16 Ağustos 2017 Çarşamba

Milli İstihdam Seferberliği Kayıtdışı İstihdamı mı Arttırıyor!*

Türkiye’de siyasal iktidarın iç ve dış politikadaki irrasyonel yönelimlerinin faturası emekçilere kesilmektedir. Bir yanda yandaş sendikaların desteği ile reel zam alma ve gerçek sendikal mücadele engellenirken öte yanda OHAL fırsatçılığı sayesinde emekçilerin grev gibi temel hakları dahi kısıtlanmaktadır. TÜİK Mayıs dönemi verilerine göre kamu alanında çalışan sayısı azalırken işsiz sayısı 372.000 kişi daha arttı. Böyle olumsuz bir süreçte Çalış(tır)ma Bakanlığı’nın “öncülüğünde” 2017 yılı başında Milli İstihdam Seferberliği (MİS) adı altında işsizlik sigortası fonunun işverenlere verilmesinin önü açılmıştı.  

Genellikle iddia edildiği gibi “işsizliği azaltmak amacıyla” başlatılan MİS’e rağmen bir yılını dolduran OHAL’de işsizlik tüm dönemlerde artış gösterdi. Hatta bu süreçte Cumhuriyet tarihinin en yüksek işsiz sayısına ulaşıldı. OHAL sürecinde İŞKUR, SGK gibi kurumlar resmi bültenlerini ya açıklamadılar ya da geç açıkladılar. Önceki Çalış(tır)ma Bakanı döneminde MİS kapsamında “bir milyondan fazla”[1] istihdam sağladıklarını iddia eden Bakan ve Kurumlar (ÇSGB, İŞKUR, SGK) bu veriyi herhangi bir resmi istatistik ile kamuoyuna sunamadılar. İŞKUR’un 7 ay gecikmeyle açıkladığı aylık istatistik bültenine göre 2017 yılı içerisinde Türkiye genelinde Bakan beyin iddia ettiği gibi bir milyon kişi değil 643.093 kişi işe yerleştirilmiştir. Bu sayıya mükerrer yerleştirmeler de dahildir. TÜİK ve SGK verilerine göre de istihdam artışı hiçbir dönem bir milyonu geçmemiştir.  

OHAL ve daha sonra MİS döneminde istihdam artışının iddia edildiği gibi “sosyal güvenceli olacak şekilde yapıldığı” her hangi bir veri ile desteklenememektedir. Hatta tam tersi yönde TÜİK’in açıkladığı en güncel veriye göre son bir yıl içerisinde ve MİS’in uygulandığı 2017 yılında istihdam artışı daha çok kayıtdışı alanda olmaktadır. Son 3 yılın verilerinin gösterildiği aşağıdaki grafikte görüleceği üzere OHAL ve MİS uygulaması döneminde temel eğilimlerden biri, istihdam artışı içerisinde kayıtdışılık oranının önemli boyutta olmasıdır. 2015 yılında kayıt dışı istihdam azalış (toplam istihdam artışının % 19’u kadar) göstermiştir. Ancak 2016 yılında OHAL döneminde dramatik bir artış gösteren kayıtdışı istihdam artışı Aralık 2016 döneminde % 105 gerçekleşmiştir, yani kayıtdışı işe yerleşen sayısı kayıt içi işe yerleşen sayısını geçmiştir. Aynı düzeyde olmasa da istihdam artışında kayıtdışılığın arttığı görülmektedir. TÜİK verilerine göre en son veri olan Mayıs döneminde her 100 istihdamın 53’ü kayıtdışı alanda gerçekleşmiştir.


Milli İstihdam Seferberliği hala uygulanmaktadır. Bu kapsamda kaç kişinin işe yerleştirildiği ve bu uygulamanın işsizler için oluşturulan işsizlik fonuna maliyetinin ne olduğu kamuoyuna sunulmamıştır. Dolaylı verilerden bazı değerlendirmeler yapılabilir ancak resmi bir bültenle bu uygulamanın maliyeti kamuoyuna duyurulmalıdır. Fonun reel olarak azaldığı, efektif yönetilmediği “işsizlik sigortası bülteni Temmuz 2017 sayısından alınan” aşağıdaki görselde gösterilmiştir. Buna göre 2016 yılı itibariyle fonun getirisi Yurtiçi ÜFE oranının dahi altında kalmaktadır. Son bir yıl içerisinde yani OHAL ve MİS uygulaması döneminde aradaki makas daha da açılmış ve fonda reel azalış hızlanmıştır. Dolar bazında tutarı, son bir yıldaki döviz kuru eğilimi nedeniyle azalış yönünde olan işsizlik sigortası fonunun işsizlik ödeneği dışında kullanılma alanlarının seçim ve referandum dönemlerinde yaygınlaşması nedeniyle de azaldığı ifade edilebilir.   

Bir yandan MİS adı altında Milyar TL’lere varan fon miktarı kullanılmakta öte yanda istihdam artışının çoğunluğu kayıtdışı alanlarda gerçekleşmektedir. Bunlar gerçekleşirken işsizlik fonunun işsizlik ödeneği dışındaki kullanım alanları çoğaltılmaktadır. Temmuz 2017 dönemi Fon Bülteni’nde fon giderlerinin % 41’i “Diğer Giderler” adı altında gösterilmiş olup bu diğerlerin ne olduğu açıklanmamıştır. Diğer adı altında % 41 gösterilemez.

SGK’nin Mayıs Ayı Sigortalı istatistikleri de bu duruma ilişkin bazı ipuçları sunmaktadır. Aşağıdaki tabloda gösterildiği üzere MİS uygulamasının etkisi “Çırak” şeklindeki sigortalıların neredeyse tümünün “Stajyer ve Kursiyer” statüsüne dönüştürülmesinden ibarettir. Bu şekilde işverenlere işsizlik fonundan daha çok ödeme yapılabilmektedir. Ayrıca 2016 Aralık ayındaki zorunlu sigortalı sayısındaki düşüş ile yukarıda TÜİK Aralık verisinin uyumlu olduğu da görülmelidir. Kesinlikle geçici, güvencesiz ve işsizlik sigortası fonu kullanılarak işverenlere ucuz işgücü olarak sunulan stajyer ve kursiyerlerin yeni net sayısı (832.000) hariç tutulduğunda aktif sigortalı sayısının azaldığı ifade edilebilir.


MİS ile ilgili olarak aşağıdaki sorular hala yanıt beklemektedir?

  • 2017 yılı içerisinde kaç kişi bu program kapsamında işe yerleştirilmiştir ve bu işe yerleştirmelerin işsizlik sigortası fonuna net mali yükü nedir?

  • Bu kapsamda işe yerleştirilenler İŞKUR aracılığıyla işe yerleştiriliyorsa İŞKUR’un 7 ay gecikmeyle de olsa resmi bültenle açıkladığı sayı ile önceki Bakanın açıkladığı sayı arasındaki 400 bin fark nedir?

  • MİS kapsamında “bir milyon” işe yerleştirme yapıldıysa SGK ve TÜİK verileri neden bu veriyi desteklemiyor. SGK’li olmayacak şekilde MİS kapsamında istihdam yapılmakta mıdır? Stajyer ve Kursiyerler istihdamda sayılıyorsa teşvik süresi dolan kaç stajyer  ve kursiyer işine devam etmektedir?

  • SGK Ocak-Şubat-Mart 2017 Sigortalı İstatistiklerini neden yayımlamamaktadır?
 Sonuç olarak içinden geçilen OHAL dönemi emekçilere yönelik birçok reel saldırıya imkan sunmaktadır. 2019 seçimlerinin tartışılmaya başlandığı bugünlerde emek açısından 2018 yılının da birçok zorlukla geçeceği öngörülmelidir. Bütçe açıkları, çift haneli enflasyon ve işsizlik olan bir ekonomide ücretlerin reel artışını engellemek için birçok politika uygulanırken çalışma koşulları geriletilmekte, kazanılmış haklar tartışmaya açılmaktadır. “İşsizler, ataması yapılmayanlar, ihraçlar” reel üretim alanlarından uzaklaştırılırken milyonları aşan sayıda yurttaş reel olarak mağdur olmaktadır. Seçimler üzerine bir tartışma başlatılacaksa bu milyonların hanelerinden sokaklarına doğru başlatılmalıdır. MİS göstermektedir ki ne kadar fon harcanırsa harcansın emekçilerin sofrası küçülmektedir. “İşsizler, ataması yapılmayanlar, ihraçlar ve bu “ortak grubun” ailelerinden oluşan milyonlar reel bir yaşam için mührü unutulmamış reel bir seçime çalışmaya başlamalıdır.


* Bu yazı 16.08.2017 Tarihinde Bianet'te yayımlanmıştır. 

3 Ağustos 2017 Perşembe

MEMUR-SEN REEL ZAM TALEP ETMİYOR!*


2017 yılı kamu alanında hem işçiler hem de memurlar için toplu iş sözleşmesi (TİS) yılıdır. OHAL koşullarında grevlerin engellendiği, işsizlik ve enflasyonun duble haneli gerçekleştiği, bütçe açıklarının yaşandığı bu olumsuz ekonomik tablo içerisinde yıllardır reel zam alamayan kamu emekçileri 1 Ağustos itibariyle TİS “görüşmelerini” takip edecekler. 2001 yılında “50 bin” üyesi olan Memur-Sen Konfederasyonu, 2017 yılı TİS görüşmelerine bir milyona varan üye sayısıyla tüm iş kollarında “y-etkili sendika” olarak görüşmelere katılacak. Ancak 2014 yılı için öngörülmeyen enflasyon farkı alımı da dahil edilince kamu emekçilerinin 2010 yılından bu yana reel zam almadıkları görülmektedir.
“Memurların enflasyon farkı alması reel zam almamanın ispatlanması anlamına gelmektedir.” Çünkü bu uygulama gerçekleşen zammın enflasyon oranı altında gerçekleştiğini gösterir. 2014 yılında bu bile alınmamıştır. Memur-Sen Konfederasyonun 2017 yılı zammı için önerdiği teklifin tüm alternatifleri iki yıllık kümülatif enflasyon % 15 ve üzeri olması durumunda reel olarak zam alınmaması anlamına gelmektedir. An itibariyle enflasyonun yıllık iki haneli gerçekleşeceği kesinleşmiş gibidir. Döviz kurunda oynaklığın devam etmesi ve OHAL koşullarının ekonomiyi olumsuz etkilemesi durumunda bu oranın daha da yükselebileceği öngörülmelidir.  
Memur-Sen’in sunduğu teklifte zam oranları ve gerçekleşecek kümülatif zam miktarı doğru yöntemle hesaplanmamıştır. Enflasyon ve vergi dilimi etkileri nedeniyle oluşabilecek kayıplar göz ardı edilse dahi Memur-Sen’in ilgili açıklamasında ifade ettiği 2 yıllık kümülatif zam açıklaması yanıltıcıdır. Zam oranı;  ortalama aylık ve ortalama artış üzerinden değerlendirilmelidir. Memur-Sen’in kendi teklifine göre de aşağıdaki tabloda gösterildiği üzere ortalama zam % 15 ve altındadır. Sadece 2017 enflasyonunun % 10 üzerinde olduğu ve önerilen teklifin reel zam öngörmediği ifade edilebilir. 


Memur-Sen’in en düşük memur maaşı olarak öngördüğü bekar bir hizmetli (13. Derece) maaşı olan 2.405 TL’ye 2018’in ilk 6 Ayı için öngördüğü % 10 ve 2. Dönemi için öngördüğü % 6’lık artışlar uygulandığında Aylık ortalama maaş 2.405 TL’den 2.725 TL’ye çıkmış olacaktır. Ortalama zam ise aylık 320 TL olup yıllık ortalama zam oranı yukarıdaki tablola da görüleceği üzere % 13 şeklinde gerçekleşecektir. Aynı şekilde 2019 yılı için ilk 6 ayı için öngörülen % 10 ve 2. Dönemi için öngörülen % 8’lik artışlar uygulandığında ortalama maaş 3.117 TL’ye ve Ortalama Zam 392 TL’ye çıkmış olacaktır. 2018 ve 2019 yılları için zam oranı sırasıyla % 13 ve 14 olarak teklif edilmiştir.
Buradan hareketle söz konusu hizmetli kamu emekçisi 24 ay için  (12X2.725)+(12X3.117) maaş alacaktır. Yani 24 ay için toplamda 70.105 TL alacak olup ortalama aylığı 2.921 TL olacaktır. Yani Memur-Sen’in öngördüğü ortalama zam oranı ifade edildiği gibi % 38 ve üzerinde bir zam oranı değildir. Ortalama iki yıl için % 21 cari artış (ortalama 516 TL) öngörülmüştür. Yıllık ortalama enflasyon oranının % 11 ve üzerinde gerçekleşmesi durumunda (an itibariyle gerçekleşen enflasyon bu yöndedir) Memur-Sen’in 7 yıldır yaptığı gibi reel zam teklif etmediği görülecektir.
Kamuda ihraçlar nedeniyle iş güvencesinin kaldırıldığı, OHAL-KHK baskıları nedeniyle mobingin arttığı bir dönemde sadece maddi maaş hesapları üzerinden bir TİS mantığıyla hareket etmek rasyonel değildir. Ancak bu konuda da ilgili kamuoyunun doğru yönlendirilmesi gerekmektedir. Binlerce üyesi ihraç edilen Memur-Sen bu konu hakkında herhangi bir TİS talebi dillendirmemiştir. Memurlar yıllardır enflasyon farkını hem de dönem sonunda alarak zaten reel zam almamıştır. Sadece enflasyon karşısından eriyerek değil döviz kuru etkisiyle de memurların satın alma gücü azalmıştır. 2.404 TL maaşın  OHAL dönemindeki dolar bazında görünümü aşağıda gösterilmiştir. Görünen eğilim tüm ücret düzeyleri için geçerlidir. OHAL etkisiyle reel ücretler azalmıştır.


Sonuç olarak kamu emekçilerinin 2020 yılına kadar alacakları zammın belirleneceği TİS görüşmeleri bu hafta “y-etkili” sendikanın teklifiyle kadük başlamıştır. Hem sunulan zam teklifi hem de enflasyon-kur etkisiyle memurların reel olarak daha yoksullaşacağı bir döneme girildiği ifade edilebilir. Gerçek toplu sözleşme yapmanın koşulları için 4688 sayılı kanunun değişmesi ve grevli toplu sözleşmenin önünün açılması gerekmektedir. Bu ön açma işlemi sadece bir yasama faaliyetiyle değil kamu emekçilerinin siyasal-sendikal tercihleri ile olacaktır. 
*Bu yazı Bianet'te 31 Temmuz 2017 tarihinde yayınlanmıştır. 
Not: Yüzbinlerce kadın üyesi bulunan Memursen TİS masasına sadece erkeklerle katılım göstermiştir. KESK'in katılımının hukuksuz bir şekilde engellenmiş olmasının bu boyutu da göz önünde bulundurulmalıdır. 

2 Ağustos 2017 Çarşamba

İHRAÇ DÖNÜŞLERİNİN TAZMİNATI 100 MİLYONU GEÇTİ!

Türkiye tarihinde yaşamadığı ve muhtemel bir daha yaşamayacağı bir hukuk dışılığın içerisinde debelenmektedir. Açıkça hukuka aykırı onbinlerce ihracın şimdiden geri dönüş maliyetleri ve tazminatları 100 Milyonu geçmiş durumdadır. İhraç edildikten sonra çeşitli KHK’lerle işlerine iade edilen yaklaşık 1500 kişiye ödenen tazminat 100 milyonu geçmiştir. OHAL’in kalkması durumunda veya OHAL Komisyonu aşaması geçildiğinde mahkeme (idare, anayasa, AİHM) aşamalarında, çoğunlukla olağan hukuka aykırı olan bu ihraçların tazminat giderleri tüm toplumun ödediği vergilerle ödenecektir. Birçok başlıkta olduğu gibi siyasal iktidarın irrasyonel siyasetinin maliyetini toplum ödeyecektir. Sürecin 2 yılı aşması durumunda on milyarlarca tazminatın topluma yük olma olasılığı yüksektir. 
İhraçların geri dönüş süreçleri uzadıkça ortaya çıkan açık zarar ve ödenmesi gereken tazminat miktarları artmaktadır. Siyasal iktidar tamamen irrasyonel bir şekilde hem yüzbinleri aşan sayıda kamu emekçisini kamu hizmeti üretiminden uzaklaştırarak toplumsal bir zarara neden olmaktadır hem de işe iade durumlarında ödenecek tazminatları topluma yansıtmak durumunda kalınca toplumsal bir maliyete neden olmaktadır. Aşağıdaki tabloda en düşük maaş alan bir ihraç için, mahrum kalınan maaş, sosyal güvenlik ve bileşik faizleri göz önünde bulundurularak hesaplanan farazi değerlendirme, şimdiye kadar yapılan iadeler için gerçekleşen durumdur.  Buna göre sadece tek ihraca işe iade edilmediği her yıl için en az 69 bin lira tazminat ödenecektir. 14 Temmuz’da işe iade edilen 1 Eylül 2016 ihraçlarına daha fazla tazminat ödenmiştir. Bundan sonraki iadelerde de benzer bir durum yaşanacaktır ve bu fatura tüm topluma fatura edilecektir.

HESAPLAMA YÖNTEMİ
TAZMİNAT MİKTARI
Bir Kişi Bir Yıllık Tazminat (Minimumdur)
(5000*12)+(5000*12*15/100)
                      69.000  
100.000 Kişi İçin Bir Yıllık Tazminat
(5000*12)+(5000*12*15/100)*100.000
           6.900.000.000  
100.000 Kişi İçin İki Yıllık Tazminat
(5000*12)+(5000*12*15/100)*100.000*2
         13.800.000.000  
100.000 Kişi İçin Üç Yıllık Tazminat
(5000*12)+(5000*12*15/100)*100.000*3
         20.700.000.000  
…..
 ….
 …

İade ve Tazminatlar Kesin midir?
Olağan hukuka göre “memuriyetten men” gerektirecek herhangi bir fiil, davranış veya suç içerisinde olduğu delillerle sabit olmayan herkes için, evet kesindir. İhraçların % 90’nı bu şekilde herhangi bir suç isnadı veya soruşturma yapılarak yapılmamış görünmektedir. Aşağıda anayasa ve kanunlarda cari olan düzenlemelere yorumsuz bir şekilde bu toplumsal “mali” faturanın büyümemesi için gerekli referanslar gösterilmektedir. Olağan hukuk uygulanmaya başladığında bu iade ve tazminatlar aşağıdaki hükümlere göre toplumsal mali faturanın yüksek olacağına işaret etmektedir.
“Yürürlükteki” 1982 Anayasaya göre; Türkiye bir hukuk devletidir (m.2) ve Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz. (m.11). Temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. (m.13) OHAL, Sıkıyönetim ve savaş hali dahi olsa; savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında;
·         kişinin yaşama hakkına,
·         maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz;
·         kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz,
·         ve bunlardan dolayı suçlanamaz;
·         suç ve cezalar geçmişe yürütülemez;
·         suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.
·    Milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı işlemler yapılamaz (m.15)
“Yürürlükteki” 1982 Anayasaya göre; kimse, “işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
“Yürürlükteki” 1982 Anayasaya göre; Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
“Yürürlükteki” 1982 Anayasaya göre; Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
“Yürürlükteki” 1982 Anayasaya göre; Ceza sorumluluğu şahsîdir.”(m.38)
“Yürürlükteki” 1982 Anayasaya göre; Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır. (m.40)
“Yürürlükteki” 1982 Anayasaya göre;”“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.(m.90)”
“Yürürlükteki” 1982 Anayasaya göre;” “Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen kararnameler bu kararın Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte, yürürlükten kalkar. Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu değişikliklerin Resmî Gazetede yayımlandığı gün yürürlüğe girer. (m.91)”

“Yürürlükteki” 1982 Anayasaya göre;” “Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisce onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükte belirlenir. (m.121) ”

HİÇBİR OHAL KHKSİ SÜRESİ İÇERİSİNDE MECLİSE SUNULMAMIŞTIR. ÜLKE "OHAL'DEN GEÇERKEN" MECLİS TATİLE GİRMİŞTİR. 30 gün süresi aşılmayan tek KHK14 temmuz 2017 KHK'sidir. 

iSTER OHAL OLSUN İSTER SIKIYÖNETİM İDARE KEYFİ, İSTİHBARİ, İLTİSAKİ VB. OLAĞAN HUKUK DIŞI FISILTILARLA YÜZBİNLERİN YAŞAMIYLA OYNAYAMAZ. HER TÜRLÜ EYLEM VE İŞLEMİNE KARŞI YARGI YOLUNA GİDİLECEKTİR. BUGÜN GİDİLEMİYORSA YARIN GİDİLECEKTİR. VE İDARE KENDİ EYLEM VE İŞLEMLERİNDEN DOĞAN ZARARI ÖDEMEKLE YÜKÜMLÜDÜR. 


ÇÜNKÜ KAMU EMEKÇİLERİNİN GÜVENCE VE SAVUNMA HAKKI KEYFİ MÜDAHALEYE AÇIK DEĞİLDİR. YARGI DENETİMİNİN DIŞINA OHAL FIRSATÇILIĞI NEDENİYLE ÇIKILMIŞ OLAN BU DURUM OHAL BİTTİĞİNDE SİL BAŞTAN YUKARIDA İFADE EDİLEN FATURAYI KABARTACAKTIR. 
OHALİN UZATILMASININ FATURASI İLE İPTAL EDİLMESİ ARASINDAKİ FATURAYI TOPLUMUN TERCİHLERİ BELİRLEYECEKTİR. 
SON BİR SORU? "ANAYASA YÜRÜRLÜKTE MİDİR?" 
HEP B-ÖYLE Mİ KALACAK?





29 Temmuz 2017 Cumartesi

KESK Ankara Şubeleri OHAL-KHK Rejimini protesto etti.


2016 Temmuz'unda 374 gündür ilen edilen OHAL rejimi kapsamında yapılan haksızlıklara ve hukuksuzluklar dikkat çekmek amacıyla Ocak 2017 dönemşnden bu yana KESK Ankara Şubeler Platformu Cumartesi günleri saat 14'te Basın Açıklaması ve Oturma Eylemi gerçekleştirmektedir. Basın açıklamasının metni aşağıdadır. Basın açıklamasının görüntüleri için Sevgili Mahmut Konuk, Seyri Sokak ve #ozguruz ve KESK Genel Merkezi çekim yapmıştır.  Görüntü linkleri de aşağıdadır. 

"SAYGIDEĞER ANKARA HALKINA, BASINA VE KAMUOYUNA

Siyasal iktidar, 20 Temmuz 2016’da darbe girişimi gerekçesiyle olağan hukuku askıya almış ve birçok anayasal temel hakkın uygulanmasını engellemiştir.  374 gündür uygulanan OHAL kapsamında gelinen aşamada başta emekçiler olmak üzere tüm toplum kesimleri, OHAL’in mağduru konumunda olduğu için OHAL’in sonlandırılmasını talep etmektedir.  OHAL uygulaması sosyo-ekonomik düzeni bozmakta toplumsal olayların nedeni olmaktadır. 35 bini öğretmen, 5.400’ü doktor olan 10 bin sağlık emekçisi, 5 bini hakim ve savcı, 6 bini akademisyen olan yaklaşık 150 bin kamu emekçisi kamusal hizmet üretiminden uzaklaştırılmıştır.  Yüze yakın belediyeye, bin ticari işletmeye kayyum atanmış, binlerce sivil toplum kuruluşu kapatılmış ve yüzlerce medya/basın kurumu engellenmiştir. 
NE DARBE NE OHAL DEMOKRASİ DERHAL

Olağan hukuk yoluyla AKP iktidarının işten atamayacağı yüzbinlerce kişi karanlık hukuk kararnameleriyle (KHK) işten atılmıştır. Bu işsizlik durumu sadece kamu emekçilerine özgün olmayıp OHAL’deki  ekonomik bozulma nedeniyle 700.000 yeni işsizin ortaya çıktığını TÜİK verileri göstermektedir. Bu OHAL KHK uygulamasıyla Türkiye tarihinde  ilk defa kamu emekçisi sayısı azalış göstermiştir. Buradan uyarıyoruz. OHAL’in toplumsal maliyeti her geçen gün artmaktadır. Uğranılan haksızlıklar nedeniyle başta intiharlar olmak üzere, boşanmalar, aile içi şiddet, beyin göçü, işsizlik gibi çok temel kitlesel sorunlar devlet eliyle ortaya çıkarılmıştır ve her geçen gün derinleşmektedir.  
KHK’LER GİDECEK BİZ KALACAĞIZ.

OHAL ve KHK ihraçları karşısında tamamen demokratik yollarla hakkını arayan başta ihraç edilenler olmak üzere tüm yurttaşlara yönelen polis şiddeti yine bir OHAL hukuksuzluğudur. Anayasal bir haklar olan “düşünce ve kanaat hürriyeti (m 25)” “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti (m 26)” “toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı (m 34)” başta olmak üzere temel hak ve hürriyetlerini kullanan yurttaşlara karşı orantısız ve tamamen hukuka aykırı bir şekilde saldırı olmaktadır. Gündüz geçerli olan kural gece geçersiz olmaktadır yine bir ilde geçerli olan kural başka bir ilde keyfi bir şekilde geçersiz olmaktadır. Ekipten ekibi, validen valiye temel hak ve hürriyetlerin değeri ve sınırlanması değişmektedir. Hukuk devleti ilkesi güvenlik şeflerinin ve valilerin kararlarıyla ihlal edilmektedir. 
GÜN GELECEK DEVRAN DÖNECEK AKP HALKA HESAP VERECEK

Son dönemde  “tamamen demokratik ve hukuka uygun yöntemlerle uğradıkları haksızlığa karşı” direniş gösteren emekçilere yönelik genel olarak polisin tutumu yine yandaş basının yaklaşımı suçtur. Anayasa gereği “Konusu suç teşkil eden emir hiçbir suretle yerine getirilemez, yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz ”Buradan bir kez daha hatırlatıyoruz. Bu suça dahil olanlar hukuk önünde hesap verecektir. Geçen Pazar günü şiddet uygulanarak Güvenpark’ta gözaltına alınan arkadaşlarımız dün itibariyle serbest bırakılmıştır. Siyasal iktidar, toplumun vergileriyle finanse ettiği yandaş medyası ve adeta kindar duygularla hareket eden güvenlikçiler bizim haklı direnişimizi ne durdurabilir ne de sesimizi kısabilir. Bize sosyal ölümü dayatan yaklaşıma karşı dün olduğu gibi bugünde yaşamın yaşatmanın yanındayız. GÖZALTILAR TUTUKLAMALAR BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ.

Siyasal iktidar olağan hukuka aykırı bir şekilde hem işten atmakta, hem KHK’lerle yargı yolunda hesap vermekten kaçmaktadır. Haklarını arayanlara karşı ise ifade edildiği gibi sabah-akşam-gece saldırmaktadır. Kurulan OHAL komisyonunun en önemli işlevi, iktidarı bir dönem daha mahkemelerin önünde hesap vermekten kurtarmak şeklindedir. Kurulan komisyon olağan hukuka uygun değildir. OHAL’in uzatılmasının bir örneğidir. Yapılan hukuksuzlukların kılıfıdır. Yaklaşık 200.000 civarında olduğu belirtilen OHAL mağduru başvurusunun, iktidarın belirlediği 7 kişi marifetiyle çözüm bulması ihtimal dahilinde değildir. Savunma hakkının ihlal edildiği bu sürecin hak ve adalete uygun yürütülmesi mümkün değildir. İşten atılan emekçilerin dosya incelemeleri bu kişiler işlerinde iken yapılmalıdır. Yıllarca kamuda hizmet sunmuş emekçilerin hakkında bir soruşturma yürütülecekse bunun kanunda yolları açıktır. Hukuk dışına daha fazla çıkarak bu sorun çözülemez. İşinden atılan emekçiler derhal işlerine döndürülmelidir suç vb. isnatlar olanlar hakkında olağan disiplin hükümleri uygulanmalıdır. OHAL komisyonu değil olağan hukuk tesis edilmelidir. 
EMEKÇİYİZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ. İŞİMİZİ GERİ ALACAĞIZ.

Siyasal iktidar “OHAL fırsatçılığı” kapsamında kendisine tebaa olmayan tüm toplum kesimlerini hedefine koymuş ve sonu olmayan bir şekilde ülkeyi sosyo-ekonomik felaketlere sürüklemektedir. Tamamen demokratik yollarla haklarını arayan kamu emekçilerini yandaş kalemşörlerince “suçlu-terörist” gibi göstermektedir. OHAL Kapsamında halkçı ve toplumcu medyanın tüm iletişim yollarını kısıtlayan siyasal iktidar, tarihleri “FETÖ” vb. yaklaşımlarla mücadele ile geçen başta Evrensel, Cumhuriyet, Sendika.org gibi gazetelere/sitelere yönelik baskıları günden güne arttırmaktadır. Türkiye dünyada en çok gazetecinin tutuklu olduğu ülkelerinde başını çekmektedir. Tutuksuz yargılanabilecek onlarca muhalif gazeteci tamamen olağan hukuka aykırı şekilde cezalandırılmaktadır. Buradan Ahmet Şık’ı selamlıyor savunması savunmamızdır diyoruz.
GAZETECİ AHMET ŞIK YALNIZ DEĞİLDİR.

Bitirirken; Siyasal iktidar ve uzantılarını hukuk içine dönmeye, OHAL’i ve Polis şiddetini sonlandırmaya, başta ihraçlar olmak üzere suç uydurarak toplumu kriminalize etmemeye ÇAĞIRIYORUZ. OHAL nedeniyle günden güne derinleşen ekonomik-siyasi krizin faturasını bu halk değil siyasi sorumluları ödeyecektir. Hukuku erteleyerek bir yere varamazsınız, KURTULAMAZSINIZ. Biz KESK’li emekçiler ne dün ne bugün ne de yarın sizin OHAL ve darbe hukukunuzla değil fiili, meşru ve evrensel emek mücadelesiyle yol aldık, mücadele ettik. Etmeye devam edeceğiz.

KAMUYOYUNA VE BASINA SAYGI İLE DUYURULUR.

KESK ANKARA ŞUBELER PLATFORMU"




Emeği geçen Basın Emekçilerine ve Katılımcılara teşekkür eder Gelecek Hafta Cumartesi günü saat 14'te Sakarya Caddesinde Buluşmak dileğiyle. 




28 Temmuz 2017 Cuma

OHAL SAĞLIĞA ZARARLIDIR: 5.400 DOKTOR İHRAÇ EDİLDİ*

TIP İHRAÇLARI İNCELENDİĞİNDE OHAL VE KHK'LERİN 80 MİLYONUN SAĞLIĞINA ZARARLI OLDUĞU GÖRÜLECEKTİR. 

14 Temmuz 2017 tarihinde akşam saatlerinde yayımlanan 692 Sayılı OHAL KHK’si de önceki 11 KHK gibi darbeyle mücadele adı altında insanları işten attı. İhraç KHK’lerinin hiçbirisi meclisin onayına sunulmuş değil. Milli irade diye yeri göğü inleten zevat bu OHAL-KHK’lerini neden meclisin onayından geçirmez? Neden KHK’lere karşı mahkemelerde hak arama yolunu kapatır? Neden kanundan kaçar?  Bir yılda sadece KHK’ler ile ortalama hergün en az 300 kişi işsiz bırakılmıştır. Hiçbiri meclisin onayına sunulmamış, “olağan hukuka aykırı” 11 KHK ile bir yıl içerisinde 106.771 kamu emekçisini ihraç edildi. HSK vb. kurul/kayyum ihraçları bu sayıya dahil değildir. Darbe girişi’nin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen kaç bin kamu emekçisinin işten atılma riski ile karşı karşıya olduğu bilinmemektedir. Kamuda iş güvencesini kaldırmayı hedefleyen AKP iktidarı OHAL’de bu imkanı sonuna kadar kullanmak istemektedir.


KHK Yayım Tarihi
KHK Numarası
Toplam İhraç Edilen Sayısı
Darbeden Kaç Gün Sonra İhraç Oldu?
1
27.7.2016
668
1.684
12
2
31.7.2016
669
1.389
16
3
17.8.2016
670
2.692
33
4
1.9.2016
672
50.684
48
5
29.10.2016
675
10.129
106
6
22.11.2016
677
15.647
130
7
6.1.2017
679
8.393
175
8
23.1.2017
683
367
192
9
7.2.2017
686
4.464
207
10
29.4.2017
689
3.974
288
11
14.7.2017
692
7.348
364
SADECE KHK İHRAÇ Toplamı
106.771



“Darbe girişi’nin” ve OHAL başlangıcının üzerinden bir yıl geçti. Askeri darbe girişiminin askeri olmayan sonuçları her ne kadar aksi iddia edilse de 80 milyonu etkileyen boyutlara ulaşmıştır. Sağlık ihraçları 1) tıp eğitimini 2) sunulan sağlık hizmetlerinin niteliğini 3) sağlıkta reel ücret düzeyini 4) kapatılan hastaneler ve kapatılan tıp fakülteleri boyutuyla halk sağlığına doğrudan zarar veren bir uygulama olmuştur. İhraçlar dışında açığa alınan ve kamusal bir hizmet olan sağlığın sunumunu engelleyen OHAL uygulamasının, kaç sağlık personelini hizmetten alıkoyduğu tespit edilebilmiş değildir. Bu konuda Sağlık Bakanlığı’nın da bir açıklaması yoktur.

Sağlık Bakanlığı’ndan sadece KHK’lerle ihraç edilen kişi sayısı 15 Temmuz arife gecesindekiler dahil edilince 7.421 kişi olmuştur. Bu sayıya kapatılan 5 tıp fakültesinin sayıları dahil değildir. Ayrıca kapatılmayıp ihraç veren üniversitelerden de doktor ihraçların olduğu sır değildir. Toplamda kaç sağlık emekçisinin ihraç edildiği tam olarak tespit edilemese de 10 bin kişinin üzerinde olduğu bilinmektedir. Ankara Tabip Odası’ndan verilen bilgiye göre, 14 Temmuz 2017’de ihraç edilenler hariç, sadece ihraç edilen  “doktor” sayısı 5.400 kişinin üzerindedir. Tıp eğitiminin zorluğu ve tıpçı yetiştirmenin güçlükleri ile 5.400 kişinin “olağan hukuka aykırı” şekilde ihraç edilmesi birlikte düşünülünce ortaya korkunç bir tablo çıkmaktadır. Aşağıdaki tabloda farklı KHK’lerle ihraç edilen ve nitelikleri tespit edilen 2.985 doktorun unvanlarına göre dağılımı gösterilmiştir[1]. Kapatılan 5 tıp fakültesi ve diğer hastanelerin doktorları bu tabloda gösterilememiştir. Çünkü kaç bin kişi oldukları ve diğer özellikleri tam olarak bilinmemektedir.

KHK İle Belirtilen Unvanı
Sayısı
Oranı
Tabip
870
29%
Uzman
723
24%
Yardımcı Doçent
416
14%
Doçent
320
11%
Profesör
313
10%
Araştırma Görevlisi
197
7%
Asistan/Başasistan
92
3%
Adli Tıp Uzmanı
30
1%
Öğretim Görevlisi
24
1%
Genel Toplam
2.985
100,00%

En az 5.400 Doktor ihraç edilmiştir. Türkiye’de tüm tıp fakültelerinden yıllık mezun sayısının 10 bin civarında olduğu, Türkiye’ye diğer ülkelerden tıp doktoru istihdamının giderek yoğunlaştığı ve zaten binlerce açığı bulunan mesleğin zorlukları göz önünde bulundurulduğunda tıp ihraçlarının vahameti ortaya çıkmaktadır.  Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) verilerine göre de “sadece” KHK’ler ile ihraç edilen sağlık emekçisi sayısı 10 bini aşmıştır. OHAL kapsamında 35 hastane de kapatan AKP iktidarı buralarda istihdam edilen binlerce sağlık emekçisinin sağlık hizmeti sunumu kısıtlamıştır. Önemli bir kısmı uzun süreli işsiz kalırken iş bulabilenler de işyerlerinde psikolojik bir baskı altında kalmıştır. Ayrıca sağlık sektöründe cari ücretlerin altında çalışmak zorunda bırakılan sağlık emekçileri özel sektör için yedek işsizler grubu olarak bekletilmektedir. Kamudaki ihraçların genelinin iş bulamadığı OHAL işsizliği durumunun, sağlık emekçileri için daha düşük oranda olduğu ifade edilebilir ancak olağan koşullarda alınacak ücretin çok altında istihdam imkânlarına erişebildikleri görülmektedir.


Kamuda iş güvencesinin KHK’ler ile kaldırıldığı OHAL koşullarında, sağlık hizmetlerinin sunumu ağır darbeler almıştır. İhraçlar nedeniyle kapatılan hastane ve fakülteler dışında birçok anabilim dalında yeterli sayıda nitelikli personel kalmamıştır. İhraçlar nedeniyle hekim başına düşen hasta sayısı artarken ortalama muayene süresi de kısalmıştır. Özellikle kamu ve üniversite hastanelerinde sağlık hizmetlerinin sunumunda ciddi sorunlar yaşanırken sağlık emekçilerinin sorunları ve uğradıkları saldırılar artmıştır. İzmir’de açığa alındığı için intihar eden Dr. Orhan Çetin örneğindeki gibi ihraçlarda ve açığa alınanlarda geri dönülemez sosyal sonuçları olan sağlık ihraçlarının, Türkiye’de sağlık alanında geri dönülemez hasarlar ortaya çıkardığı görülmelidir. Binlerle ifade edilen deneyimli doktorların tıp eğitiminden uzaklaştırılması Türkiye’de sağlık alanının geriletilmesi, piyasalaştırılması ve niteliksizleşmesi ile sonuçlanacaktır. Bu yönüyle OHAL-KHK ihraçları sadece yüzbinlerle ifade edilen ihraç yurttaşların veya milyonlara varan ailelerinin değil bütün toplumun sağlığına zarar vermektedir. 


* Bu yazı Bianet'te 18.07.2017 tarihinde Tıp İhraçları: OHAL 80 Milyonun Sağlığına Zararlıdır başlığıyla yayınlanmıştır. 

[1] Binlerce sayfa içerisinden derlenen bu veriler için emek veren Sayın Muammer Canik’e ve Vedat Bulut’a TEŞEKKÜRLER. 

Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...