10 Haziran 2018 Pazar

AKP GELİRSE İHRAÇLAR DEVAM EDER EYYY 3,5 MİLYON MEMUR


AKP 2016 yılı 20 Temmuzundan bugüne ülkeyi OHAL ile yönetmektedir. OHAL kapsamında en çok uyguladığı işlem ise OHAL KHK’leri ile kanunlarda değişiklik yapmak ve meclisin yasa yapma görevini kısıtlamak olmuştur. Ancak memurları doğrudan ilgilendiren OHAL uygulaması KHK’lerle iş güvencesinin kaldırılmış olması ve 120 bini aşkın kişinin hukuksuz bir şekilde işten atılmasıdır.

AKP ihraç uygulamasıyla kendi yandaşları için alan açarken geriye kalan tüm kamu emekçilerine ise mobing ortamını dayatmaktadır. Binlerce kamu emekçisi baskı koşulları altında ya sendikalarından istifa etmiş, ya emekli olmuş ya da yandaş sendikalara üye yapılmıştır. Ancak AKP’nin işyerlerindeki baskısı devam etmektedir. Çünkü OHAL baskısı altında birçok haksızlığa karşı ne hak arama kanalları açıktır ne de şeffaf bir uygulama vardır. Tüm kamu emekçilerinin özlük haklarında geriye gidiş hızlanmıştır. Kamu emekçileri 2010 yılından bu yana zam alamamaktadır. Örneğin 2018 yılının ilk dönemi için verilen zam mayıs ayı gelmeden enflasyonun altında kalmıştır. Binlerce kamu emekçisi objektif olmayan kriterlerle ya terfileri durdurulmuş, ya açığa alınmış ya da başarısız görülerek hak ettiği yere atanmamıştır. Bütün kamu emekçilerinin AKP döneminde maruz kaldığı bir zulüm de liyakatsiz ve işten anlamayan yöneticilerle çalışmak zorunda kalmak olmuştur.

AKP’nin sadece OHAL KHK’leri ile hukuksuz bir şekilde işten attığı kişilerle ilgili tablo aşağıdadır. AKP kendi döneminde orduya alınan kişilerin tüm ülkeye karşı işlediği darbe girişimini gerekçe göstererek 110.717 kişiyi ihraç etmiştir. Bu kişilerin yarısından fazlası darbeden 100 gün sonra işten atılmıştır. Hatta son atılanlar darbeden 546 gün sonra işten atılmıştır. İşten atılanlar ortalama 477 gündür bu hukuksuzluk ile yaşamaktadırlar.

AKP'nin 300-400 kişilik işten attığı bu kişiler OHAL komisyonunca 3'er 4'er işine döndürülmektedir. AKP'nin OHAL'i ve OHAL komisyonu tamamen hukuka aykırıdır. Ancak AYM bu konuda komisyondan daha yetkisiz olduğunu deklere etmiştir. Geriye sadece sandık kalmıştır. Halkımız OHAL-KHK rejimini de sandıkta oylayacaktır. AKP'nin bu uygulamasına bakarak da AKP'YE oy verilmemelidir. 



690 gündür ülkeyi OHAL ile yöneten AKP, seçimlerden sonraya OHAL’i kaldırmayı vaat ediyor. Peki iş güvencesini ortadan kaldıran AKP OHAL’i neden kaldırsın? Kaldıracaksa neden şimdi kaldırmıyor? AKP bürokrasiyi kendi tebaasına dönüştürmek için hem KHK aracından hem de OHAL’den vaz geçmeyecektir. Seçimlerle AKP’nin yeniden iktidar olması 3,5 Milyon kamu emekçisinin iş güvencesini riske atmaktır. Kamu emekçileri güvencelerini korumak, gelen-giden kabinelerin değil kamunun emekçileri olmak için bu gidişe #tamam diyecektir. 


5 Haziran 2018 Salı

AKP'NİN EKONOMİ PROMPTERİ DE TAKILMIŞ: 16 YILDIR YAPILMAYAN VAATLER

24 Haziran seçimlerine 3 haftadan az bir süre kaldı. Partiler beyannamelerini açıkladı. Şimdi meydan meydan, ekran ekran neyi nasıl yapacaklarını anlatmaya çalışıyorlar. Tüm anti demokratik OHAL koşullarına rağmen AKP'nin bu defa sandıkla gideceğine dair günden güne artan bir eğilim var.

Tek başına iktidar olacak çoğunluğu alamayacağını anlayan AKP iktidarı MHP, BBP ve Hüda-par ile ittifak ve seçim işbirliği yapmış durumda. Bu Cumhur ittifakına (Cİ) karşı HDP dışındaki muhalefetin bir araya geldiği Millet İttifakı (Mİ) kapsamında da CHP, İYİ ve Saadet ittifak ve işbirliği içerisinde. HDP ise zaten kuruluşundan bu yana bir sol ittifak partisi olarak bileşenleriyle seçimlere girmektedir.

Türkiyenin seçim gündemlerinin başında ekonomi gelmektedir. AKP'nin 16 yıllık iktidarı sonunda ortaya çıkan ekonomik durum hiç de iç açıcı görünmemektedir. OHAL koşullarında gidilen baskın seçimin nedeni aslında ekonomik durumun sürdürülemez durumda olmasıdır. 4 Haziranda açıklanan enflasyon verileri son 15 yılın en yüksek verisi (ÜFE, 20,16) olmuştur. Sadece enflasyon değil, döviz kurları, borçlanma (Dış Borç stoku/GSYİH= % 54) ve işsizlik verileri de sinyal vermektedir. Genç ve üniversiteli işsiz sayısının milyonlarla ifade edilmesi nedeniyle tüm partilerin beyannamelerinde "ekonomi" öne çıkan önemli bir başlık olmuştur. Bu yazının başlığında da ifade edilen durum AKP'nin içerisinde bulunduğu tutarsızlığı göstermektedir.

AKP'nin 16 yıldır ifade ettiği vaatleri yerine getirmemesi bir garabettir. OHAL ve KHK rejimi ile ekonomiyi batıran, bütçeyi güvenlikçi politikalara teslim eden, ücretliyi enflasyona ezdiren AKP'nin ekonomi vaatleri dikkate alınmamalıdır.

16 yıldır iktidarda olan bir partinin hala vergi reformundan bahsetmesi trajiktir. Hedefin % 100'den fazla saptığı bir yerde Enflasyon hedeflemesi demek hafızasızlıktır. Türkiye'nin G-20, OECD, AB ... içerisinde en yüksek faiz veren ülkeler içerisine AKP eliyle sokulduğu bir dönemde "faizler düşecek" demek tutarsızlıktır. Cari açığın bizzat AKP politikaları ile büyütüldüğü bir yerde cari açık düşecek demek ekonomi bilgisizliğidir. Bölge ve sektör bazlı teşviklere yeni fabrikaların önü açılacak demek şimdiye kadar bunu yapmadık demektir. AKP dalgalı kur rejimi sürecek diyerek 81 milyonla dalga geçmektedir. Türkiye'yi OHAL'e teslim eden, her alanda haksızlığı ve hukuksuzluğu yayan AKP Türkiye'nin yatırım cazibesi için en büyük tehlike olduğu görülmelidir.

AKP yöneticileri konuşmaları prompterden yapmaktadır. Önceki gün Diyarbakır'ın hava şartlarının etkisiyle ortaya çıkan teknik takılma durumu AKP ekonomi bildirgesinde de var. 2002'de takıldı. Ekranda aynı şeyler dönüp duruyor. AKP ve OHAL olduğu sürece ekonominin yeniden düzelme yönünde bir ivme kazanamayacağı, döviz kuru, faiz, işsizlik ve enflasyon oranlarının ise artacağı görülmelidir. Ekonomide de #AKPgeleceksizliktir. Ekonominin can suyu 24 Haziranda AKP'yi göndermekten geçer.


Not: Resim https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-44334035 linkinden kesilerek alınmıştır.


3 Haziran 2018 Pazar

Ankara'daki 15.000 iHRAÇ, İhraç Adaylara Oy Versin, İhraçlar TBMM'de Grup Kuracak


Türkiye genelinde 112.679 kişinin KHK ile ihraç durumu hala OHAL komisyonunun kaplumbağa hızına terkedilmiş durumda. AKP hergün işten attığı 300-400 kişiye karşılık ortalama 3-4 kişiyi işe geri döndürmektedir. İhraç edilen insanlar hakkında % 80 üzerinde hala herhangi bir suç isnadı veya kovuşturma yok. Kovuşturma açılanların da % 80'den fazlası ise suçsuz bulunurak "Kovuşturmaya yer yok kararları çıkmakta" Yani AKP'nin adaletsizliği hem işten atarken, hem de geri döndürürken çok açık bir şekilde görülmektedir. ANKARA'DA İSE YAKLAŞIK 15 BİN KİŞİ İHRAÇ EDİLDİ. 

Birkez daha ifade etmek gerekirse AKP'nin İhraç İşlemleri;


  • Anayasanın 2. maddesindeki "Hukuk Devleti ilkesine," TAMAMen AYKIRIDIR.
Başka bir ifadeyle; Olağan hukuka aykırı bir şekilde işten atılmamız
1) Masuniyet karinesinin,
2) Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin,
3) İdari kararla suç ve ceza inşa edilemez ilkesinin,
4) Sert çekirdekli haklar KHK ile düzenlemez ilkesinin,
5) Suç ve cezanın şahsiliği ilkesinin ve
6) Kanunların geriye yürümezliği ilkesinin AÇIK İHLALİDİR.

Bu ihraç işlemi olağan hukuk kapsamında;

1) AİHM İçtihatlarına,
2) Anayasa Mahkemesi içtihatlarına ve kararlarına
3) Birçok uluslararası sözleşmeye,
4) Cari anayasaya,
5) Yüzlerce temel kanuna (Medeni, Ceza, DMK, 4688, İYUK, vb.) ve hatta
6) OHAL Hukukunun kendisine AYKIRIDIR.

Yukarıda ifade edilen haksız durumun yaşamsal ve olumsuz sonuçlarını yaşayan ihraçlar olarak 24 haziran seçimlerinde AKP'den hesap sormalıyız. Aksi takdirde AKP'nin, AKP'nin OHAL komisyonunun yani hukuksuzluğun insafına kalmış olacağız. AKP ve dahil olduğu ittifak dışında tüm siyasi partiler seçim bildirgelerinde "OHAL'i KHK'lerle birlikte kaldırma" vaadi veriyorlar. Yani AKP giderse OHAL ve KHK rejimi de gider. Bizler de uğradığımız bu haksızlığa son vermiş oluruz. Bugün Türkiye'de 1 milyon seçmeni etkileyen bir zulümdür KHK ihraçları. Buna susmak insan olmaktan ve irade sahibi bir özne olmaktan istifa etmek demektir.


Ankara'da 2.000 öğretmen, yüzlerce akademisyen ihraç edilmiştir. SADECE BAŞBAKANLIĞA BAĞLI KURULUŞLARDA 5.000 KİŞİLİK İHRAÇ VAR. Tüm kurumlardan ihraç edilenlerle birlikte 15.000'nin üzerinde ihraç Ankara'da yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. 24 Haziran bu "Onbinlerin dönüşü" de olacaktır. Gelin AKP'ye sandıkta hesap soralım.






Ankara'da 2. Bölge Adayı Nuray Türkmen Canlı, ihraç bir akademisyen, Ankara üniversitesinde haksız bir şekilde işinden atıldı. HDP'den Aday.


Yine 3. Bölgede "ihraçların mücadelesini dünyaya duyuran biri" sevgili VELİ SAÇILIK, HDP'den aday.


Bu iki aday da Ankarada ve 1. Sırada. İhraçların oyuyla vekil olmaları çok kıymetli olacaktır.


Ayrıca HDP 37 ihraç vekil adayıyla seçime gidiyor. HDP'ye vereceğiniz her oy ihraçların işlerine dönmesi için atılmış bir oy olacaktır.


Türkiye'nin dört bir yanında seçilecek yerlerden ihraç adaylar gösteren HDP'nin barajı aşması da AKP döneminin kapanması için ön şarttır. HDP'nin barajı aşması AKP'yi ilk turda mecliste azınlık konumuna düşürecektir. Mecliste azınlık konumuna düşen AKP'nin cumhurbaşkanı 2. Tura daha zayıf girmiş olacaktır.


Türkiye genelinde 116.700 ihracın bu netice için mücadele vermesi ve uğradığı haksızlığa karşı kısa yoldan hesap sorması elzemdir. İhraç vekillerin 20'den fazla olacak şekilde meclise gitmesi uğradığımız haksızlığın boyutunu ortaya koymak için yeterince kanıt olacaktır. AKP'nin hem meclisten hem de yürütmeden ihraç edilmesi ihraçların, ailelerinin, akrabalarının, arkadaşlarının bu zulme itiraz etmesiyle olacaktır.


Bu yazı "Biz bu ihraçları hak edecek bir tutum, davranış veya fiil içersinde olmadık" diyen tüm vicdanlı insanlara ve onların bu haksızlığa uğradığına tanık olanlara bir çağrıdır.


Gelin bu haksızlığın hesabını soralım. Sandık en kolay ve en doğru yoludur.











24 Mayıs 2018 Perşembe

AKP'NİN OHALİ FAİZİ ARTTIRIYOR


Son bir hafta içerisinde zaten birçok yapısal kriz içerisinde olan Türkiye Ekonomisi, bir tür türbülansa girdi. Bu süreçte döviz kurlarındaki radikal artış ekonomide krizin boyutlarını göstermek için önemli bir veri olarak değerlendirilmelidir. Döviz kurundaki sürekli artış dışında da devam edegelen krizin bir çok göstereni bulunmaktadır. Türkiye ekonomisi, 20 Temmuz 2016'da  "üç ay bile sürmeyecek" denilen OHAL'in 2 yıldır etkisi altında. Bu süreçte döviz kuru gibi enflasyon, işsizlik, bütçe açığı, cari açık gibi birçok göstergede negatif eğilimler derinleşti. 

Ekonominin temel batma nedenleri kısaca her alanda "AKP'nin olağandışılaşmayı olağan hale getirmesi" olarak ifade edilebilir. Bugün herhangi bir erke güvenin sarsılmadığı, yargının tamamen siyasal olmadığı, heryerde 3 Y'nin (yüzsüzlük, yolsuzluk, yandaşlık) egemen olmadığı nasıl ifade edilebilir? 

AKP; OHAL KHK KAYYUM ATAMA ve İHRAÇLARI ile, Kamu sektörü başta olmak üzere ekonomide liyakatsiz yandaşlarla, barış ve güven ortamına bizzat kast ederek ülke ekonomisini OHAL fırtınasına bırakmıştır. Baskın seçimin ana nedeni ekonominin sürdürülebilemez durumudur. Bugün açığa çıktığı gibi "jölemtırak ekonomi ekibi" çuvallamıştır. Ne dedilerse tersi çıkmıştır. Ne orta vadeli program ne de hükümet programları bir anlam ifade etmemektedir. Hepsi daha ilk haftada kadük kalmıştır. Her yerde 2023 diye 10 yıldır dolaşan AKP'lilere, mevcut durumun şuan 2013'ten daha kötü olduğunu resmi TÜİK, TCMB verileri gösterebilir! Özetele #AKPgidicidir.

Son iki günde ülke ekonomisi, 4,60'ın altından 4,90'nın üzerine çıkan bir dolar kuru ile yüz yüze kalmıştır. Olayı dış mihraklara bağlayıp karanlıkta ıslık çalan iktidarın tutumunu anlamak mümkün değil. Bu radikal "yangına" BİST eldeki "son" dolarları satarak benzin dökmüştür. Bu kadar oynak bir kur düzeni varken bir sonraki krizde BİST kısa vadeli ihtiyacı da mı gözden çıkarak. Ya da serbest piyasa da döviz alımında kısıtlamaya ne oranda gidilebilir. Gelelim birçok ekonomistin önerdiği faiz arttırımı seçeneğine... Faiz arttırımının sınırları yok mu? Söz konusu bu savrulma hali ne kadar sürdürülebilir. Zaten dışa bağımlı olan bir ekonomide "dış mihrak açıklaması" ne kadar açıklayıcıdır? Ek faiz ödemesini kim yapacak?

AKP yandaş yazarlarının açıklamalarına laf yetiştirmeniz mümkün değil. TCMB verileri ve faiz artışlarına dair veriler incelediğinde gerçek ve gittikçe kötüleşen durum ortaya çıkmaktadır. OHAL başladığı günden bu yana hem kur, hem faiz hem de enflasyon birlikte artmıştır. Aşağıdaki tabloda görüleceği üzere; II. OHAL Döneminden başlamak üzere 7 defa uzatılan OHAL döneminde 7 defa  da faiz arttırımı gerçekleşmiştir. Bu kapsamda GLP faiz oraları, 9,75'ten 16,50'ye yükselmiştir. 16,50 oranı 2009 yılı başından bu yana görülen en yüksek orandır. Yine OHAL boyunda 3,5 puan artan faizin 1 kerede 3 puan daha artması son bir haftada yaşanan dengesizliğin boyutunu göstermek açısından önemlidir.

Tüm OHAL boyunca yaşanan ek 6,75 puanlık artışın faizde % 69'luk bir artışa tekabül ettiği görülmelidir. 
AKP'nin OHALi, faiz arttırımı ile sonuçlanmıştır. AKP'nin tüm politik tercihlerinin sonuçları, faiz arttırımını zorunlu kılmaktadır. Faiz arttırımının yapılmaması durumunda kontrolsüz kur artışlarının meydana getirebileceği ve iflasların sonu gelmeyecek bir Türkiye ekonomisi olacağı görülmektedir. 1994, 2001, 2008 yıllarındakinden daha büyük bir çakılmaya doğru gidiyoruz. 

Aşağıdaki tabloda da görülebileceği üzere III. Dönem OHAL'de başlayan GLP faizi artırımına rağmen, dolar ve euro kurları azaltılamamıştır.


Dolar ve Euro kurunun da OHAL Döneminde % 65 üzerinde bir artış sergilediği Türkiye ekonomisinde, halen OHAL tüm pervasızlığıyla yürürlüktedir. Cumhurbaşkanı OHAL'i grevleri yasaklamak için kullanabildiğini ifade etmiştir. Yine TOBB başkanının işçi davaları ile ilgili açıkamaları korkunç olup, AKP'nin emekçilere bakışını da göstermektedir. Devam eden OHAL, sadece hukuki yaşamı ve özgürlükleri kısıtlamamıştır aynı zamanda ekonomiyi "baltalamıştır".

OHAL'de işsiz sayısı artmış, Döviz kuru ve yukarıda belirtilen diğer başlıklar AKP eliyle bozulmuştur. OHAL'in ekonomiye etkisi aşağıdaki tablolarda özetlenmiştir. 



Bitirirken, 16 yıldır iktidarı işgal eden bir partinin aynı sorunların çözümü için ek süre talep etmesi abesdir. Resmi verilerle OHAL'in ekonomiye etkisi yukarıda gösterilmiştir. Bu korkunç tablonun ve OHAL'in sonlanması AKP'nin iktidardan "ihraç edilmesiyle" mümkündür. 




9 Mayıs 2018 Çarşamba

HAKSIZ YERE İHRAÇ EDİLENLER SANDIKTA #TAMAM DİYECEK


Bu ülkede 660 gündür devam eden bir OHAL var. 1 Eylül 2016 Tarihinde 672 sayılı KHK’yle, yani 617 gün önce 50 bin 684 kamu emekçisi bir gece ansızın işlerinden atıldı. Daha sonra muhtelif tarihlerde bu sayı 100 binleri aştı. Yetmedi bu sayıya onbinlerce taşeron işçisi eklendi. Dahası bu ülkede atanamayan öğretmenler sorununa atanamayan doktorlar, hukukçular vb. eklendi. Olağan hukuku askıya almış olan AKP yüzbinlerce kişiye tek hak arama kapısı olarak “OHAL Komisyonunu” gösterdi ve mahkemede hakkını arayanları engelledi. Ortalama 447 gündür ihraç olan 110 bin 717 kişiden sadece 310 kişisini işine döndüren OHAL komisyonundan adil bir çözüm beklemek en hafif tabirle abesle iştigal etmektir.



Yukarıda “sadece KHK’yle” ihraç edilen kişilerin darbeden kaç gün sonra ihraç edildiği ve kaç gündür ihraç yaşamı sürdürdüğü tablolanmıştır. Kimlerin ihraç edildiği üzerine birçok çalışma yayınlandı. Ancak aileleri ile birlikte bir milyonu bulan ihraçların bu kadar uzun süre sistematik bir ayrımcılık ve haksızlığa maruz kalmasına henüz adaletli bir çözüm bulunamadı. İktidar dışındaki partilerden dönem dönem bu durumun vahametine ilişkin açıklamalar dışında bu yüzbinlerin yaşamı günden güne derinleşen sorunlarla devam etmektedir. Maalesef yaşamı devam etmeyip ölen, intihar eden ya da göç eden büyük bir kitle de bulunmaktadır. Bu vahim adaletsizliğin müsebbibi olan iktidar cenahında ise kulak ardı etme durumu var.

81 ile yayılan ihraçlar bu anlamda önümüzdeki seçimlerin önemli bir seçmen grubunu kesmektedir. Kim ne derse desin her kesimden yurttaşların bulunduğu ihraçların siyasal tercihi referanduma yansımıştır. İhraçlar ve ailelerinin hangi ittifak veya partiye oy verecekleri elbette bilinmeyebilir ama kime veya hangi ittifaka oy  vermeyecekleri günden güne netleşen bir durumdur. İhraçlarının üzerinden geçen yüzlerce günden sonra kimse ihraçların AKP-MHP ittifakına veya bu zulme susan partilere oy vermesini beklememelidir.
150 bini aştığı söylenen ihraçlar; nedeni açıklanmadan bir KHK’yle bir gecede işten atılalı “yıllar” oldu. 2017 referandumundan görmesi gereken uyarıyı göremeyen siyasal iktidar, hukuksuz ihraçlarını sürdürmüştür. Geçen bunca süreye rağmen sadece 310 kişiyi döndüren OHAL komisyonu dışında yine KHK’lere toplamda 3 bine yakın kişiyi döndürmüştür. Özetle yüz bini aşan sayıda ihraç bu adaletsizliği iliklerine kadar yaşamaya devam etmektedir.

İhraç edilenlerin % 90’dan fazlası[1] , bu ülkenin üniversitelerinde okumuş, yıllarca kamu hizmeti vermiş ve kamu hizmeti verirken herhangi bir sorgu sual soruşturma görmemiş, olağan hukuk uygulansa masum insanlar. İhraç edilenlerin uğradığı haksızlığın ve mağduriyetin dünya tarihinde bir örneği daha yoktur. Hem nitelikli hem de deneyimli olan onbinlerce yurttaş hiçbir darbe döneminde dahi yaşanmayan bir zulme maruz kalmaktadır.

İhraç edilenler uğradıkları bu büyük zulme karşı önce idare mahkemesi yollarını denedi ama AKP iktidarı onların suçsuz olduğunu bildiği için mahkemelerde karşılarına çıkmadı. Zaman kazanmak için mahkeme yollarını kapattı. Aynı zamanda meclis gündemine gelmesi gereken KHK’leri gündeme almayarak Anayasa Mahkemesini de işlevsiz bıraktı. Sonra tüm KHK’leri bir gece ansızın kanunlaştırdı ama Anayasa Mahkemesi üzerinde yetkilendirdiği OHAL komisyonuna havale etti. An itibariyle kanunlaşmasına rağmen KHK’leri denetleyemeyen bir Anayasa Mahkememiz ve bu mahkemenin yetkilerini aşan bir OHAL komisyonu bulunmaktadır.

İlk KHK’den tam bir yıldan fazla süre sonra 14 Eylül 2017’de başvuru almayı sonlandıran OHAL komisyonu  240 günden fazladır inceleme yapmakta ancak daha sadece 310 kisinin dönüşü için karar almış durumdadır. Komisyon karar vermek için neyi bekliyor ki. Yüz bini aşkın kişi yıllarca komisyonu ve sonrasında idare mahkemesi sürecini bekleyecek. AKP adaleti bu kadar!

Yüzbinlerce ihraç, eşleri, çocukları, anne-babaları daha geniş çevrede arkadaşları, tanıdıkları esnaf, kiracısı oldukları ev sahibi, vs. etraflarında söz kurdukları onları tanıyan herkes bu “işten atma işleminin haksız olduğunu” biliyor. 28 Şubat sürecinde üniversiteye alınmayan baş örtülülere gösterilen duyarlılığın daha yoğun şekilde “üniversite bitirmiş, işe girmiş ama şimdi kamuya giremeyen yüzbinlere gösterileceği” gün gibi aşikardır. OHAL baskısı, medyasızlık ve genel korku iklimi yapılan bu zulme karşı çıkan seslerin tam ve etkili duyulmasını önlemektedir. Referandum gösterdi ki İstanbul, Ankara gibi ihraçların en yoğun olduğu yerlerde siyasal iktidar zemin kaybetmiştir. Bu zemin kaybı ülkenin en büyük metropolü olan Ankara, İstanbul, Bursa gibi Büyükşehir Belediye başkanlarının sessiz sedasız istifası ile sonuçlanmıştır. Bu “mental” yorgunluğa ihraçların 24 Haziran seçimlerinde söyleyecek sözü var elbette ;
İhraçlar ve milyonlara varan “seçmenleri” kime oy verecek? sorusu sorumlu olan siyasal iktidarın tabanından doğru sorulan bir sorudur. İhraçların uğradığı haksızlığın komisyon, mahkeme vb. bir yerde telafisi artık mümkün değildir. Meclis bugün KHK’leri bir yasa ile iptal etse dahi bir yıldan fazladır yaşanılan zulüm sona ermiş olacak ama yaşanılan haksızlıkların sonuçları devam edecek. Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi ve masumiyet karinesi yasa ve anayasalar ihlal edilerek ortadan kaldırıldı. İhraçlara yapılan haksızlığın hukuken sorulması gereklidir. Bu nedenle AKP’ye sadece mahkemelerde değil sandıkta da hesap sorulmalıdır. Bu hukuksuzluğun en hızlı ve adil çözümü tüm KHK’lerin mecliste derhal tüm sonuçları ile iptal edilmesiydi. Ancak baskın seçim takvimi nedeniyle bunun yapılabilmesi mümkün gözükmemektedir. Bunu zamanında yapmayan iktidar ihraç veya ihraç yakını seçmenleri gözden tamamen çıkarmış demektir. Her ihraç kendi öyküsünü etrafındaki tüm insanlara ulaştırsa yapılan haksızlık ve bu haksızlığa neden olan iktidar için negatif anlamd yeterlidir. Bir milyonu aşan seçmen bugünden başlayarak 2018 genel seçimleri için çalışmalı ve AKP’den hesap sormalıdır.
Hukuktan kaçan, Mahkemeden, OHAL komisyonuna sığınan ve bu komisyonu işlettirmeyen AKP iktidarıdır. Hesabını sandıkta vermelidir. Haydi ihraçlar hesap sormak için seçim çalışmasına. Sizi kamudan ihraç edenleri meclisten veya en azından iktidar olmaktan ihraç etmek elinizde.
Tamam derseniz diyor ya… Wallah billah tamam. Yeter artık… 600 gündür ihraç olan biri ne desin artık…







28 Nisan 2018 Cumartesi

KÜRTLER MHP’Yİ İKTİDARDA GÖRMEK İSTER Mİ?

        
Milyonlarca Kürt seçmenin MHP üzerine tutumu belirli. Bu tutum MHP'nin söyleminden de bağımsız değil elbette. Yeni olan durum AKP'nin MHP'yi iktidara taşımaya çalışması. 1 Kasım seçimlerinde başlayan ortaklık bir dönemi tamamlayamadı. Erken seçime karar verildi. Şimdi ne olacak?

24 Haziran, hem TBMM için 600 millet vekilinin seçileceği hem de referandum sonrası Cumhurbaşkanı'nın seçileceği seçimin tarihi. İlk turda hem mecliste hem de cumhurbaşkanlığında geçerli oyların çoğunluğunu almak sonuç alıcı olacak. 

Cumhurbaşkanlığı için yapılacak ikinci tur seçimleri 8 Temmuzda. Tüm toplum kesimleri hiç hazırlıklı olmadıkları bu baskın seçime yönelik tepkilerini ve AKP’nin 1 Kasım seçimlerinden bu yana uygulamalarına yönelik tutumlarını sandığa yansıtacak. 

Birçok değerlendirme, erken seçimin hızla yaklaşan ekonomik felaket krizinin sonuçlarının iktidar açısından daha yıkıcı olacağı öngörüsüyle seçim kararı alındığı yönündedir. Ancak ekonomik gerekçeler dışında birçok faktör önceki seçimlerden farklıdır. Bu yazıda Kürt seçmenlerin cumhur/Kızılelma/milli ittifak için muhtemel itiraz noktaları derlenecektir. Ekonomik temel ve genel geçer itiraz noktaları bu yazıda belirtilmese de herkes için geçerli, Kürt seçmenler için daha da geçerlidir.

1. “Kürtçe’ye dair yapılan müdahaleler” Kürt seçmenlerin en çok itiraz ettikleri noktaları oluşturacaktır. BDP’li belediyelerin başlattığı “çok dilli belediyecilik” çalışmalarına karşı yönelen kayyumlar, neredeyse her yerde Kürtçe’nin görünürlüğüne karşı bir faaliyet içerisinde oldular. Belediye faaliyetleri dışında, yol-yön tabelaları, yer isimleri ve diğer  Kürtçe içerikler ya kaldırıldı ya da kısıtlandı. Gerek TBMM konuşmalarında “bilinmeyen dil” vurgusu, gerekse sosyal yaşam içerisinde özellikle işçilerin, pazarcıların, sıradan yurttaşların Kürtçe konuşmasına yönelen saldırı, bu konuda Kürtlerin itiraz noktasını oluşturacaktır. Aslında “Barış Süreci’nde” aşılmaya çalışılan “eski” alışkanlıklar[1] 7 Hazirandan önce başlayan süreçle eski hali aratır olmuştur. Önceki seçimlerde ve seçim programlarında Kürtçe’yi propaganda amaçlı kullanan AKP, bu seçime MHP perspektifi ve uygulamaları ile gelmiştir. Kürtler MHP’ye oy vermiyorsa[2] MHP adaylarına oy verir mi sorusu Kürtçe’ye yaklaşımı bu şekilde olanlara bir ikaz olarak sandığa yansıyacaktır.

2. Türkiye’de ulusal basım yapan Kürtçe gazeteler kapatılmıştır. Kürtçe’nin yayılması ve doğal gelişimi kısıtlanmıştır.

3. Kürtlerin mezarları, anıtları (Roboski, Uğur Kaymaz vb.) ve birçok temsili, Kayyum-AKP faşizmine maruz kalmıştır. Mezar tahribi resmi olarak yalanlanmamıştır.

4. Sur-Cizre-Nusaybin ve daha birçok yerde Kürt kentleri yok edilmiştir. Birçok kutsi değere saldırılar gerçekleştirilmiştir.

5. HDP milletvekilleri, il-ilçe teşkilatları anayasaya aykırı bir şekilde tutuklanmıştır. Bir çoğunun tutuklama süresi alacağı en ağır cezanın süresini geçmiştir.

6. BDP belediyeleri hukuka aykırı bir şekilde gasp edilmiş kayyum atanmıştır. Halkın seçimine darbeci bir yaklaşımla müdahale edilmiştir.

7. OHAL yasakları Kürt yerleşim yerlerinde sıkıyönetim gibi uygulanmış ve OHAL’den önce başlayan sokak yasakları “yaşamı yasaklayan sürece” dönüşmüştür.

8. Irak ve Suriye’de Kürt kazanımlarına yönelik iktidarın saldırıları ve diğer çabaları Kürtlerin nezdinde mahkum edilmiştir.

9. İşsizliğin en yüksek olduğu bölgelerin Diyarbakır-Urfa bölgesinde olması, bölgesel gelişmişlik uçurumlarının derinleşmesi, 17 yıllık iktidara rağmen en geri kalmış illerin Muş, Ağrı ve Şırnak olması ve göç vermesine rağmen bölgede devam eden yoksulluk ve işsizlik AKP’nin bölgeye bakış açısını göstermektedir.

10. “Çözüm sürecinden” “AB sürecinden” “Demokratikleşmeden[3]” vazgeçen bir AKP günün sonunda ayakları altına aldığını deklere ettiği[4] bir siyasete teslim olmuş durumdadır. Bir dönem söylem düzeyinde bile olsa paket paket demokrasi taşıyan AKP günün sonunda kurt'a kuyruk oldu... Kürt seçmenler gözden çıkarılmış gibi... Acaba Kürt seçmenler ne diyecek! MHP İktidarına Hazır mı Kürtler!




24 Nisan 2018 Salı

HOKOS POKUS SEÇİM ve EKO-POLİTİK FAKTÖRLER


HOKOS POKUS SEÇİM ve EKO-POLİTİK FAKTÖRLER

1-  Türkiye, birçok araştırmanın nesnesi olabilecek düzeyde ilgi çeken ilginç bir ülke. Geçen hafta “uyum komisyonu” adına açıklama yapan AKP’li Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı 20 gün önce  “erken seçim yok” demiş[1]. Sadece o mu? Tabi ki hayır, bunu söylemeyen Genel Başkan yardımcısı yok gibi[2]. Misal Bostancı; “AK Parti Grup Başkanvekili Bostancı, "Erken seçim yok, seçim zamanında olacak. AK Parti her zaman seçimleri zamanında yaptı. Kim ne derse desin, seçimler zamanında yapılacak" dedi. Daha bir ay içinde AKP Genel Başkanının bu minvaldeki beyanları çınlıyor yandaş gazetelerde. Burada iki durum var. İlki, sıradan vekillere zaten sorulmamıştır. Ancak demekki seçim kararı AKP Genel Başkan Yardımcılarına dahi danışılmadan alındı. İkinci seçenek bile bile yalan söylemek oluyor ki bence ikinci olasılık daha düşük. Çünkü tek adamın her şeye karar verdiği yerde danışmaya gerek yoktur. Bahçeli geçen Salı günü açıklama yaptığında bile AKP’li Sözcüler bu konuda bir fikir beyan etmediler ve bence en çok şaşıranlar da AKP vekiller olmuştur. Ne güzel tek başına ittifaksız ve OHAL mevsimli iktidardaydık. Şimdi ol bakalım  aday aday adayı… diyen az değildir.  Neyse “kulisin omurgası yok” lafı uzatmadan reel durum nedir ona bakalım…

2- Herkes biliyor ki ekonomik hal ve vaziyet 2014 ve öncesi ile kıyaslanamayacak düzeyde olumsuz durumdadır. 7 Haziran 2015te dolar 2,66 TL, 1 Kasım 2015’te de 2,80 TL idi. Şimdi 4 TL’nin üzerinde ve bu etki nedeniyle o dönem tek haneli olan ENFLASYON, İŞSİZLİK VE FAİZ ORANI ŞİMDİ ÇİFT HANELİ. Bu nedenle AKP’yi götürecek ilk etken ekonomidir. Milyonlarca işsiz, atanmayan, ihraç, işten atılan yurttaş, aileleri AKP’ye dur diyecektir.

   
   Yukarıdaki tabloda görüleceği üzere hem dolar kuru hem de enflasyon oranı OHAL döneminde radikal bir artış göstermiştir. Özellikle zamların seçmenleri bezdirdiği kamuoyu araştırmalarına yansımaktadır. Benzinden sonra mazot fiyatlarının 6 TL'ye doğru tırmanışı ve "iğneden ipliğe" herşeye çok kısa sürede gelen zamma karşılık ücretlerin aynı oranda artmaması seçmen davranışını ençok etkileyecek unsurdur. AKP, 2010 yılından bu yana açığa çıkan şekilde ücretleri azaltan bir politika izliyordu. OHAL ile birlikte buna fiyatların genel artışı da eklenmiştir. OHAL'in işsiz sayısını da arttırdığı bu dönemde ekonomik sorunlar halkın en önemli sorunudur. 

3- OHAL ve savaş haline girmiş bir ülkede seçmen davranışı değişikliğine neden olabilecek birçok faktör vardır. Milliyetçilik ve korku dalgalarının süreklileştirilmesi ve medyaya yönelik karartma çalışmaları seçmen davranışı değişikliğini önleme amaçlıdır. Ancak “biz gelsek istikrar sürer”  yalanı da bu şekilde ortaya çıkmıştır. AKP artık hukuk dışılık, OHAL, İhraçlar, içte ve dışta tutarsız siyasetle özdeş bir partidir. AKP karşısında "Hayırcıları" birleştiren bu motivasyondur. 8 temmuzda 2. tur Cumhurbaşkanı seçimlerinde bu motivasyon AKP'yi safdışı bırakabilir. 

4- 2014 yerel seçim sonuçları; kayyum (BDP’liler), istifalar (Ankara, İstanbul, Bursa, …) ve görevden almalar (Şişli, Ataşehir vb.) nedeniyle 2016-7 yılında FİİLİ OLARAK İPTAL EDİLMİŞTİR. Seçmenin buna nasıl yaklaşacağı öngörülebilir değildir. Siyasal iktidara yönelik büyük bir tepki oyu olabileceği öngörülmelidir. “Milli irade” diye diye boğaz patlatanlar CHP ve HDP’li kaç vekili görevden almış, tutuklamıştır. Daha önemlisi “vekil olmak” işlevsizleşmiştir. AKP’li vekiller dahi partileri iktidarda olmasına rağmen yasama görevi icra edememiştir. OHAL KHK’leri ile herhangi bir vekile danışılmadan yapılan düzenlemeler meclisin yaptığı düzenlemelerden daha kapsamlıdır. "Meclisin yeniden meclis olması için" AKP iktidardan uzaklaştırılmalıdır. Bu uzaklaştırmanın en meşru yolu sandıktır. Aksi takdirde 15 temmuzdaki darbe girişimi gibi vakalar hem gayrı meşru hem de tüm topluma zararlıdır. 15 Temmuz sadece AKP iktidarına “Allah’ın lütfu” olmuştur. Onun dışında tüm toplum kesimleri darbe girişiminin faturasını OHAL’le, zamla, ek vergilerle ve borçlanarak hala ödemektedir.

5- İyi Parti ve Saadet Partisi’nin genel seçimlerde gösterebilecekleri varlık önceki seçimlerdeki oranları ile kıyaslanabilir değildir. Bu yönüyle tüm senaryoları temelsizleştirebilir. CHP’nin 15 vekil çıkışı bile AKP sözcülerini çıldırtmış durumdadır. CHP’nin bu çıkışının olmaması durumunda YSK’nin nasıl bir karar alacağı ise tarihin tozlu sayfalarında kalmayacaktır. Saadet ve İyi partinin birbiriyle veya başka bir partiyle ittifak kurması halinde ise senaryolarda radikal etkileri olabilir. Özellikle İyi Parti’nin değişik kamuoyu araştırmalarında çok farklı sonuçlarla kamuoyuna sunulduğu bilinmektedir. Yine Karamollaoğlu üzerinden Saadet Partisi’ne özellikle anaakım medya (!) dışında yer açıldığı gözlemlenmektedir. Bu iki partiye özellikle AKP ve MHP tabanından kararsızlaşan seçmenin gideceği kesindir. Gerek AKP gerekse MHP önceki seçimlerdeki hiçbir vaadini tutmamış ve seçmenine verdiği sözü yerine getirmemiştir. AKP OHAL uygulamalarının en büyük mağdur kesimi muhafazakar yurttaşlardır. İşsizliğin 2017 yılında ençok arttığı bölge Kayseri-Sivas ve Yozgat bölgesidir.

6- Partiler arası ittifak vb. yaklaşımların birebir seçmen davranışına yansımaMA olasılığı bulunmaktadır. Örneğin MHP ile AKP arasında kurulacak İstanbul’daki bir ittifakta AKP’li Kürt seçmenlerin AKP’ye oy verip vermeyeceği bugünden öngörülemez. “Çözüm sürecinin sonlandırılması, Sur-Cizre-Nusaybin ile başlayıp Afrin ile devam eden süreç” üzerine MHP ile oluşturulacak “Kızılelma koalisyonu”, Kürt ve hatta halis dindarlardan oy almayabilir. Benzer bir değerlendirme HDP ve CHP’nin arasındaki bir ittifakta CHP’nin “ulusalcı” seçmeni için de geçerlidir. Ancak 1. Durum 2.’den daha büyük bir olasılık içermektedir. Özetle Kürtler MHP oy vermiyorsa ortağına da oy vermez. MHP, Kürt nufusun yoğun olduğu yerlerde % 3 veya altında oy almaktadır.

7- Yerel seçimlerde ittifak kurmak ile genel seçimlerde ittifak kurmak aynı şekilde ve etkide gerçekleşemeyebilir. Bunu gören iktidarın acelece tutumu seçmenlere bu paniği sorgulatabilir. Bugüne kadar hiçbir seçimi erkene almayan ve bununla da abartılı bir şekilde övünen siyasal iktidar pat diye iki ay içerisinde seçime gitme kararı aldı. Bu konuda teknik anlamda dahi birçok çalışmanın henüz yapılmadığı veya nasıl yapılacağı bilinmediği ortadadır[3]. Örneğin bugün Hayati Yazıcı’nın açıklamasına göre Cumhurbaşkanı adayı olan kişi milletvekili adayı olamayacak. Yani Erdoğan ikinci turda da seçilemezse milletvekili de olamayacak anlamına geliyor. Bu durum Erdoğan karşıtları için siyaseten tasfiyeye imkan sunmaktadır.

8-  Bir iki hafta içerisinde netleşecek olan durum “ittifakların içerisinde yer bulamayan güçlü adayların aday olup olmayacağı durumudur. Örneğin istifa ettirilen ve yerelde bir karşılığı olan önceki dönem belediye başkanlarının milletvekilliğine aday olması ya da “taraf değiştirmesi” durumunda ittifaklarda çatlaklar olabilecektir. Bu seçimde bu olasılığın fazlasıyla gerçekleşme ihtimali vardır. “Zorla ve tehditle” istifa ettirilen başkanlar “onur meselesi yapıp” (siyaseten düşük bir olasılık) kendileri bağımsız veya bir partiden milletvekili adayı olabilir, başka bir adayı destekleyebilir veya ittifakın adayını desteklemede “susma hakkını” kullanabilir.

9- Seçimin “tek sol partisi” HDP’nin baraj sorunun olmadığı birçok araştırmada gösterilmektedir. HDP dışında saadet veya iyi partinin veya dahil oldukları ittifakın barajı geçmesi durumunda AKP 7 hazirandan beter bir duruma düşecektir. HDP’nin 7 haziran düzeyinde veya üzerinde oy alması durumunda vekil sayısını 90-100 arası düzeye yükseltmesi mümkündür. Bu noktada özellikle Kürt ve Sol seçmenlerin parlamenter siyasetten ümitli olmaktan çok var olan OHAL’e, hukuksuzluğa ve faşizme karşı varlık gösterme iradesi belirleyici olacaktır. Ülkedeki “sağcılaşmaya” karşı alternatif hat, kendisi zaten bir ittifak olan HDP üzerinden kurulabilir.







Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...