Emek Yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Emek Yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mart 2018 Cuma

Kadın Emeği Göstergeleri: "Ben Bişey Demiyorum, Görüyorsunuz"

Türkiye'de kadın emeği verileri yorumsuz bir şekilde aşağıda grafiklerle sunulmuştur.
Yorum yapılmama nedeni 8 Mart'ta sözün kadınlarca kurulması gerektiğine dair tutumdur.

1- Eğitim Düzeyine Göre İşgücüne Katılma Oranı Gösterleri


2- Eğitim Düzeyine Göre İstihdam Oranları

















3- Eğitim Düzeylerine Göre İşsizlik Oranları
















4- Herhangi Bir Eğitim Düzeyini Bitiremeyenlerin Oranı
















5- Sigortasız Çalışma Oranları

6- İşteki Durum ve Ücretsizlik















Kaynak: TÜİK


17 Ekim 2017 Salı

SİGORTASIZ ÇALIŞAN SAYISI 10 MİLYONU AŞTI*


 TÜİK her ay açıkladığı gibi dün resmi işsiz verilerini açıkladı. Emek açısından çok da olumlu bir gelişme yok gibi. İşsizlik oranları ve sayıları önceki dönemlere ve aylara göre artış gösterdi. Özellikle genç ve kadınlarda işsizlik oranlarında tarihi artışlar açıklandı. İş aramaktan bıkanların dahil edildiği geniş tanımlı işsizlik oranları % 20 bandına yakın kalmaya devam ediyor. Yani 15 yaş üzerinde iş yapmaya hazır olup da işi olmayanların oranı budur.  İstihdam artışı, işgücü artışını mass edecek kadar yeterli değil. Bu eğilimin devam etmesi durumunda yılsonu işsizlik sayıları geçen yıl yaşanan “Cumhuriyet tarihinin en yüksek değerlerini de” yani 4 milyonu aşacak gibi görünmektedir.
Üç hafta önce açıklanan üç yıllık Orta  Vadeli Programda “programlananın” aksine hem işsizlik hem de enflasyon oranlarının halen yükselmekte olduğu görülmektedir. OHAL uygulamasının başlatıldığı Temmuz 2016 döneminden bu yana istihdam artışı içerisindeki kayıtdışı istihdam oranının artma eğilimi devam etmektedir. 2017 yılından önce erkek istihdamında bazı dönemlerde istihdam artışının içerisinde kayıtdışı oranı % 100’ün üzerinde iken bu eğilim 2017 yılı içerisinde kadın istihdamında daha çok görülmeye başlandı.
Aşağıdaki grafikte görüleceği üzere en son açıklanan Temmuz 2017 verilerine göre işe yerleşen her yüz kadının 74’ü kayıtdışında işe yerleşmiştir. Bu oran genel ortalamada % 58’dir. Son 12 aydır işe yerleşenlerin % 55’i kayıtdışı işlerde işe yerleşmiştir. Yakın dönem bu yüksek kayıtdışılık geçen yıl aynı dönemde 34,3 olan genel kayıtdışılık oranını, yaklaşık bir puan arttırmış ve 35,2 bandına yükseltmiştir. Bu oran erkeklerde 0,6 puan artarak % 30, kadınlarda ise 1,4 puan artarak % 47 olmuştur. Yani kadınlarda genel olarak zaten yüksek bir kayıt dışılık istihdamı mevcuttur. 2015 yılında düşme eğiliminde olan kayıt dışılık 10 dönemdir artış eğilimini kesintisiz sürdürmektedir.


Sigortasız çalışan 10 Milyon 131 bin kişin % 41’i tarım dışı sektörlerde çalışmaktadır. Toplam istihdamın 30,8’ini oluşturan kadınlar, kayıtdışı istihdamın  % 41,1’ini oluşturmaktadır. Kayıtdışı istihdamın kadınlarda yüksek olma nedenlerinden biri, kadın istihdamının tarım yoğunluklu olması ve bu sektörde kadın kayıtdışılık oranının % 94,7 oranı gibi çok yüksek bir oranda olmasıdır. Ancak tarımdışı alanlarda da kadın kayıtdışılık oranının daha yüksek olduğu görülmelidir. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde işgücü piyasasına daha çok dahil olmak zorunda kalan kadın emeğinin en kötü çalışma koşullarına ve en düşük ücretlere tabi kılındığı bilinmektedir.


Toplam İstihdam
Kayıtdışı İstihdam
Toplam Kayıt Dışı Oranı
Tarımda Kayıtdışı Oranı
Tarım Dışı Kayıtdışı Oranı
Toplam    
28.758.000
10.131.000
35,2
84,5
22,2
Erkek
19.898.000
5.966.000
30,0
75,6
21,2
Kadın
8.860.000
4.165.000
47,0
94,7
25,0
   Kaynak: TÜİK Temmuz Dönemi Hanehalkı İşgücü İstatistikleri
Kayıtdışı istihdamın neden arttığı ayrıntılı bir araştırmayı gerektirmektedir. Ancak son bir yıl içerisinde emeği koruyan birçok uygulama OHAL KHK rejimi eliyle ortadan kaldırıldı. Gerek kamu emekçilerinin iş güvencesinin KHK’lerle aşındırılması, gerekse taşeron uygulamasının kamuda ve özel sektörde “temel istihdam biçimi halini alması”, sendikalılık oranlarının düşmesi ve örgütlü emeğin kısıtlanması, grevlerin engellenmesi, mesai ve izin düzenlemelerinin emek aleyhine yasalara tabi kılınması, bizzat işsizliğin artması gibi faktörler kayıtdışılığın artış nedenleridir. Bunlara ek olarak milli istihdam seferberliği adı altında işverenlere teşvik verilmesi ve kursiyer/stajyer “eğreti” istihdamının kendisi bizzat kayıtdışılığın özendirilmesi şeklinde ortaya çıkmıştır.
10 milyon 131 bin kişinin % 35’i ücretli veya yevmiyeli işlerde kayıtdışı çalışırken, % 32’si ücretsiz aile işçisi ve % 30’u da kendi hesabına çalışandır. İşveren olanların sadece % 2’si kayıtdışındadır. Tarım dışı sektörlerde kayıtdışı çalışanlar içerisinde ücretlilerin oranı % 60 iken kendi hesabına çalışanlar % 27, ücretsiz aile işçileri % 9 ve işverenler % 4'ü oluşturmaktadır.
Kayıtdışı çalışan sayısının 10 milyonu “yeniden” aşma nedenlerinden birisi olarak ifade edilen ve bir yılını dolduran “kiralık işçilik uygulamasının” legal hale getirilmiş olması, işletmelere “geçici iş ilişkisi adı altında” bir çok sürekli işi kayıtdışı yaptırma imkanı sunmuştur. İstihdam “geçici” olursa işsizlik “riski” daimi olur. Son bir yıl içerisindeki işsizlik artışlarında bu faktör göz önünde bulundurulmalıdır. 
İşletmeler herhangi bir şekilde istihdamın sosyal boyutunu öngörmeden kar amacı dışında bir saikle hareket etmez hale getirilmektedir. Özel istihdam büroları eliyle güvenceli, daimi ve aynı işyerinde istihdamın azaltıldığı bu süreçte emeğin reel kaybı sadece satın alma gücünün azalması değil aynı zamanda kayıtdışılığa itilme şeklide de gerçekleşmektedir.
Kayıtdışılığın artış nedenlerinden biri de turizm ve tarım sektöründe yaşanan krizlerin etkisi olarak ifade edilebilir. Her iki sektörde de kayıtdışı ve mevsimselliğin çok olması işsizliğin görece az artmasını açıklarken, yaşanan kayıtdışılığa dair de fikir vermektedir. Ayrıca “sezon sonuna doğru” bu yüzbinlerin de işsiz sayısına dahi olacağı öngörülmelidir.
Sonuç olarak artan kayıtdışılık tesadüfen değil uygulanan politikaların bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Kendisi başka bir yazının konusu olan “kamuda toplum yararına programlar (TYP)” kapsamında asgari ücretli olan işler için bile bir kadroya 20’den fazla kişinin başvurduğu bir yerde, avukatların ve hatta mühendislerin asgari ücretli çalıştırıldığı bir yerde, mülteci emeğinin bu kadar korumasız kaldığı bir yerde, kadın emeğinin görünmez ve değersiz kılındığı bu yerde  kayıtdışılığın bu kadar yayılması olağandır.
OHAL’in 5. uzatmasının ilan edildiği bu ülkede kayıt içinde kalmak, yani sigortalı çalışmanın yüklerini taşımak emekçilerin de tercih etmediği bir duruma dönüşmektedir. Artık, kayıtiçi çalışmak emekli olunabileceği anlamına gelmemektedir. İhraç edilenler de dahil emekliliği geldiği halde emekli yapılmayanlar veya emeklilik işlemleri geciktirilenleri görenler kayıt içinden kaçmaktadır. “Prim yatırsak da emeklilik hayal,” “- patron, benim primimi yatırma, bir miktarını ücret olarak öde”, “kayıtlı çalışırsam sadece sigorta primi değil Zorunlu Bireysel Emeklilik (ZBU) uygulaması kapsamında da ödeme yapacam” diyenler kayıtdışı çalışmaktadır.

Ancak bu maddelerin hiçbiri işçilerin kayıtsız, güvencesi, sendikasız, örgütsüz olmasından daha etkili nedenler değildir. Sendikalı işçilerin işten çıkarıldığı, hukuken korunmadığı bir yerde bu tarz gelişmelerin yaşanması olağandır. Türkiye’de uzunca bir dönemdir ekonomik büyümeye rağmen refahı artmayan büyük bir emek kesimi bulunmaktadır. “Yoksullaştıran büyüme”, “çalışan yoksullar” bu kayıtdışı çalışmanın sonuçlarıdır. Özellikle metropollerde uzun çalışma saatleriyle yıllarca çalıştırılıp yoksullukla cebelleşen milyonların olduğu bir ülkede yaşamaya devam ediyoruz. Bu Yaşamaksa!
*Not: Bu yazı 17.10.2017 tarihinde BİANETTE Yayınlanmıştır. Tüm Bianet Yazıları için Lütfen Tıklayınız.

2 Ekim 2017 Pazartesi

MEMURLARIN VERGİ ZAMLARINI MEMUR-SEN ÖDESİN!


Ülke ekonomisini günden güne daha fazla batıran AKP'nin, çalışanlar aleyhine olan uygulamalarına bir dizi yenisi daha ekleniyor. Asgari ücretliye günlük bir doların altında zam yapan siyasal iktidar, ulaşımdan suya, sigara kağıdından elektriğe yüzlerce başlıkta fahiş zamlar yaptı. Ücret zammında ekonomik bütçe kısıtlarını gerekçe gösteren AKP, kamusal harcamalarda ve örtülü ödenekte kesenin dibini görmüş durumdadır. Hazine borçlanması OHAL ve KHK uygulamaları sonucu gittikçe zorlaşmakta ve borçları kapatmak için daha yüksek faizli borç alımına gidilmektedir.

İçte ve dışta irrasyonel AKP siyasetinin maliyeti tüm topluma fahiş zamlar şeklinde geri dönmektedir. Faize karşı olduğunu söyleyenler faizin yükselmesine neden olan politikalara imza atmaktalar(1). Türkiye gelirinin yarısından fazla borcu olan ülkeler arasına bu yıl girmiş durumda,  brüt dış borç stokunun milli gelire oranı % 51,8 olarak açıklandı. 

Daha çok % 40 Motorlu Taşıtlar Vergisi üzerinden gündeme gelen son zam dayatması, AKP'nin özelleştirme kapsamında satacak birşey bulamaması, varlık fonu kapsamında kamusal denetimden kaçırdığı birikimleri değerlendirememesi ve ülkeyi Suriye ve şimdi daha geniş bir cephede riske atması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Ekonomik birçok veri olumsuz yönde bir eğilim göstermektedir. İşsizlik, enflasyon, bütçe açığı,cari açıkdış ticaret açığı artmaktadır. Mali çöküş anlamına gelen bu vergi zamları israf ve liyakatsizlik üzerine kurulu siyasetin geldiği son noktadır.

Ancak % 40 MTV artışı dışında özellikle kamu emekçilerini ilgilendiren birçok başlıkta hak kayıpları söz konusu zam kapsamında yaşanacaktır. Geçen ay Memur-Sen'in Hükümetle birlikte imzaladığı TİS kapsamında 2018 yılı için % 3,5 zam alan kamu emekçilerinin gelir vergisi % 27'den % 30'a yükseltiliyor. Birçok kamu emekçisi zaten reel olmayan zammı hiç görmeden daha fazla vergi ödeyecek. 

Başta asgari ücretliler, taşeron işçileri ve kamu emekçileri olmak üzere çalışanları yoksulluk maaşına mahkum gören sendikal ve siyasal anlayışlar söz konusu bu ve benzeri vergi ve tüketim eşyası zamları olunca sessizliğe bürünmektedirler. Bir milyon üyenin aidatını toplayan bir sendika olarak Memur-Sen'in memurların yoksullaştırılmasına susmanın ötesinde katkı sunduğu görülmelidir. Memursen memurların aleyhine olan birçok uygulama gibi bu uygulamaya da sessiz kalarak katkı sunmakla kalmamaktadır aynı zamanda siyasal iktidarı bu uygulaması nedeniyle de desteklemektedir. Kendisine üye olan binlerce ihracın işten atılmasını desteklemesinden tutumunun emekten yana olmadığı ortaya çıkan bu konfederasyon ücret zamlarını kat kat aşan bu zamlar için bir açıklama dahi yapmamıştır. 

Memur-Sen Genel Başkanı TİS sürecindeki başarısız zam durumunu açıklamak için "Türkiye'yi teğet geçtiği iddia edilen" 2007 krizinin etkisinin hala devam ettiğini söylemekte ve adeta bir hükümet yetkilisi ağzıyla krizin faturasının emekçiler tarafından ödenmesi gerektiğini savunmaktadır. Memur-Sen Genel Başkanı “yetkili olduğu dönemde enflasyonun yarısı kadar zam alamayanların” diye söz ettiği konfederasyonun kendileri olduğunu da görmemektedir. Bu dönem alınan zam enflasyonun yarısı bile değildir. 

Bunu gösterecek olan kamu emekçileridir. Eğer kamu emekçileri zam aldıklarını düşünüyorlarsa Memur-Sen'de örgütlü olmaya ve Mayıs 2018 dönemi itibariyle % 3 + % 27 gelir vergisi zammı ödemeye devam etsinler. Yine TİS kapsamında ne teklif ettiklerini ve ne aldıklarını hatırlatmak gerekli gibi. Çünkü sorun bir hafıza probleminin çok ötesinde...34 isteyip yarısını almamak Memur-Sen'in ne kadar isabetli bir hesap içierisinde olduğunu gösteriyor zaten..



Mademki memurların reel kayıpları Memur-Sen'in imzasıyla oluyor en azından Memur-Sen'e üye olmanın "ayrıcalığı" nedeniyle gelen MTV ve Gelir vergisi farkının Memur-Sen tarafından ödenmesini teklif etmeliyiz. Bakarsınız ihraç edilen üyelerine göstermedikleri dayanışmayı vergi kayıplarında gösterirler. Ne de olsa y-etkili sendikaları var!

Sonnot: Mesele çok ciddi, meyveli gazoza ve sigara kağıdına kadar vardı vergi zamları... Ama vergilerin nereye duble duble gittiği mechul... Üzerine soğuk bi duble meyveli gazoz içinüz...





30 Eylül 2017 Cumartesi

ORTA VADELİ PROGRAM(SIZLIK) İŞSİZLİĞİ ARTTIRACAK*


Siyasal iktidarın içerde ve dışarda emeğin koşullarını günden güne olumsuz yönde etkileyen irrasyonel politika tercihleri işsizliği arttırmaktadır. İşsiz sayısının sistematik bir şekilde artması 15 dönemdir devam etmektedir.  OHAL uygulamasının başlangıcından bu yana her dönem ortalama 433 bin kişi artış gösteren işsiz sayısının artması, siyasal iktidarın başta ihraçlar olmak üzere birçok politikasının sonucudur. Tüm politik tercihlerin tek elden yürütülmeye çalışılması, bakanlıklar arasında koordinasyonsuzluk ve ulusal istihdam(sızlık) stratejisinin sonucu olarak 2017 yılının sonunda açık işsiz sayısı 4 milyon sınırını, cumhuriyet tarihinde ilk defa aşıyor olacak. Mülteci emeği kullanımının yaygınlaşmasının yanısıra 11 Ekim 2016 yürürlüğe sokulan geçici işçilik adı altında “Kiralık İşçilik Uygulaması”, çalışma koşullarını ve reel ücretleri daha da kötüleştirmektedir.


10. Kalkınma (2014-18) planında azaltılarak % 30’a çekilmesi hedeflenen kayıtdışı istihdam oranı, azalışın aksine artış göstererek % 34 bandına yerleşmiştir. Son bir yıl içerisinde istihdama dahil olan her iki kişiden biri kayıt dışı alanda iş bulmaktadır. Bu yönüyle OHAL uygulaması döneminde kayıt dışı istihdam artmıştır. Bazı dönemlerde istihdam artışından daha fazla kayıt dışı istihdam artmıştır.

Emek açısından reel zam alınamaması[1], kadın-genç-engelli işsizliğinin tarihsel rekorlar kırması, güvencesizlik ve hukuksuzluk sarmalına terkedilmişlik durumu egemen iken önceki ve şimdiki Çalış(tır)ma Bakanlarının “işsizliği tek haneli yapacağız[2]” beyanlarının aksine bir Orta Vadeli  Program (OVP) açıklandı[3] ve işsizliğin 2 haneli (10,8) olacağı ifade edildi. Ancak önceki OVP’lerdeki öngörüsüzlük ve “reel verilerden yararlanılmadan” masa başı yazım yöntemi nedeniyle 2017 yılı için belirtilen tahmini oranın üzerinde bir işsizliğin gerçekleşeceği ifade edilmelidir.
Temel amaçları; makroekonomik istikrarın korunması, beşeri sermaye ve işgücü kalitesinin artırılması, yüksek katma değerli üretimin yaygınlaştırılması, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi ve kamuda kurumsal kalitenin artırılması yoluyla büyümenin hızlandırılması, istihdamın artırılması ve gelir dağılımının iyileştirilmesi” olarak açıklanan OVP’nin; “işgücü piyasasının daha esnek hale getirilmesi” çerçevesi ile Ulusal İstihdam(sızlık) Stratejisine uygun hazırlandığı ortadadır. İşgücü piyasasının daha esnek hale getirilmesi; emeğin daha kolay işten atılması, örgütsüz, düşük ücretli, kısmi süreli ve en önemlisi sosyal güvencesiz çalışması anlamına gelmektedir. OVP’nin “istihdamın arttırılması ve gelir dağılımı eşitsizliğinin giderilmesi” amaçları ile esnekleşme politikaları arasında çelişki mevcuttur. Sanayi ve tarım sektörünün büyümeye kısmi katkılarının olacağı öngörülen ve hizmet sektörünün büyümeyi taşıyacağı belirtilen OVP’de “istihdamsızlık” esas alınmış gibi görünmektedir.
Çoğunlukla gerçekçi olmayan verilere dayanılarak hazırlanan OVP tahminleri 3 yıllık hazırlandıkları iddia edilse de 3 ay tamamlamadan ya revize edilmekte ya da açıklanan veri ile gerçekleşme arasında sapmalar yaşanmaktadır. İstikrarlı ve yüksek hızda ekonomik büyüme için “nitelikli istihdam” öngören OVP, işten atılan binlerce akademisyenin durumuna dair bir yaklaşım sunmamaktadır. 5.400 tıp doktorunu bile ihraç eden politika(sızlık) ile “nitelikli istihdam oluşturma” yaklaşımı arasında açık çelişki bulunmaktadır. Bazı üniversitelerin “araştırma üniversitesi” olarak belirlenip desteklenmesi hem akademik/bilimsel özerkliğe aykırıdır hem de geriye kalanların “araştırma üniversitesi” olmadığının göstergesidir. Onbinlerce doktoralı öğrenciyi işsizliğe terk eden OHAL rejiminin “yüksek katma değerli üretimi” hangi insan kaynağı ile gerçekleştireceği OVP’de belirtilmemiştir. Sonuç olarak 2017 yılı işsizlik ve enflasyon oranı “tek haneli olacak” açıklamalarına rağmen tek haneli olmayacaktır.

OVP’DEN Bazı Tespitler;

  • ·        Son 3 yıldır % 1 artan ve artışı devam eden işsizlik oranının “bu OVP Döneminde (2018-2020) hedeflenen azalışı” % 1 bile değildir. 2017 yılında 10,8 olması hedeflenen (ki bu hedef önceki 4 OVP dönemindeki gibi büyük bir olasılıkla tutturulamayacaktır) işsizlik oranının 2018’de 10,5 ve 2020 sonunda 9,6 olması hedeflenmektedir.

  • ·    “Son 10 yıldır tutturulamayan” enflasyon hedefi oranının, 3 yılın sonunda tutturulması hedeflenmektedir.
  • ·         2016 ve 2017 yıllarında kamudan yaklaşık 150.000 kişiyi işten atan siyasal iktidar, OVP’de 2018 yılı içerisinde 74.000 kişinin kamuda işe alınacağını ifade etmiştir. Ancak bu OHAL-KHK hukuksuzluğunun devam etmesi durumunda kaç kişinin işten atılacağı bilinmemektedir.

    ·         2016 ve 2017 yılarında “dolar bazında düşüş gösteren kişi başına düşen gelirin”, dolar kurunun artış eğilimine rağmen nasıl artış göstereceği ve 2020 yılı sonunda % 23’lük bir artışı nasıl sağlanacağı açıklanmaya muhtaçtır. Kötüye gidiş devam ederken iyiye gidişin ortaya çıkması muhaldir.

    AKP iktidara geldiğinden beri “temel kanun ve kalkınma planları” ile düzenlenip uygulamaya konulması gereken birçok başlığı/konuyu; “torba kanun, KHK, OHAL KHK’si” ile düzenlemiştir. Ancak AKP döneminin en temel karakteristiklerinden biri de uygulanmayan ve denetlenmeyen “eylem planları, strateji belgeleri ve programlardır.” Aynı konuda bile onlarca eylem planının birbirinden kopuk ve koordinasyonsuz yürütüldüğü açıkça gözlemlenebilir. İstihdam ve işsizlik başlığında şu anda cari olan 10. Kalkınma Planı, Ulusal İstihdam(sızlık) Stratejisi ve en son açıklanan OVP arasındaki çelişkiler, veri uyuşmazlıkları, politika değişiklileri tıpkı LYS-OKS-SBS ve TEOG değişikliği gibidir. 10. Kalkınma planına göre 2018 yılında işsizlik oranının 7,2’ye düşeceği öngörülmüştü ancak OVP’de bu oran 10,5 olarak (ki daha yüksek gerçekleşecektir.) açıklanmıştır. Aynı değerde sapma oranı % 46’dır.

    Sonuç olarak bir belgenin başlığında “plan, strateji, program” gibi gelecek öngörüsü içeren kelimelerin olması o belgeleri  “plan, strateji, program” yapmaya yeterli değildir. Özgün koşullarda elbette revizyon ve güncelleme çalışmaları tüm belgeler ve tahminler için olabilmektedir. Nitekim dönem dönem OECD, EUROSTAT, IMF gibi kurumlar da revizyon, güncelleme ve yöntem değişiklikleri nedeniyle geriye ve ileriye dönük tahmin ve projeksiyonlarında değişikliğe gidebilmektedir. Ancak Türkiye’de eğitim, istihdam ve işsizlik meselesi üzerine alışkanlık haline gelen politikalardaki oynaklık, bir deneme tahtası veya pilot/proje uygulama alanında milyonların yoksullaşması ile sonuçlanmaktadır.

    OVP’lerin “üç vakte kadar olacak” dediği iyi gelişmeler üç OVP’dir gerçekleşmedi. Gelir dağılımı bozuldu[4], dış ticaret-cari işlemler-bütçe açıkları yeniden ortaya ve artarak çıktı. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında, önceki yıl ekonomik kriz olmasına rağmen işsizlik oranı % 10,3’tü. Aradan geçen 18 yıldan sonra işsizlik oranı daha düşük olmayacaktır. Çünkü işsizliğin yüksek tutulması politik bir tercih olup en temel AKP stratejisidir.



[4] http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24579


27 Ağustos 2017 Pazar

DR. KEREM ALTIPARMAK SÖYLEŞİSİ (OHAL-KHK İHRAÇLARI ÜZERİNE)

Türkiye'nin son bir yılı "resmi olarak" OHAL hukuk(suzluğ)u ile geçmektedir. Önceki dönemlerde de sık sık dillendirilen anayasaya ve genel hukuka aykırı uygulamalar son bir yılda irrasyonellik düzeyini arttırmıştır. Bu konu üzerine KESK Ankara Şubeleri Platformu'nun düzenlediği söyleşide Dr. KEREM ALTIPARMAK konuktu. ALTIPARMAK son bir yılda yaşanan gelişmeleri geniş bir perspektifle ve ayrıntılı örnekleriyle sunuyor. Hem Türkiye uygulamaları, hem AİHM'in yaklaşımı hem de OHAL komisyonu üzerine Hocamızın çok kıymetli tespitleri için tekrar teşekkür ediyoruz. Söyleşiye zaman ve mekan uyumsuzluk nedeniyle katılamayanlara yönelik link paylaşımı aşağıdadır. Yayınlanan 693-694 sayılı KHK'ler üzerine bu paylaşım bir zorunluluk halini almıştır. 

Söyleşinin çekimlerini Can Özen (Sokakların Sesi) yaptı.
Mizanpajı Leyla Sönmez (BES Genel Merkez Emekçisi) yaptı.
Paylaşım ve emekleri için teşekkür ediyoruz.









24 Ağustos 2017 Perşembe

Memur % 17,5 Zam için 22 Ay Bekleyecek. Özetle Reel Zam Yok*

Türkiye’de ücretli kesim Türkiye emeğinin yüzde 66-69’unu oluşturuyor.
Ekonomik kriz, OHAL, ihraçlar, niteliksiz üniversiteler, eğitimin gericileştirilmesi, mülteci göçü, beyin göçü gibi “İşsizliği Kasıtlı Arttıran Politikalar” ile ücretli kesimin reel olarak yoksullaşması derinleştiriliyor. Bu kapsamda gerek asgari ücretliler gerekse kamu emekçileri ve taşeron işçileri süregelen ekonomik kriz hali içerisinde yoksullaşmışlardır.
Emekçilerin zam talepleri kısıtlanıp, grevleri engellenirken yüksek enflasyon ve kur etkisi reel alım güçlerini düşürüyor. Birinci OHAL döneminde 2,92-3,10 bandında bir eğilim sunan dolar, ikinci OHAL döneminde 3,07-3,85 bandında ve üçüncü OHAL döneminde ise 3,71-3,88, dördüncü ve beşinci OHAL döneminde ise 3,49-3,74 bandında bir eğilim gösterdi. Kur yükselişlerinin ani ve çok sık olması ama kur düşüşlerinin daha yavaş ve daha az gerçekleşmesi dışa bağımlı bir ekonomi de birçok yönüyle yapısal sorunlara yol açacaktır.
İrrasyonel iç ve dış siyasetin ekonomiyi getirdiği nokta “10 Gün bayram tatili” ile taçlandı! Bütçenin açık verdiği bu süreçte Meclis tatilde, Yargı Adli tatilde tüm memleket de bayram tatilinde! Memleket “olağanüstü bir halde” ama herkes tatilde.
Bu tatil havasında gündemi bir aydır meşgul eden bir konu da memurların 2020 yılına kadar alacakları zam odaklı toplu iş sözleşmesi (TİS) tartışması oldu.
Bu konu ile ilgili en temel sorunlardan biri, tartışmanın sadece zam üzerinden gitmesidir.
İşyerlerinde mobing, taciz, kayırmacılık gibi gittikçe yaygınlaşan sorunlardan taşeron, 4-C, TYP, sözleşmeli gibi a-tipik çalışma biçimlerinin sorunlarına kadar birçok sorunun ele alınıp çözüm iradesinin sunulması gereken metin “buçuklu sendikal yaklaşımla” kapandı.
Memur-Sen 21 Ağustos 2017 tarihinde müzakere edilebilir bulduğu teklife eklenen tek buçuk ile imza attı. Kadın, engelli ve genç emekçilerin iş hayatında yaşadığı bir çok sorun gündemleştirilmedi. Önceki TİS’te sözleşme altına alınan birçok madde yerine getirilmedi.

Memur-Sen ne teklif etti, neye imza attı?

Memur-Sen teklifinin enflasyon etkisiyle zaten negatif bir teklif olduğu, bu durumun önceki yıllarda da “enflasyon farkı” alınarak zaten teyit edildiği, hatta 2014 yılında bu farkın da alınmadığı ifade edilmişti.
Ancak bu yıl 22 Ağustosta imzalanan TİS’te Memur Sen teklifinin dahi yarısının altında bir teklif kabul edildi. 2020 yılına kadar kamu emekçileri kesinlikle reel bir yoksullaşmaya terkedildi. Memur Sen’in  en düşük teklifi ile kabul ettiği arasındaki oranlar aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tablodan görüleceği üzere Memur-Sen’in dönemsel zamlarının toplamı tekliflerinde 34, kabullerinde 16,5’tur. Teklif ile kabul arasındaki fark 17,5’tur. Ancak zam artışlarının bu oranlar üzerinden yapılması yanıltıcı olmaktadır. Önemli olan emekçilerin ortalama aylıklarındaki artıştır.
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın “kümülatif” zammın yüzde 17,5 olduğunu Twitter hesabında deklere etti.
Tekrar etmek gerekirse kümülatif zam değil ortalama zam gerçekçi bir değerlendirme imkanı sunacaktır. Yani sayın Genel Başkan ortalama zamlara da ilişkin bir açıklama yapmalıdır. Bu yönüyle yapılan zammın enflasyon altında olduğu daha net görülecektir. Bu nedenle 22 ay sonra Temmuz 2019 yılı zammı üzerinden gerçekleşecek duruma dayanarak bir değerlendirme yapmak yanıltıcıdır. Memurlar yetkili sendika olarak Memur-Sen’i seçtiği için 2018-19 altı aylık dönemleri için  4+3,5+4+5 şeklinde dönemsel zam sözleşmesi imzalamışlardır. Bu imzayı attıran Memur-Sen değil Memur-Sen’i yetkili yapan memurlardır.
Dönemsel zammın aylık maaşa yansıması 2018 yılı için yüzde 5,8 ve 2019 yılı için yüzde 6,6 şeklinde olup ortalama zam 6,5 şeklinde olacaktır. Yani dönem başında 100 birim maaş alacak bir kamu emekçisinin aylık maaş artışı ortalama olarak 6,5 birim olacaktır. Bu oranlar, 2 bin 500 TL aylık maaş alan bir kamu emekçisinin aylığına uyarlandığında aşağıdaki tablo ortaya çıkmaktadır.


Buradan hareketle memurların “Kümülatif yüzde 17,5” zam aldığı yönündeki Memur-Sen Genel Başkanının açıklamasının gerçekleşebilmesi için 22 ayın geçmesi gerektiği görülmektedir. Ayrıca 22 ay geçtiğinde dahi bu oran ortalamalar üzerinde yine gerçekleşememektedir. Aralık 2017 ayında 2.500 lira alan bir kamu emekçisi için 2019 Yılı II. Dönem maaşı (Temmuz 2019’dan itibaren) vergi dilimi etkisi hariç tutulduğunda 2.861 TL olacaktır. Buradan da görüleceği üzere kümülatif zam oranı  [(2.821-2500)/2500*100] yüzde 14,5 olacaktır.
Aşağıdaki Memur-Sen’in üç alternatifli teklifleri ile tüm sonuçlarının hükümet tarafından dikkate alınmadığı görülmektedir. 2018 Temmuz dönemi teklifi bir yıl sonra 2019 temmuzunda bile gerçekleşmemektedir.
Kaynak: Memur-Sen[2]
Yukarıda gösterilen Memur-Sen’in tüm alternatifleri bile ortalama zam yaklaşımıyla ele alındığında yüzde 17,5 olmamaktadır. Ancak hükümet tarafından sunulan tekliflerin, bunların yarısının altında oranlarla sunulması ve Memur-Sen’in “dün (21 Ağustos 2017)” bu teklifi ret edip bugün “buçuk” eklemeyle kabul etmesi sonucu, kaybeden sadece Memur-Sen üyeleri olmamış, milyonlarca kamu emekçisi ve emeklisi aileleri ile birlikte kaybetmiştir. Ortaya çıkan tablo OHAL hukuksuzluğu ve Memur-Sen sendikacılığının sonucudur. Sayın Ali Yalçın’ın belirttiği 17,5 kümülatif zam 2019 Temmuzunda yani bugünden 22 ay sonra gerçekleşebilir.
Ayrıca kamuda çalışmanın güvencesizleştirildiği, 150 bin kişinin ihraç edildiği, her 3 kişiden birinin taşeron işçisine dönüştürüldüğü bir “kamuda” zam oranı tartışması öncelikli olmamalıdır. Kamu emekçilerinin seçimi, sınıflandırılması, kariyer-liyakat ve atama uygulamaları güdümlü sendikacılık ile örtüştüğü sürece reel zam alınamayacağı görülmelidir. 

*Bu yazı 22.08.2017 tarihinde Bianet'te yayınlanmıştır. Tüm Bianet Yazılarıma ulaşmak için tıklayınız.

18 Ağustos 2017 Cuma

3 Memurdan Biri "MEMNUNSENLİ" İSE % 3 fazla bile...


2017 yılı TİS Görüşmeleri tüm sığlığıyla devam ediyor. Hükümet görüşmelere heyecan katmak amacıyla KESK'i hukuksuz bir şekilde masa dışı bırakmıştır. Ortaya çıkacak olan yoksullaştırma planının altında şerhli de olsa KESK imzasının olması iyi bir tercih olmayacaktı zaten. 
  • Son 7 yıldır reel zam alamayan memur halinden memnun olacak ki yetkili sendika olarak KESK'e bağlı olanları yetkili yapmıyor.

  • Memursen zaten reel bir zam talep etmiyordu. Ayrıca memurlar ilk defa zam alamayacak değil zaten uzunca bir süredir zam alamamaktadır. 

  • Memurun geçmişte de zam alamaması sayısal olarak ortadadır. Dünde ve bugünde reel zam talep etmeyen sendikalar y-etkili olursa etkili sendikacılık başka bahara kalır. Reel zam ise düşte görülür.

  • 2014 yılında memurlara sadece seyyanen zam yapılması, enflasyon farkı dahi verilmemesi yönündeki toplu sözleşmeye imza atan Memur-Sen’in tavrı nedeniyle reel yoksullaşma net olmuştur.

  • Enflasyon farkı alınması demek REEL ZAM ALMAMAK DEMEKTİR.

  • Döviz kuru etkisiyle satın alma gücü paritesine göre tüm Türkiyeli'lerin satın alma gücü azalmıştır.

  • Özetle Memursen üye sayısı arttıkça memur yoksullaşmıştır. "Memnunseniz siz bilirsiniz".

  • YIL
    KAMU SEN
    KESK
    MEMUR-SEN
    2002
    329.065
    262.348
    41.871
    2003
    385.425
    295.830
    98.146
    2004
    343.921
    297.114
    137.937
    2005
    316.038
    264.060
    159.154
    2006
    327.329
    234.336
    203.851
    2007
    350.727
    231.987
    249.725
    2008
    357.841
    223.460
    314.701
    2009
    375.990
    224.413
    376.355
    2010
    369.600
    219.195
    392.171
    2011
    394.497
    232.083
    515.378
    2012
    418.991
    240.304
    650.328
    2013
    444.935
    237.280
    707.652
    2014
    447.641
    239.700
    762.650
    2015
    445.729
    236.203
    836.505
    2016
    420.220
    221.069
    956.032
    2017
    395.250
    167.403
    997.089

Memursenin 2002-2010 arası doğal olmayan artışı 2010'dan sonra hormunlu bir eğilim göstermiştir. 

Grafik aşağıdadır. Herkes memnunsenli olduğunda karın tokluğuna çalıştığını farketmeyecek düzeye varmış olacağız. 2010 yılından bugüne ülkenin gidişatı, memurların ve memnunsenli sayısının artışı arasındaki kolerasyon grafiğin ruhudur.







Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...