30 Eylül 2017 Cumartesi

ORTA VADELİ PROGRAM(SIZLIK) İŞSİZLİĞİ ARTTIRACAK*


Siyasal iktidarın içerde ve dışarda emeğin koşullarını günden güne olumsuz yönde etkileyen irrasyonel politika tercihleri işsizliği arttırmaktadır. İşsiz sayısının sistematik bir şekilde artması 15 dönemdir devam etmektedir.  OHAL uygulamasının başlangıcından bu yana her dönem ortalama 433 bin kişi artış gösteren işsiz sayısının artması, siyasal iktidarın başta ihraçlar olmak üzere birçok politikasının sonucudur. Tüm politik tercihlerin tek elden yürütülmeye çalışılması, bakanlıklar arasında koordinasyonsuzluk ve ulusal istihdam(sızlık) stratejisinin sonucu olarak 2017 yılının sonunda açık işsiz sayısı 4 milyon sınırını, cumhuriyet tarihinde ilk defa aşıyor olacak. Mülteci emeği kullanımının yaygınlaşmasının yanısıra 11 Ekim 2016 yürürlüğe sokulan geçici işçilik adı altında “Kiralık İşçilik Uygulaması”, çalışma koşullarını ve reel ücretleri daha da kötüleştirmektedir.


10. Kalkınma (2014-18) planında azaltılarak % 30’a çekilmesi hedeflenen kayıtdışı istihdam oranı, azalışın aksine artış göstererek % 34 bandına yerleşmiştir. Son bir yıl içerisinde istihdama dahil olan her iki kişiden biri kayıt dışı alanda iş bulmaktadır. Bu yönüyle OHAL uygulaması döneminde kayıt dışı istihdam artmıştır. Bazı dönemlerde istihdam artışından daha fazla kayıt dışı istihdam artmıştır.

Emek açısından reel zam alınamaması[1], kadın-genç-engelli işsizliğinin tarihsel rekorlar kırması, güvencesizlik ve hukuksuzluk sarmalına terkedilmişlik durumu egemen iken önceki ve şimdiki Çalış(tır)ma Bakanlarının “işsizliği tek haneli yapacağız[2]” beyanlarının aksine bir Orta Vadeli  Program (OVP) açıklandı[3] ve işsizliğin 2 haneli (10,8) olacağı ifade edildi. Ancak önceki OVP’lerdeki öngörüsüzlük ve “reel verilerden yararlanılmadan” masa başı yazım yöntemi nedeniyle 2017 yılı için belirtilen tahmini oranın üzerinde bir işsizliğin gerçekleşeceği ifade edilmelidir.
Temel amaçları; makroekonomik istikrarın korunması, beşeri sermaye ve işgücü kalitesinin artırılması, yüksek katma değerli üretimin yaygınlaştırılması, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi ve kamuda kurumsal kalitenin artırılması yoluyla büyümenin hızlandırılması, istihdamın artırılması ve gelir dağılımının iyileştirilmesi” olarak açıklanan OVP’nin; “işgücü piyasasının daha esnek hale getirilmesi” çerçevesi ile Ulusal İstihdam(sızlık) Stratejisine uygun hazırlandığı ortadadır. İşgücü piyasasının daha esnek hale getirilmesi; emeğin daha kolay işten atılması, örgütsüz, düşük ücretli, kısmi süreli ve en önemlisi sosyal güvencesiz çalışması anlamına gelmektedir. OVP’nin “istihdamın arttırılması ve gelir dağılımı eşitsizliğinin giderilmesi” amaçları ile esnekleşme politikaları arasında çelişki mevcuttur. Sanayi ve tarım sektörünün büyümeye kısmi katkılarının olacağı öngörülen ve hizmet sektörünün büyümeyi taşıyacağı belirtilen OVP’de “istihdamsızlık” esas alınmış gibi görünmektedir.
Çoğunlukla gerçekçi olmayan verilere dayanılarak hazırlanan OVP tahminleri 3 yıllık hazırlandıkları iddia edilse de 3 ay tamamlamadan ya revize edilmekte ya da açıklanan veri ile gerçekleşme arasında sapmalar yaşanmaktadır. İstikrarlı ve yüksek hızda ekonomik büyüme için “nitelikli istihdam” öngören OVP, işten atılan binlerce akademisyenin durumuna dair bir yaklaşım sunmamaktadır. 5.400 tıp doktorunu bile ihraç eden politika(sızlık) ile “nitelikli istihdam oluşturma” yaklaşımı arasında açık çelişki bulunmaktadır. Bazı üniversitelerin “araştırma üniversitesi” olarak belirlenip desteklenmesi hem akademik/bilimsel özerkliğe aykırıdır hem de geriye kalanların “araştırma üniversitesi” olmadığının göstergesidir. Onbinlerce doktoralı öğrenciyi işsizliğe terk eden OHAL rejiminin “yüksek katma değerli üretimi” hangi insan kaynağı ile gerçekleştireceği OVP’de belirtilmemiştir. Sonuç olarak 2017 yılı işsizlik ve enflasyon oranı “tek haneli olacak” açıklamalarına rağmen tek haneli olmayacaktır.

OVP’DEN Bazı Tespitler;

  • ·        Son 3 yıldır % 1 artan ve artışı devam eden işsizlik oranının “bu OVP Döneminde (2018-2020) hedeflenen azalışı” % 1 bile değildir. 2017 yılında 10,8 olması hedeflenen (ki bu hedef önceki 4 OVP dönemindeki gibi büyük bir olasılıkla tutturulamayacaktır) işsizlik oranının 2018’de 10,5 ve 2020 sonunda 9,6 olması hedeflenmektedir.

  • ·    “Son 10 yıldır tutturulamayan” enflasyon hedefi oranının, 3 yılın sonunda tutturulması hedeflenmektedir.
  • ·         2016 ve 2017 yıllarında kamudan yaklaşık 150.000 kişiyi işten atan siyasal iktidar, OVP’de 2018 yılı içerisinde 74.000 kişinin kamuda işe alınacağını ifade etmiştir. Ancak bu OHAL-KHK hukuksuzluğunun devam etmesi durumunda kaç kişinin işten atılacağı bilinmemektedir.

    ·         2016 ve 2017 yılarında “dolar bazında düşüş gösteren kişi başına düşen gelirin”, dolar kurunun artış eğilimine rağmen nasıl artış göstereceği ve 2020 yılı sonunda % 23’lük bir artışı nasıl sağlanacağı açıklanmaya muhtaçtır. Kötüye gidiş devam ederken iyiye gidişin ortaya çıkması muhaldir.

    AKP iktidara geldiğinden beri “temel kanun ve kalkınma planları” ile düzenlenip uygulamaya konulması gereken birçok başlığı/konuyu; “torba kanun, KHK, OHAL KHK’si” ile düzenlemiştir. Ancak AKP döneminin en temel karakteristiklerinden biri de uygulanmayan ve denetlenmeyen “eylem planları, strateji belgeleri ve programlardır.” Aynı konuda bile onlarca eylem planının birbirinden kopuk ve koordinasyonsuz yürütüldüğü açıkça gözlemlenebilir. İstihdam ve işsizlik başlığında şu anda cari olan 10. Kalkınma Planı, Ulusal İstihdam(sızlık) Stratejisi ve en son açıklanan OVP arasındaki çelişkiler, veri uyuşmazlıkları, politika değişiklileri tıpkı LYS-OKS-SBS ve TEOG değişikliği gibidir. 10. Kalkınma planına göre 2018 yılında işsizlik oranının 7,2’ye düşeceği öngörülmüştü ancak OVP’de bu oran 10,5 olarak (ki daha yüksek gerçekleşecektir.) açıklanmıştır. Aynı değerde sapma oranı % 46’dır.

    Sonuç olarak bir belgenin başlığında “plan, strateji, program” gibi gelecek öngörüsü içeren kelimelerin olması o belgeleri  “plan, strateji, program” yapmaya yeterli değildir. Özgün koşullarda elbette revizyon ve güncelleme çalışmaları tüm belgeler ve tahminler için olabilmektedir. Nitekim dönem dönem OECD, EUROSTAT, IMF gibi kurumlar da revizyon, güncelleme ve yöntem değişiklikleri nedeniyle geriye ve ileriye dönük tahmin ve projeksiyonlarında değişikliğe gidebilmektedir. Ancak Türkiye’de eğitim, istihdam ve işsizlik meselesi üzerine alışkanlık haline gelen politikalardaki oynaklık, bir deneme tahtası veya pilot/proje uygulama alanında milyonların yoksullaşması ile sonuçlanmaktadır.

    OVP’lerin “üç vakte kadar olacak” dediği iyi gelişmeler üç OVP’dir gerçekleşmedi. Gelir dağılımı bozuldu[4], dış ticaret-cari işlemler-bütçe açıkları yeniden ortaya ve artarak çıktı. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında, önceki yıl ekonomik kriz olmasına rağmen işsizlik oranı % 10,3’tü. Aradan geçen 18 yıldan sonra işsizlik oranı daha düşük olmayacaktır. Çünkü işsizliğin yüksek tutulması politik bir tercih olup en temel AKP stratejisidir.



[4] http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24579


12 Eylül 2017 Salı

10 Ekim’in 2. Yıl Dönümünde Utanç Müzesi’ndeki Utanç Kimin?*

Devrimci 78’liler Federasyonu, her yıl açtığı “12 Eylül Utanç Müzesini”, bu yıl Türkiye’nin başkenti Ankara’da “İdamlar ve Katliamlar” içeriği ve “Ne Darbe Ne Diktatörlük” temasıyla Çankaya Belediyesi Sanat Galerisi’nde 8 Eylül akşamı açtı. Müze sabah 9 akşam 18 saatleri arasında 23 Eylül tarihine kadar ziyaretçilere açık. 

Türkiye’nin yakın tarihinin idam ve katliam mağdurlarının öykülerine, kişisel eşyalarına yer veren müze kapsamında 16 Haziran, Çorum, Diyarbakır Cezaevi, Sivas, 19 Aralık, Roboski, Soma, Gezi,  Suruç, 10 Ekim katliamına ilişkin bölümler oluşturulmuştur. 12 Eylül faşist darbesi öncesi ve sonrası idamlar ve işkencelerde öldürülenler dışında Metin Göktepe, Ahmet Kaya, Uğur Kaymaz gibi birçok politik cinayetin maktullerine ait kişisel eşyalar da sergide sergilenmektedir. Müze, adının hakkını verecek şekilde Türkiye tarihinin bir utanç tünelinde dolaşıyormuşsunuz duygusunu iliklerinize kadar hissettirmektedir.


Bir yanda katilleri cezasız bırakılmış “Ben Annemi İsterim” diyen “binlerce” çocuğun adının olduğu liste, karşısında OHAL KHK rejiminin adaletsizliğine karşı 300 günden fazladır direnen Nuriye, Semih ve Velinin resmi, aralarında Sivas’ın Işığı Sönmeyecek listesi, bir yanında bir avuç kömürle Soma Katliamı listesi, diğer yanında bir katırla taşınan Roboskili’lerin delik deşik olmuş elbiseleri… Hepsinin ortasında Gezi’nin düş yolcuları ve Berkin’i temsilen çocuklara bırakılan misket sepeti… 

Utanç tünelinde ilerledikçe temsili 12 Eylül işkencehanesi ve işkence ile öldürülenlerin hatıraları, temsili işkence aletleri ve yanı başında Çorum katliamının soğuk görüntüleri…  Çorum’un karşısında Suruç ve yanı başında 10 Ekim katliamında alanda bulunan ve sahipleri bulunmayan eşyaların sergilendiği bir utanç köşesi daha… Üzerindeki kan kurumuş bir “ayetli kolye, 10:04’te durmuş bir kol saati, kanlanmış paralar, camına kan sıçramış bir gözlük, bir Atatürk rozeti, yaşamını yitirenlerin elbiseleri, ayakkabıları, sırt çantaları, kitapları…” 


10 Ekimde Ankara garında, “Emek, Barış ve Demokrasi”  meydanındaki yurttaşlar, bu ülkenin aydınlık yüzü ve barış emekçisi olan insanlardı. Onlar, o güneşli günün sabahında, Türkiye’nin dört bir yanından oraya geldiler. Bu ülkeyi emek, barış ve demokrasinin tesis edildiği bir ülke haline getirmek istediler. Ama IŞİD ve karanlık destekçilerince, kamusal sorumluluk taşıyanlarca hiçbir tedbir alınmaması nedeniyle, katledildiler. Türkiye’nin başkenti Ankara’ya emek, barış ve demokrasi mitingi için gelenler, yaşamlarını yitirdi ve Türkiye’nin 42 iline cenazeleri gönderildi. Bu korkunç utan verici resim içerisinde geride kalanların tedavileri kamusal sorumluluk kapsamında görülmedi ve yüzlerce on ekim yaralısı tüm dayanışma imkanlarına rağmen gelinen aşamada kendi imkanlarıyla tedavilerini sürdürmektedir.



10 Ekim 2015’te Türkiye’nin başkenti Ankara’da olan on binler, yukarıda sunulan bu “dünyanın en uzun utanç tünelinin” son bulması için 81 ilden geldiler, 8 mevsim, 23 ay, 704 gün önce… Bu ülkenin, emeğin ve barışın tesis edildiği bir demokrasi ülkesi olması için gelen on binlere karşı, binlerce kilometrelerden yol alınarak getirilen bombalar atıldı. Bu katliamdan 102 kişi yaşamını, 500’den fazla yurttaş fiziksel olarak yaralandı ve biri yoğun bakımda olmak üzere 30’dan fazlasının ağır tedavisi hala devam etmektedir.



25-26 Eylül 2017 tarihinde bu katliamın “tetikçilerinin” yargılandığı 10 Ekim davasının, 5. Tur duruşmaları “Ankara Adalet Sarayında” görülecek. Demokratik kamuoyunun hem 10 Ekim yaralıları ile dayanışması, hem 10 Ekim davası duruşmalarını sahiplenmesi hem de 10 Ekim’de yaşamını yitirenlerin mücadelelerine ve anılarına sahip çıkması birçok açıdan elzemdir.
Yazıyı bitirirken; 10 Ekim’in 2. Yıl Dönümünde Utanç Müzesi’ndeki Utanç Kimin? Sorusunu sormak zorundayız. Bu utanç, müzeye ziyaretçi olarak gelip gülümsemesi azalan yurttaşların utancı değil veya bu utanç; idam, katliam işkence düzeninin mağdurlarının değil… Bu utanç ne Uğur Kaymaz’ın ne de Berkin Elvan’ın… 

Sadece 10 Ekim için değil yaşanan bunca idam, katliam ve faili meçhulden sonra ülkeye dayatılan OHAL-KHK rejiminin, bu utanç tünelini dünyanın “en uzun tüneline” çevirme çabası göz önündedir. Bu utanç, AKP dahil bu ülkenin siyasal iktidarlarının  çabasının sonucudur.

Demokrasi ve hukukun terk edilmesi utanç müzesinin harcıdır. Utanç Müzesi Ethem’in vurulduğu yere 300 metre ve 5 dakika uzaklıktadır. 10 Ekim Barış Emek ve Demokrasi Meydanı’na yaklaşık 5 kilometre mesafededir. İlk yapılması gereken şeyi yani “unutmamayı” başarmak için 23 Eylüle kadar bu utanç müzesini dolaşabilirsiniz. Bir çok yer ve ilde olduğu gibi Sivas, Maraş, Çorum, Gazi, Gezi, Ankara, Roboski, Soma, Suruç, …,  derken katliamların hatırlanmaması için ve ülke genelinin katliamlarla anılmaması için bu katliamları unutmamak ve katillerden hesap sormaktan vaz geçmemek gerekiyor. Payımıza düşen utancın olmaması dileğiyle. 


Müzenin öğrettiği şey: “Biz düşsek de yeniden kalkarız, düştüğümüz yerden” 

*Not : Bu yazı 11.09.2017 tarihinde Bianette yayınlanmıştır. Bianette yayınlanan tüm yazılarıma ulaşmak için linki tıklayabilirsiniz.   

Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...