23 Nisan 2019 Salı

600 Gündür OHAL Komisyonunda Bekleyen Dilekçem


KONU: 12 Temmuz 2017 tarihinde 31122 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan “Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunun Çalışmasına İlişkin Usul ve Esaslar” gereğince Başvuru Formuna ek dilekçemdir.
06/01/2017 tarihine kadar İŞKUR Genel Müdürlüğünde İstihdam Uzmanı olarak görev yapmakta iken 06/01/2017 tarihinde yayınlanan 679 Sayılı KHK ile “olağan hukuka aykırı” bir şekilde kamudaki görevimden ihraç edildim. İddia edildiği gibi ““terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olma” şeklinde bulunacak herhangi bir davranışım söz konusu değildir. Bu nedenle 13 yıllık kamu hizmeti hayatımda herhangi hukuksuz bir işleme imza atmadığım gibi herhangi bir idari soruşturmaya da tabi tutulmadım.
İhraç edildikten sonra Kurumuma yaptığım başvuruya rağmen tarafıma herhangi bir ihraç gerekçesi bildirilmemiştir. Kamu Emekçileri Konfederasyonu’na (KESK) bağlı Büro Emekçileri Sendikası (BES) İşyeri Temsilciliği görevini yürüttüğüm için haksız, hukuksuz ve gayrimeşru bir şekilde ihraç edildiğimi düşünmekteyim. Anayasa ve yasalarla, ülkemizin altında imzası bulunan uluslararası sözleşme ve anlaşmalarla güvence altına alınmış bulunan sendikal hak ve özgürlükler ile ifade özgürlüğünü kullanmam suç olarak görülemeyeceği gibi ihraç edilmeme de gerekçe yapılamaz. Sendikalara üye olmanın aidatının Devlet tarafından ödendiği göz önünde bulundurulmalıdır.
11 yıldır görev yaptığım İŞKUR’da 6 Ocak Cuma Günü akşamı ek mesaiye kalmıştım. Akşam 7 gibi işten çıktım, 9 gibi işten atıldığımı arkadaşlar arayıp söylediler. Olağan hukuka açıkça aykırı olan bu işlemden önce hakkımda açılmış olan ve devam eden herhangi bir idari soruşturma yoktur. Tüm çalışma hayatımda tarafıma verilen tek disiplin cezası bir uyarı cezasıdır onun da karşı davası idari yargı üzerinden devam etmektedir. Yine ihraç edilmeden önce herhangi bir açığa alma, ifade veya savunma alma işlemi de yapılmamıştır. Ne isnat gösterilerek işten atıldığımı geçen 224 gün içerisinde de hiçbir şekilde öğrenebilmiş değilim.
KHK marifetiyle ihraç edilmek gibi ağır bir ceza ile cezalandırılmam, şekil, konu, sebep, amaç, yetki yönünden hukuka aykırı, öngörülemez ve orantısız bir cezadır. Böyle bir ayrımcılık yaptırımına maruz kalacak herhangi bir hukuk dışı fiilim, davranış tarzım ve düşüncem bulunmamaktadır. Her şeyden önce Anayasanın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olduğu ifade edilmektedir. Hukuk devleti niteliğine sahip bir ülkede ihraç edilmemi gerektirecek bir durum söz konusu ise ve isnat edilen herhangi bir fiil disiplin yönünden ceza gerektiriyor ise hakkımda usulüne uygun başlatılan bir soruşturma yürütülmesi, soruşturma kapsamında ifademe başvurularak aleyhime olan delilleri çürütme ve lehime olan delilleri ileri sürme imkanı tanınması, soruşturma sonucu fiilime karşılık gelen disiplin cezasının teklif edilmesi, teklif doğrultusunda savunmama başvurulması, savunmam sonucu olumlu çalışmalarım ve sicil durumum gözetilerek bir ceza tesis edilmesi/edilmemesi ve cezaya karşı itiraz hakkı ve dava açma hakkının tarafıma tanınması gerekmektedir.
Bu yöntem izlenmeden KHK ile görevime son verilmiş olmasının Anayasanın 2. maddesine açıkça aykırı olduğu düşüncesindeyim. Keza, Anayasanın 15. Maddesinin ikinci fıkrasında “savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü yer almaktadır. Anayasaya göre, masumiyet karinesi olağanüstü haller ile sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hallerinde bile durdurulamayacak ve ihlal edilemeyecek haklardan biri olarak ele alınmış olmasına rağmen KHK marifetiyle ihraç edilmem Anayasanın 15. Maddesinin ikinci fıkrasına da açıkça aykırı bir işlemdir.
Ayrıca, Anayasanın 129. maddesinde “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez” hükmü yer almaktadır. Keza, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 130. maddesinde ise “Devlet memuru hakkında savunması alınmadan disiplin cezası verilemez” hükmüne yer verilmektedir. Söz konusu KHK marifetiyle atılmam neticesinde Anayasanın 129. maddesinde ve 657 sayılı Kanunun 130. maddesinde yer alan savunma hakkım da elimden alınmıştır.
İlaveten, Anayasanın 90. maddesinde “usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü yer almaktadır.
Ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere BM Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi, BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 111 ve 158 sayılı Sözleşmelerde yer alan “adil yargılanma” ve “çalışma hakkının korunması” ilkelerine aykırı bir işleme de tabi tutulmuş bulunuyorum. Tüm bunların yanı sıra; olağanüstü hal dönemlerinde kamu hizmetinden çıkarılmaya yönelik işlemler ya da daha yaygın adıyla temizleme işlemlerinin (lustration) demokratik toplum ölçütüne göre gerçekleştirilmesi gerektiği düşüncesiyle bu işlemlerin nasıl yapılması gerektiğine ilişkin Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclis (AKPM) tarafından birtakım kriterler belirlenmiştir.
Kamu hizmetinden çıkarma yaptırımının amacı, olağanüstü hale yol açan tehlikeyi bertaraf etmek olduğundan sınırlarının da bu tehlikeyi bertaraf etmeye uygun olup olmamaya göre çizilmesi gerekir. Oysaki benim ihracım ile OHAL ilanına sebep olan darbe girişimi arasında hiçbir illiyet bağı yoktur. Ben, darbe girişiminden tam 175 gün sonra işimden atıldım. İşten atıldığım günden bu yana tüm çabalarıma rağmen geçimimi sağlayacak bir iş bulamadım.
Olağan koşullarda yabancı dil bilen, bilişim yeterliliği olan, yüksek lisansını bitirmiş kalifiye biri sayılırım. Bireysel olarak yaşadığım ve birçok ihraç edilen kişide gözlemlediğim bu işsizlik durumunun ülkenin geleceğine de zarar verdiği kanaatindeyim. Bu yönüyle kanunen suç olan bir davranışı işlememiş ve bu nedenle hakkında herhangi bir ceza almamış benim gibi bireylerin iş ve üretim ortamından uzak tutulması sadece bireysel bir kayba yol açmamaktadır. İhraç meselesinin bu boyutu bence en önemli boyutudur. Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından hazırlanan ve hem AİHM hem de Venedik Komisyonu tarafından esas alınan rehber ilkelere göre; lustration işlemleri en azından, bu amaçla kurulmuş bağımsız komisyonlar tarafından yürütülmelidir. Ben adımı KHK’da görene kadar hakkımda bir işlem yürütüldüğünden dahi habersizdim. Yine, komisyon önünde suçlanan kişiye düzgün bir yargılamanın tüm imkanları sunulmalıdır. Bu güvenceler, avukata erişim hakkı, hakkındaki suçlamalara uygun bir şekilde cevap verme, aleyhine gösterilen tüm delilleri görme ve değerlendirme, lehine olan delilleri ileri sürebilme gibi çok çeşitlidir. Bana ve KHK ihraçlarının hiçbirine bu hak tanınmamıştır. Öyle ki, açtığım dava dahi dinlenmemiş, yargı yolu bulunmadığı gerekçesi ile reddedilmiştir. İhraç edilmemden 8 ay sonra Komisyonuna başvuru imkanı tanınmışsa da, bu başvuru öncesinde da suçlamaları ve ihraç gerekçelerini öğrenme imkanı tanınmamıştır. Bu bakımdan etkili bir başvuru yapma hakkım daha en başında kısıtlanmıştır. Bu kapsamda, Komisyonun faaliyetleri esnasında tarafıma isnat edilen suçlamayı, buna ilişkin delilleri ve ihraç gerekçelerini tespit etmesi ve ilgili bilgi ve belgeleri tarafıma göndermesi halinde; ihracımın neden ve gereklerini öğrenmiş olacağım ve işlemin esasına dair açıklama ve savunmamı sunabileceğim.
Şu aşamada sadece ihlal edilen haklarıma dair beyanda bulunmak dışında yapabileceğim başkaca bir izah yoktur. Zira, takdir edersiniz ki, bilmediğim bir suçlamaya dair savunma ve açıklama yapamam mümkün değildir. Olağan hukuka aykırı bir şekilde işten atılmam 1) Masuniyet karinesinin, 2) Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin, 3) İdari kararla suç ve ceza inşa edilemez ilkesinin, 4) Sert çekirdekli haklar KHK ile düzenlemez ilkesinin, 5) Suç ve cezanın şahsiliği ilkesinin ve 6) Kanunların geriye yürümezliği ilkesinin açık ihlalidir.
Bu ihraç işlemi olağan hukuk kapsamında 1) AİHM İçtihatlarına, 2) Anayasa Mahkemesi içtihatlarına ve kararlarına 3) Birçok uluslararası sözleşmeye, 4) Cari anayasaya, 5) Yüzlerce temel kanuna (Medeni, Ceza, DMK, 4688, İYUK, vb.) ve hatta 6) OHAL Hukukunun kendisine aykırıdır. Sonuç olarak, yukarıda açıkladığım gerekçeler ve re’sen göz önüne alınacak nedenlerle; mahkumiyet kararı aranmaksızın, görev yaptığım kuruma yeniden kabul edilmemek ve bir daha kamu hizmetlerinde istihdam edilmemek, dolaylı ya da doğrudan görevlendirilmemek üzere kamu görevinden çıkartılmam açıkça yasalara, anayasaya ve tarafı olunan Milletlerarası Sözleşmelere tamamen aykırı olması sebebiyle ihraç işleminin iptali/kaldırılması zorunludur.
Açıkladığım ve re’sen gözetilecek diğer nedenlerle, 679 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkartılmama ilişkin işlemin iptal edilmesini/kaldırılmasını, eski görevime aynen iademe karar verilmesini, işlem nedeni ile mahrum kaldığım maaşlarımın yasal faizi ile ödenmesine, tüm özlük ve ekonomik haklarımın iadesine, memuriyetten ihraç edildiğim sürenin fiili hizmet süresine ve hizmet puanına eklenmesine, emekli sandığı keseneklerinin ve kurum karşılıklarının Sosyal Güvenlik Kurumuna ödenmesine karar verilmesini talep ederim.18/08/2017 Sinan OK

1 Nisan 2019 Pazartesi

AKP Neden Kaybetti

31 Mart seçimlerinin sonuçları netleştikçe AKP'nin çöküşü  de netleşiyor. 17 Yıllık iktidarının sonunda; 

Tüm kamusal/devlet imkanları kullanmasına,
Devasa medya ve propaganda araçlarına, 
Sosyal yardım adı altında dağıtılan fırından buzdolabına,
İŞKUR isşizlik sigortası fonu kapsamında yüzbinlerce TYP yararlanıcısına,
Çılgın (çıldırmış:) projelerine rağmen AKP Neden Kaybetti?

Muhtemelen yıllarca tartışılacak bu konunun nedenleri kişiden kişiye değişecektir. 
Ama öngörebildiğim en temel nedenler şunlardır;

1. KÜRT MESELESİNDE YANLIŞ TUTUM AKPYE KAYBETTİRDİ.

AKP'nin Kürt politikasında çizdiği zikzak sonunda ırkçılığa savrulması ve MHP'nin yedek lastiği pozisyonuna düşmesi AKP'ye kaybettirdi. "Kürt Sorunu Yoktur" diyen AKP bitmeye doğru hızlanmıştır. Bu yönüyle "Dolmabahçe Mutabakatı" ve "Çözüm Masasını Devirmenin" AKP'ye maliyeti yüksek olmuştur. 1 Kasım Seçimleri sonrasındaki kent yıkımları AKP iktidarında gerçekleştirilmiştir. Rojava'da Kürt güçleri ile birlikte hareket eden AKP, gelinen aşamada çatışmalı bir süreci tercih etmiştir. Bir milyondan fazla kişinin yaşamını etkileyen bu politika "MHP ile cumhur ittifaki ile taçlanınca" Kürtler AKP'den vazgeçmiştir. Bu başlıkta söylenmesi gereken bir husus da seçilmiş belediye başkanları ve milletvekillerine yönelen haksız hukuksuz tutuklamalardır ve kayyumlardır. HDP'ye oy vermeyen Kürt'ler de bu durumdan rahatsızlık duymuştur. 

2. SURİYE MESELESİNDE YANLIŞ TUTUM AKPYE KAYBETTİRDİ

AKP'nin Suriye Politikasındaki tutumu ve bu politikanın sonucunda Suriye iç savaşının büyümesi, bu alanda ÖSO vb. gruplarla işbirliği ve muazzam bütçe kullanımının AKP'ye maliyeti yüksek olmuştur. Gerek Rusya  gerekse ABD ile tutarsızlık ve riskler içeren dış politika tercihleri  ülkeyi de ekonomik krize sokarken AKP'yi de toplumdan uzaklaştırdı. Gelinen aşamada büyük bir çıkmaz halinde bir Suriye enkazı ile karşı karşıya olan bir ülke Türkiye'dir. 5 Milyona yaklaşan mülteci sorunu ve bu sorunu büyütmeyi vaat eden AKP kaybetmiştir. 

3. TEK ADAM POLİTİKASI AKP'YE KAYBETTİRDİ.

AKP ortaya çıkış koşullarındaki toplumsal dinamiklerine birer birer ihanet etmiştir. AKP'de Bakanlık yapmış ilk hükümet ve sonraki hükümetlerin üyeleri şimdi nerede veya 31 Mart seçimlerinde siyasal tercihleri ne oldu diye bakarsak, bu durum daha net anlaşılır. Yola çıkarken "meşveret" diye yola çıkan AKP, günün sonunda otoriterleşme eğilimini hızlandırdı. Bir çok değerlendirme "diktatörlük" şeklinde yorumladı bu durumu. En son rejim değişikliği; yasama, yürütme ve yargı üzerinde "tek adam rejimi" kurmaya doğru gitti. Hep söylenile gelen "mazlumun zalim olması" durumu AKP'ye kaybettirdi denilebilir.

4. YOLSUZLUK AKP'YE KAYBETTİRDİ.

Yolsuzluğun yaygın olduğu algısı hep kanıksanmıştı ancak son dönemlerde AKP'li bürokrat, vekil ve bakanların ötesinde il/ilçe yöneticilerine varana kadar "mücahitlikten müteahhitliğe" gidildiği söylene geldi. Bu yöndeki algının büyük bir gerçekliğe tekabül ettiği ve toplumun çoğunluğunun buna inandığı ortaya çıktı. Son zamanlardaki ekonomik kriz ile birlikte "yolsuzluk söylemi" büyük bir itirazın temeli oldu.  

5. BÜROKRATİK YOZLAŞMA AKP'YE KAYBETTİRDİ.

AKP 2010 referandumundan sonra bir çok kamu kurum ve kuruluşta "bürokratik yozlaşma" olarak ifade edilebilecek atamalar hızlandı. Gelinen aşamada birçok kamu kurumunda kalifiye olmayan, kurum kültüründen, mevzuatından ve  temel kavramlarından habersiz bir sürü kişi kurumların yetkili kurulları ve makamlarında görevlendirildi. Birçok kurum vekaleten yıllarca yönetildi. Bu kifayetsiz idarecilerin yıllarca süren yöneticiliği sırasında kamu hizmetleri sunumunda muazzam bir geriye gidiş yaşandı. Aynı süreçte kurumlardaki sınav ve kariyer planlamaları AKP'li idarecilerin ve yandaş sendikacıların müdahalelerine açık hale getirildi. Bu durum kamu emekçilerinin adalet duygusunu aşındırdığı gibi kamu kurumlarına olan güveni de azalttı. Özetle bu bürokratik yozlaşma AKP'ye kaybettirdi.

6. AKP'nin İSRAF POLİTİKASI AKP'YE KAYBETTİRDİ.

Birçok kamu kurumunda yeni bina yapımı, taşıt alım politikası, taşeron uygulaması, kiralamalar ve temsil tanıtma giderleri ve bu adlar altında yapılan devasa harcamalar kamuoyunu bıktırdı. ÖTV gibi vergilerin günlük tüketim kalemlerinin mazot, benzin ve telefon gibi girdilerdeki payı yurttaşın ekmeğini küçülttü. "Saray ve israf" başlıklı tartışmalar ve bunların gittikçe yaygınlaşması yoksulluk  ve işsizlik ile cebelleşen halktan tepki gördü. Halk yoksulluk ile cebelleşirken saray eşrafının şatafatı AKP'ye kaybettirdi. 



7.  KUTUPLAŞMA ve DİNİN SİYASETE ALET EDİLMESİ AKP'YE KAYBETTİRDİ.

AKP kutuplaşmada ve halkı iki gruba ayırmada tarihi bir misyon biçti kendine. Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar ikiye ayrılan toplum referandumda iyice kutuplaştırıldı. "Taraf olmayan bertaraf olur" yaklaşımı AKP'nin temel söylemi haline gelirken neredeyse AKP'li olmayan herkes terorist olarak kodlandı. Toplumun yarısına hiç çekinmeden terör damgası vuran ve bunu son zamanlarda yoğunlaşan "Dinin siyasete alenen alet edilmesi" de "gömlek değiştirme" iddiasının yerini "takiyye iddiası" aldı. Toplumun çoğunluğuna terör yaftası ile yaklaşan tutum, kaybetmiştir. Kabataş, Ezan'a ıslık ve Yeni zellanda görüntülerinin kullanımı toplumdan ters tepti. 


8. OHAL  VE KHK UYGULAMALARI AKP'YE KAYBETTİRDİ.

OHAL/KHK'ler ile AKP milyonlara varan sayıda yaşamı alt üst etti. Sadece  KHK'ler ile 120.000 kişiyi işten atan AKP bu nedenle 100'den fazla kişi intihar etti. Bu kapsamda 81 ilden AKP'ye yönelen öfke referandumda ilk işaretlerini vermişti. 31 Mart'ta AKP'nin seçimleri kaybettiği yerlerde yoğun ihraçların yaşandığı bilinmektedir. 

9. AKP'NİN KADIN VE ÇOCUK POLİTİKASI AKPYE KAYBETTİRDİ.

17 yıllık uygulamaları sırasında AKP kadın karşıtı söylemi hep bir ana akım ideoloji olarak taşıdı. Ancak son yıllarda bu söylemin somut kurumsallaştığı söylenebilir. Gerek 4-4-4 eğitim sistemi tartışmaları gerekse kadın kurumlarına yönelen kapatma ve dönüştürme siyaseti, kürtaj politikası, müftü nikahı tartışmaları vb. tartışmalarda kadın karşıtı söylem ters tepti. "Pozantı, Ensar, Çocuk Evlilikleri" "cezaevlerindeki çocuklar" vb. tartışmalarda çocuk politikası AKP'nin eleştirilen politikası oldu. 

10. İŞSİZLİK/YOKSULLAŞMA AKP'YE KAYBETTİRDİ. 

"Darbe Hukukunun" sui istimaliyle ortaya çıkan demokrasi krizi derin bir ekonomi krizi ile sonuçlanmıştır. İşsizlik, enflasyon, faiz iki haneyi geçmiş, dolar 4,92, Euro 5,70'e yükselmişti. 24 Haziran sonrasında 7-8 bandı arasında ortaya çıkan kur krizi etkisiyle iflaslar, işsizlik ve rezerv/ kredi sorunu AKP'nin inandırıcılığını ortadan kaldırdı.

"Patates-Soğan, bay bay Erdoğan" durumunun nedenleri özetle budur." Erdoğan "HDP'nin hala neden oy aldığını anlayamadığı için mi"  yoksa "Siyasal tercihlere saygı da AKP seçmeni dışında hiç kimseye saygısı kalmadığı için mi kaybetti... Saymakla bitmez... Şimdilik aşağıdaki 10 Temel Neden yeterli... 


Kayyum siyasetinin çuvalladığını İstanbul Sonuçlarına bakarak görebilirsiniz. 






Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...