Mücadele'de iyi ile kötü arasında bir tercih olduğunda iyinin seçilmesi için bir açıklama yapmaya gerek yoktur... Dünya genelindeki eğilim ise Kötü ile Daha kötü arasında gitmektedir. Kapitalizmin kültürel hegemonyasının sunduğu seçenekler içerisinde daha az kötünün savunusu, iyiye yaklaştırabilir mi?
Makyavel'den bu yana erdem ve ahlakın siyasette bir ilke olmadığı savunulurdu. "Rahmetliden" sonraki yüzyılda "insanın kurdunun, insan olduğu," bir canavar olarak tasvir edilen devletle "İLTİSAKIYLA" açıklandı. Canavarı oluşturan veya üzerinde besleniyormuş gibi minik kurtçukları andıran insan, "kötü idi". O günden sonra "Ulusun birliği ve Mutlakiyet" Makyavel, Bodin ve Thomas Hobbes'un mirası olarak ve sanki iyi bi şeymiş gibi ele alındı. Bu üç "tektekçinin" arzuladığı düzen, Fransız ihtilaline kadar siyasette yaygın bir ahlaksızlığın, gaspın ve zorbalığın kurumsallaşması ile sonuçlandı. Tarihte bu ahlaksızlıklar hep olmuştur ama önemli olan, bu olanın utanılmadan savunulabilmesidir. Yeni sağın ve yeni sağcılığın hortlattığı şey, bu utanmazlıktır. Göstere göstere eşitsizliğin savunusu yapılabilmektedir.
Bu süreçte Locke, Montequieu ve rahmetli Rousseau hattı, "bireyi ve toplumu" değişik tonlarda yok saymayan bir çizginin peşinden gitti. Halk (moda tabirle Milli İrade) ilk defa Fransız ihtilaliyle tarihin sahnesinde boy gösterdi. "Ben Devletim" diyenleri, giyotin hazretlerine havale etti. İktidarın tekelleşmesinin sakıncaları, yüzyıllarca test edilen siyasal deneyimler sonucu, kuvvetler ayrılığı ilkesini doğurdu. Bu ilke "eşitlik, kardeşlik, özgürlük" imkanlarını sunan bir ilkedir. Bildirge 16. maddede, ta 1789 yazında demiş ki: "Hakların güven altına alınmadığı ve güçler ayrılığının belirlenmediği bir toplumun anayasası yoktur." Bunun üzerine bile gelen sosyalist/anarşist ve feminist seçenekler "eksik kalan eşitliğin" derdine düştüler. Bu dert hala derman bulabilmiş değildir.
Yeni sağ veya yeni sağcılık bu eksik eşitlik savunusuna karşı, bir karşı yeni saldırı olup, Bodin ve Makyavel ve Hobbes'un, devlet/siyasal iktidar için hülyasını kurduğu şeyi, bölgeler bazında katmanlarda gerçekleştirme girişimidir. Aydınlamacı"Evrensel Eşitlik ve Akıl" yerine, öznel ve görece akıl'ın yer aldığı yeni sağ yaklaşımda, muhafazakar bir nosyon olarak "ahlak" vurgusu da rasyonalitenin zıttı olarak savunulur. Yeni sağcı muhafazakarlığın ahlakı Sokratik anlamda erdeme tekabül etmemektedir kesinlikle.
Zaten eski dost olan liberalizm ve muhafazakarlığın mutlu evliliğinden 1970'lerde yeniden doğan "sağ", dünyanın her iklimine larvalarını bıraktı. Ve şartlar olgunlaştığında bu larvalardan "eşitsizlik, özgürlüksüzlük ve kardeşliksizlik" fışkırıyor. Hayek ve Oakeshoot mirası; Reagan, Thatcher, Özal, Kohl, Nakasone vb. dönemlerde toplum karşıtı politikaların savunulması şeklinde yaşandı. İlginç bir şekilde "devletin küçültülmesi" diye savunulabilen bu zevatın ideolojisi, devletin "toplum karşıtı, militarist bölümlerini" büyütürken "sosyal devleti" küçülttü. Bu konuda hakları verilmeli. Kısmen başardılar da.
Yeni sağcılar için demokrasi bir araçtır, amaç değildir. Yeni sağ her türlü örgütlü toplumun ve başta sendikaların düşmanıdır. Bu tür bi sağ, Sermayenin karşısında çırılçıplak ve tek başına bir birey görmek ister. Hayek'in salvolarından beslenen larvalar bugün dalbudak sarmış mavi gezegeni... Canı istediğinde istediği yerde iç savaş veya her türlü kriz çıkarmakta, istediğinde "insani" yardım ve sosyal diyalog programları geliştirmektedir. Başlattığı medeniyetler arası diyalog çalışmalarını medeniyetler arası çatışmaya dönüştürebilmektedir. Tutarsızlık ve ilkesizlik tek ilke olduğu için sermayenin aleyhine olmayan her şey savunulabilmektedir. Planlamaya karşı çıktığını söylerken "sermayenin stratejik eylem planlarını" dayatmaktadır.
Devletin sermaye sınıfının hizmetkarına dönüştüğü bu halk karşıtı süreçte, popülizm (söylemde halk yağcılığı) en temel araçtır. Sosyal hizmetler ve sosyal kurumlar yok edilmeye çalışılırken, işsizlik artıp reel ücretler azalırken, yoksulluk derinleşip gelir dağılımında adaletsizlik pekişirken sözüm ona "halk'ın onayıyla" yapılan seçimler yapılmaktadır. Parlamentoların demokratik işlevleri kısıtlanırken siyasi partilerin finansmanı mafyatik ilişkilerin örüntüsüne benzetilmektedir. 1970'ten önce taşeron işçilik, kiralık işçilik, güvencesiz veya esnek istihdam, özel istihdam büroları, sosyal güvenlik ve emeklilik sistemlerinin özelleştirilmesi gibi konuların "kamuya açık yerlerde" savunulması utanç verirdi. Ne zamanki yukarıdaki zevat bir araç olarak gördüğü demokrasinin nimetlerinden yararlanarak başa geçti; bu konuşulması utanç verici olması gereken başlıklar "işsizliğin azaltılması ve istihdam stratejileri" adı altında uygulamaya konuldu. Kimi yerlerde toplu halde dayatılan bu uygulamalar toplumun direncine göre parça parça uygulamaya konuldu. Halkın temsilcileri olan parlamenterler, sermayenin keşidecisine, siyasal partiler ise "depolitizasyon" araçlarına dönüştü. Sonuç olarak dolaylı vergiler ve vergi dışı fonlar sürekli artarken, artan diğer bir şeyse "aile, din, milli kimlik" söylemi oldu.
Yazı uzadı ama dünya halklarının "uru" olarak yeni sağ, II. Dünya Savaş'ının yıkımından sonra ders alınarak ulaşılan "evrensel hak ve hürriyetleri" hedeflemektedir. Bütün insanların eşitliği yerine "kendi insanlarının, tarihlerinin, millilerinin, vs vs ." üstünlüğünü savunan bu yeni kimlik inşası girişimi, karşı düşmanlar olmadan, işlevsizdir. Düşman inşası da zor değildir. "Küresel terör", tüm "medeni" yeni sağcıların düşmanıdır misal. "Güney ve Doğulular" "Batı'nın" düşmanlarıdır. Gelinen aşamada toplumlar denizdeki yılana sarılmakta, yani düşmanın yeni sağına karşı kendi yeni sağını büyütmektedir. İlk yumruğu kimin tarafından atıldığı günden güne önemsizleşmektedir. Yeni sağcılar, dışarıdan bir düşman yeni sağ bulamazsa içeri de hemen imal etmektedir. Neredeyse tüm seçimler "kim daha yeni sağcı" üzerinden yapılmaktadır.
Yarın Holl'An(a)dolular seçime gidiyor. İktidardaki sağ parti, bir parti sağ, bir parti yeni sağ oynuyor oyunu... İktidarda kimin olduğunun önemsizleştiği bir tarihsel kırılma dönemindeyiz. Uygulanan yeni sağcılık oluyor...
Bir de yeni sağcılar arasında devam edegelen faşizm/nazizm uygulamaları konusunda tarafların haklılık payına sahip olduğunu söyleyebiliriz. Özlenen altın çağ, halkın üzerinden silindir gibi geçilen, sadece ölen kişi sayısının 50 milyon olduğu II. Dünya Savaşı yıllarıdır. Bu süreçte halklar yok olurken sermaye yeni bir düzenle birikimini arttırmıştır.
ABD'nin Gert'ini gören Holl'An(a)doluluların anketlerde Wilders'a desteği azalttığı söylenmişti. Ama Gertzek bir tane değil ki... Başta Avrupa olmak üzere dünya genelindeki gertzeklere karşı çıkmak için ona benzeyenler, o seçilmese de fikirlerini uygulamaktadırlar. Her halk gertzeklerine Hayır demeli...