18 Mayıs 2017 Perşembe

"KHK İhraçlarının" “Sosyal” Güvenlik Maliyeti Ne Kadar?*


AKP iktidarları döneminde "Sosyal Güvenlik Reformu" adı altındaki düzenlemelerle "Aktüeryal dengeler" gerekçesiyle emeklilik yaşı ve prim gün sayısı hem erkeklerde hem de kadınlarda yükseltildi. Dönemin "emek itirazı" nedeniyle 2000 yılı öncesi ve 2008 yılı öncesi dönemlerde "kayıtlı bir işe" başlayanların emeklilik yaşları aynı düzeylerde yükseltilemedi. Kısaca prim gün sayısını tamamlayanlar 65 yaşına gelmemişlerse bile emekli olabiliyorlar. OHAL kapsamında ihraç edilen 115.000 kişi içerisinde emeklilik hakkı kazananların yaklaşık % 15'i (Yaklaşık 17 bin kişi) 20 yıl ve üzeri kıdeme sahiptir. 657'ye tabi çalışıp ihraç edilen bu kişilerin emeklilik ikramiyesine "OHAL Uygulamaları” nedeniyle el konulabilmektedir. Tek bir gün bile eski düzende "SSK'li" olarak çalışmış olanların ikramiyeleri verilmemektedir. Tüm çalışmasını "Emekli Sandığı" üzerinden yapanlar ikramiyelerini alabilmekte ve iki grup için de emekli maaşı bağlanmaktadır. 

Hem ekonomik kriz nedeniyle özel sektörde istihdam artışının durma noktasında gelmesi hem kamu sektöründe ihraçlar nedeniyle kamusal istihdamın azalması, sigortalı toplam çalışan sayısının azalması ile sonuçlanmıştır. SGK verilerine göre bu azalış devam etmektedir. OHAL’de ekonominin iyiye gitmesinin muhal olduğunu hükümet yetkilileri bile defaten ifade etmişlerdir. OHAL’in uzatılması sadece “olağan hukuka göre hukuksuz uygulamaları” kolaylaştırmakla kalmamaktadır aynı zamanda ekonomiyi ve sosyal güvenlik sistemini de olumsuz etkilemektedir.

OHAL kapsamında işten atılanlar dışındakilerde de emeklilik furyası "ikramiyeyi kaptırmayalım" ötesinde bir hal almış durumdadır? Şu an çalışanlar üzerinde devam edegelen "ihraç edilme fobisi" ve işyerinde artık sistematik bir hal alan mobing durumu sosyo-psikolojik durumu uygun olmayanları emekliye zorlamaktadır. İşyerindeki hukuksuzluklara tanık olup herhangi birşey yapamayacağını düşünen “kıdemli çalışanlar” emekliliği bir kaçış yolu olarak da tercih etmektedir. Ancak planlananın üzerinde emekliye ayrılma olduğu için bu durum zaten sorunlara gömülü olan sosyal güvenlik sistemini daha da zorlamaktadır.

Referandumdan sonra, TÜİK iki keredir "Hanehalkı İşgücü Anketi" (HİA) açıklıyor. İşsiz sayısı, 17 Nisan ve 15 Mayısta yayımlanan bu bültenlere göre artışını sürdürüyor. Türkiye tarihinin en yüksek işsiz sayısı olan 3.900.000 sayısına ulaşmış durumdadır. Her 4 gençten birisi iş aramakta ama bulamamaktadır. Bunlar gibi işsizliğin artışına ilişkin haberler vakay-ı adiyeden hale gelmiş durumdadır velhasıl.

Ancak başka bir sorun da ifade edildiği gibi OHAL döneminde emekli olanların sayısındaki hızlı artıştır. TÜİK'in Ocak ve Şubat HİA sonuçlarına göre önceki yıl aynı dönemlerden bu yana “artan yeni”  emekli sayısı sırasıyla 279 bin ve 252 bin kişi olmuştur. SGK verileri de bu durumu desteklemektedir. Hükümet Milli İstihdam seferberliği adı altında işsizlik sigortası fonu kullanarak 800 bin kişinin işe yerleştirildiğini “basına” aktarmışsa da bu durumu resmi bir bültenle açıklamış değildir. İŞKUR bülteni Ocak ayından beri yayınlanmamakta ve neden yayımlanmadığına dair bir açıklama yapılmamaktadır. İşgücünün dışına çıkan emeklilerdeki bu olağan dışı artış emekli olduktan sonra iş bulma imkanlarının kısıtlı olmasıyla da bağlantılıdır. Emekli olarak ciddi bir gelir kaybına uğrayan yurttaşlar işsizliğin yüksekliği nedeniyle de iş aramamaktadır. “İş aramaktan bıkanların sayısının” da arttığı bu dönemde emekli olmanın düşük gelirli bir yaşamı tercih etmek anlamına geldiği bilinmektedir. İŞKUR üzerinden emekli olan kaç kişinin iş aradığı bülten 3 aydır yayımlanmadığı için bilinmemektedir.

İşgücüne Dahil  Olmayan Emekli Sayısındaki Fark (Önceki Yıl Aynı Döneme Göre)

Kısa vadede ekonomik kriz şiddetlenmesi ve OHAL’in uzatılması durumlarında işsizleşen kitlelerin yanı sıra emekliye ayrılan “nitelikli” işgücünün de bir yoksullaşmaya maruz kalacağı öngörülmelidir. İhraç edilenler içerisinde KHK ile işine geri dönenlerin (Yaklaşık bin kişi dönmüştür) “çalıştırılmadığı halde” aldığı tazminat yaklaşık 25 Milyon TL olmuştur. OHAL’in uzatılması bu toplumsal maliyeti de arttırmaktadır. Meseleye sadece parasal maliyet açısından bakmak bu kapsamda yaşanan intiharları, boşanmaları, psikolojik olumsuz durumları görmeyi engellememelidir. Dünya tarihinde ne SSCB dağılırken, ne Almanyalar birleşirken bu boyutlarda yaşanmayan “devlet destekli işsiz bırakma örneğinin”  toplumsal maliyeti zaten hesaplanamaz. Ancak bu maliyetin faturasının evetçi-hayırcı fark etmeksizin tüm yurttaşlara artan enflasyon, işsizlik, cari açık ve bütçe açığı olarak döndüğü görülmelidir. Olağan hale gelen OHAL’in olumsuz etkilediği en temel nüfus kesimleri alt ve orta gelir gruplarıdır. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan bu kesimlerin yaşam koşulları OHAL uzadıkça ve ekonomik kriz derinleştikçe kötüye gidecektedir. Haziran ayında da enflasyon beklentilerinin artış yönünde olduğu ve 2017 yılında kira artışlarının enflasyon oranlarına göre yapılacağı varsayılırsa bu son cümlelerin anlamı netleşecektir.

* Bu yazı Bianet'te 16.05.2017 tarihinde "OHAL’in “Sosyal” Güvenlik Maliyeti Ne Kadar?*" başlığıyla yayınlanmıştır. OHAL’in “Sosyal” Güvenlik Maliyeti Ne Kadar?



9 Mayıs 2017 Salı

OHAL'de ENGELLİ İHRAÇ OLMAK

OHAL’DE ENGELLİ İHRAÇ OLMAK,  

10-16 Mayıs Haftası Engelliler Haftası olarak “kutlanıyor.” Özellikle engellilere yönelik kamu hizmeti sunumu sorumluluğu olan yerel yönetimler ve ASPB birimleri bu “kutlamaların” öznesi olarak bu haftalığa özgü epey bir “program” içerisinde oluyor. Ankara özelinde bir piknik organize edilmiş bile. Keşke ortada “bir kutlama havası olsa da” engelli, engelsiz tüm yurttaşlar dahil olsa… Bu yazı kapsamında engellilerin maruz kaldığı ayrımcılığın katmerli örnekleri sunulmayacak. Ya da “Başkent’in merkezi Kızılay’da dahi” engellilerin gidebileceği kadar uyumlu üç lokantanın, 5 kamu kurumunun olmadığı söylenmeyecek. 

Tehlikeli sarı çizgiler, uyumsuz otobüsler, çalışmayan asansörler, çıkmaz sokaklar, bozuk satıhlar, olmayan engelli otoparkları, vs. vs… bu yazının konusu değil… Bu yazının konusu kimilerine Allah’ın lütfu gibi gelen 15 Temmuz 2016 sonrasında ihraç edilen engellilerin veya yakını engellilerin ifadelerini yorumsuz size sunmaktır. 10-16 Mayıs Haftasında kutlama yapmak isteyenlere talep etmeleri durumunda ihraç engellilerin adresleri gösterilebilir. Hangi koşullarda erişebildikleri işlerinden “bir gece ansızın” atıldılar. Gidebilecekleri bir işleri yok, hesap sorabilecekleri bir mahkeme yok, 23 Ocak’ta kurulacak denilen ama henüz kurulamayan komisyondan adalet bekleme sırasında yüzbinlerle birlikte bekliyorlar. Sözü uzatmadan ihraç engellilere ve engelli yakınlarına ilişkin yorumları “yorumsuz” b-ilginize sunalım.

“İşten atıldıktan sonra başka yerde iş bulamadım hem engelli olduğum için hem de KHK ile atıldığım için.”

“Hiçbir sebep gösterilmeden KHK ile ihraç edildiğimi gördüm. İş veren yok, eş dost uzaklaşmış, kendi vatanımızda el olduk. Tamamen ötekileştirilmiş durumdayım.”

“Hiç bir şey sorulmadan ihraç edildim. Evde yardımcı benim için ihtiyaç. Maddi yetersizlik buna imkan tanımıyor. İş yapmakta zorlanıyorum. Eşim de engelli kendine uygun olmayan şartlarda çalışıyor. Geçimimizi sağlamakta zorlanıyoruz.”

“672 sayılı KHK ile eşim ve ben haksız ve hukuksuz bir şekilde işten atıldık şuan hiçbir gelirimiz yok maddi manevi çok sıkıntı içindeyiz en yakın dost bildiklerimizde arayıp sormuyor 3 çocuğumuz var en azından birimiz göreve dönsek çocuklarımızın iadesini karşılarız başka bir yerde işte vermiyorlar %89 özürlüyüm bu mağduriyetimizi bir çözüm bulunmasını istiyoruz saygılarımızla”

Benim ihraç olmamdan dolayı, eşim yüzde 86 ağır engelli annesine bakıyor olmasına ve bakım aylığını almak için her şartımızın tutuyor olmasına rağmen bu haktan yararlanamadı. Sebep olarak da açık açık benim ihraç olmam gösterildi, hâlbuki ne hasta olan benim ne de bakım parasını alacak olan” (10 Yıllık Öğretmen)

Engelli kızımın özel psikolog tedavisini ihmal ettik. Ve iş bulma konusunda kimselerin yardımcı olmaması en büyük mağduriyet.

Engelli olmam yaşamı iyice zorlaştırıyor

Engelli olmamdan dolayı yaşamak istemiyorum

“Engelliyim işim aşım yok, hakkım yenmiş daha ne olsun”

“Görme engelliyim psikolojik sıkıntılardan her geçen gün sağlığımı kaybediyorum. Esim hamile evim kredi elden vermem gereken çok borcum var maddi ve manevi olarak çok zor durumdayım."

“Kendim gibi işitme engelli öğrencilerim kendi durumlarına duyarlı bir öğretmenden mahrum kaldı.”

“Yaşantıları değişti, engelli çocuğumun terapilerini haftalıktan 15 günde 1 e düşürdüm.”

“Yüzde 98 engelli çocuğum var sürekli tedavi istiyor hatta şuan tokat Gaziosmanpaşa üniversitesinde de yoğun bakımda yatmak da…”

“Yasal bir sendikaya bir sene üyeliğimden dolayı ihracım başka yapabileceğim bir işim yok her yerde yüzüme kapılar kapanıyor ben vatanını seven öğrencilerini seven bir öğretmendim işimi hayatımı elimden aldılar.”

“Hayatım boyunca bilerek hiç bir canlıyı incitmedim. Ayaklarımdaki engele rağmen okudum ünv. Mezunu oldum. Devlet memuru olmak için 16 sene bekledim. Sınavlara girdim. 2014 te nasip oldu. Her zaman lanetlediğim ve bir parçası asla olmadığım 15 Temmuzdaki hadise yüzünden ihraç oldum. Eşim bu nedenle benden boşandı. Toplumdan tecrit edildim. Kimse iş vermedi. Evli olduğum sure içinde kredi kullanmıştım. Borcum çok. Psikolojik çok bozuk, bu süre içinde 15 kilo zayıfladım. Tansiyon, böbrek ve kalp rahatsızlığım var. Söylenecek çok şey var ama hayırlısı artık.”

“Esim ve ben ikimiz de ortopedik engelliyiz. Ayni Kurumda engelli kadrosunda uzman olarak çalışıyorduk. 20.07.2016 tarihinde açığa alındık. Açığa alınmış olma memuriyet sayıldığından ikimiz de 22.07.2016 tarihinde emeklilik dilekçesi verdik. Daha sonra 17.08.2016 tarihinde memuriyetten ihraç olduk. İhraçtan önce 22.07.2016 tarihinde engelli kadrosundan emekliliğimizi istememize rağmen çalıştığımız Kurum Yöneticileri dilekçemizi işleme koymayıp ihracımızı beklediler. Acaba Kurum Yöneticilerimiz bizi emekli etmeden ihraç etmekle; emekli maaşından mahrum ederek Eşim ve benim açlık içinde ölmemizi mi istediler diye düşünmeden edemiyoruz. Zira karı koca engelli iki insanının emeklilik dilekçesini işleme koymamanın başka bir anlamı yok.
 SGK mevzuatı gereği engelli olduğumuz için yaş şartı aranmaksızın 15 yıllık çalışmayla emekli olma hakkımız varken İhraç olduğumuz için 25 yıldan önce emekli olamıyoruz. Hem engelli hem de ihraç olduğumuz için kimse ise almak istemiyor. Şu an akrabalarımızın yardımı ile geçinmeye çalışıyoruz. Bu yaşımıza kadar kimseye muhtaç olmadan kendi kendimize yeterken başkalarına muhtaç olmak çok ızdırab verici. SGK nezdinde birçok görüşmeler yaptık, sağ olsunlar onlar durumumuzla ilgilendiler. Ancak şu an ne yazık ki emekli maaşı bağlanamayacağını, normal sağlıklı vatandaşlar gibi 25 yıl ve yaş şartını sağlamamız gerektiğini söylüyorlar. Ancak ortada bir gerçek vaki o da bizim memuriyetimiz sırasında verdiğimiz dilekçenin işleme konmayarak hakkimizin gasp edilmiş olması. Devletimizden sadaka yada başka birşey değil yalnızca yasal hakkımız olan engelli emekliliğimizin yapılmasını istiyoruz.”

OHAL KHK’leri kapsamında kaç engellinin işsiz bırakıldığı, ihraç edildiği açıklanmış değildir. Ancak daimi hastalığı ve engelli olan en az 2 bin kişinin ihraç edildiği tahmin edilmektedir. Bu yönüyle yaşatılan mağduriyetin insaf ve izanla açıklanması muhaldir. OHAL’in tek muhalliği bu değildir. Bir Arapça sözle bitirelim bu muhal durumu. “el küfru yedum ez zulmü la yedum”

Aşağıdaki Grafikler Türkiye Genelinde 33 ilden Adresi-Telefonu ve diğer bilgileri tespit edilen 51 Engelli ihracın niteliklerine göre oluşturulmuştur. Dayanışma göstermek isteyenler ile adresleri ve telefonları rızaları alınarak paylaşılabilir.

Ankara
5
Adana
4
Konya
4
İstanbul
3
Gaziantep
2
Bursa
2
Sakarya
2
Çanakkale
2
Denizli
2
Hatay
2
Nusaybin
1
Antalya
1
Trabzon
1
Aydın
1
Kütahya
1
Dersim
1
Samsun
1
Diyarbakır
1
Yozgat
1
Erzurum
1
Burdur
1
Balıkesir
1
Manisa
1
Bartın
1
Afyon
1
Bolu
1
Siirt
1
İzmir
1
Tunceli
1
Maraş
1
Zonguldak
1
Kilis
1
Kocaeli
1


İhraç Edilen Engellilerin Engel Gruplarına Göre Dağılımı


Öz bakım İhtiyacınız Var mı?



Medeni Durum Görünümü


Cinsiyet Dağılımı


Şu an gelir getirici bir işte çalışıyor musunuz?



Arapça sözün mealini bilenlere havale ediyoruz durumu. Engelliler Haftasında OHAL KHK’leri ile mağdur edilen binlerce engellinin hakkı yerde kalmaz…

1 Mayıs 2017 Pazartesi

Bir Referandum İllüzyonu:Milli İstihdam Seferberliği (MİS)

Bir Referandum İllüzyonu:Milli İstihdam Seferberliği (*)
Milli İstihdam Seferberliği, 3 milyon 872 bin işsize, iş aramaktan bıkan milyonlara, ataması yapılmayan 750 bin üniversiteliye, ihraç edilen 110 bin 971 kamu emekçisine, 720 bin taşeron işçisine, Zorunlu BES’e tabi 4 milyon çalışana, 2 Milyon esnafa yeni hiçbir şey söylememektedir. İşsizlik sigortasından işverene ödenen yeni bir teşvikten ibaret olan MİS’e,  bu milyonlar aileleri ile birlikte referandumda ne diyecek?
Çok tekrarlanmış olabilir ama “cumhuriyet tarihinin” en yüksek işsiz sayısına ulaşan iktidar, AKP’nin tek başına iktidarı oldu. Aralık döneminde TÜİK tarafından açıklanan 3 milyon 872 bin işsiz sayısı veya 2016 yılı ortalaması için açıklanan 3 milyon 330 bin işsiz sayısı, cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiştir.
AKP birçok zaman yaptığı gibi işsizliği azaltacağını, bunun için bir sihirli formül bulduğunu, 2 milyon kişilik istihdam hedeflediğini yine deklere etti. Milli İstihdam Seferberliği (MİS), mis gibi mi, mış gibi mi, zaman gösterecek. Referanduma on günden az zaman kalmışken işsizlik üreten bir iktidarın 2 milyon istihdam hedefi gerçekten gerçekleşebilir mi? Yoksa “hayır” oylarının önemli bir kesimini oluşturan “ataması yapılmayanlara”, “işsizlere”, “ihraçlara” bir mavi boncuk mu? Toplumun geneline yönelik bir illüzyonist deneme mi?

“Tek kafasına göre” iktidarın uygulamaları emekçi lehine olmaz

Emeğin sorunları ile ilgilenenler bilir, AKP her sene müjdeli bir haber verir emekçilere ama izleyen zamanlarda emekçilerin reel kayıpları derinleşerek devam eder. Sadece 2010 yılı sonrasındaki temel kayıpları sıralarsak;
  • İşçiler, kamu emekçileri reel zam almamıştır[1]. Net bir şekilde enflasyona ezdirilmiştir. 2017 yılı günlük asgari ücret artışı bir doların altında kalmıştır. Ankara ve İstanbul’daki sadece ulaşım zammı asgari ücret artışından daha fazla olmuştur.
  • İşsizlik oranları düzenli bir şekilde artmış, gençler-kadınlar için ve genel olarak tarihi rekorlar aşılmıştır[2].
  • Yasadışı olan “kiralık işçilik” uygulaması legalleştirilmiştir. İşsizliğin bir artış nedeni de bu uygulamadır. MİS veya Ulusal İstihdam Stratejisi, kadrolu, güvenceli ve örgütlü istihdamın yerine bu yönde bir istihdamı teşvik etmektedir.
  • Taşeron çalıştırma yaygınlaşmıştır. Kamu sektöründe bile her dört çalışandan biri taşeron işçisi konumuna düşürülmüştür. Ek olarak 2015 seçimlerinden bu yana 550 gündür kadro verme sözü yerine getirilmemiştir.
  • İşçilerden toplanan İşsizlik Sigortası Fonu’nun, amaç dışı kullanımı yaygınlaşmıştır. MİS’in de kaynağı işçilerden kesilen bu fondur. Neredeyse tüm işçilerden kesilen fon, “seçilmiş” bazı işverene teşvik olarak verilecektir.
  • Toplum Yararına (Çalışma) Programları (TYP) adı altında bazı illerde, kamu çalışanı sayısından daha fazla TYP-İŞKUR çalışanı; (1) geçici bir şekilde, (2) mesleki bir kazanım ve üretim olmadan, (3) işsizlik sigortasından fonu kullanılarak (4) eğreti bir şekilde (5) kamuda istihdam edilmektedir. Bu kapsamda 2017 yılında işsizlik sigortasından kaç milyar TL kullanılacağı (en az 2 milyar TL) kamuoyuna deklere edilmemiştir.
  • Kıdem tazminatının kaldırılmasına yönelik girişimler denenmiştir, devam etmektedir. Hükümet programında bu amaçla bir eylem konulmuştur. Referandumda “evet” çıkması durumunda kıdem tazminatı kaldırılacaktır.
  • Kamu çalışanlarının kadro güvencesinin kaldırılmasına yönelik girişimler denenmiştir, devam etmektedir. Hükümet programında bu amaçla bir eylem konulmuştur. Referandumda “evet” çıkması durumunda kadro güvencesi kaldırılacaktır.
  • 110 bin 971 kamu emekçisi KHK’ler ile hukuka aykırı bir şekilde işten atılmıştır. 8 ay geçmesine rağmen hak arama kanalı olarak bir mahkeme gösterilememiştir. Bir ay içinde kurulacak denilen hukuksuz OHAL Komisyonu dahi üç aydır kurulmamıştır.
  • 1 Nisan 2017 itibariyle Zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi (Z-BES) kapsamında kamu çalışanlarının maaşlarından kesintiler yapılmaya başlanmıştır. İşçiler için uygulama ocak ayında başlatılmıştı. Emekçinin kazancını sermaye şirketlerine aktarma sistemi olarak Z-BES uygulamasıyla zaten reel olarak artmayan ücretlerin cari olarak da azalması gerçekleşecektir[3].

MİS ilk defa mı uygulanıyor, yeni bir şey söylüyor mu?

MİS ilk defa uygulanmamaktadır. Temel mantık olan “işverene teşvik, işsize mesleki eğitim” mantığı olup 15 yıllık en temel politikadır. İşverenin teşvikinin verildiği yer ise işsizlik sigortasıdır. İşsizlik sigortası fonundan işsizlere ödenen miktar ile diğer alanlara ödenen miktar arasındaki makas günden güne açılmaktadır. 2002-2016 yılları boyunca fona başvuran işsizlerin yüzde 35’ine ödeme yapılmamıştır. Bu süreçte işsizlik ödeneği kapsamında ödenen toplam miktar sadece 2016 yılında harcanan fon kadardır[4].
Ayrıca AKP döneminde emek meseleleri, “proje”lerin nesnesi haline getirilmiştir. Örneğin kayıtdışılık sorunu mu var. Hemen projesi yapılır. Çocuk işçiliği sorunu mu var, projesi hazır. Örneğin “Kadın istihdamı üzerine yapılan proje sayısını derlemek için bir proje” önerilse ciddi bir eylem planı, bürokratlar için il ziyaret takvimi, proje döngüsü döngeli, çalıştaylar, sosyal diyaloglar…
MİS’in ilk uygulama örneklerinden birisi de 2010 yılında uygulanmış, “Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri (UMEM) Beceri 10 Projesi”dir. Bir milyon istihdam hedefi, beş milyon mesleki eğitim gibi “kanatlı-uçan” projeler geldi geçti! Projenin uygulama maliyetleri ile bile çok ciddi bir istihdam yaratılabilecekken nihayetinde projenin sonuçları suya yazıldı. Havalar ısınınca su buhar oldu. Onlarca AB projesi, milyon dolarlık uygulamalardan kaç kişinin istihdam edildiği hiçbir zaman tam olarak kamuoyuna açıklanmamıştır. Çünkü kalıcı istihdam geçici projelerle sağlanamaz.
2011-12 yıllarında “Her İşsize Bir Danışman Projesi” uygulanmaya başlandı. Bütün seçim konuşmalarında, bütçe konuşmalarında bu vurguya sonuna kadar değinildi. İşsizlik sorununun; danışmalık hizmetlerinin eksik verilmesinden kaynaklı olduğu, aslında piyasada çok iş olduğu, kişilerin vasıflarına göre işlere yönlendirilmediği gibi geleneksel emek piyasası “uydurmaları” ana akım medyada her şafak vakti tekrar ettirildi ve hâlâ tekrar ettirilmektedir.
Bu süreçte sözleşmeli olarak işe alınan 4 bin 817 “İş ve Meslek Danışmanı” (İMD); “İŞKUR çalışanı” bir “kariyer” yönlendirme kurumu olması gereken İŞKUR tarafından mağdur edildi. Kadroya geçirilirken maaşları düşürüldü. İŞKUR, OHAL ihraçları kapsamında 310 çalışanını işsiz bırakırken, 168 İMD’yi de hukuka aykırı bir şekilde işten attı. İMD’lerin öyküsü ayrıca yazılmalıdır. Ancak kurum içinden ve dışından İMD alımını, dört yılı aşkın süredir yapmayan kurumun personel sayısı düzenli bir şekilde azalmaktadır. An itibariyle Kurum Personeli başına düşen işsiz sayısı 500’ün üzerindedir. Ayrıca bu işsizler dışında kişi başına düzen Kursiyer ve Program Yararlanıcı sayısı ortalama 100 kişinin üzerindedir. Bir yanda işsiz sayısı tarihi bir şekilde artarken öte yandan İŞKUR çalışan sayısı azaltılmaktadır. İŞKUR Personeli Süppermen ve Süpperwomenlerden dahi oluşsa işsizliğin nedeni onların “performansı” değil. Çalışma Bakanı geçen gün İŞKUR’u kapatmanın ilk adımını da “müjdelemiş oldu”[5]. Zaten kiralık işçilik uygulaması yetkisi verilmiş Özel İstihdam Büroları’nın önünün açılması için İŞKUR’un daha da zayıflatılması, özerkliğinin aşındırılması gerekiyor. SGK ile birleştirilmesi bu “projenin” devamıdır.
Piyasanın kuralsız, esnek, kiralık, kayıtdışı, düşük ücretli olması stratejik bir politikanın sonucudur. Ulusal İstihdam Stratejisi ve MİS’in sonucu budur. “Nitelik nitelik” diye günde kaç vakit hatim indirenler, İŞKUR’a gelen her iki açık işten birinin beden işçisi veya vasıfsız işçi olduğunu görmüyor mu?
MİS kapsamında yine yüksekten uçan hedefler deklere edilmiştir. Dönemin sonunda suya yazılmak üzere! “Tarihin en büyük istihdam seferberliği”, “tarihin yeniden yazımı”[6] bunlar fırsatın eşantiyonu! Ama ifade edilen tarihi işsizlik artışının zaten böyle “tarihi” bir yanıtı hak ettiği açık değil mi!
Ücret meselesine gelince istihdam konusunda resmi hiçbir söylem yok. Artık milyonları aşan sayıda kişi, devlet teşvikiyle asgari ücretin altında istihdam edilmektedir. MİS kapsamında işbaşı eğitim programı başta olmak üzere, kiralık işçilik, çağrı üzerine çalışma, kısmi zamanlı çalışma legal hale getirilmiş “asgari ücret altında çalışma” biçimleridir.
MİS kapsamında işverene verilecekler listesi en az 8 yıldır devam eden uygulamalardır. Yeni bir uygulama olarak 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu geçici 17. maddesiyle ile işverenin ödemesi gereken “sigorta” payı İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanıyor. “Yeni MİS” teşvik bundan ibaret. İşverene çalıştıracağı her ilave istihdam için 773 TL teşvik verilecek. Değirmenin suyunun İşsizlik Sigortası Fonu olduğu ifade edilmişti. Çalışan işçilerden kesilen işsizlik sigortası kesintisi işverenin ödemesi gereken vergi-prim kesintisine gidiyor. Yani en yoksuldan alınıyor en varsıla veriliyor. MİS budur! Kimler için MİS’miş; İşverenler için! Demek ki “milli”den kasıt sadece işveren kesimiymiş!
Bunun haricindeki bazı MİS başlıkları 2008 yılından beri zaten uygulanıyor. Diğer MİS başlıkları; (1) işbaşı eğitim programını tamamlayan sigortalıların istihdam edilmesi durumunda uygulanan prim ile ilgili teşvik (4447 sayılı kanun geçici 15.maddesi), (2) işsizlik ödeneği alanların istihdamı hakkında teşvik, (3) engelli istihdamı hakkında teşvik, (4) meslek edindirme kursları teşviki, (5) inşaat sektöründe faaliyet gösteren kişilerin MYK belgesi almalarına yardımcı olacak eğitim desteği teşviki gibi…
2008 yılından beri gelen paket paket teşvik heyecanı ülkeyi zaten tarihin en yüksek işsiz sayısına ulaştırmışken; “mış gibi” yapmaya devam edeceğiz. 2011 yılından bu yana uygulanan 6111 sayılı kanun kapsamında mesleki belge sahibi olan sigortalıların, kadınların ve gençlerin istihdam edilmesi durumunda uygulanan primi hakkında teşvikini de mis gibi yeni bir şey diye sunuyorlar.

İŞKUR bülteni neden yayımlanmıyor?

Denenmiş yanlışlardan doğru sonuç umanlara, “Yeter artık! İşsizliği kasıtlı artırmayın” denilmelidir. Ayrıca bu uygulamaların fona maliyeti topluma açıklanmak zorundadır.
İlginç olan şudur ki; maliyet, sadece işverene doğrudan aktırılan maliyet olmamaktadır. AB projelerindeki gibi MİS’te de önemli bir miktarda program-faaliyet giderleri “ziyaret-ziyafet” maliyetleri de gerçekleşmektedir. Her ne kadar nisan ayına varılmış olsa da şubat bülteni açıklanması gerekirken açıklanmış değil.
Özetle topluma aylık sunulması gereken ama henüz sunulmamış tablo şudur. MİS Kapsamında kaç lira harcanmış, üç ayda kaç kişi istihdam edilmiştir? Şayet 2017 yılı sonunda tamamlanacak bir proje ise ve an itibariyle 2 milyon hedefindeyse mart sonu itibariyle yaklaşık 500 bin ilave istihdamın gerçekleşmiş olması gerekmez mi? İŞKUR bültenine göre ocak ayında işe yerleşen sayısı 100 bin kişi bile değildir. İŞKUR verileri şubat ayı için açıklanmadığından (ki resmi istatistik programına göre 15 Mart’ta açıklanmış olmalıydı) hiçbir şey söylemiyor. Şu üç sorunun cevabını maliyetleri ile birlikte kamuoyu beklemektedir; hem de referandumdan önce.
Şubat ayı istatistik bülteni neden açıklanmıyor?
  • Artan işsiz sayısını referandumdan önce gizlemek için mi açıklanmıyor?
  • İki Milyon istihdam hedefinin tutturulmasının mümkün olmadığının referandumdan önce açığa çıkmaması için mi açıklanmıyor?
  • Referandum için kaç TYP programı açıldığının bilinmemesi için mi açıklanmıyor?
Sonuç olarak MİS, 3 milyon 872 bin işsize, iş aramaktan bıkan milyonlara, ataması yapılmayan 750 bin üniversiteliye, ihraç edilen 110 bin 971 kamu emekçisine, 720 bin taşeron işçisine, Zorunlu BES’e tabi 4 milyon çalışana, 2 Milyon esnafa yeni hiçbir şey söylememektedir.
İşsizlik sigortasından işverene ödenen yeni bir teşvikten ibaret olan MİS’e,  bu milyonlar aileleri ile birlikte referandumda ne diyecek?

(*) Bu yazı sendika.org sitesinde 11 Nisan 2017 tarihinde yayımlanmıştır. İlgili link için Tıklayınız.

30 Nisan 2017 Pazar

İşsizlik Fonu: AKP’nin Son Maymuncuğu

İşsizlik Fonu: AKP’nin Son Maymuncuğu[*]




Türkiye’de işsizlik sigortası fonu oluşumu tartışmaları 80’li yıllara kadar gider ancak 1999 yılında somut adım atılabilmiş ve “4447 sayılı işsizlik sigortası kanunu” Ecevit Hükümeti tarafından yasalaşmıştır. 1999 yılında çıkan kanun gereği birikmeye başlayan fon kapsamında, yararlanma koşullarını yerine getirebilen işsizlere “Mart 2002” döneminden bu yana işsizlik ödeneği ödenmektedir. 2002-2008 yılları arasında ilgili kanunda esaslı bir değişiklik  olmamıştır.

“Türkiye’yi teğet geçen ekonomik kriz” işsizlik sigortası fonunu ve ilgili kanunun neredeyse merkezini değiştirmiştir. 2008 yılından başlayarak çıkan her torba kanun çalışmasında “işsizlik sigortası fonunun kullanım alanları genişletilmiştir.” 4447 sayılı kanunda esaslı 8 değişiklik yapılmış, işsizlik sigortası fonu sadece işsizlik ödeneğine değil birçok farklı başlıkta kullanılmaya başlanmıştır.  Hem 2001 krizinden çıkışta hem de 2008 sonrası krizle mücadelede işsizlik sigortası fonu en önemli argümanlardan biri olmuştur. Varlık fonu, kıdem tazminatının kaldırılması ve ekonomik kriz tartışmaları içinde geçtiğimiz bu kritik süreçte işsizlik fonunun önemi ve etkili yönetimi daha da artmıştır.

İşsizlik sigortası fonunun işsizlik ödeneği dışında kullanımı, 2008 yılından bu yana sürekli genişleyen başlıklar ve büyüyen miktarlarla devam etmektedir. Siyasal iktidar "işsizliği azaltma" iddiasıyla on milyarlarca fonu işsizlik ödeneği dışında kullandı. Bu kullanım referandum ve seçim dönemlerinde daha da yoğunlaştı. Şimdi yeni bir aşamaya geçildi ve fon reel azalışını cari azalışla da sürdürecek gibi görünmektedir. Çünkü Bakanlar Kurulu 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunun 48. Maddesinin 7. fıkrasındaki % 30'luk oranı % 50'ye çıkardı. Yasayla değil "Bakanlar Kurulu Kararıyla" yapılan bu değişiklik "referandum sonuçları kesinleşince Cumhurbaşkanınca yapılabilecektir." 

İlgili kanuna göre "Fonun bir önceki yıl prim gelirlerinin % 30’u; işgücünün istihdam edilebilirliğini artırmak, çalışanların vasıflarını yükselterek işsizlik riskini azaltmak ve teknolojik gelişmeler nedeniyle işsiz kalması beklenenlerin başka alanlara yönlendirilmesini sağlamak, istihdamı artırıcı ve koruyucu tedbirler almak ve uygulamak, işe yerleştirme ve danışmanlık hizmetleri temin etmek, işgücü piyasası araştırma ve planlama çalışmaları yapmak ve Fondan ödenmek üzere vize edilmiş sözleşmeli personel pozisyonlarında çalışanlar ile bunlardan ilgili mevzuatına göre Kurum kadrolarına atanan ve Kurumda çalışmaya devam eden personelin mali ve sosyal haklarına ilişkin ödemeleri gerçekleştirmek amacıyla kullanılabilir. Bu oranı % 50’ye kadar çıkarmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Ancak, işsizlik ödeneğinden yararlanmakta olanlara yönelik hizmetler için bu sınırlama dikkate alınmaz." 21.04.2017 tarihinde çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararı için Tıklayınız! 

İŞKUR İşsizlik Sigortası Aralık 2016 bültenine göre; 2016 yılında Fondan harcanan miktar 12.145.157.598 TL’dir. Aynı dönemde bu kapsamda işsizlik ödeneğinin toplam harcama içindeki oranı % 30’dur. Fonun % 70’i işsizlik ödeneği dışındaki harcama kalemlerinde harcanmıştır. Kurulduğu aşamadan bu yana bu oranın düzenli bir artış sergilediği ortadadır.

“Kullanılma kapsamı” özellikle torba yasalarla yıllar içinde genişletilen fonun “kullanıldığı başlık sayısını tam olarak belirlemek” ayrı bir araştırma gerektirebilir. Aşağıda ana başlıklar halinde verilmeye çalışılmıştır. 

Yukarıda ifade edilen 48. maddenin 7. fıkrası ilk okumadan bir şey anlaşılmayabiliyor. Onun için şöyle maddeleyerek ifade edelim ki 1. Madde dışındaki maddeler "İşsizlik Ödeneği" dışındaki maddelerdir. 

1- İşsizlik Ödeneği ödemeleri 
2- Genel Sağlık Sigortası primi ödemeleri
3- Çok tehlikeli mesleklerde çalışanlara ilişkin ödemeler
4- Kısa Çalışma Ödeneği Ödemeleri
5- Ücret Garanti Fonu Ödemeleri
6- Yarım Çalışma Ödeneği
7- Personel Maaş giderleri
8- İMD Hizmet sunum giderleri (Araç Kiralama vb.)
9- Memurların Öğle Yemeklerine Yardım
10-İşgücü Piyasası Analizi giderleri
11- Toplum Yararına Program
12- İş başı Eğitim Programı giderleri
13- Girişimcilik Programı giderleri
14- Mesleki eğitim kursları giderleri
15- GAP’a aktarılan ve bir daha iade edilmeyen giderler
16- İŞKUR Belgeli İşçi Çalıştırma Giderleri
17- Kadın Prim Desteği
18- Genç Prim Desteği
19- Fon yönetimi giderleri
20- Personel Hizmet içi eğitim giderleri
21- Fonun Hazineye Aktarım giderleri
22- "Kurum" Bilgisayar/Yazılım-Donanım giderleri
23- SOMA, Ermenek/Eynez…  katliamına ilişkin giderler
24- "Kurum" mahkeme ve harç giderleri
25- Geçici 9. ve 17. Madde = işverene prim iade maddeleridir aslında. İşveren % 1'le verdiğini 773 TL olarak alabilir. 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı 10 Nisan 2017 Tarihinde resmi bir istatistik bülteninde değil  "bir twitte" 760.150 kişiyi "iş sahibi" yaptıklarını ifade etmiştir. Bir gün sonra aynı sayı ÇSGB Twit sayfasından da paylaşılmıştır.  İşin ilginç boyutu ne TÜİK, ne SGK, ne de İŞKUR verileri Çalışma Bakanının açıklaması ile uyumlu ve pozitif yönde değil. İŞKUR Ocak ayında 100.000'in altında işe yerleştirme yaptığını Ocak Bülteninde açıklarken, SGK'de Ocak verisini Aralığa göre  157.476 kişilik artışla açıklamıştır. TÜİK verilerine göre ise Ocak döneminde (Ki şubat ayını da kapsar) istihdam oranı azalmış ve istihdamın tümü 2017 yılında bile gerçekleşmişse 230.000 kişi olarak açıklanmıştır. Bu yönüyle Bakanın açıklamasında bazı hususlar yanlıştır. Buradan hareketle Sayın Bakanın  açıklaması ile ilgili olasılıklar şunlardır.


1- Kendisine yanlış bilgilendirme nedeniyle Sayın Bakan da toplumu yanlış bilgilendirmiştir.
2- Sayın Bakan'ın "iş/istihdam" diye açıkladığı bazı durumlar istatistiklere bu şekilde yansımamaktadır/yansımamalıdır. 

İlk olasılık bürokrasi de son dönemlerde çok sık olan ve maalesef sonradan düzeltilmeyen bir durumdur. Eğer bu şekilde sehven Bakana yanlış bilgilendirme yapıldıysa bunun da açıklanması gereklidir. Burası bizim düzeltebileceğimiz bir alan değildir. Bürokrasinin iç işleyişinde yanlı-ş bilgilendirme yapanlarla ilgili yerler gerekeni yapmalıdır.

İkinci olasılık ise Sayın Bakanın kursiyer ve stajyerleri "işe yerleştirmeden" saymasıdır. Ki bu kişiler geçici “günlük” aldıkları için zaten TÜİK'çe de istihdamda sayılmaktadırlar. Ancak referandum  ve seçim dönemlerinde uygulaması artan "toplum yararına programlar (TYP)"lerin de dahil edilmesi bir olasılıktır. Olumsuz olan durum, kursiyer ve stajyerlerin veya TYP yararlanıcılarının istihdamdan sayılmasıdır. Şayet 760.150 kişilik "iş sahibi" içerisinde bu üç grup (Kursiyer, Stajyer, Yararlanıcı) varsa yıl sonuna varmadan hepsi 4 milyona varan "işsiz ordusuna" dahil olacaktır. Kalıcı, güvenceli bir istihdam için geçici ve palyatif politikaların işsizliği arttırdığı görülmelidir. Maalesef görülmemektedir.

İşsizlik sigortası fonundan taşınan geçici su ile ilave istihdama 773 TL teşvik “reklamı” eğer  760.150 için kullanıldıysa bunun fona aylık açık maliyeti 587.595.950 TL şeklindedir. Sürdürülebilir değildir. "Milli" İstihdam Seferberliği adı altında bu teşviğin "2 milyon istihdam diye" dağıtılması "fonu dağıtır" ama istihdamı arttırmaz. Bu hızla, 2 Milyon kişi için işverene bu prim desteği verilir ama toplamda istihdamın artamayacağı görülmelidir. Ayrıca fon gider ve gelirleri arasında gittikçe artan makas daha da derinleşecektir. Fonun giderleri gelirlerini aşacaktır.


Bu nedenle yetersiz kalan "fonun bir önceki yıl prim gelirlerinin % 30’u" artık % 50'ye kadar kullanılacaktır. Bu durum, işsizlik artmaya devam ederken fonun azalmasıyla sonuçlanacaktır. Son iki yıldır hem "kur etkisi" hem de "negatif faiz" nedeniyle reel değeri azalan fon cari olarak da azalışa geçecektir. İşsizlik sigortası fonu siyasal iktidarın elindeki son maymuncuktur. Son % 50 Kararıyla her yere kullanmaya başlandığından son kullanma tarihi daha da yakınlaşmıştır. 

İstihdamı arttırma iddiasıyla uygulana gelen "emek arzı yönlü mesleki eğitim ve danışmanlık" politikaları işgücü piyasasındaki güvencesizlik, kuralsızlık, denetimsizlik ve kayıtdışılık öngörülmeden ısrarla sürdürülmektedir. Genel eğitim politikalarında, 8 yıllık zorunlu eğitime geçerken ve devamında 4+4+4 sistemine geçerken "istihdam boyutu hariç" tüm ilgisiz ve uzatılmış tartışmaların sonucu ortaya çıkan "üniversiteli ve genç işsizlik" artıyor. Geçici olmayan ve kuşaksal kayıplara neden olacak düzeye gelen bu işsizlik, tüm illere 2. üniversite açılsa ve Anadolu'daki tüm liseler İmam-Hatip yapılsa sadece daha da yapısallaşır. İşçiden toplanan işsizlik sigortası fonunun sermaye kesimine iadesiyle, teşvikle ve talimatla/ricayla artması beklenen istihdam bu bahar da artmayacaktır. Fonun gelirlerinin % 100'ü dahi işverene verilse (ki kıdem tazminatı "fonundan" açılan sözler bunu ima etmektedir) istihdam artmak yerine azalacaktır. Siyasal iktidarın yaklaşık 10 yıldır uyguladığı ve görmek istemediği aktif istihdam programı politikaları işsizliğin en önemli nedenlerinden biridir. "Geçici mesleki eğitim programları ile kalıcı istihdam sağlanılamaz" Sorunun tartışılmaya başlanması gereken yeri burasıdır.  İşsizlik Fonu maymuncuğu kırılmak üzeredir.       




[*] Bu yazı 25.04.2017 tarihinde Bianet’te yayımlanmıştır.

Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...