3 Şubat 2019 Pazar

Gökte Hileli Hilal, Bız’e de Hepsi Helal: Seçmen Rüyalarından Seçmeler



19 yıl önce üniversite okumak için gittiğim Ankara’dan 19 gün önce ayrıldım. Yakinen tanıyanlar bilirler 750 gün önce, “6 Ocak 2017’de” 679 sayılı OHAL KHK’siyle, İŞKUR’daki işimden herhangi bir gerekçe sunulmadan haksız bir şekilde işten atıldım. O gün bugündür de herhangi bir açıklama yapılmadı. Gerekçe sunulmadı. Mahkemeye gitmem de yasaklandı. OHAL zımbırtısının sonucunu beklerken yıllar geçti. 
Velhasıl üniversite okuduğum, işe girdiğim, onlarca güzel insanın çoğuyla vedalaşmadan yıllar geçirdiğim Ankara’dan ayrıldım. Ayrıldığım günden bu yana Ankara’daki hatıralarla ilgili ilginç rüyalar görüyorum. Rüyamda bazen Gazi Üniversitesinde bazen Cebeci kampüsünde bazen de İŞKUR işlerinde kendimi yakalıyorum. Geçen gün yine kanepede uyuklarken kabusla karışık bir rüya gördüm.
Rüya 2000 yılında başlıyordu. Ders kaydı sırasında Memur’un belgelerimi incelerken “5 gündür kayıt yapan tek Van’lı sensin” değerlendirmesi karşısında, geriye dönüp “kuyrukta Van’lı kimse var mı” diye bakıyorum. Bir de ne göreyim, 31 Mart seçimlerinde AKP’den aday olan M.S. de kuyrukta. Memura dönüp yanıt veriyorum. “Tek Van’lı ben değilim” “Arkadan gelen Van’lılar da var.” diyorum. Memur biraz da sırıtarak “Van’lı olduğuna emin misin” diyor. Ben de inat ediyorum. “Bekleyelim kendisi gelsin belgelerini versin” diyorum. Memur “Ama o senden 7 yıl sonra gelecek” diyor. Rüyada olduğumu anlar gibi oluyorum. 
Memura dönüp baktığımda bu sefer Cebeci’de giriş katında bir eve doğru yürürken buluyorum kendimi. Arkamda yürüyen kişi ise yine M.S. “Sanki hiç tanışmamışız gibi” yanıma yaklaşıyor ve “Merhaba abi” diyor. Ben de “Merhaba kardeşim” diyorum. “Hayırlı olsun” diyorum. “Sağ ol ama çok sorun yaşıyoruz” diyor. “Yaşıyoruz derken, Siz kimsiniz?” diyorum. “Biz’ler çok doğuluyuz” diyor. “Nasıl yani? Şarkiyatçılık tartışmasında tarafım belli” derken rüyamda uyanıyorum. 
Yine Cebeci’deyim. Ev 1+0, yani salonsuz bir ev, ama misafirler var her karede. Duvarları gazete yazıları kaplamış. Dönem “Taraf Gazetesi” dönemi… “liberal olmayanı dövüyorlar memlekette”. AKP dahil herkes liberal. Ankara’da Gazi Üniversitesi hariç her yer liberal fokurduyor. Yataktan doğrulurken “başımıza ne gelirse bu liberallerden gelecek” diye düşünüyorum. Mutfağa doğru yürüyorum. Boğazım kurumuş. Oda da kaç misafir var bilmiyorum. Basmadan geçmeyi başardım. Mutfağa doğru gidiyorum ve bi bakıyorum mutfakta M.S. “Merhaba” “Sen de mi rüya gördün” diyorum. “Abi hiç sorma, sınıfta Biz’den bir arkadaşı aldılar” dedi. “Siz kimsiniz ki?” diyorum. “Biz çok doğuluyuz” diyor.
Nasıl olduğunu kavrayamadan yeniden kendimi bu sefer Gevaş’ta karla karışık bir günde çizmesiz ve çarşıda yürürken yakalıyorum. Çoraplar sadece ıslak değil aynı zamanda çamura batmış. Sol’umda duran kişi “Ayakkabıdan değil kardeşim” “yanlış yol’dan girilmiş bu ilçenin kaydı”, “16 yıldır bitirilemedi” diyor. Ne dediğini anlamaya çalışırken Sağ’ımda duran levhadaki ilan dikkatimi çekiyor. İlanda “artık tanımadığım birinin resmi var ama ben sesini de hatırlamıyorum bu resmin. Çok kilo almasından mı, yoksa anlayamadığım bir dilden konuşmasından mı” bilemedim. Son cümlesi "Hayır, o biz'de ben yoktum zaten diyor". Ne yapmaya çalıştığını gerçekten çözemiyorum levhanın. 
Bir türlü rüyadan çıkamamanın verdiği huzursuzlukla uyanayım derken daha da kötü bir ana gidiyorum. Sene 2004, AKP yeni kurulmuş, AB ilerleme reformları gırla, Türkiye aday ülke oldu diye 40 gün 40 gece “Kopenhag kriterleri” kutlanmış... Biz’de mezun olmuşuz. Memnun olmuşuz, hatta abartıp KPSS ile memur olmuşuz. Bir masanın etrafındayız. Masanın etrafında anadili Kürtçe olmayan 3 kişi ve anadili Kürtçe olan 3 kişi varız. Anadili Kürtçe olmayan 3 kişi “tek bir ağızdan” “Kürtçe diye bir dil yoktur, Kürtçe denilen yansımalar Farsça’nın uzantılarıdır” tartışması yürütüyor kendi içinde. Anadili Kürtçe olan 3 kişiden sadece 1’i açıkça “Ben varsam Kürtçe de vardır” diyor. 1’i sıkılarak “Ama benim annem başka bir dil bilmiyor ki” diyor. Diğeri ise susuyor. Hangi taraf baskın çıkarsa “o tarafa katılıyor” susan. Rüya değil bir tür eziyete dönen uyku son bir soruyla son buluyor. Kürtçe’nin varlığını varlığıyla ortaya koyan kişi, anadili Kürtçe olmayanlara şunları soruyor. 1) Siz Kürtçe bilmiyorsunuz 2) Aynı zamanda Farsça da bilmiyorsunuz. 3) O zaman bilmediğiniz 2 dilin aynı olduğunu hangi ahlaka dayanarak iddia edebiliyorsunuz? "3 kişinin ağzı birleşip" susan kişinin nefesinde yüzüme üfürülüyor. 
Bu soru karşısında “anadili Kürtçe olup susan kişinin dili” çözülüyor. “Çünkü Biz Çok Doğuluyuz” diyor. “İş, Asfalt, Özgürlük” diyor. “Artos erek kardeştir, ayırım yapan kalleştir” diyor. “Valla listeleri gördüm ama ben hazırlamadım” diyor. “16 yıl ne ki? Biz sanayi 4 sıfırla başlayacağız” diyor. “Gökte 3 hilal, bıze de her şey helal” diyor. Ses nereden geliyor diye bakmaya çalışıyorum. “Beynim, boynumu rahat bırakmıyor.” Rüya’dan uyanıyorum. Pencere’den yağan karın durduğunu görüyor ve baharı düşünüp rahatlıyorum.  


Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...