21 Mayıs 2017 Pazar

KESK Her Cumartesi Saat 14-16 Arası Sakarya Caddesinde OHAL'E ve İHRAÇLARA KARŞI EYLEMDE

KESK'liler Her Cumartesi Saat 14-16 Arası Sakarya Caddesinde OHAL'E ve İHRAÇLARA KARŞI EYLEMDELER.. 20 Mayıs Cumartesi Günü de eylemlerini gerçekleştiren KESK'liler taleplerini basına, kamuoyuna ve Ankara halkına ilettiler. 

Şiarları;
Kanunsuz suç ve cezanın olmaz,
Sendikal faaliyet suç değildir,
Savaşa karşı yaşamın tarafındayız,
Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz,
Yaşamak, yaşatmak istiyoruz,
Emekçiyiz haklıyız, kazanacağız, işimizi geri alacağız,

şeklinde olan Kamu Emekçileri Sendikası konfedarasyonu üyeleri bu haftaki eylemde

OHAL kapsamındaki sosyo-ekonomik kötüleşme ve hukuk dışılığa dikkati çektiler. Son dönemde hak arama yollarının kapatılması, polis şiddetinin artması ve göz altıların arttığına dikkati çeken KESK Ankara Dönem Sözcülüğü, yandaş basının kriminalizasyon yaptığını, muhalif basına yönelik baskıların da arttığını belirtti. Yüksel Caddesinde 3. ayında olan açlık grevi ve ülke genelinde ihraçların hak arama yollarına yapılan saldırılar kınandı. Basın açıklamasına KESK'e bağlı sendikaların üyeleri dışında, ihraç edilenler, milletvekilleri katılım gösterdi.

Basın açıklamasını KESK Ankara Şubeleri Adına Rona Temelli okurken, .Ankara Üniversitesinden ihraç edilen akademisyenler Hukukçu Cenk Yiğiter ve Sosyolog Güneş Gümüş kamudaki ve üniversitelerdeki ihraçların boyutlarına değindiler. Yiğiter OHAL komisyonun hukuk dışı niteliğine ve  AİHM içinde bulunması gereken tutuma dair görüşlerini ifade ederken Komisyonun olağan bir yargı yolu olmadığını ifade etti. Çankaya Toplum Sağlığı Merkezi çalışanı iken ihraç edilen Mahmut Konuk her pazartesi günü işyeri önünde yürüttüğü direnişine ilişkin açıklamada bulundu. Her pazartesi günü saat 11:30-13:30 saatleri arasında Çankaya TSM işyeri önünde eylemine  devam etmektedir. Benzer bir eylemi Cemal Yıldırım Ulus Defterdarlığı önünde her çarşamba günü yerine getirmektedir. ESM emekçileri de her perşembe günü 11:30-14:00 arasında yerine getirmektedir. 

KESK ve bağlı sendikaların OHAL ve ihraçlara karşı ülke çapındaki eylemlilikleri giderek çoğalacaktır.

Basın Açıklamasını İzlemek İçin  Tıklayınız

Güneş Gümüş Hocanın Konuşmasını dinlemek için Tıklayınız

Mehmet Sıddık Akın'nın konuşması için Tıklayınız

BU HAFTAKİ BASIN AÇIKLAMASI METNİ AŞAĞIDADIR.

SAYGIDEĞER ANKARA HALKINA, BASINA VE KAMUOYUNA
Siyasal iktidar 20 Temmuz 2016’da darbe girişimi gerekçesiyle olağan üstü hal ilan etmiştir. Olağan hukuku askıya almıştır. Olağan hukukun uygulanması ertelenmiştir.  İlk OHAL ilanından sonra kendi mensupları bile 3 ayın çok uzun olduğunu dillendirmişler ve sosyo-ekonomik yaşamın OHAL’in etkisinde kalmaması için çok uzatılmaması gerektiğini belirtmişlerdir. 304 gündür uygulanan OHAL kapsamında gelinen aşamada başta emekçiler olmak üzere tüm toplum kesimleri OHAL’in mağduru konumunda olduğu için OHAL’in sonlandırılmasını talep etmektedir.

Ancak Siyasal iktidar olağan hukuka aykırı olan birçok işlemini yine başta emekçiler olmak üzere topluma dayatabilmek için OHAL’i uzatılmaktadır. Buradan uyarıyoruz. OHAL’in toplumsal maliyeti her geçen gün artmaktadır. Uğranılan haksızlıklar nedeniyle başta intiharlar olmak üzere, boşanmalar, aile içi şiddet, beyin göçü, işsizlik gibi çok temel kitlesel sorunlar devlet eliyle ortaya çıkarılmıştır ve her geçen gün derinleşmektedir. OHAL’i sonsuza kadar uzatamazsınız. Olağan hukukun dışında kalarak emekçilere uyguladığınız zulmü sonsuza kadar sürdüremezsiniz. Emekçiler bunun hesabını sizden soracak.

OHAL uygulaması sosyo-ekonomik düzeni bozmaktadır. Olağan hukuk yoluyla AKP iktidarının işten atamayacağı yüzbinlerce kişi karanlık hukuk kararnameleriyle (KHK) işten atılmıştır. Bu işsizlik durumu sadece kamu emekçilerine özgün olmayıp OHAL’deki  ekonomik bozulma nedeniyle 700.000 yeni işsizin ortaya çıktığını TÜİK verileri göstermektedir. 3.900.000 olan cumhuriyet tarihinin en yüksek işsiz sayısına AKP iktidarı eliyle OHAL döneminde ulaşılmıştır. OHAL’in toplumsal maliyetinin faturası, evetçi-hayırcı fark etmeksizin tüm yurttaşlara artan enflasyon, işsizlik, cari açık ve bütçe açığı olarak döndüğü görülmelidir. 

OHAL ve KHK ihraçları karşısında tamamen demokratik yollarla hakkını arayan başta ihraç edilenler olmak üzere tüm yurttaşlara yönelen polis şiddeti yine bir OHAL hukuksuzluğudur. Anayasal bir haklar olan “düşünce ve kanaat hürriyeti (m 25)” “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti (m 26)” “toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı (m 34)” başta olmak üzere temel hak ve hürriyetlerini kullanan yurttaşlara karşı orantısız ve tamamen hukuka aykırı bir şekilde saldırı olmaktadır. Gündüz geçerli olan kural gece geçersiz olmaktadır yine bir ilde geçerli olan kural başka bir ilde keyfi bir şekilde geçersiz olmaktadır. Ekipten ekibi, validen valiye temel hak ve hürriyetlerin değeri ve sınırlanması değişmektedir. Hukuk devleti ilkesi güvenlik şeflerinin ve valilerin kararlarıyla ihlal edilmektedir.

Son dönemde Yüksel’de “tamamen demokratik ve hukuka uygun yöntemlerle uğradıkları haksızlığa karşı” direniş gösteren emekçilere yönelik genel olarak polisin tutumu yine yandaş basının yaklaşımı suçtur. Anayasa gereği “Konusu suç teşkil eden emir hiçbir suretle yerine getirilemez, yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz ”Buradan bir kez daha hatırlatıyoruz. Bu suça dahil olanlar hukuk önünde hesap verecektir. Başta Mehmet Dersulu ve Veli Saçılık, arkadaşlarımıza, Semih Özakça ve Veli Saçılık arkadaşlarımızın annelerine yönelik polis şiddetinin hiçbir gerekçesi olamaz bunun suç olduğunu kamuoyuna bildiriyoruz. Yine Türkiye’nin her yerinde basın açıklaması yapılabilirken geçen gün Diyarbakır’da KESK üyelerinin uğradığı hukuksuzluk hiçbir şekilde açıklanamaz. Siyasal iktidar, toplumun vergileriyle finanse ettiği yandaş medyası ve adeta kindar duygularla hareket eden güvenlikçiler bizim haklı direnişimizi ne durdurabilir ne de sesimizi kısabilir. Bize sosyal ölümü dayatan yaklaşıma karşı dün olduğu gibi bugünde yaşamın yaşatmanın yanındayız.

Siyasal iktidar olağan hukuka aykırı bir şekilde hem işten atmakta, hem KHK’lerle yargı yolunda hesap vermekten kaçmaktadır. Haklarını arayanlara karşı ise ifade edildiği gibi sabah-akşam-gece saldırmaktadır. Kurulan OHAL komisyonunun en önemli işlevi, iktidarı bir dönem daha mahkemelerin önünde hesap vermekten kurtarmak şeklindedir. Kurulan komisyon olağan hukuka uygun değildir. OHAL’in uzatılmasının bir örneğidir. Yapılan hukuksuzlukların kılıfıdır. Yaklaşık 200.000 civarında olduğu belirtilen OHAL mağduru başvurusunun, iktidarın belirlediği 7 kişi marifetiyle çözüm bulması ihtimal dahilinde değildir. Savunma hakkının ihlal edildiği bu sürecin hak ve adalete uygun yürütülmesi mümkün değildir. İşten atılan emekçilerin dosya incelemeleri bu kişiler işlerinde iken yapılmalıdır. Yıllarca kamuda hizmet sunmuş emekçilerin hakkında bir soruşturma yürütülecekse bunun kanunda yolları açıktır. Hukuk dışına daha fazla çıkarak bu sorun çözülemez. İşinden atılan emekçiler derhal işlerine döndürülmelidir suç vb. isnatlar olanlar hakkında olağan disiplin hükümleri uygulanmalıdır. OHAL komisyonu değil olağan hukuk tesis edilmelidir.

Siyasal iktidar “OHAL fırsatçılığı” kapsamında kendisine tebaa olmayan tüm toplum kesimlerini hedefine koymuş ve sonu olmayan bir şekilde ülkeyi sosyo-ekonomik felaketlere sürüklemektedir. Tamamen demokratik yollarla haklarını arayan kamu emekçilerini yandaş kalemşörlerince “suçlu-terörist” gibi göstermektedir. Sabah ve Akşam gazetelerinin KESK üyelerine yönelik bu haberi nedeniyle suç duyurunda bulunduğumuzu belirtelim. Ancak OHAL kapsamında ne basın ne de basın özgürlüğü bırakan siyasal iktidar  başta “İMC TV, Hayat TV” gibi birçok özgür basın kanalını kapatmıştır. Tarihleri “FETÖ” vb. yaklaşımlarla mücadele ile geçen başta Evrensel, Cumhuriyet gibi gazetelere yönelik baskılar günden güne arttırılmaktadır. Türkiye dünyada en çok gazetecinin tutuklu olduğu ülkelerinde başını çekmektedir. Tutuksuz yargılanabilecek onlarca muhalif gazeteci tamamen olağan hukuka aykırı şekilde cezalandırılmaktadır. Basına müdahalenin son örneği “Sözcü Gazetesi ”ne yönelik gözaltı ve arama kararıdır. Bu yaklaşımı asla kabul etmiyoruz.

Bitirirken; Siyasal iktidar ve uzantılarını hukuk içine dönmeye, OHAL’i ve Polis şiddetini sonlandırmaya, başta ihraçlar olmak üzere suç uydurarak toplumu kriminalize etmemeye ÇAĞIRIYORUZ. OHAL nedeniyle günden güne derinleşen ekonomik-siyasi krizin faturasını bu halk değil siyasi sorumluları ödeyecektir. Hukuku erteleyerek bir yere varamazsınız, KURTULAMAZSINIZ. Biz KESK’li emekçiler ne dün ne bugün ne de yarın sizin OHAL ve darbe hukukunuzla değil fiili, meşru ve evrensel emek mücadelesiyle yol aldık, mücadele ettik. Etmeye devam edeceğiz. Başta açlık grevinde 3. Ayın içerisinde olan ve 6 aydır Yüksel’de direnen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça olmak üzere ihraç edilen tüm üyelerimizin işlerine döndürülmesini talep ediyoruz.

KAMUYOYUNA VE BASINA SAYGI İLE DUYURULUR.

KESK ANKARA ŞUBELER PLATFORMU


18 Mayıs 2017 Perşembe

"KHK İhraçlarının" “Sosyal” Güvenlik Maliyeti Ne Kadar?*


AKP iktidarları döneminde "Sosyal Güvenlik Reformu" adı altındaki düzenlemelerle "Aktüeryal dengeler" gerekçesiyle emeklilik yaşı ve prim gün sayısı hem erkeklerde hem de kadınlarda yükseltildi. Dönemin "emek itirazı" nedeniyle 2000 yılı öncesi ve 2008 yılı öncesi dönemlerde "kayıtlı bir işe" başlayanların emeklilik yaşları aynı düzeylerde yükseltilemedi. Kısaca prim gün sayısını tamamlayanlar 65 yaşına gelmemişlerse bile emekli olabiliyorlar. OHAL kapsamında ihraç edilen 115.000 kişi içerisinde emeklilik hakkı kazananların yaklaşık % 15'i (Yaklaşık 17 bin kişi) 20 yıl ve üzeri kıdeme sahiptir. 657'ye tabi çalışıp ihraç edilen bu kişilerin emeklilik ikramiyesine "OHAL Uygulamaları” nedeniyle el konulabilmektedir. Tek bir gün bile eski düzende "SSK'li" olarak çalışmış olanların ikramiyeleri verilmemektedir. Tüm çalışmasını "Emekli Sandığı" üzerinden yapanlar ikramiyelerini alabilmekte ve iki grup için de emekli maaşı bağlanmaktadır. 

Hem ekonomik kriz nedeniyle özel sektörde istihdam artışının durma noktasında gelmesi hem kamu sektöründe ihraçlar nedeniyle kamusal istihdamın azalması, sigortalı toplam çalışan sayısının azalması ile sonuçlanmıştır. SGK verilerine göre bu azalış devam etmektedir. OHAL’de ekonominin iyiye gitmesinin muhal olduğunu hükümet yetkilileri bile defaten ifade etmişlerdir. OHAL’in uzatılması sadece “olağan hukuka göre hukuksuz uygulamaları” kolaylaştırmakla kalmamaktadır aynı zamanda ekonomiyi ve sosyal güvenlik sistemini de olumsuz etkilemektedir.

OHAL kapsamında işten atılanlar dışındakilerde de emeklilik furyası "ikramiyeyi kaptırmayalım" ötesinde bir hal almış durumdadır? Şu an çalışanlar üzerinde devam edegelen "ihraç edilme fobisi" ve işyerinde artık sistematik bir hal alan mobing durumu sosyo-psikolojik durumu uygun olmayanları emekliye zorlamaktadır. İşyerindeki hukuksuzluklara tanık olup herhangi birşey yapamayacağını düşünen “kıdemli çalışanlar” emekliliği bir kaçış yolu olarak da tercih etmektedir. Ancak planlananın üzerinde emekliye ayrılma olduğu için bu durum zaten sorunlara gömülü olan sosyal güvenlik sistemini daha da zorlamaktadır.

Referandumdan sonra, TÜİK iki keredir "Hanehalkı İşgücü Anketi" (HİA) açıklıyor. İşsiz sayısı, 17 Nisan ve 15 Mayısta yayımlanan bu bültenlere göre artışını sürdürüyor. Türkiye tarihinin en yüksek işsiz sayısı olan 3.900.000 sayısına ulaşmış durumdadır. Her 4 gençten birisi iş aramakta ama bulamamaktadır. Bunlar gibi işsizliğin artışına ilişkin haberler vakay-ı adiyeden hale gelmiş durumdadır velhasıl.

Ancak başka bir sorun da ifade edildiği gibi OHAL döneminde emekli olanların sayısındaki hızlı artıştır. TÜİK'in Ocak ve Şubat HİA sonuçlarına göre önceki yıl aynı dönemlerden bu yana “artan yeni”  emekli sayısı sırasıyla 279 bin ve 252 bin kişi olmuştur. SGK verileri de bu durumu desteklemektedir. Hükümet Milli İstihdam seferberliği adı altında işsizlik sigortası fonu kullanarak 800 bin kişinin işe yerleştirildiğini “basına” aktarmışsa da bu durumu resmi bir bültenle açıklamış değildir. İŞKUR bülteni Ocak ayından beri yayınlanmamakta ve neden yayımlanmadığına dair bir açıklama yapılmamaktadır. İşgücünün dışına çıkan emeklilerdeki bu olağan dışı artış emekli olduktan sonra iş bulma imkanlarının kısıtlı olmasıyla da bağlantılıdır. Emekli olarak ciddi bir gelir kaybına uğrayan yurttaşlar işsizliğin yüksekliği nedeniyle de iş aramamaktadır. “İş aramaktan bıkanların sayısının” da arttığı bu dönemde emekli olmanın düşük gelirli bir yaşamı tercih etmek anlamına geldiği bilinmektedir. İŞKUR üzerinden emekli olan kaç kişinin iş aradığı bülten 3 aydır yayımlanmadığı için bilinmemektedir.

İşgücüne Dahil  Olmayan Emekli Sayısındaki Fark (Önceki Yıl Aynı Döneme Göre)

Kısa vadede ekonomik kriz şiddetlenmesi ve OHAL’in uzatılması durumlarında işsizleşen kitlelerin yanı sıra emekliye ayrılan “nitelikli” işgücünün de bir yoksullaşmaya maruz kalacağı öngörülmelidir. İhraç edilenler içerisinde KHK ile işine geri dönenlerin (Yaklaşık bin kişi dönmüştür) “çalıştırılmadığı halde” aldığı tazminat yaklaşık 25 Milyon TL olmuştur. OHAL’in uzatılması bu toplumsal maliyeti de arttırmaktadır. Meseleye sadece parasal maliyet açısından bakmak bu kapsamda yaşanan intiharları, boşanmaları, psikolojik olumsuz durumları görmeyi engellememelidir. Dünya tarihinde ne SSCB dağılırken, ne Almanyalar birleşirken bu boyutlarda yaşanmayan “devlet destekli işsiz bırakma örneğinin”  toplumsal maliyeti zaten hesaplanamaz. Ancak bu maliyetin faturasının evetçi-hayırcı fark etmeksizin tüm yurttaşlara artan enflasyon, işsizlik, cari açık ve bütçe açığı olarak döndüğü görülmelidir. Olağan hale gelen OHAL’in olumsuz etkilediği en temel nüfus kesimleri alt ve orta gelir gruplarıdır. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan bu kesimlerin yaşam koşulları OHAL uzadıkça ve ekonomik kriz derinleştikçe kötüye gidecektedir. Haziran ayında da enflasyon beklentilerinin artış yönünde olduğu ve 2017 yılında kira artışlarının enflasyon oranlarına göre yapılacağı varsayılırsa bu son cümlelerin anlamı netleşecektir.

* Bu yazı Bianet'te 16.05.2017 tarihinde "OHAL’in “Sosyal” Güvenlik Maliyeti Ne Kadar?*" başlığıyla yayınlanmıştır. OHAL’in “Sosyal” Güvenlik Maliyeti Ne Kadar?



9 Mayıs 2017 Salı

OHAL'de ENGELLİ İHRAÇ OLMAK

OHAL’DE ENGELLİ İHRAÇ OLMAK,  

10-16 Mayıs Haftası Engelliler Haftası olarak “kutlanıyor.” Özellikle engellilere yönelik kamu hizmeti sunumu sorumluluğu olan yerel yönetimler ve ASPB birimleri bu “kutlamaların” öznesi olarak bu haftalığa özgü epey bir “program” içerisinde oluyor. Ankara özelinde bir piknik organize edilmiş bile. Keşke ortada “bir kutlama havası olsa da” engelli, engelsiz tüm yurttaşlar dahil olsa… Bu yazı kapsamında engellilerin maruz kaldığı ayrımcılığın katmerli örnekleri sunulmayacak. Ya da “Başkent’in merkezi Kızılay’da dahi” engellilerin gidebileceği kadar uyumlu üç lokantanın, 5 kamu kurumunun olmadığı söylenmeyecek. 

Tehlikeli sarı çizgiler, uyumsuz otobüsler, çalışmayan asansörler, çıkmaz sokaklar, bozuk satıhlar, olmayan engelli otoparkları, vs. vs… bu yazının konusu değil… Bu yazının konusu kimilerine Allah’ın lütfu gibi gelen 15 Temmuz 2016 sonrasında ihraç edilen engellilerin veya yakını engellilerin ifadelerini yorumsuz size sunmaktır. 10-16 Mayıs Haftasında kutlama yapmak isteyenlere talep etmeleri durumunda ihraç engellilerin adresleri gösterilebilir. Hangi koşullarda erişebildikleri işlerinden “bir gece ansızın” atıldılar. Gidebilecekleri bir işleri yok, hesap sorabilecekleri bir mahkeme yok, 23 Ocak’ta kurulacak denilen ama henüz kurulamayan komisyondan adalet bekleme sırasında yüzbinlerle birlikte bekliyorlar. Sözü uzatmadan ihraç engellilere ve engelli yakınlarına ilişkin yorumları “yorumsuz” b-ilginize sunalım.

“İşten atıldıktan sonra başka yerde iş bulamadım hem engelli olduğum için hem de KHK ile atıldığım için.”

“Hiçbir sebep gösterilmeden KHK ile ihraç edildiğimi gördüm. İş veren yok, eş dost uzaklaşmış, kendi vatanımızda el olduk. Tamamen ötekileştirilmiş durumdayım.”

“Hiç bir şey sorulmadan ihraç edildim. Evde yardımcı benim için ihtiyaç. Maddi yetersizlik buna imkan tanımıyor. İş yapmakta zorlanıyorum. Eşim de engelli kendine uygun olmayan şartlarda çalışıyor. Geçimimizi sağlamakta zorlanıyoruz.”

“672 sayılı KHK ile eşim ve ben haksız ve hukuksuz bir şekilde işten atıldık şuan hiçbir gelirimiz yok maddi manevi çok sıkıntı içindeyiz en yakın dost bildiklerimizde arayıp sormuyor 3 çocuğumuz var en azından birimiz göreve dönsek çocuklarımızın iadesini karşılarız başka bir yerde işte vermiyorlar %89 özürlüyüm bu mağduriyetimizi bir çözüm bulunmasını istiyoruz saygılarımızla”

Benim ihraç olmamdan dolayı, eşim yüzde 86 ağır engelli annesine bakıyor olmasına ve bakım aylığını almak için her şartımızın tutuyor olmasına rağmen bu haktan yararlanamadı. Sebep olarak da açık açık benim ihraç olmam gösterildi, hâlbuki ne hasta olan benim ne de bakım parasını alacak olan” (10 Yıllık Öğretmen)

Engelli kızımın özel psikolog tedavisini ihmal ettik. Ve iş bulma konusunda kimselerin yardımcı olmaması en büyük mağduriyet.

Engelli olmam yaşamı iyice zorlaştırıyor

Engelli olmamdan dolayı yaşamak istemiyorum

“Engelliyim işim aşım yok, hakkım yenmiş daha ne olsun”

“Görme engelliyim psikolojik sıkıntılardan her geçen gün sağlığımı kaybediyorum. Esim hamile evim kredi elden vermem gereken çok borcum var maddi ve manevi olarak çok zor durumdayım."

“Kendim gibi işitme engelli öğrencilerim kendi durumlarına duyarlı bir öğretmenden mahrum kaldı.”

“Yaşantıları değişti, engelli çocuğumun terapilerini haftalıktan 15 günde 1 e düşürdüm.”

“Yüzde 98 engelli çocuğum var sürekli tedavi istiyor hatta şuan tokat Gaziosmanpaşa üniversitesinde de yoğun bakımda yatmak da…”

“Yasal bir sendikaya bir sene üyeliğimden dolayı ihracım başka yapabileceğim bir işim yok her yerde yüzüme kapılar kapanıyor ben vatanını seven öğrencilerini seven bir öğretmendim işimi hayatımı elimden aldılar.”

“Hayatım boyunca bilerek hiç bir canlıyı incitmedim. Ayaklarımdaki engele rağmen okudum ünv. Mezunu oldum. Devlet memuru olmak için 16 sene bekledim. Sınavlara girdim. 2014 te nasip oldu. Her zaman lanetlediğim ve bir parçası asla olmadığım 15 Temmuzdaki hadise yüzünden ihraç oldum. Eşim bu nedenle benden boşandı. Toplumdan tecrit edildim. Kimse iş vermedi. Evli olduğum sure içinde kredi kullanmıştım. Borcum çok. Psikolojik çok bozuk, bu süre içinde 15 kilo zayıfladım. Tansiyon, böbrek ve kalp rahatsızlığım var. Söylenecek çok şey var ama hayırlısı artık.”

“Esim ve ben ikimiz de ortopedik engelliyiz. Ayni Kurumda engelli kadrosunda uzman olarak çalışıyorduk. 20.07.2016 tarihinde açığa alındık. Açığa alınmış olma memuriyet sayıldığından ikimiz de 22.07.2016 tarihinde emeklilik dilekçesi verdik. Daha sonra 17.08.2016 tarihinde memuriyetten ihraç olduk. İhraçtan önce 22.07.2016 tarihinde engelli kadrosundan emekliliğimizi istememize rağmen çalıştığımız Kurum Yöneticileri dilekçemizi işleme koymayıp ihracımızı beklediler. Acaba Kurum Yöneticilerimiz bizi emekli etmeden ihraç etmekle; emekli maaşından mahrum ederek Eşim ve benim açlık içinde ölmemizi mi istediler diye düşünmeden edemiyoruz. Zira karı koca engelli iki insanının emeklilik dilekçesini işleme koymamanın başka bir anlamı yok.
 SGK mevzuatı gereği engelli olduğumuz için yaş şartı aranmaksızın 15 yıllık çalışmayla emekli olma hakkımız varken İhraç olduğumuz için 25 yıldan önce emekli olamıyoruz. Hem engelli hem de ihraç olduğumuz için kimse ise almak istemiyor. Şu an akrabalarımızın yardımı ile geçinmeye çalışıyoruz. Bu yaşımıza kadar kimseye muhtaç olmadan kendi kendimize yeterken başkalarına muhtaç olmak çok ızdırab verici. SGK nezdinde birçok görüşmeler yaptık, sağ olsunlar onlar durumumuzla ilgilendiler. Ancak şu an ne yazık ki emekli maaşı bağlanamayacağını, normal sağlıklı vatandaşlar gibi 25 yıl ve yaş şartını sağlamamız gerektiğini söylüyorlar. Ancak ortada bir gerçek vaki o da bizim memuriyetimiz sırasında verdiğimiz dilekçenin işleme konmayarak hakkimizin gasp edilmiş olması. Devletimizden sadaka yada başka birşey değil yalnızca yasal hakkımız olan engelli emekliliğimizin yapılmasını istiyoruz.”

OHAL KHK’leri kapsamında kaç engellinin işsiz bırakıldığı, ihraç edildiği açıklanmış değildir. Ancak daimi hastalığı ve engelli olan en az 2 bin kişinin ihraç edildiği tahmin edilmektedir. Bu yönüyle yaşatılan mağduriyetin insaf ve izanla açıklanması muhaldir. OHAL’in tek muhalliği bu değildir. Bir Arapça sözle bitirelim bu muhal durumu. “el küfru yedum ez zulmü la yedum”

Aşağıdaki Grafikler Türkiye Genelinde 33 ilden Adresi-Telefonu ve diğer bilgileri tespit edilen 51 Engelli ihracın niteliklerine göre oluşturulmuştur. Dayanışma göstermek isteyenler ile adresleri ve telefonları rızaları alınarak paylaşılabilir.

Ankara
5
Adana
4
Konya
4
İstanbul
3
Gaziantep
2
Bursa
2
Sakarya
2
Çanakkale
2
Denizli
2
Hatay
2
Nusaybin
1
Antalya
1
Trabzon
1
Aydın
1
Kütahya
1
Dersim
1
Samsun
1
Diyarbakır
1
Yozgat
1
Erzurum
1
Burdur
1
Balıkesir
1
Manisa
1
Bartın
1
Afyon
1
Bolu
1
Siirt
1
İzmir
1
Tunceli
1
Maraş
1
Zonguldak
1
Kilis
1
Kocaeli
1


İhraç Edilen Engellilerin Engel Gruplarına Göre Dağılımı


Öz bakım İhtiyacınız Var mı?



Medeni Durum Görünümü


Cinsiyet Dağılımı


Şu an gelir getirici bir işte çalışıyor musunuz?



Arapça sözün mealini bilenlere havale ediyoruz durumu. Engelliler Haftasında OHAL KHK’leri ile mağdur edilen binlerce engellinin hakkı yerde kalmaz…

1 Mayıs 2017 Pazartesi

Bir Referandum İllüzyonu:Milli İstihdam Seferberliği (MİS)

Bir Referandum İllüzyonu:Milli İstihdam Seferberliği (*)
Milli İstihdam Seferberliği, 3 milyon 872 bin işsize, iş aramaktan bıkan milyonlara, ataması yapılmayan 750 bin üniversiteliye, ihraç edilen 110 bin 971 kamu emekçisine, 720 bin taşeron işçisine, Zorunlu BES’e tabi 4 milyon çalışana, 2 Milyon esnafa yeni hiçbir şey söylememektedir. İşsizlik sigortasından işverene ödenen yeni bir teşvikten ibaret olan MİS’e,  bu milyonlar aileleri ile birlikte referandumda ne diyecek?
Çok tekrarlanmış olabilir ama “cumhuriyet tarihinin” en yüksek işsiz sayısına ulaşan iktidar, AKP’nin tek başına iktidarı oldu. Aralık döneminde TÜİK tarafından açıklanan 3 milyon 872 bin işsiz sayısı veya 2016 yılı ortalaması için açıklanan 3 milyon 330 bin işsiz sayısı, cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiştir.
AKP birçok zaman yaptığı gibi işsizliği azaltacağını, bunun için bir sihirli formül bulduğunu, 2 milyon kişilik istihdam hedeflediğini yine deklere etti. Milli İstihdam Seferberliği (MİS), mis gibi mi, mış gibi mi, zaman gösterecek. Referanduma on günden az zaman kalmışken işsizlik üreten bir iktidarın 2 milyon istihdam hedefi gerçekten gerçekleşebilir mi? Yoksa “hayır” oylarının önemli bir kesimini oluşturan “ataması yapılmayanlara”, “işsizlere”, “ihraçlara” bir mavi boncuk mu? Toplumun geneline yönelik bir illüzyonist deneme mi?

“Tek kafasına göre” iktidarın uygulamaları emekçi lehine olmaz

Emeğin sorunları ile ilgilenenler bilir, AKP her sene müjdeli bir haber verir emekçilere ama izleyen zamanlarda emekçilerin reel kayıpları derinleşerek devam eder. Sadece 2010 yılı sonrasındaki temel kayıpları sıralarsak;
  • İşçiler, kamu emekçileri reel zam almamıştır[1]. Net bir şekilde enflasyona ezdirilmiştir. 2017 yılı günlük asgari ücret artışı bir doların altında kalmıştır. Ankara ve İstanbul’daki sadece ulaşım zammı asgari ücret artışından daha fazla olmuştur.
  • İşsizlik oranları düzenli bir şekilde artmış, gençler-kadınlar için ve genel olarak tarihi rekorlar aşılmıştır[2].
  • Yasadışı olan “kiralık işçilik” uygulaması legalleştirilmiştir. İşsizliğin bir artış nedeni de bu uygulamadır. MİS veya Ulusal İstihdam Stratejisi, kadrolu, güvenceli ve örgütlü istihdamın yerine bu yönde bir istihdamı teşvik etmektedir.
  • Taşeron çalıştırma yaygınlaşmıştır. Kamu sektöründe bile her dört çalışandan biri taşeron işçisi konumuna düşürülmüştür. Ek olarak 2015 seçimlerinden bu yana 550 gündür kadro verme sözü yerine getirilmemiştir.
  • İşçilerden toplanan İşsizlik Sigortası Fonu’nun, amaç dışı kullanımı yaygınlaşmıştır. MİS’in de kaynağı işçilerden kesilen bu fondur. Neredeyse tüm işçilerden kesilen fon, “seçilmiş” bazı işverene teşvik olarak verilecektir.
  • Toplum Yararına (Çalışma) Programları (TYP) adı altında bazı illerde, kamu çalışanı sayısından daha fazla TYP-İŞKUR çalışanı; (1) geçici bir şekilde, (2) mesleki bir kazanım ve üretim olmadan, (3) işsizlik sigortasından fonu kullanılarak (4) eğreti bir şekilde (5) kamuda istihdam edilmektedir. Bu kapsamda 2017 yılında işsizlik sigortasından kaç milyar TL kullanılacağı (en az 2 milyar TL) kamuoyuna deklere edilmemiştir.
  • Kıdem tazminatının kaldırılmasına yönelik girişimler denenmiştir, devam etmektedir. Hükümet programında bu amaçla bir eylem konulmuştur. Referandumda “evet” çıkması durumunda kıdem tazminatı kaldırılacaktır.
  • Kamu çalışanlarının kadro güvencesinin kaldırılmasına yönelik girişimler denenmiştir, devam etmektedir. Hükümet programında bu amaçla bir eylem konulmuştur. Referandumda “evet” çıkması durumunda kadro güvencesi kaldırılacaktır.
  • 110 bin 971 kamu emekçisi KHK’ler ile hukuka aykırı bir şekilde işten atılmıştır. 8 ay geçmesine rağmen hak arama kanalı olarak bir mahkeme gösterilememiştir. Bir ay içinde kurulacak denilen hukuksuz OHAL Komisyonu dahi üç aydır kurulmamıştır.
  • 1 Nisan 2017 itibariyle Zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi (Z-BES) kapsamında kamu çalışanlarının maaşlarından kesintiler yapılmaya başlanmıştır. İşçiler için uygulama ocak ayında başlatılmıştı. Emekçinin kazancını sermaye şirketlerine aktarma sistemi olarak Z-BES uygulamasıyla zaten reel olarak artmayan ücretlerin cari olarak da azalması gerçekleşecektir[3].

MİS ilk defa mı uygulanıyor, yeni bir şey söylüyor mu?

MİS ilk defa uygulanmamaktadır. Temel mantık olan “işverene teşvik, işsize mesleki eğitim” mantığı olup 15 yıllık en temel politikadır. İşverenin teşvikinin verildiği yer ise işsizlik sigortasıdır. İşsizlik sigortası fonundan işsizlere ödenen miktar ile diğer alanlara ödenen miktar arasındaki makas günden güne açılmaktadır. 2002-2016 yılları boyunca fona başvuran işsizlerin yüzde 35’ine ödeme yapılmamıştır. Bu süreçte işsizlik ödeneği kapsamında ödenen toplam miktar sadece 2016 yılında harcanan fon kadardır[4].
Ayrıca AKP döneminde emek meseleleri, “proje”lerin nesnesi haline getirilmiştir. Örneğin kayıtdışılık sorunu mu var. Hemen projesi yapılır. Çocuk işçiliği sorunu mu var, projesi hazır. Örneğin “Kadın istihdamı üzerine yapılan proje sayısını derlemek için bir proje” önerilse ciddi bir eylem planı, bürokratlar için il ziyaret takvimi, proje döngüsü döngeli, çalıştaylar, sosyal diyaloglar…
MİS’in ilk uygulama örneklerinden birisi de 2010 yılında uygulanmış, “Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri (UMEM) Beceri 10 Projesi”dir. Bir milyon istihdam hedefi, beş milyon mesleki eğitim gibi “kanatlı-uçan” projeler geldi geçti! Projenin uygulama maliyetleri ile bile çok ciddi bir istihdam yaratılabilecekken nihayetinde projenin sonuçları suya yazıldı. Havalar ısınınca su buhar oldu. Onlarca AB projesi, milyon dolarlık uygulamalardan kaç kişinin istihdam edildiği hiçbir zaman tam olarak kamuoyuna açıklanmamıştır. Çünkü kalıcı istihdam geçici projelerle sağlanamaz.
2011-12 yıllarında “Her İşsize Bir Danışman Projesi” uygulanmaya başlandı. Bütün seçim konuşmalarında, bütçe konuşmalarında bu vurguya sonuna kadar değinildi. İşsizlik sorununun; danışmalık hizmetlerinin eksik verilmesinden kaynaklı olduğu, aslında piyasada çok iş olduğu, kişilerin vasıflarına göre işlere yönlendirilmediği gibi geleneksel emek piyasası “uydurmaları” ana akım medyada her şafak vakti tekrar ettirildi ve hâlâ tekrar ettirilmektedir.
Bu süreçte sözleşmeli olarak işe alınan 4 bin 817 “İş ve Meslek Danışmanı” (İMD); “İŞKUR çalışanı” bir “kariyer” yönlendirme kurumu olması gereken İŞKUR tarafından mağdur edildi. Kadroya geçirilirken maaşları düşürüldü. İŞKUR, OHAL ihraçları kapsamında 310 çalışanını işsiz bırakırken, 168 İMD’yi de hukuka aykırı bir şekilde işten attı. İMD’lerin öyküsü ayrıca yazılmalıdır. Ancak kurum içinden ve dışından İMD alımını, dört yılı aşkın süredir yapmayan kurumun personel sayısı düzenli bir şekilde azalmaktadır. An itibariyle Kurum Personeli başına düşen işsiz sayısı 500’ün üzerindedir. Ayrıca bu işsizler dışında kişi başına düzen Kursiyer ve Program Yararlanıcı sayısı ortalama 100 kişinin üzerindedir. Bir yanda işsiz sayısı tarihi bir şekilde artarken öte yandan İŞKUR çalışan sayısı azaltılmaktadır. İŞKUR Personeli Süppermen ve Süpperwomenlerden dahi oluşsa işsizliğin nedeni onların “performansı” değil. Çalışma Bakanı geçen gün İŞKUR’u kapatmanın ilk adımını da “müjdelemiş oldu”[5]. Zaten kiralık işçilik uygulaması yetkisi verilmiş Özel İstihdam Büroları’nın önünün açılması için İŞKUR’un daha da zayıflatılması, özerkliğinin aşındırılması gerekiyor. SGK ile birleştirilmesi bu “projenin” devamıdır.
Piyasanın kuralsız, esnek, kiralık, kayıtdışı, düşük ücretli olması stratejik bir politikanın sonucudur. Ulusal İstihdam Stratejisi ve MİS’in sonucu budur. “Nitelik nitelik” diye günde kaç vakit hatim indirenler, İŞKUR’a gelen her iki açık işten birinin beden işçisi veya vasıfsız işçi olduğunu görmüyor mu?
MİS kapsamında yine yüksekten uçan hedefler deklere edilmiştir. Dönemin sonunda suya yazılmak üzere! “Tarihin en büyük istihdam seferberliği”, “tarihin yeniden yazımı”[6] bunlar fırsatın eşantiyonu! Ama ifade edilen tarihi işsizlik artışının zaten böyle “tarihi” bir yanıtı hak ettiği açık değil mi!
Ücret meselesine gelince istihdam konusunda resmi hiçbir söylem yok. Artık milyonları aşan sayıda kişi, devlet teşvikiyle asgari ücretin altında istihdam edilmektedir. MİS kapsamında işbaşı eğitim programı başta olmak üzere, kiralık işçilik, çağrı üzerine çalışma, kısmi zamanlı çalışma legal hale getirilmiş “asgari ücret altında çalışma” biçimleridir.
MİS kapsamında işverene verilecekler listesi en az 8 yıldır devam eden uygulamalardır. Yeni bir uygulama olarak 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu geçici 17. maddesiyle ile işverenin ödemesi gereken “sigorta” payı İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanıyor. “Yeni MİS” teşvik bundan ibaret. İşverene çalıştıracağı her ilave istihdam için 773 TL teşvik verilecek. Değirmenin suyunun İşsizlik Sigortası Fonu olduğu ifade edilmişti. Çalışan işçilerden kesilen işsizlik sigortası kesintisi işverenin ödemesi gereken vergi-prim kesintisine gidiyor. Yani en yoksuldan alınıyor en varsıla veriliyor. MİS budur! Kimler için MİS’miş; İşverenler için! Demek ki “milli”den kasıt sadece işveren kesimiymiş!
Bunun haricindeki bazı MİS başlıkları 2008 yılından beri zaten uygulanıyor. Diğer MİS başlıkları; (1) işbaşı eğitim programını tamamlayan sigortalıların istihdam edilmesi durumunda uygulanan prim ile ilgili teşvik (4447 sayılı kanun geçici 15.maddesi), (2) işsizlik ödeneği alanların istihdamı hakkında teşvik, (3) engelli istihdamı hakkında teşvik, (4) meslek edindirme kursları teşviki, (5) inşaat sektöründe faaliyet gösteren kişilerin MYK belgesi almalarına yardımcı olacak eğitim desteği teşviki gibi…
2008 yılından beri gelen paket paket teşvik heyecanı ülkeyi zaten tarihin en yüksek işsiz sayısına ulaştırmışken; “mış gibi” yapmaya devam edeceğiz. 2011 yılından bu yana uygulanan 6111 sayılı kanun kapsamında mesleki belge sahibi olan sigortalıların, kadınların ve gençlerin istihdam edilmesi durumunda uygulanan primi hakkında teşvikini de mis gibi yeni bir şey diye sunuyorlar.

İŞKUR bülteni neden yayımlanmıyor?

Denenmiş yanlışlardan doğru sonuç umanlara, “Yeter artık! İşsizliği kasıtlı artırmayın” denilmelidir. Ayrıca bu uygulamaların fona maliyeti topluma açıklanmak zorundadır.
İlginç olan şudur ki; maliyet, sadece işverene doğrudan aktırılan maliyet olmamaktadır. AB projelerindeki gibi MİS’te de önemli bir miktarda program-faaliyet giderleri “ziyaret-ziyafet” maliyetleri de gerçekleşmektedir. Her ne kadar nisan ayına varılmış olsa da şubat bülteni açıklanması gerekirken açıklanmış değil.
Özetle topluma aylık sunulması gereken ama henüz sunulmamış tablo şudur. MİS Kapsamında kaç lira harcanmış, üç ayda kaç kişi istihdam edilmiştir? Şayet 2017 yılı sonunda tamamlanacak bir proje ise ve an itibariyle 2 milyon hedefindeyse mart sonu itibariyle yaklaşık 500 bin ilave istihdamın gerçekleşmiş olması gerekmez mi? İŞKUR bültenine göre ocak ayında işe yerleşen sayısı 100 bin kişi bile değildir. İŞKUR verileri şubat ayı için açıklanmadığından (ki resmi istatistik programına göre 15 Mart’ta açıklanmış olmalıydı) hiçbir şey söylemiyor. Şu üç sorunun cevabını maliyetleri ile birlikte kamuoyu beklemektedir; hem de referandumdan önce.
Şubat ayı istatistik bülteni neden açıklanmıyor?
  • Artan işsiz sayısını referandumdan önce gizlemek için mi açıklanmıyor?
  • İki Milyon istihdam hedefinin tutturulmasının mümkün olmadığının referandumdan önce açığa çıkmaması için mi açıklanmıyor?
  • Referandum için kaç TYP programı açıldığının bilinmemesi için mi açıklanmıyor?
Sonuç olarak MİS, 3 milyon 872 bin işsize, iş aramaktan bıkan milyonlara, ataması yapılmayan 750 bin üniversiteliye, ihraç edilen 110 bin 971 kamu emekçisine, 720 bin taşeron işçisine, Zorunlu BES’e tabi 4 milyon çalışana, 2 Milyon esnafa yeni hiçbir şey söylememektedir.
İşsizlik sigortasından işverene ödenen yeni bir teşvikten ibaret olan MİS’e,  bu milyonlar aileleri ile birlikte referandumda ne diyecek?

(*) Bu yazı sendika.org sitesinde 11 Nisan 2017 tarihinde yayımlanmıştır. İlgili link için Tıklayınız.

Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...