8 Mart 2018 Perşembe

İŞSİZLİK ARTARKEN İŞKUR PERSONELİ NEDEN AZALIYOR?

Kapitalist düzenin ortaya çıkardığı birçok sorun vardır. Kişisel ve bölgesel gelir dağılımı adaletsizliği, emeğinin karşılığını alamama anlamında sistematik sömürü, iş ve geçim amacıyla kitlesel göçler, eğitimli olmaya rağmen yoksul kalma riskinin yüksekliği bu kapitalist düzenin "olağan" sonuçlarındandır. "İş aramasına rağmen çalışacak bir iş bulamama durumu olarak işsizlik" de kapitalist düzenin olmazsa olmaz sonuçlarındandır. Kapitalist sömürü rejimi kurumlarının görece geriletildiği dönemlerde toplumsal bazı kurumlar emeğin sömürüsünü azaltmak amacıyla tarihsel olarak kurulabilmişlerdir. Sendikalar, Kamusal ve parasız eğitim kurumları ve kamu istihdam/sosyal güvenlik kurumları bu kurumlardan bazılarıdır. Tarihsel süreç içerisinde kuruluş amaçları ve işlevlerinin dışında saldırılara ve aşınmalara maruz kalan bu kurumlar 1970'lerden başlayan bir karşı saldırı ile günden güne azalmaktadır. "Erdemli kamu hizmetleri" sınıfına yakın olan bu toplumsal hizmetler, neo-liberal saldırılara maruz kalmış ve ya doğrudan ya da dolaylı olarak "özelleştirilmiş/piyasalaştırılmış veya ücretlendirilmiştir" 

Türkiye'de ise ücretli/güvenceli kesiminin toplam istihdam içerisinde baskın çoğunluğu oluşturması zaten 90'ların sonunda gerçekleşebilen bir durumdur. Ancak söz konusu neo-liberal saldırı ancak 2000'lerden sonra birçok kuruma sirayet edebilmiştir. Kamunun yeniden yapılandırılması adı altında birçok kamu hizmeti "paralı hale" getirilirken nitelik konusunda da gerilemeler yaşanmıştır. Buradaki toplumsal kaybın en önemli iki örneği sağlık ve eğitim alanında yaşanan kayıplardır. Toplumun eğitim ve sağlık için bütçesinden ayırdığı bütçe kat be kat artarken eğitimli olmak anlamını yitirmiş ve toplumsal sağlık daha riskli bir hal almıştır. Uygulamadan örnek verecek olursak artık katılım/muayene/ilaç payı olmadan herhangi bir sağlık hizmetine erişim söz konusu olmazken eğitim alanında da soru çözme merkezleri olan temel liselerin fiyatları fahiş artış göstermiştir. 

Bu uzun girişi başlıktaki sorunun temeli için yaptık. Ağzını açanın "en temel sorun işsizliktir" dediği bir dönemde Türkiye'nin tek kamu istihdam kurumu olan İŞKUR'un personel sayısı neden azalmaktadır? İŞKUR'un personel sayısı azalırken öte yandan işsizlik de artıyorsa burada yanlış veya eksik giden bir durum yok mudur? İşsizliğin çözümü için sunulan aktif ve pasif istihdam politikalarının etkili bir şekilde uygulanabilmesi için bu kurumda çalışması gereken personel sayısı ne olmalıdır? Örneğin Almanya gibi işsizlik sorununu neredeyse doğal işsizlik seyrinde tutan bir ülkede eşdeğer kurumun personel sayısı kaçtır? Hakeza Fransa veya Türkiye nüfusuna yakın nüfusu olan ülkelerde ... ki işgücü daha çok olup işsiz sayısı Türkiye'den daha az olan ülkelerden bahsediyoruz.



Türkiye girişte ifade edilen neo-liberal saldırıya AKP döneminde "hortum içindeki toz" gibi takıldı.  Aynı kısır döngü içinde uygulanan politikalar işsizliği arttırdı, kayıtdışı isithdamı azaltmadı ve yeterince istihdam sağlayamadı. AKP'nin açıkça başarısız olduğu başlıklardan birisi işsizlikle mücadeledir. Çünkü AKP işsizliği azaltmak için gerekli politikaları hiçbir zaman önceliğine almamıştır.  İstihdam ve sosyal güvenlik konusu "torba yasalara" havale edildi. 2008 krizinden buyana bulunan "mucize çözüm" "işverene işsizlik fonundan kaynak aktarma" şeklinde özetlenebilir. 

AKP iktidara geldiğinden bu yana özel istihdam bürolarını (ÖİBler) teşvik edip İŞKUR'un alanını daraltmaya çalışmaktadır. Bu kapsamda birçok yetersizliklerine ve hukuki eksikliklerine rağmen ÖİBlerin sayısı 500'e yaklaşmıştır. Söz konusu yaklaşık 500 ÖİB, resmi verilere göre İŞKUR'un tek bir il müdürlüğü kadar işe yerleştirme yapamamıştır. Bu veri bile yapılan işlerin ne kadar kayıt dışı yapıldığını göstermektedir.  

Çoğu kurum dışından atanan deneyimsiz idareci takımı ve bankamatik memurları (OHAL'de bile hiçbiri ihraç edilmemiştir, çünkü onlar her devrin "elemanıdır") hariç tutulduğunda İŞKUR personeli sayısı yaklaşık 7.000 kişi civarındadır. Nüfusu, Türkiye kadar olan Almanya'da bu sayının 100.000 civarında olduğu gerçeği göz önünde buludurulursa ne anlatılmak istendiği daha anlaşılır. 

Bu "kahraman" 7.000 kişi; Bir yıl içerisinde;

Sayısı;

500'ü bulan ÖİB'lerle,
3.275.000'ni bulan işsizlerle,
500.000'i aşan kursiyerlerle,
266.000'i aşan TYP Yararlanıcılarıyla,
400.000'i aşan işsizlik sigortası yararlanıcısıyla,

...
uğraşmış ve hizmet vermiştir. 

bu başlıkların dışında misal kıdem tazminatı, sendikal sorunlar vb. çalışma ilişkileri... kamuya işçi alımları, ... gibi birçok temel iş de İŞKUR "kahramanları" vasıtasıyla sunulmaktadır. 

İş yükü yıldan yıla artarken ve çıkan her torba yasa ile İŞKUR'lulara çuval çuval sorumluluk verilirken neden İŞKUR'daki çalışan sayısı yıldan yıla AZALTILMAKTADIR. 

Başta haksız yere ihraç edilmiş deneyimli İŞKUR emekçileri olmak üzere;
İŞKUR'da iş bulabilmek amacıyla sertifika almış binlerce İMD adayının bu sorunun cevabını bilmede önceliği olmalıdır. 

Yoksa iddia edildiği gibi AKP işsizliği arttırmaya mı çalışmaktadır. Bu iddiayı destekleyen veriler;

1) Nüfus artışı söylemi;
2) Mülteci emeği sömürüsünün gözle görünür olması
3) Kayıtdışı istihdamın neredeyse teşvik edilmesi
4) "Niteliksiz Eğitimli" nüfusun çoğaltılması...
... 
Bu veriler ışında AKP'nin işsizliği arttırmakta başarılı olduğu görülebilir. Bir yanda İŞKUR'un personel sayısını ihraçlarla ya da kurum dışından gelen liyakatsiz idareciler eliyle azaltırken öte yandan işgücü arzının işsiz kalması için ne kadar olağandışı gelişme varsa ona imza atmakla AKP bu başarısına! ulaşmaktadır. 

AKP bu alanda o kadar ileri gitmiştirki görevden alınan önceki (ç)alışma bakanı İŞKUR'un kapatılmasını dahi gündemleştirmiştir. SGK ile birleştirme adı altında o dönem başlatılan tartışma bakanın görevden alınması sonucu kapanmış gibi görünse de AKP'nin nihai hedefi temel kamusal istihdam hizmetlerini özelleştirmek ve İŞKUR'u zamana yayarak kapatmaktır. Halbuki İŞKUR'un sunduğu temel kamusal istihdam hizmetleri başta emek sömürüsünün önlenmesi olmak üzere birçok açıdan sağlıklı bir toplumun temelini oluşturmaktadır. Ama tüm politikalarını rant ve rekabet üzerine kuran ve buradan beslenen bir iktidarın önceliği emeğin ve toplumun faydası değil sermayenin karıdır. Bu uğurda kapatılan kamu hastaneleri, daraltılan kamusal eğitim alanı ve "özelleştirme adı altında" satılan tarihsel toplumsal birikimlerin yanında İŞKUR ne kadar önemlidir? 

AKP'nin İŞKUR aşkı issizlik sigortası fonundan gelmektedir. Bu fon reel olarak azalmakta ve AKP'nin hizmetine sunulmuş bir yedek cüzdan niteliğindedir. Bu konu başlı başına bir araştırma konusudur ama merak edenler Sayıştay Denetim Raporunun ilgili kısımlarına bakabilir. Bitirirken İŞKUR'un personel sayısının azaltılması veya ihtiyaç duyulan sayıda sistematik bir şekilde arttırılmaması AKP'nin özel tercihidir. AKP iktidarı bu şekilde işsizlik sigortası fonunu istediği gibi kullanabilmekte, işsiz sayısının azalmasını önlemekte ve reel ücret artışını fiili olarak durdurmaktadır. OHAL ve savaş halinin ortaya çıkardığı durumdan kaynaklı reel ücret artış taleplerini ya fiili olarak ya da yandaş sendikaları eliyle engelleyebilmektedir. 








Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...