9 gün sonra bu vakitlerde Türkiye'de çok önemli bir karar verilmiş olacak. Meclisin yasa çıkarma, bütçe hazırlama ve denetim haklarının kısıtlanmasından tutun düzenleme alanı belirlsiz CB kararnamelerine kadar birçok başlığa ya hayır ya da evet denilmiş olacak. Tüm olumsuz siyasi ve iktisadi gelişmelerden bağımsız bir şekilde referandum/anayasa değişikliklerini inceleyip sonuna kadar okuyan ve anlayan bir seçmenin bu rejime onay vermesi rasyonel görünmemektedir. Ancak siyasal davranış ile rasyonalite arasıda bir bağ varsaymanın yanlış bir varsayım olduğu defaten ıspatlanmıştır. Seçmen davranış saiklerinde önemli faktörlerin başında ilginç bir şekilde 1) alışkanlık, 2) inat 3) alternatifsizlik düşüncesi 4) geçmiş deneyimlerin esas alınması gelmektedir. Bu davranışın kavramsallaştırıması olarak daha geniş bir kavram olan "siyasal katılma" ise birçok faktörden etkilenmektedir. Seçmenin yaşı, cinsiyeti, etnik/dini vurgusu, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, yaşadığı sosyolojik çevre "katılmayı" nitelikli veya niteliksiz hale getirmektedir.
En yaygın somut seçmen davranışı veya katılma şekli en basit şekilde seçim ve referandumlarda oy vermedir. Ancak bu durumun hangi koşullarda olduğu da belirleyicidir. Rejimin niteliği, katılmanın amacı ve işlevini de etkilemektedir. Örneğin faşist rejimlerde katılma, temsilden ziyade "belirli bir yönde harekete geçirme" "resmi ideolojinin onaylanması" "faşist liderin topluma onaylatılması" gibi işlevleri içermektedir. Rejimin başarısı bu katılmanın başarısıyla ölçülür. Aynı şekilde parlamenter veya başkanlık/yarı-başkanlık rejimlerinde de "kitlesel katılımı" belirleyen en önemli faktörlerin başında "siyasetin finansmanı" "hukuk devleti ilkesinin korunması" "örgütlenme ve ifade özgürlüğü" gibi ilkelerin uygulanıyor olması gerekir. Bir rejimde, siyasal iktidarının demokratik yoldan el değiştirilmesi imkan dahilinde değil veya çok güç ise buradaki siyasal katılma yolları işlevsiz ve anlamsızdır. 16 Nisan Referandumundan Hayır seçeneğinin sandıktan başarılı çıkmamasının bu riskine neredeyse hiç değinilmemektedir. Bu durumda Hafız Esat, Saddam, Mübarek uygulamalarının benzerlerine gidişat için yol açılmış olacaktır. Bireyler üzerinden bu kadar net olmazsa dahi aynı partinin tekelinin korunması yönünde bir taslağın sunulduğu açıktır. Bir kere iktidar olanın bir daha sandıkla iktidardan uzaklaştırılması neredeyse mümkün olmayacaktır. Referandumun asıl siyasal tehlikesi budur.
Peki evet veya hayır sonucu ne kadar net? Anket firmalarının hava koşullarına (Rüzgar:) göre açıkladıkları oranlar gerçeği ne kadar yansıtabilir? Öncelikle Türkiye'de anket şirketlerinin seçimlerdeki başarısız tahminleri ilk defa olmuyor. İşin doğası gereği tahminler tam olarak tutmayabilir ancak anket şirketlerinin önemli bir kesimi sonucun ne olacağını tahmin etmek yerine ne olması gerektiğini belirlemek yönünde bir çaba içerisinde olmaktadır. Bu durumda da her zaman yanlışlanan sonuçları haftalarca savunabilmektedirler. 2017 Referandum sonucunun tahmin edilmesi çok güç bir durumdur. Bu tahmin etme zorluğunun birçok nedeni bulunmaktadır.
1- OHAL koşullarında toplumun önemli bir kesimi temel ifade ve iletişim hürriyetlerinden tecrit edilmiş durumdadır. Kapatılan medya kurumu sayısı yereller dahil edildiğinde tam olarak tespit edilememektedir. İşsiz kalan medya çalışanının 10 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ana akım medyada tek seslilik nizamı neredeyse yüzde 100 sağlanmıştır.
2- Yine OHAL koşulları nedeniyle oluşturulan "korku-kaygı iklimi" nedeniyle yurttaşlar sosyal medya üzerinde bile fikirlerini tam olarak ifade edememektedirler.
3- Özellikle hayır propagandasına yönelik gözaltı, saldırı vb. haberlerin sık sık çevrildiği görülmektedir.
Bu üç maddeye ek olarak;
1) MHP seçmeninin nasıl bir tutum alacağının tam olarak bilinememesi
2) AKP-MHP yakınlaşmasının Dindar, Kürt, Liberal vb. eski AKP seçmenini nasıl etkileyeceğinin tam olarak bilinememesi
3) Son bir yıl içerisinde işsizlik, enflasyon, döviz kuru, faiz artışının ve yaşanan derin ekonomik krizin seçmenin yaşamında ne gibi etkilerinin olduğunun tam olarak bilinememesi,
4 ) AKP OHAL uygulamaları sonucu kamudan hukuksuz bir şekilde atılan 110.971 kişinin ve milyonlara varan aile, akraba ve dostlarının nasıl bir tutum alacağının tam olarak bilinememesi,
5) AKP'nin 1 Kasım seçimlerinden sonra uyguladığı sokağa çıkma yasakları ve bu kapsamda yaşamı her türlü etkilenen seçmenin davranışının ne yönde olacağının tam olarak bilinememesi
6) Tahmini en çok zorlaştıran madde olarak "parti aidiyetlerinin" referandumda ne kadar belirleyici olacağıdır.
Tüm bu maddeler haliyle anket şirketlerinin de tahminlerini tamamen zora sokmaktadır. Tüm bu zorluklara rağmen önceki "seçimlerin sonuçlarına bakılarak" bazı tahminler yapılabilir. Örneğin MHP seçmeninin belirleyici olmadığı, Doğu-Güneydoğu'da Hayır kesinlikle yüksek çıkacaktır. Benzer bir şekilde Marmara ve Ege Bölgelerinde Hayır'ın yüksek çıkma olasılığı vardır. Karadeniz ve İç Anadolu bölgelerinde ise Evet kesinlikle yüksek çıkacaktır. Akdeniz bölgesinde Evet veya Hayır'ın yönünü MHP'li seçmen (% 23,4 oranındadır) belirleyecektir. Evet ve Hayır'ın birbirine en yakın çıkacağı bölgeler Marmara ve Akdenizdir.
Hayırın En Yüksek çıkacağı iller; Şırnak (86), Hakkari (85), Dersim (84), Diyarbekir (75), Mardin-Ağrı-Batman (72), Van (70) Muş (66), Iğdır (65), İzmir (62), Edirne-Kırklareli-Siirt (60) Bitlis (57), Tekirdağ-Kars-Ardahan (55), Ankara (50), İstanbul (49).
Evet'in % 75 üzerinde olabileceği iller Rize, Maraş, Malatya, Erzurum ve Konya gibi illerdir.
Sonuçlarının tahmin edilmesi en güç iller: Kayseri, Isparta, Manisa, Mersin, Adana, Antep ve Sivas olduğu söylenebilir.
10 gün sonra kimin/hangi şirketin de daha çok yanıldığını görmüş olacağız. Sonucun Hayır'lı olması temennimizdir. Sonuç ne olursa olsun yukarıda tahminleri zorlaştıran nedenler bu ülke yurttaşlarının yaşamlarındaki belirsizliklere işaret etmektedir. Olağan hukuk düzenine geçilmedikçe sonuçlar yapısal çözümlere doğru gitmeyecektir.