihatlarına ve kararlarına
3)   Birçok uluslararası sözleşmeye,
4)   Cari anayasaya,
5)   Yüzlerce temel kanuna (Medeni, Ceza, DMK, 4688, İYUK, vb.),
6) OHAL Hukukunun kendisine (Sendikaların kapatılması örneğin)
...
AYKIRIDIR.

AİHM, 12 Haziran 2017 tarihinde vahim ve tarihsel yanlı-ş olan bir karar vermiştir. 2 milyona varan mağduru ilgilendiren bir hukuksuzluk rejiminin ihtiyaçları yönünde karar almıştır. “İç hukuk yollarının tüketilmesi” olarak sunulan “Komisyon’un” Ocak ayından bu yana hala oluşmamış ve göreve başlamamış olması dahi bir veri olarak yeterlidir. Ayrıca kurulan komisyonun “bir hukuk yolu” olarak öngörülmesi dahi AİHM ve Venedik Komisyonunun genel eğilimleri ve tavsiyelerine aykırıdır. Faşizmin giderek yerleşikleştiği bu düzende,

1) Yargı bağımsızlığının olup olmadığının artık tartışılmadığı, 
2) Kuvvetler ayrılığının olup olmadığının tartışılmadığı, 
3) Hakim güvencesinin olup olmadığının artık tartışılmadığı bir ülkede tamamen siyasal iktidarın atamasıyla oluşan “olağan hukuka aykırı bir komisyonun” hukuk yolu olduğunu iddia etmek hukuktan kasıt ne olduğunu açıklamayı gerektirir. 

Her 4 hakimden birinin işten atıldığı, yasama-yürütme erklerinin bir kişiye endexlendiği ve görevdeki hakimlerin her an iltisaklanabileceği yerde “hukuk yolu” aramak ilginç bir çabadır.

Darbeden 106 gün sonra yoğunlaşan KESK’li ihraçlar (675 Sayılı 29 Ekim tarihli KHK’den önce ihraçlar içerisinde KESK’li oranı % 1’in altındadır. Şu an % 3 civarındadır.) iç hukuk yolunu aşmak amacıyla dava açmışlardır. İdare mahkemeleri ve bölge idare mahkemeleri aşamalarında OHAL KHK’lerine yargı yolu açık olmadığı belirtilerek mahkemeler ret kararları vermişlerdir. 690 sayılı KHK ile mahkemelere bu yönde ret kararı vermeleri için talimat verilmiştir. Yani iç hukuk yolu aslında yasaklanmıştır. AİHM'in vahim kararı bunun üzerine verilmiştir.

AİHM, yüzbinlere varacak olan başvuruları “bir iş yükü olarak” değerlendirmiş ve tıpkı siyasal iktidarın kanundan kaçma girişimi olan OHAL gibi kendine süre çıkarmıştır. OHAL devam ettikçe komisyonun işleyeceğini düşünmek abesle iştigaldir. Komisyon üyelerinin siyasal iktidarın talepleri dışında esas alacağı bir temel ilke/kural/yasa/anayasa yoktur. Aksi takdirde ilgili KHK’de belirtildiği üzere iltisaklanma riski her zaman vardır. Böyle bağımlı bir komisyonu, AİHM tüm karşı görüşlere rağmen “iç hukuk yolu” olarak saymıştır. Bu karar üstüne ancak içilir. Geciken adalet adalet değildir. Komisyonun kuruluşundan bugüne anlaşılan şudur: Ömrü karga kadar uzun, hızı kaplumbağa kadar yavaştır. Hiçbir şekilde hukuki değil, darbe girişinin gelişme bölümüdür.

NOT: MADEM Kİ MAHKEMELER İŞE YARAMIYOR. OHAL SÜRESİNCE ADLİ TATİLE ÇIKARILSINLAR. HEM TASARRUF OLUR. HEM DE TATİLDE DİNLENEN YARGIÇLAR BAĞIMSIZLAŞIR İYİCE… Aşağıdaki haritada sadece işten atılan öğretmenleri göreceksiniz. Bu haritayı mimarına, AİHM'in yüce yargıçlarına ve bağımsız tüm yargıçlara kapak fotoğrafı olarak armağan ediyorum. 

Kaynak: İHOP OHAL Raporu, 


10 Haziran 2017 Cumartesi

“OHAL Yoksullaştırır, Mutlak OHAL Mutlak Yoksullaştırır”*

Türkiye, 15 Temmuz “Darbe Girişinden” sonra 20 Temmuz 2016 tarihinden bu yana OHAL uygulaması altında bir rejim içerisindedir. OHAL uygulamaları kapsamında kamudaki işlerinden “olağan hukukla” atılması, olası olmayan yüzbinlerce kamu emekçisi karşı yargı yolu “yasaklanarak” işinden atılmış durumda.  
OHAL döneminde ortaya çıkan yeni işsiz sayısı TÜİK verilerine göre yaklaşık 700 bin civarında ve toplam açık  işsiz sayısı Türkiye tarihinde ilk defa 4 milyon sınırını zorlamaktadır. Bu işten atmalar nedeniyle içerisinde engelli, hamile, öğrenci, çocuk ve yaşlıların olduğu yaklaşık 2 milyon “vatandaş” doğrudan yoksullaştırılmaktadır.   
Ancak siyasal iktidarın birçok sözcüsü uygulanan OHAL’in “vatandaşı” etkilemediği yönünde beyanatları sık sık vermektedir. En son Cumhurbaşkanının “Herkes biliyor ki OHAL sadece terörle mücadele için vardır. Bugüne kadar hangi vatandaşımızın işi OHAL'den dolayı zarar görmüştür. Terörist olmayan için OHAL yok hükmündedir” beyanatı olmuştur. Bu beyanat sadece “ihraçların itirazının sonucu değil” başta işverenler olmak üzere toplumun birçok kesiminden “OHAL uzatılmasın, sadece ekonomik açıdan değil her açıdan batıyoruz” itirazına dair verilmiş bir beyanattır. Özellikle ekonomi yönetiminde görev alan AKP’li Bakanların bile uzatılmasından mustarip olduğu OHAL seneyi devriyesini tamamlama evresinde. Gelelim başlıktaki yoksullaştırmanın vatandaş düzeyindeki etkisine!

1- Fiyatlar genel olarak tüm vatandaşlar için artıyor!

OHAL uygulamasına girilmeden önce Türkiye genelinde enflasyon yıllık bazda Mayıs 2016 için 6,58 ve Haziran 2016 ayı için 7,64 olarak açıklanmıştı.
1. Dönem OHAL uygulaması sırasında bir artış göstermeyen enflasyon, OHAL olağanlaştıkça olağan bir artış sergilemiştir.  Bu olağan artışın OHAL hukuksuzluğu nedeniyle hızlandığı ifade edilebilir. Siyasal belirsizlik ve istikrarsızlık döviz kuru ve maliyet artışını tetiklemiş ve ithalata bağımlı ekonomide fiyatlar genel düzeyi yükselmiştir. Enflasyonun getirdiği belirsizlik para, istihdam ve yatırım kararlarında bir bütün olarak bir yavaşlama şeklinde de olmaktadır. Faizlerin yükselmesi reel/sosyal yatırımları azaltırken ve bu durum genel olarak işsizlik ile sonuçlanmaktadır. Enflasyonun en temel etkisi gıda harcamalarında ve kira artışlarında kendini gösterecektir. OHAL’den önce TÜFE endeksine göre yapılan sözleşmelerde artış 8 bandının altında iken bu yıl yapılacak sözleşmelerde veya artışlarda 11-12 bandında olacaktır. Bu anlamda enflasyonun yükselmesi, gelir dağılımında adaletsizliği derinleştirirken yoksul vatandaşları daha yoksul yapmaktadır.

 
Şekil 1: OHAL’de Enflasyon İki Haneli Olmuştur.

2- İşsizlik yapısallaşıyor; genç ve eğitimliler daha çok işsiz kalıyor

OHAL ilan edildiğinden bu yana her ay açıklanan TÜİK verilerine göre işsiz sayısı artış göstermektedir. TÜİK verilerinde göre OHAL’de Türkiye emeği daha kötü koşullarda istihdam edilmektedir. Hanehalkı araştırma sonuçlarına göre; yaşanan işsizlik artışları gençler, kadınlar ve genel nüfus için tarihsel değerleri aşar niteliktedir. OHAL döneminde ortaya çıkan yeni işsizler de genç ve üniversite yoğunluğu daha yüksek bir kitleyi oluşturmaktadır. OHAL Döneminde “uzun süreli işsiz sayılan” İşsizler içerisinde 6 ay ve 12 Ay veya daha uzun süreli işsiz olanların oranı yükseliyor. OHAL döneminde işe girebilenlerin yaklaşık yüzde 70’i kayıtdışı sektörlerde işe girmiştir.
Şekil 2: OHAL’de “Yeni İşsizlerin Sayısı” Sürekli Artıyor.

3- OHAL’de reel ücretler azal(tıl)ıyor

OHAL uygulaması kapsamında birçok temel hak gibi çalışma haklarına ilişkin kısıtlamalarda yaygınlaşmıştır. Hem işçi hem de memurların ücret artış talepleri kısıtlanmış ve bu yöndeki girişimler engellenmiştir. 2017 yılının toplu iş görüşmesi/sözleşmesi yılı olması nedeniyle hem işçi hem de memurların örgütlü bir şekilde zam ve diğer taleplerini sunmak için tüm girişimleri OHAL’e takılmaktadır. İptal edilen veya ertelenen grevler OHAL fırsatının ürünüdür. Yine KHK’lerce ihraç edilen kamu emekçileri OHAL nedeniyle sistematik bir mobing ağı içerisindedir. Sadece KHK’ler ile ihraç edilenler değil geriye kalan yaklaşık 3 milyon kamu emekçisinin talepleri OHAL koşullarında kısıtlanmaktadır.
Sonuç olarak OHAL uygulamasının olağanlaşması emekçilerin temel kazanılmış haklarının geriletilmesi ile devam ettirilmektedir. Örneğin kamuda taşeron işçiliği yaygınlaştırılmıştır. 1 Kasım seçimlerinde verilen “Kadro sözünün” tutulmayacağı 570 gün sonra Çalış(tır)ma ve Sosyal Güvensizlik Bakanı’nca deklere edilmiştir. Yüzbinlerce ataması yapılmayan öğretmen varken Milli Eğitim Bakanlığı işten attığı 35 bin kadar öğretmenin yerine atama yapmaktansa taşeron işçiliği koşullarında öğretmen çalıştırmaya başlamıştır.
Bu durumlar da kitlesel bir yoksullaştırma ile sonuçlanmaktadır. Olağan koşullarda;
1- İşçilerin kıdem tazminatının kısıtlanması,
2- Memur kadro güvencesinin kaldırılması,
3- Kiralık işçilik uygulamasının başlatılması,
4- Zorunlu bireysel emeklilik sisteminde (Z-BES) geçilmesi,
5- Varlık fonu adı altında kamusal birikimlerin kamuoyu denetimi dışına çıkarılması,
6- Taşerona kadro sözünün tutulmaması,
7- Taşerondan daha geri koşulları olan Toplum Yararına Program (TYP) gibi uygulamalarla işsizlik fonunun işçiler ve işsizler aleyhine harcanması mümkün olmayacaktı.
29 Nisan 2017 tarihinde yayınlanan KHK dahil 10 tane kararname ile 102 bin 152 kamu emekçisi görevden uzaklaştırılmıştır. Bazı emniyet görevlileri ve hakim ve savcılar KHK ile atılmasına rağmen bu sayıya dahil değildir. Söz konusu 10 KHK’de süresi geçmiş olmasına rağmen henüz meclisin onayından geçmemiştir ve bu atılmalar tamamen kanuna aykırıdır. OHAL’in uzatılması bu “kanundan/mahkemeden kaçma” girişimini sürdürmektedir.
Kayyumların belediyelerden işten attığı sözleşmeli personeller, taşeron işçileri, kapandığı için çalışma hakları gasp edilen üniversite çalışanı ve akademisyenler 102.152 sayısına dahil değildir. Ayrıca KHK’ler ile kapatılan binlerce kurum ve kuruluş (vakıf, dernek, sağlık kuruluşu, basın/medya kuruluşu vb.) bünyesinde binlerce kişinin işsiz bırakıldığı bilinmektedir. Belirtilen başlıklar OHAL Ekonomi Politikasının başlıklarıdır. Eğer bu “yoksullaştırma politikasının” mağdurları “vatandaş olarak” kabul edilmiyorsa OHAL’in vatandaşa sirayet eden boyutu tespiti doğru bir tespittir. Yasaklanan grevler, artan döviz kuru, işsizlik ve enflasyon reel ücretleri azaltıyor ve çalışan çalışmayan herkesi mağdur ediyor. Bu yoksullaştırma çabası tesadüf değildir. Başlığa atfen “iktidar yozlaşır, mutlak iktidar mutlak yozlaşır.” 


* YAZI Bianette 10.06.2017 Tarihinde  yayınlanmıştır.
OHAL YOKSULLAŞTRIR...

5 Haziran 2017 Pazartesi

Asgari Fitre Miktarı Asgari Ücretten Çok "Eyyyy Mü'minlerin Adaleti ve Kalkınması"!

Ücret, Asgari Ücret ve Fitre artışları

Neredeyse tüm “Hukuka Giriş” kitaplarında maddi yaptırımı olan hukuk kuralları dışında “manevi yaptırımı olan” sosyal düzen kurallarından söz edilir ve din kuralları bunların başında gelir. Müslüman insanların büyük bir coşkuyla dahil olduğu hicri ramazan ayında Türkiye özelinde bir tartışma her sene yapılmaktadır. En çok tartışılan başlıklar “Orucu Bozan Şeyler” üzerinedir. Müslümanların bu iç tartışmasının dışında sosyal yaşamla ilgili bir tartışma da sorulan sorular da olmaktadır. Örneğin “İşçisinin sigortasını, fazla mesaisini, yıllık iznini, vb… haklarını yemek orucu bozar mı?” Bu yazı bu tartışmaların dışında başka bir noktaya dikkati çekecektir. Özellikle ücret konusunda emeğin karşılığı olarak verildiği için haram-helal tartışmasında öncelikli olmalıdır.

Dünyada eşi benzeri olmayan güzide kurumlardan biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) 2017 yılı için açıkladığı fitre minimum miktarı 16 TL olarak kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Sayın Diyanet’in açıklamasına göre; “Belirlenen bu miktar, "asgari miktar"olup, fitrede verilecek miktar konusunda bir üst sınır bulunmamaktadır. Bu konuda ideal olan, herkesin kendi hayat standartlarına göre asgari günlük gıda harcamalarına denk düşecek bir meblağı vermesidir. Söz konusu meblağ, gıda gibi ayni olarak veya para şeklinde nakdi olarak ödenebilmektedir.” Gayet makul bir dayanışma uygulaması olabilecek bu fitre değerinin diğer sosyal göstergelerle ilişkisi ise dikkate değerdir. Özellikle ücret, asgari ücret ve ücret artışlarının “sadece gıda ederi olan fitreye” göre ne kadar olduğu incelenmeye değerdir. Aşağıdaki değerlendirme Ülkedeki istihdamın ne kadarının asgari ücretle çalıştığı göz önünde bulundurulduğunda çok daha çarpıcı olacaktır.

Asgari ücretin 4 kişilik bir aile için verildiği varsayımıyla hep fitre değerinin altında verildiği görülmektedir. Bu yönüyle son 5 yılın fitre ve Asgari ücret değerlerinin gösterildiği yukarıdaki tabloda da görüleceği üzere Fitre Asgari değeri ile Ücret Asgari değeri arasında özellikle oransal artışta bir paralellik olduğu ama tam da bu paralellik nedeniyle eksik ödemenin giderek arttığı görülmektedir.

“Maldan götüren ibadetler olarak zekat ve fitre” uygulamalarının başka tarih ve toplumlarda da benzerleri görülen ve  sosyal yaşam gereği olan ibadetler olduğu söylenebilir. Ancak dinsel söylem ile pratiğin tarihin tüm dönemlerinde diğer söylem ve pratikler gibi tam olarak örtüşmediği de söylenebilir.

Dinsel konularda mümkün olduğunca ahkam kesmemek ve bireysel yaklaşımlara diğer insanlara zarar vermediği sürece saygı duymak gereklidir. 2017 yılı asgari fitre miktarı  Türkiye geneli için makul bir asgari miktar ise asgari ücret makul düzeyde değildir. Çünkü sadece gıda için verilen 16 TL’lik Asgari Fitre Miktarı 4 kişilik bir aile için aylık gıda giderinin 1.920 TL olduğunu göstermektedir. Sadece gıda değil tüm giderleri karşılamak amacıyla belirlenen asgari ücret tutarı 1.404 lira olup fitre değerinin altındadır. Asgari ücretin ne kadar yaşamsal koşullardan kopuk belirlendiğinin en temel göstergesini değerli kamuoyuna sunan DİB’e asgari ücret alanların rağbeti bu nedenle olabilir. Ancak Fitre artışının yıllık enflasyon olan 8,53 altında kaldığı da göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu oranlar hem işçi hem de esnaf için önemlidir. Ancak 2017 yılı toplu iş sözleşmesi yılı olduğu için memurlarında yaşvaş yavaş bu artış oranları içerisinde yerini görmesi gerekmektedir. Çalışanların önemli bir kesimi gittikçe artan miktarda “Fitre vermesi gereken” grubun dışına çıkmakta iken fitre vermesi gerekenler arasında da gittikçe artan oranda bir uçurum oluşmaktadır. Örneğin 8  kişinin maddi varlığının toplumun yarısının tüm varlığında daha çok ise bu eşitsizlik 16 TL’lik fitreyle ve yiyecek paylaşımı ile aşılamaz. Ramazan popülerliği ve uygulama kolaylığı nedeniyle fitre ödeme ve fitre tartışmaları önemli miktarda mevzu bahis olurken daha sistemli bir müdahale olan “zekat” konusu sümen altı olarak kalmaktadır. Turno sol kağıdı arayanlara ipucu… makas neden açılıyor ey mü’minler ve mü’mineler…



Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...