Bianet Yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bianet Yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Temmuz 2017 Çarşamba

OHAL’DE KHK’LERLE KİMLER İHRAÇ EDİLDİ?*

1930’larda o döneme kadar yaşanan en büyük ekonomik krizini anlatmak için kullanılan bir fotoğrafta, bir erkeğin sırtında “3 meslek sahibiyim, 3 dil biliyorum, 3 yıl savaştım, 3 çocuğum var, 3 ay bile çalışmadım ve yalnızca 1 tane iş istiyorum.” cümlelerini içeren bir afiş hala kullanılmaktadır. Türkiye’de 15 Temmuz 2016 “darbe girişinden” sonra tarihsel bir artış sergileyen işsizlik kitlesi benzer bir durumla açıklanabilir. Birçok OHAL KHK’si İhracı çoklu meslekli, dilli, deneyimli olmasına rağmen işsiz olmaya devam ediyor. Türkiye’nin nitelikli üniversite mezunları OHAL KHK’leri kapsamında işe gittikleri bir günün gecesinde “cebri ve istikrarlı bir işsizliğin koşullarına terkedildiler.” Yıllarca kamusal hizmetlerin sunumunda görev almış emekçiler aylardır işsiz bırakılmış durumdadır.



En son 29 Nisan 2017 tarihinde yayınlanan KHK dahil 10 tane kararname ile 102.152 kamu emekçisi işten atıldı. (Not: Bu yazıldıktan sonra 14 Temmuzda 7.348 kişi ve 24 Aralıkta 2.756 daha ihraç edilmiştir.) Söz konusu tüm ihraç KHK’leri de henüz meclisin onayından geçmemiştir. Gecikmenin nedeni bu KHK’leri anayasa mahkemesinin denetiminden kaçırmak için zaman kazanmaktır. Kayyumların belediyelerden işten attığı sözleşmeli personeller, taşeron işçileri, kapandığı için çalışma hakları gasp edilen üniversite çalışanı ve akademisyenler belirtilen sayıya dahil değildir. Ayrıca KHK’ler ile kapatılan binlerce kurum ve kuruluş (vakıf, dernek, sağlık kuruluşu, basın/medya kuruluşu vb.) bünyesinde binlerce kişinin işsiz bırakıldığı bilinmektedir. OHAL döneminde ortaya çıkan toplam yeni işsiz sayısı TÜİK verilerine göre  700.000 kişi civarındadır. Türkiye tarihinde ilk defa işsiz sayısı 4 milyona yaklaşmıştır. Ayrıca İŞKUR Genel müdürlüğü 5 aydır kaç işçinin başvuru yaptığını ve İŞKUR istatistik bültenini açıklamamaktadır.

Bu kapsamda Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) KHK’ler ile ihraç edilenleri kapsayan bir e-anket uyguladı. Yaklaşık 5.000 kişinin yanıt verdiği bu ankete göre de ihraç edilen nitelikli bir kitle bulunmaktadır. Anketin sonuçları KHK’ler ile milyonlarca kişinin hayatının nasıl olumsuz etkilendiğini göstermektedir. İşsizlik ve güvencesizlik ile sosyal dışlanma ve hakkını arayamama duygusu ihraçlarla işten atılanların en temel sorunları olarak ifade edilmiştir. Araştırmanın özet sonuçları aşağıda gösterilmiştir.

1.      KESK’in araştırmasına göre işten atılanların % 82’si KHK ile ihraç edildiğini öğrenmiştir, öncesinde herhangi bir ifade alma veya savunma hakkını kullanma durumu olmamıştır. Bu kişiler hakkında KHK’den önce açılan adli veya idari hiçbir işlem olmadığı gibi açığa alma işlemi de yoktur. 

2.      İşten atılanların % 62’si AKP iktidarları döneminde kamuda işe başlamıştır.

3.      İşten atılanların % 22’si herhangi bir sendikaya üye değildir. % 11’inin sendikalara üye olması yasaklanmıştır. Toplam ihraçlar içerisinde yaklaşık % 3 oranında (110.000 kişi içerisinde 3.249 kişi) KESK üyesi bulunmaktadır. Geriye kalan % 64 ihraçlar Memur-Sen, Kamu-Sen ve Cihan-Sen ve diğer konfederasyon sendikalarının üyesidir.

4.      81 ilde işten atmalar yaşanmıştır.

5.      İşten atılanların % 23 Kadın, % 77’si Erkektir. İşten atılanların % 82’si evli olduğu ifade etmiştir. Evli olanların % 97,5’inin bakmakla yükümlü oldukları en az bir kişi bulunmaktadır. Evli Kadınların % 86’sının, Evli Erkeklerin % 92’sinin çocukları bulunmaktadır.

6.      İşten atılanların % 71’i lisans mezunu, % 17’si ise Yüksek lisans veya doktora eğitim düzeyindedir. Yani işten atılanların % 88’i üniversite mezunudur. Önlisans mezunu ihraçların oranı % 8 olarak ifade edildiğinde ihraç edilenlerin % 96’sının lise üzeri eğitim düzeyinde olduğu ifade edilebilir.

7.      İşten atılanların yaklaşık % 71’i 20-40 yaş, % 29’u 40-65 yaş aralığındadır.

8.      İşten atılanların bakmakla yükümlü olduklarının % 78’i çocuktur, % 55,3’ü Öğrencidir, % 9,6’sı Engelli veya Hastadır. İşten atılanların % 2,9’u engelli veya kronik hastadır. İşten atılan engelli veya kronik hasta sayısının kesinlikle 2.000 kişinin üzerindedir.

9.      İşten atılanların % 46’sı Kiracı, % 26’sının ipotekli konut kredisi borcu var. İşten atıldığı için kirasını ödeyebileceği bir eve ve ailesinin/akrabasının yanına taşınan, evini satan çok ciddi oranda ihraç edilen bulunmaktadır.

10.  İşten atılanların % 63’ünün şu an yaşadıkları hanelerde herhangi sürekli bir gelir bulunmamaktadır.

11.  İşten atılanların % 44’ünün tüketici kredisi borcu, % 75’inin başka borçları bulunmaktadır.

12.  İşten atılanların % 21’inin bir yakını, % 4’ünün 2 yakını, % 3’ünün 3 veya daha fazla yakını işten atılmıştır. İşten atılanların % 1’inin (en az 1.000 kişidir) yakınları şu halen açıktadır.

13.  İşten atılanların % 84’ü iş aramıştır ancak iş arayanların sadece % 8’i iş bulabilmiştir. % 92’si halen iş bulamamıştır.

14.  İşten atılanların % 73’ünün aile içi ilişkilerinde, % 90’ının sosyal ilişkilerinde bozulma yaşanmıştır. Bu kapsamsa dışlanma, psikolojik sorunlar, boşanma veya geçici ayrılıklar en çok ifade edilen sorunlardır. İşten atılanların % 83’ü sağlık sorunları yaşadığını belirtmiştir. İşten atılanların % 69’unun herhangi bir sağlık sigortası bulunmamaktadır. Bu kapsam gelir testi yapıp GSS kapsamına girecektir.

15.  İşten atılanların ortalama % 85’i kendileriyle gerçekleştirilen sosyal dayanışmayı (Aile, Arkadaş, Üye olunan Yerlerin dayanışması) yeterli bulmamaktadır. Sendikal dayanışma genel sosyal dayanışmayı arttırmaktadır. KESK üyeleri bu yönüyle daha olumlu bir konumda oldukları belirtmişlerdir. KESK üyelerinde sosyal dayanışma oranı daha yüksektir.

16.  İşten atılanların % 41’i herhangi bir yerden hukuki destek alamamıştır. Hiçbir yerden hukuki destek alamadıklarını belirten ihraçların % 23’ü Cihan-Sen, % 21’i Memur-Sen, % 8’i Kamu-Sen üyesi olduklarını belirtmişlerdir. Ayrıca hiçbir yerden hukuki destek almayanların % 31’i sendikalara üye değil ve 15’inin de yasal olarak zaten üye olma hakkı bulunmamaktadır. KESK talep eden tüm üyelerine hukuki ve ekonomik destek vermiştir.

17.  Tüm mahkemeler yetkisizlik kararı açıklamasına ve 690 sayılı KHK ile mahkemelere ret talimatı verilmesine rağmen ihraç edilenlerin % 92’si mahkeme yoluna başvurmuştur.  

18.  İşten atılanların % 90’ı “OHAL Komisyonu” hakkında görüşünü “Olumsuz buluyorum, AİHM yolunu geciktirmek için kurulmuş bağımlı bir komisyondur” şeklinde ifade ederken % 7’si “Olumlu buluyorum. Hızlıca yapılan bu haksızlık hızlıca düzeltilebilir” şeklinde ifade etmiştir. 

Sonuç olarak “OHAL kapsamında olağan hukuka aykırı şekilde” bir ön soruşturma ve savunma yapılmadan ihraç edilerek işsiz bırakılan yüzbinlerce kişinin, toplumsal olarak bakmakla yükümlü oldukları milyonlara varan yurttaş bulunmaktadır. Sadece ihraç edilen kişi değil bakmakla yükümlü olduğu, çocuk-yaşlı-engelli ve diğer aile efradı da mağdur edilmektedir. Sayının kitleselliği ve sürecin gittikçe uzaması adaletsizlik duygusunu pekiştirmektedir. Ne mahkemelerde ne de mecliste bu haksızlığa karşı bir yolun açık olmaması ve ihraçları bir yıla yaklaşan kişilerin bulunması sorunun kalıcı toplumsal sonuçlarına neden olmaktadır. Özellikle aile içi ilişkilerde bozulma, şiddet, psikolojik bozulma ve intihar eğilimi bu süreçte ihraçların bireysel sorunları olarak yaşanmaktadır. İhraç Edilenler Kim? Sorununun yanıtı: Her yer  ve her kesimden herkes şeklinde verilebilir. Ancak ihraç edildikten sonra dönen yaklaşık 1.400 kişinin hangi kriterler doğrultusunda işine döndüğü de başka bir soru-n ve haksızlık olarak tartışılmalıdır.

* Bu yazı 03.07.2017 tarihinde Bianet'te yayınlanmıştır.


10 Haziran 2017 Cumartesi

“OHAL Yoksullaştırır, Mutlak OHAL Mutlak Yoksullaştırır”*

Türkiye, 15 Temmuz “Darbe Girişinden” sonra 20 Temmuz 2016 tarihinden bu yana OHAL uygulaması altında bir rejim içerisindedir. OHAL uygulamaları kapsamında kamudaki işlerinden “olağan hukukla” atılması, olası olmayan yüzbinlerce kamu emekçisi karşı yargı yolu “yasaklanarak” işinden atılmış durumda.  
OHAL döneminde ortaya çıkan yeni işsiz sayısı TÜİK verilerine göre yaklaşık 700 bin civarında ve toplam açık  işsiz sayısı Türkiye tarihinde ilk defa 4 milyon sınırını zorlamaktadır. Bu işten atmalar nedeniyle içerisinde engelli, hamile, öğrenci, çocuk ve yaşlıların olduğu yaklaşık 2 milyon “vatandaş” doğrudan yoksullaştırılmaktadır.   
Ancak siyasal iktidarın birçok sözcüsü uygulanan OHAL’in “vatandaşı” etkilemediği yönünde beyanatları sık sık vermektedir. En son Cumhurbaşkanının “Herkes biliyor ki OHAL sadece terörle mücadele için vardır. Bugüne kadar hangi vatandaşımızın işi OHAL'den dolayı zarar görmüştür. Terörist olmayan için OHAL yok hükmündedir” beyanatı olmuştur. Bu beyanat sadece “ihraçların itirazının sonucu değil” başta işverenler olmak üzere toplumun birçok kesiminden “OHAL uzatılmasın, sadece ekonomik açıdan değil her açıdan batıyoruz” itirazına dair verilmiş bir beyanattır. Özellikle ekonomi yönetiminde görev alan AKP’li Bakanların bile uzatılmasından mustarip olduğu OHAL seneyi devriyesini tamamlama evresinde. Gelelim başlıktaki yoksullaştırmanın vatandaş düzeyindeki etkisine!

1- Fiyatlar genel olarak tüm vatandaşlar için artıyor!

OHAL uygulamasına girilmeden önce Türkiye genelinde enflasyon yıllık bazda Mayıs 2016 için 6,58 ve Haziran 2016 ayı için 7,64 olarak açıklanmıştı.
1. Dönem OHAL uygulaması sırasında bir artış göstermeyen enflasyon, OHAL olağanlaştıkça olağan bir artış sergilemiştir.  Bu olağan artışın OHAL hukuksuzluğu nedeniyle hızlandığı ifade edilebilir. Siyasal belirsizlik ve istikrarsızlık döviz kuru ve maliyet artışını tetiklemiş ve ithalata bağımlı ekonomide fiyatlar genel düzeyi yükselmiştir. Enflasyonun getirdiği belirsizlik para, istihdam ve yatırım kararlarında bir bütün olarak bir yavaşlama şeklinde de olmaktadır. Faizlerin yükselmesi reel/sosyal yatırımları azaltırken ve bu durum genel olarak işsizlik ile sonuçlanmaktadır. Enflasyonun en temel etkisi gıda harcamalarında ve kira artışlarında kendini gösterecektir. OHAL’den önce TÜFE endeksine göre yapılan sözleşmelerde artış 8 bandının altında iken bu yıl yapılacak sözleşmelerde veya artışlarda 11-12 bandında olacaktır. Bu anlamda enflasyonun yükselmesi, gelir dağılımında adaletsizliği derinleştirirken yoksul vatandaşları daha yoksul yapmaktadır.

 
Şekil 1: OHAL’de Enflasyon İki Haneli Olmuştur.

2- İşsizlik yapısallaşıyor; genç ve eğitimliler daha çok işsiz kalıyor

OHAL ilan edildiğinden bu yana her ay açıklanan TÜİK verilerine göre işsiz sayısı artış göstermektedir. TÜİK verilerinde göre OHAL’de Türkiye emeği daha kötü koşullarda istihdam edilmektedir. Hanehalkı araştırma sonuçlarına göre; yaşanan işsizlik artışları gençler, kadınlar ve genel nüfus için tarihsel değerleri aşar niteliktedir. OHAL döneminde ortaya çıkan yeni işsizler de genç ve üniversite yoğunluğu daha yüksek bir kitleyi oluşturmaktadır. OHAL Döneminde “uzun süreli işsiz sayılan” İşsizler içerisinde 6 ay ve 12 Ay veya daha uzun süreli işsiz olanların oranı yükseliyor. OHAL döneminde işe girebilenlerin yaklaşık yüzde 70’i kayıtdışı sektörlerde işe girmiştir.
Şekil 2: OHAL’de “Yeni İşsizlerin Sayısı” Sürekli Artıyor.

3- OHAL’de reel ücretler azal(tıl)ıyor

OHAL uygulaması kapsamında birçok temel hak gibi çalışma haklarına ilişkin kısıtlamalarda yaygınlaşmıştır. Hem işçi hem de memurların ücret artış talepleri kısıtlanmış ve bu yöndeki girişimler engellenmiştir. 2017 yılının toplu iş görüşmesi/sözleşmesi yılı olması nedeniyle hem işçi hem de memurların örgütlü bir şekilde zam ve diğer taleplerini sunmak için tüm girişimleri OHAL’e takılmaktadır. İptal edilen veya ertelenen grevler OHAL fırsatının ürünüdür. Yine KHK’lerce ihraç edilen kamu emekçileri OHAL nedeniyle sistematik bir mobing ağı içerisindedir. Sadece KHK’ler ile ihraç edilenler değil geriye kalan yaklaşık 3 milyon kamu emekçisinin talepleri OHAL koşullarında kısıtlanmaktadır.
Sonuç olarak OHAL uygulamasının olağanlaşması emekçilerin temel kazanılmış haklarının geriletilmesi ile devam ettirilmektedir. Örneğin kamuda taşeron işçiliği yaygınlaştırılmıştır. 1 Kasım seçimlerinde verilen “Kadro sözünün” tutulmayacağı 570 gün sonra Çalış(tır)ma ve Sosyal Güvensizlik Bakanı’nca deklere edilmiştir. Yüzbinlerce ataması yapılmayan öğretmen varken Milli Eğitim Bakanlığı işten attığı 35 bin kadar öğretmenin yerine atama yapmaktansa taşeron işçiliği koşullarında öğretmen çalıştırmaya başlamıştır.
Bu durumlar da kitlesel bir yoksullaştırma ile sonuçlanmaktadır. Olağan koşullarda;
1- İşçilerin kıdem tazminatının kısıtlanması,
2- Memur kadro güvencesinin kaldırılması,
3- Kiralık işçilik uygulamasının başlatılması,
4- Zorunlu bireysel emeklilik sisteminde (Z-BES) geçilmesi,
5- Varlık fonu adı altında kamusal birikimlerin kamuoyu denetimi dışına çıkarılması,
6- Taşerona kadro sözünün tutulmaması,
7- Taşerondan daha geri koşulları olan Toplum Yararına Program (TYP) gibi uygulamalarla işsizlik fonunun işçiler ve işsizler aleyhine harcanması mümkün olmayacaktı.
29 Nisan 2017 tarihinde yayınlanan KHK dahil 10 tane kararname ile 102 bin 152 kamu emekçisi görevden uzaklaştırılmıştır. Bazı emniyet görevlileri ve hakim ve savcılar KHK ile atılmasına rağmen bu sayıya dahil değildir. Söz konusu 10 KHK’de süresi geçmiş olmasına rağmen henüz meclisin onayından geçmemiştir ve bu atılmalar tamamen kanuna aykırıdır. OHAL’in uzatılması bu “kanundan/mahkemeden kaçma” girişimini sürdürmektedir.
Kayyumların belediyelerden işten attığı sözleşmeli personeller, taşeron işçileri, kapandığı için çalışma hakları gasp edilen üniversite çalışanı ve akademisyenler 102.152 sayısına dahil değildir. Ayrıca KHK’ler ile kapatılan binlerce kurum ve kuruluş (vakıf, dernek, sağlık kuruluşu, basın/medya kuruluşu vb.) bünyesinde binlerce kişinin işsiz bırakıldığı bilinmektedir. Belirtilen başlıklar OHAL Ekonomi Politikasının başlıklarıdır. Eğer bu “yoksullaştırma politikasının” mağdurları “vatandaş olarak” kabul edilmiyorsa OHAL’in vatandaşa sirayet eden boyutu tespiti doğru bir tespittir. Yasaklanan grevler, artan döviz kuru, işsizlik ve enflasyon reel ücretleri azaltıyor ve çalışan çalışmayan herkesi mağdur ediyor. Bu yoksullaştırma çabası tesadüf değildir. Başlığa atfen “iktidar yozlaşır, mutlak iktidar mutlak yozlaşır.” 


* YAZI Bianette 10.06.2017 Tarihinde  yayınlanmıştır.
OHAL YOKSULLAŞTRIR...

30 Nisan 2017 Pazar

İşsizlik Fonu: AKP’nin Son Maymuncuğu

İşsizlik Fonu: AKP’nin Son Maymuncuğu[*]




Türkiye’de işsizlik sigortası fonu oluşumu tartışmaları 80’li yıllara kadar gider ancak 1999 yılında somut adım atılabilmiş ve “4447 sayılı işsizlik sigortası kanunu” Ecevit Hükümeti tarafından yasalaşmıştır. 1999 yılında çıkan kanun gereği birikmeye başlayan fon kapsamında, yararlanma koşullarını yerine getirebilen işsizlere “Mart 2002” döneminden bu yana işsizlik ödeneği ödenmektedir. 2002-2008 yılları arasında ilgili kanunda esaslı bir değişiklik  olmamıştır.

“Türkiye’yi teğet geçen ekonomik kriz” işsizlik sigortası fonunu ve ilgili kanunun neredeyse merkezini değiştirmiştir. 2008 yılından başlayarak çıkan her torba kanun çalışmasında “işsizlik sigortası fonunun kullanım alanları genişletilmiştir.” 4447 sayılı kanunda esaslı 8 değişiklik yapılmış, işsizlik sigortası fonu sadece işsizlik ödeneğine değil birçok farklı başlıkta kullanılmaya başlanmıştır.  Hem 2001 krizinden çıkışta hem de 2008 sonrası krizle mücadelede işsizlik sigortası fonu en önemli argümanlardan biri olmuştur. Varlık fonu, kıdem tazminatının kaldırılması ve ekonomik kriz tartışmaları içinde geçtiğimiz bu kritik süreçte işsizlik fonunun önemi ve etkili yönetimi daha da artmıştır.

İşsizlik sigortası fonunun işsizlik ödeneği dışında kullanımı, 2008 yılından bu yana sürekli genişleyen başlıklar ve büyüyen miktarlarla devam etmektedir. Siyasal iktidar "işsizliği azaltma" iddiasıyla on milyarlarca fonu işsizlik ödeneği dışında kullandı. Bu kullanım referandum ve seçim dönemlerinde daha da yoğunlaştı. Şimdi yeni bir aşamaya geçildi ve fon reel azalışını cari azalışla da sürdürecek gibi görünmektedir. Çünkü Bakanlar Kurulu 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunun 48. Maddesinin 7. fıkrasındaki % 30'luk oranı % 50'ye çıkardı. Yasayla değil "Bakanlar Kurulu Kararıyla" yapılan bu değişiklik "referandum sonuçları kesinleşince Cumhurbaşkanınca yapılabilecektir." 

İlgili kanuna göre "Fonun bir önceki yıl prim gelirlerinin % 30’u; işgücünün istihdam edilebilirliğini artırmak, çalışanların vasıflarını yükselterek işsizlik riskini azaltmak ve teknolojik gelişmeler nedeniyle işsiz kalması beklenenlerin başka alanlara yönlendirilmesini sağlamak, istihdamı artırıcı ve koruyucu tedbirler almak ve uygulamak, işe yerleştirme ve danışmanlık hizmetleri temin etmek, işgücü piyasası araştırma ve planlama çalışmaları yapmak ve Fondan ödenmek üzere vize edilmiş sözleşmeli personel pozisyonlarında çalışanlar ile bunlardan ilgili mevzuatına göre Kurum kadrolarına atanan ve Kurumda çalışmaya devam eden personelin mali ve sosyal haklarına ilişkin ödemeleri gerçekleştirmek amacıyla kullanılabilir. Bu oranı % 50’ye kadar çıkarmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Ancak, işsizlik ödeneğinden yararlanmakta olanlara yönelik hizmetler için bu sınırlama dikkate alınmaz." 21.04.2017 tarihinde çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararı için Tıklayınız! 

İŞKUR İşsizlik Sigortası Aralık 2016 bültenine göre; 2016 yılında Fondan harcanan miktar 12.145.157.598 TL’dir. Aynı dönemde bu kapsamda işsizlik ödeneğinin toplam harcama içindeki oranı % 30’dur. Fonun % 70’i işsizlik ödeneği dışındaki harcama kalemlerinde harcanmıştır. Kurulduğu aşamadan bu yana bu oranın düzenli bir artış sergilediği ortadadır.

“Kullanılma kapsamı” özellikle torba yasalarla yıllar içinde genişletilen fonun “kullanıldığı başlık sayısını tam olarak belirlemek” ayrı bir araştırma gerektirebilir. Aşağıda ana başlıklar halinde verilmeye çalışılmıştır. 

Yukarıda ifade edilen 48. maddenin 7. fıkrası ilk okumadan bir şey anlaşılmayabiliyor. Onun için şöyle maddeleyerek ifade edelim ki 1. Madde dışındaki maddeler "İşsizlik Ödeneği" dışındaki maddelerdir. 

1- İşsizlik Ödeneği ödemeleri 
2- Genel Sağlık Sigortası primi ödemeleri
3- Çok tehlikeli mesleklerde çalışanlara ilişkin ödemeler
4- Kısa Çalışma Ödeneği Ödemeleri
5- Ücret Garanti Fonu Ödemeleri
6- Yarım Çalışma Ödeneği
7- Personel Maaş giderleri
8- İMD Hizmet sunum giderleri (Araç Kiralama vb.)
9- Memurların Öğle Yemeklerine Yardım
10-İşgücü Piyasası Analizi giderleri
11- Toplum Yararına Program
12- İş başı Eğitim Programı giderleri
13- Girişimcilik Programı giderleri
14- Mesleki eğitim kursları giderleri
15- GAP’a aktarılan ve bir daha iade edilmeyen giderler
16- İŞKUR Belgeli İşçi Çalıştırma Giderleri
17- Kadın Prim Desteği
18- Genç Prim Desteği
19- Fon yönetimi giderleri
20- Personel Hizmet içi eğitim giderleri
21- Fonun Hazineye Aktarım giderleri
22- "Kurum" Bilgisayar/Yazılım-Donanım giderleri
23- SOMA, Ermenek/Eynez…  katliamına ilişkin giderler
24- "Kurum" mahkeme ve harç giderleri
25- Geçici 9. ve 17. Madde = işverene prim iade maddeleridir aslında. İşveren % 1'le verdiğini 773 TL olarak alabilir. 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı 10 Nisan 2017 Tarihinde resmi bir istatistik bülteninde değil  "bir twitte" 760.150 kişiyi "iş sahibi" yaptıklarını ifade etmiştir. Bir gün sonra aynı sayı ÇSGB Twit sayfasından da paylaşılmıştır.  İşin ilginç boyutu ne TÜİK, ne SGK, ne de İŞKUR verileri Çalışma Bakanının açıklaması ile uyumlu ve pozitif yönde değil. İŞKUR Ocak ayında 100.000'in altında işe yerleştirme yaptığını Ocak Bülteninde açıklarken, SGK'de Ocak verisini Aralığa göre  157.476 kişilik artışla açıklamıştır. TÜİK verilerine göre ise Ocak döneminde (Ki şubat ayını da kapsar) istihdam oranı azalmış ve istihdamın tümü 2017 yılında bile gerçekleşmişse 230.000 kişi olarak açıklanmıştır. Bu yönüyle Bakanın açıklamasında bazı hususlar yanlıştır. Buradan hareketle Sayın Bakanın  açıklaması ile ilgili olasılıklar şunlardır.


1- Kendisine yanlış bilgilendirme nedeniyle Sayın Bakan da toplumu yanlış bilgilendirmiştir.
2- Sayın Bakan'ın "iş/istihdam" diye açıkladığı bazı durumlar istatistiklere bu şekilde yansımamaktadır/yansımamalıdır. 

İlk olasılık bürokrasi de son dönemlerde çok sık olan ve maalesef sonradan düzeltilmeyen bir durumdur. Eğer bu şekilde sehven Bakana yanlış bilgilendirme yapıldıysa bunun da açıklanması gereklidir. Burası bizim düzeltebileceğimiz bir alan değildir. Bürokrasinin iç işleyişinde yanlı-ş bilgilendirme yapanlarla ilgili yerler gerekeni yapmalıdır.

İkinci olasılık ise Sayın Bakanın kursiyer ve stajyerleri "işe yerleştirmeden" saymasıdır. Ki bu kişiler geçici “günlük” aldıkları için zaten TÜİK'çe de istihdamda sayılmaktadırlar. Ancak referandum  ve seçim dönemlerinde uygulaması artan "toplum yararına programlar (TYP)"lerin de dahil edilmesi bir olasılıktır. Olumsuz olan durum, kursiyer ve stajyerlerin veya TYP yararlanıcılarının istihdamdan sayılmasıdır. Şayet 760.150 kişilik "iş sahibi" içerisinde bu üç grup (Kursiyer, Stajyer, Yararlanıcı) varsa yıl sonuna varmadan hepsi 4 milyona varan "işsiz ordusuna" dahil olacaktır. Kalıcı, güvenceli bir istihdam için geçici ve palyatif politikaların işsizliği arttırdığı görülmelidir. Maalesef görülmemektedir.

İşsizlik sigortası fonundan taşınan geçici su ile ilave istihdama 773 TL teşvik “reklamı” eğer  760.150 için kullanıldıysa bunun fona aylık açık maliyeti 587.595.950 TL şeklindedir. Sürdürülebilir değildir. "Milli" İstihdam Seferberliği adı altında bu teşviğin "2 milyon istihdam diye" dağıtılması "fonu dağıtır" ama istihdamı arttırmaz. Bu hızla, 2 Milyon kişi için işverene bu prim desteği verilir ama toplamda istihdamın artamayacağı görülmelidir. Ayrıca fon gider ve gelirleri arasında gittikçe artan makas daha da derinleşecektir. Fonun giderleri gelirlerini aşacaktır.


Bu nedenle yetersiz kalan "fonun bir önceki yıl prim gelirlerinin % 30’u" artık % 50'ye kadar kullanılacaktır. Bu durum, işsizlik artmaya devam ederken fonun azalmasıyla sonuçlanacaktır. Son iki yıldır hem "kur etkisi" hem de "negatif faiz" nedeniyle reel değeri azalan fon cari olarak da azalışa geçecektir. İşsizlik sigortası fonu siyasal iktidarın elindeki son maymuncuktur. Son % 50 Kararıyla her yere kullanmaya başlandığından son kullanma tarihi daha da yakınlaşmıştır. 

İstihdamı arttırma iddiasıyla uygulana gelen "emek arzı yönlü mesleki eğitim ve danışmanlık" politikaları işgücü piyasasındaki güvencesizlik, kuralsızlık, denetimsizlik ve kayıtdışılık öngörülmeden ısrarla sürdürülmektedir. Genel eğitim politikalarında, 8 yıllık zorunlu eğitime geçerken ve devamında 4+4+4 sistemine geçerken "istihdam boyutu hariç" tüm ilgisiz ve uzatılmış tartışmaların sonucu ortaya çıkan "üniversiteli ve genç işsizlik" artıyor. Geçici olmayan ve kuşaksal kayıplara neden olacak düzeye gelen bu işsizlik, tüm illere 2. üniversite açılsa ve Anadolu'daki tüm liseler İmam-Hatip yapılsa sadece daha da yapısallaşır. İşçiden toplanan işsizlik sigortası fonunun sermaye kesimine iadesiyle, teşvikle ve talimatla/ricayla artması beklenen istihdam bu bahar da artmayacaktır. Fonun gelirlerinin % 100'ü dahi işverene verilse (ki kıdem tazminatı "fonundan" açılan sözler bunu ima etmektedir) istihdam artmak yerine azalacaktır. Siyasal iktidarın yaklaşık 10 yıldır uyguladığı ve görmek istemediği aktif istihdam programı politikaları işsizliğin en önemli nedenlerinden biridir. "Geçici mesleki eğitim programları ile kalıcı istihdam sağlanılamaz" Sorunun tartışılmaya başlanması gereken yeri burasıdır.  İşsizlik Fonu maymuncuğu kırılmak üzeredir.       




[*] Bu yazı 25.04.2017 tarihinde Bianet’te yayımlanmıştır.

Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...