AKP iktidarları döneminde "Sosyal Güvenlik Reformu" adı altındaki düzenlemelerle "Aktüeryal
dengeler" gerekçesiyle emeklilik yaşı ve prim gün sayısı hem erkeklerde
hem de kadınlarda yükseltildi. Dönemin "emek itirazı" nedeniyle 2000
yılı öncesi ve 2008 yılı öncesi dönemlerde "kayıtlı bir işe"
başlayanların emeklilik yaşları aynı düzeylerde yükseltilemedi. Kısaca prim gün
sayısını tamamlayanlar 65 yaşına gelmemişlerse bile emekli olabiliyorlar. OHAL
kapsamında ihraç edilen 115.000 kişi içerisinde emeklilik hakkı kazananların
yaklaşık % 15'i (Yaklaşık 17 bin kişi) 20 yıl ve üzeri kıdeme sahiptir. 657'ye
tabi çalışıp ihraç edilen bu kişilerin emeklilik ikramiyesine "OHAL
Uygulamaları” nedeniyle el konulabilmektedir. Tek bir gün bile eski düzende
"SSK'li" olarak çalışmış olanların ikramiyeleri verilmemektedir. Tüm
çalışmasını "Emekli Sandığı" üzerinden yapanlar ikramiyelerini alabilmekte
ve iki grup için de emekli maaşı bağlanmaktadır.
Hem ekonomik kriz nedeniyle özel sektörde
istihdam artışının durma noktasında gelmesi hem kamu sektöründe ihraçlar
nedeniyle kamusal istihdamın azalması, sigortalı toplam çalışan sayısının
azalması ile sonuçlanmıştır. SGK verilerine göre bu azalış devam etmektedir.
OHAL’de ekonominin iyiye gitmesinin muhal olduğunu hükümet yetkilileri bile
defaten ifade etmişlerdir. OHAL’in uzatılması sadece “olağan hukuka göre
hukuksuz uygulamaları” kolaylaştırmakla kalmamaktadır aynı zamanda ekonomiyi ve
sosyal güvenlik sistemini de olumsuz etkilemektedir.
OHAL kapsamında işten atılanlar
dışındakilerde de emeklilik furyası "ikramiyeyi kaptırmayalım"
ötesinde bir hal almış durumdadır? Şu an çalışanlar üzerinde devam edegelen
"ihraç edilme fobisi" ve işyerinde artık sistematik bir hal alan
mobing durumu sosyo-psikolojik durumu uygun olmayanları emekliye zorlamaktadır.
İşyerindeki hukuksuzluklara tanık olup herhangi birşey yapamayacağını düşünen
“kıdemli çalışanlar” emekliliği bir kaçış yolu olarak da tercih
etmektedir. Ancak planlananın üzerinde emekliye ayrılma olduğu için bu
durum zaten sorunlara gömülü olan sosyal güvenlik sistemini daha da
zorlamaktadır.
Referandumdan sonra, TÜİK iki keredir
"Hanehalkı İşgücü Anketi" (HİA) açıklıyor. İşsiz sayısı, 17 Nisan ve 15
Mayısta yayımlanan bu bültenlere göre artışını sürdürüyor. Türkiye tarihinin en
yüksek işsiz sayısı olan 3.900.000 sayısına ulaşmış durumdadır. Her 4 gençten
birisi iş aramakta ama bulamamaktadır. Bunlar gibi işsizliğin artışına ilişkin
haberler vakay-ı adiyeden hale gelmiş durumdadır velhasıl.
Ancak başka bir sorun da ifade edildiği
gibi OHAL döneminde emekli olanların sayısındaki hızlı artıştır. TÜİK'in Ocak
ve Şubat HİA sonuçlarına göre önceki yıl aynı dönemlerden bu yana “artan
yeni” emekli sayısı sırasıyla 279 bin ve
252 bin kişi olmuştur. SGK verileri de bu durumu desteklemektedir. Hükümet
Milli İstihdam seferberliği adı altında işsizlik sigortası fonu kullanarak 800
bin kişinin işe yerleştirildiğini “basına” aktarmışsa da bu durumu resmi bir
bültenle açıklamış değildir. İŞKUR bülteni Ocak ayından beri yayınlanmamakta ve
neden yayımlanmadığına dair bir açıklama yapılmamaktadır. İşgücünün dışına
çıkan emeklilerdeki bu olağan dışı artış emekli olduktan sonra iş bulma
imkanlarının kısıtlı olmasıyla da bağlantılıdır. Emekli olarak ciddi bir gelir
kaybına uğrayan yurttaşlar işsizliğin yüksekliği nedeniyle de iş aramamaktadır.
“İş aramaktan bıkanların sayısının” da arttığı bu dönemde emekli olmanın düşük
gelirli bir yaşamı tercih etmek anlamına geldiği bilinmektedir. İŞKUR üzerinden
emekli olan kaç kişinin iş aradığı bülten 3 aydır yayımlanmadığı için
bilinmemektedir.
İşgücüne Dahil Olmayan Emekli Sayısındaki Fark (Önceki Yıl
Aynı Döneme Göre)
Kısa vadede ekonomik kriz şiddetlenmesi ve
OHAL’in uzatılması durumlarında işsizleşen kitlelerin yanı sıra emekliye
ayrılan “nitelikli” işgücünün de bir yoksullaşmaya maruz kalacağı
öngörülmelidir. İhraç edilenler içerisinde KHK ile işine geri dönenlerin
(Yaklaşık bin kişi dönmüştür) “çalıştırılmadığı halde” aldığı tazminat yaklaşık
25 Milyon TL olmuştur. OHAL’in uzatılması bu toplumsal maliyeti de
arttırmaktadır. Meseleye sadece parasal maliyet açısından bakmak bu kapsamda
yaşanan intiharları, boşanmaları, psikolojik olumsuz durumları görmeyi
engellememelidir. Dünya tarihinde ne SSCB dağılırken, ne Almanyalar birleşirken
bu boyutlarda yaşanmayan “devlet destekli işsiz bırakma örneğinin” toplumsal maliyeti zaten hesaplanamaz. Ancak bu maliyetin faturasının
evetçi-hayırcı fark etmeksizin tüm yurttaşlara artan enflasyon, işsizlik, cari
açık ve bütçe açığı olarak döndüğü görülmelidir. Olağan hale gelen OHAL’in
olumsuz etkilediği en temel nüfus kesimleri alt ve orta gelir gruplarıdır.
Nüfusun çoğunluğunu oluşturan bu kesimlerin yaşam koşulları OHAL uzadıkça ve
ekonomik kriz derinleştikçe kötüye gidecektedir. Haziran ayında da enflasyon
beklentilerinin artış yönünde olduğu ve 2017 yılında kira artışlarının
enflasyon oranlarına göre yapılacağı varsayılırsa bu son cümlelerin anlamı
netleşecektir.
* Bu yazı Bianet'te 16.05.2017 tarihinde "OHAL’in “Sosyal” Güvenlik Maliyeti Ne Kadar?*" başlığıyla yayınlanmıştır. OHAL’in “Sosyal” Güvenlik Maliyeti Ne Kadar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder