11 Ocak 2018 Perşembe

OHAL’in “ETKİLEMEDİĞİ” HALK'A DAİR 50 İP UCU

Başlıktaki “HALK" ibaresi aşağıdaki milyonlara tekabül etmektedir. Bu kişiler vergi mükellefi ve seçmen ama “halktan sayılmıyorlar.” Sözü uzatmadan aşağıda, OHAL’in yaşamlarını altüst ettiği hatta yaşamlarına mal olduğu “HALK’a” dair uzun listeyi, Siz Halkımızın vicdan okuluna bir not olarak bırakıyoruz.
 OHAL bu milyonlar dışında hiç kimseyi etkilememektedir!
1.   İhraç edilenler (150.000) halk, seçmen, mükellef değil mi?
2.   Açığa alınananlar,(10 binlerce kişi) halk, seçmen, mükellef değil mi?
3.   Sürgün veya sık sık istem dışı görev yeri değişiklikleri (15.000 civarında) yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
4. Mesnetsiz disiplin soruşturmaları geçirme,(sayı belirsiz) durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
5.   Gerekçe sunulmadan iş sözleşmesinin yenilenmemesi veya kısıtlanması, (20.000 civarında) durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
6.    Yapılan işlemlerden sonra çok uzun süre geçmesine rağmen bir gerekçe sunulmaması ve hak arama kanalının gösterilmemesi, (Tüm toplum kesimleri) durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
7. Kapatılan birçok medya kurum/kuruluşu nedeniyle düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve haber alma hakkının engellenmesi, (10 bin gazeteci ) durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
8. Düşüncesinden dolayı gözaltına, kovuşturmaya ve tutuklamaya maruz kalma, (Toplamda 200.000 civarında) durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
9. Çalışanların saatlik/yıllık izin, sağlık raporu vb. kullanımında sorun yaşanması, mobingin artması (3 Milyon Civarında) durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
10. Sosyal dışla(n)ma ve geçim nedeniyle göç etmek, ev değiştirmek, (Binlerle ifade edilebilir) durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
11.   Akrabalık, arkadaşlık ilişkilerinin bozulması durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
12.  Boşanmalar, göç, aile içi şiddet nedeniyle aile bütünlüğünün dağılması durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
13. Gebelik sürecinde gözaltı/tutuklama/ihraç vb. OHAL muameleleri etkisiyle düşük, erken doğum vb. zorlukları, (“Tek bir cana kıyan tüm insanlığı öldürmüş sayılır MI”) durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
14. Haksız ve sık sık üst arama, gözaltı, tutuklamaya maruz kalanlar, durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
15. Uzun süreli ve haksız gözaltı ve tutuklama sürelerine maruz kalma durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
16. Keyfi ve hukuksuz ev baskınlarına maruz kalma durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
17.  Ekonomik sorunlar, borç-kredi vb. ödeyememe, geçim sıkıntısı, yeni kredi çekememe, yüksek fiyat düzeyiyle yaşama... gibi durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?

Şekil 1: Üretici Fiyat Endexi
18. Sosyal güvenlik hakkından yoksun kalma durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
19. Lojman kullanma hakkından mahrum bırakılma ve derhal boşaltma durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
20. Emekliliğe zorlanma, Emekli ikramiyesi alamama, Emekli olamama durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
21. Demokratik hak arama eylemlerinin kısıtlanması, kovuşturulması durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
22. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının keyfi olarak engellenmesi durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
23.   Sendikal özgürlüklerin kısıtlanması, engellenmesi, (Örgütlenme gezileri, eylemler, bildiri dağıtımı, hukuksuz yargılama ve gözaltılar, seçilen yöneticilerin onaylanmaması vb.) durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
24. Grevlerin engellenmesi, yasaklanması, ertelenmesi, vb. durumları yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
25.  Kayyum atanan yerlerde siyasal temsilin zedelenmesi, işsizlik ve olumsuz sonuç  durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
26. İhraç, üniversite kapanması vb. nedenlerle akademik özgürlüklerin kısıtlanması veya engellenmesi durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
27.  Eğitim hakkının engellenmesi, öğrenci ihracı, yeni kayıt yaptırılmaması, ihraç akademisyenlerin çokluğu nedeniyle bölüm/ders/tez yetersizlikleri durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
28. Ebeveynlerin uğradığı OHAL hukuksuzluklarının çocukların eğitimi ve sağlığını olumsuz etkilemesi durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
29. Yurtdışında yaşayanların “başıma bir şey gelir” kaygısıyla ülkeye dönememesi, dönen bazılarının bir daha çıkış yapamaması durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
30. Ülke yurttaşlarına yönelik vize tartışmalarının / kısıtlamalarının ortaya çıkardığı zararlar vb. durumları yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
31. Gördüğü muamele nedeniyle ülkeye aidiyetinin zayıfladığı düşüncesinin psikolojik yükünün ağır olması, geleceksizlik ve güvencesizlik duygusunun ağır gelmesi durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
32. Baskı, korku ve haksızlığa uğrama riski nedeniyle bireysel ve ailevi sağlığın bozulması vb. durumları yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
33.İntihar eğiliminin arttırılması, intihar vb. ( ayrıntı için bknz. https://goo.gl/zSWrma ) durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
34.  Pasaport iptalleri, kişinin yurtdışı çıkış yasaklarının ailesini de kapsaması, pasaporta bağlı bazı hakların ve faaliyetlerin ihlali (Seyahat, eğitim, akademik araştırma, ticaret) vb durumları yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
35.  Uzun süreli iş aramaya rağmen iş bulamama, bulunan işlerde kısa süreli kalma durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
36. Mesleki uzmanlık alanını icra edememe (Hekimler, Öğretmenler, Avukatlar, gazeteciler vb.) durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
37. Mesleki sertifikaların iptal edilmesi (Güvenlik görevlileri, vb. ) durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
38.Atama için güvenlik soruşturması sonuçlarını beklemek durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
39. Akademik terfilerin ertelenmesi/durdurulması vb. durumları yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
40. Dilekçe hakkının ihlal edilmesi, dilekçelerin alınmaması veya alınıp yanıt verilmemesi durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
41.Ekonomik girişimler için izin, ruhsat vb. alınmasında zorluk çıkarılması durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
42.Görevde yükselme, uzmanlık vb. (ihraç doktorlar TUS’a giremiyor) sınavlara giriş haklarının kısıtlanması durum durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
43.Evlilik, nişanlılık, sözlülük gibi durumlardan cayılması durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
44.Sosyal medya soruşturmasına maruz kalmak durumunda kalanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
45. Suç ve cezanın kanuniliği ve şahsiliği ilkelerinin ihlal edilmesi durumlarını yaşayanlar halk, seçmen, mükellef değil mi?
46.İş bulması engellenenler halk, seçmen, mükellef değil mi?
47.İşten atılan engelliler, yakınları halk, seçmen, mükellef değil mi?
48. İşten atılma sonrası kazanılmış hakların ve ücretlerin verilmemesi durumlarını yaşayanlar,
49.  Yurtdışı eğitim burslarının, öğrenciliklerinin iptali,durumlarını yaşayanlar
50. Güvenlik güçlerinin keyfi ve bezdirici müdahaleleri, vb. durumları yaşayanlar

HALK, SEÇMEN, MÜKELLEF DEĞİL Mİ?
Referandumda ilk sinyalini aldığınız, 
Melih’inize Topbaş’ınıza mal olan bu soru Mart 2019’da sandıklarda size sorulacak. 
Bir halka bu kadar zulüm edilemeyeceğini göreceksiniz.
BİZ HALKIZ. NOKTA

4 Ocak 2018 Perşembe

OHAL-KHK İNTİHARLARI DEVAM EDİYOR

Haksızlığa uğrama ve çaresizlik düşüncesi işsizlik olgusu ile birleşince bireyler üzerinde olumsuz birçok soruna neden olmaktadır. Bireyin intihar eğiliminin artması da bu olumsuzluklardan biridir. Türkiye’de 20 Temmuz 2016 tarihinden sonra ilan edilen OHAL kapsamında bir milyonu aşan sayıda insan mağdur olmuştur. Bu kapsamda sadece işten atılan kamu emekçisi sayısı açığa alınanlar hariç tutulduğunda 115.473 kişi olarak açıklanmıştır. Son dönemlerde açığa alma ve işten atma işlemine maruz kalan kişilerde ve uzun süreli işsiz kalan kişilerde intihar vakaları ve intihar eğilimi yaygınlaşmıştır. Bu bilgi notunda OHAL Döneminde OHAL nedeniyle intihar edenlere ve OHAL KHK işsizliği nedeniyle intihar eğiliminde olanlara dair veriler sunulacaktır.
Dünya Sağlık Örgütü intihar eylemini “kişinin amacının bilincinde ve değişik derecelerde ölümcül amaçlı olarak kendine zarar vermesi” olarak tanımlamıştır. İntihar, intihar eylemi ve intihar girişimi olarak iki grupta ele alınmaktadır. İntiharlar ölümle sonuçlanır. İntihar girişimleri ise, bireyin kendisini yok etmek, zarar vermek, zehirlemek amacıyla gerçekleştirdiği intihara yönelik, ölümcül olmayan tüm “istemli” girişimleri kapsamaktadır (Harmancı, 2015).
TÜİK intihar istatistiklerine göre uzun süreli işsizlik veya ekonomik nedenlerle geçim zorluğu özellikle erkekler için önemli bir intihar nedenidir. Bir gece ansızın, herhangi bir hazırlığı olmadan aniden işsiz bırakılan yüzbinlerce kişi sosyal dışlanma, sosyal ilişkilerin bozulması, aile içi ilişkilerin bozulması ve göç gibi sorunlara ek olarak en temel geçim kaynaklarında mahrum bırakılmıştır. Buna ek olarak itibarsızlaştırılıp suçluluk psikolojisi ile başbaşa bırakılan binlerce insanın içerisinde intihar eden, intihar girişimine teşebbüs eden veya intihar eğilimi olan kişiler olmaktadır.
Gereç-Yöntem


1-      Bu çalışma kapsamında OHAL Döneminde OHAL nedeniyle intihar edenlere ilişkin verilere dair 1 Ocak 2018 tarihine kadar “medyaya yansıyabilen” intihar vakalarının analizi yapılacaktır.

2-      Medyada görünür olan intiharlara dair intihar edenlerin meslekleri, intihar ettikleri dönemler, intihar ettikleri yerler ve yaklaşık yaş grupları derlenmiştir.

3-      Darbe günü ve müteakip 5 gün şüpheli ölümler bu kapsamda değerlendirilmemiştir[1].

4-      İşsiz bırakılan yüzbinlerce işsiz yurttaşın uzun dönemli ve kendine özgü işsizlik koşulları nedeniyle intihar eğilimine dair görüşleri KESK tarafından yürütülen 10 Şubat-15 Mart 2017 tarihleri arasında yaklaşık 5.000 ihraç edilen kişi ile e-anket kapsamında derlenmiştir.

5-      İşsizlik dolayısıyla “intihar eğilimi” bizzat bu ifadeyi kullanan işsizleri kapsamaktadır. “sığıntı olma, çaresiz kalma, hak arayacak bir yolun olmaması vb nedenlerle 1) “psikolojik tedavi gördüğünü ifade eden” 2) Psikolojik Bozukluk yaşadığını ifade edenler” ve 3) Psikolojik sıkıntı yaşadığını ifade edenler intihar eğilimini pekiştiren değerlendirmeler olarak “Psikolojik Bozukluk/Sıkıntı Yaşadığını İfade Edenler” başlığında ele alınmıştır.

6-      Konu ile ilgili rapor ve diğer çalışmaların özetleri de bu kapsamda değerlendirilecektir.

7-      OHAL Döneminde; OHAL nedeniyle intihar edenlere ilişkin verilere dair 1 Ocak 2018 tarihine kadar medyaya yansıyabilen intihar vakalarının sayısı 43’dir. İntihar eden 4 kişi, bir yakını tutuklu/ihraç/açıkta olduğu için bu veriye dahil edilmiştir.

8-      OHAL uygulamaları nedeniyle intihar edenlerin 24’ü 2016 yılında, 19’u 2017 yılında intihar etmiştir.


9-      İntihar edenlerin 20’si emniyet mensubu, 6’sı öğretmendir. Mesleki olarak diğer intihar eden kişilerin meslekleri, imam, infaz koruma memuru, kaymakam, savcı, yarbay gibi meslekleri de içermiştir.

10-   İntihar eden 43 kişinin 40’ı erkektir.

11-   İntihar eden 43 kişinin 26’sı evli olup bu kişilerin 46 çocuğu olduğu tespit edilmiştir. Medeni durumu tespit edilemeyen kişi sayısı 11, bekar sayısı 5 ve 1 kişi de nişanlı.

12-  İntihar edenlerin dışında intihar girişiminde bulunan OHAL mağdurları ve ihraçlar bulunmaktadır[2]. İntihar girişimlerine dair nicel bir değerlendirme yapabilmek için yeterli veri bulunmamaktadır.  Ayrıca ihraç edildikten sonra yeni başladığı işte, iş kazası ve benzeri nedenlerle yaşamlarını yitirenler veya ihraç edilmesinin etkisiyle başlayan süreçlerden kaynaklı yaşam yitimleri de mevcuttur[3].

Sonuç olarak OHAL-KHK uygulamaları sonucunda intihar eden ve bu intiharı medyaya yansıyan kişi sayısı 43 olarak tespit edilmiştir. Yani OHAL uygulamaları bir intihar nedeni olarak gözlemlenmiştir.
İntihar vakaları genellikle ihraç ve açığa alma dönemlerine yakın dönemlerde yaşanmıştır.
İntihar vakalarında “Emniyet çalışanlarının” belirgin ağırlığı bulunmaktadır.
İntihar vakalarının önemli bir kısmı cezaevlerinde gerçekleştirilmiştir.
OHAL’in olumsuz etkilediği kişilerin ailelerinde de intihar vakaları görülmektedir.
30 yaş ve üzeri olanların intihar edenler içerisinde önemli bir ağırlığı bulunmaktadır.
Henüz intihar etmemiş ama OHAL-KHK mağduru olan önemli sayıda insan intihar eğilimindedir. KESK İhraç Araştırmasına katılanların % 0,5’i OHAL-KHK uygulamaları nedeniyle bu yönde beyanda bulunmuştur. Genel olarak ihraç edilen sayısına genelleştirildiğinde 450-500 arası kişinin bu eğilimde olduğu ifade edilebilir.
Yaklaşık 6.000-6.500 kişinin ise OHAL-KHK kaynaklı psikolojik sorunları nedeniyle sıkıntı yaşadığı ifade edilmektedir.
Hem ihraç edilenler hem intihar edenler içerisinde baskın cinsiyet erkektir.
OHAL HUKUKSUZLUĞU YAŞAM HAKKINI DEĞİŞİK ŞEKİLLERDE İHLAL ETMEKTEDİR.
 Raporun tümüne ve kaynakçasına erişmek için linki tıklayınız.

3 Ocak 2018 Çarşamba

Memur Zamlarının Belirlendiği Aylarda Enflasyon Düşük Çıkıyor, Hikmet-i İlahi işte...

Kamu emekçileri 2010 yılından bu yana zam alamamaktadır. Çünkü alınan ortalama zam oranı hem enflasyon oranının altında hem açıklanan enflasyon ile kamu emekçilerinin enflasyonu aynı değil.
Bunu teslim ettikten sonra başlıkta ifade edilen ilginç duruma da dikkati çekmek lazım. 
  
Kamu emekçilerinin zamlarının ve enflasyon farklarının belirlendiği aylarda (Haziran-Temmuz ve Aralık) enflasyon negatif çıkmakta çoğunlukla... Aşağıdaki tabloda pembe ile gösterilen dönemlerin bu üç ayda yoğunlaştığı görülmektedir. 

Bunun bilimsel açıklaması:)) el de avuçta bişiy kalmıyor. Talep düşüyor şeklinde de:))) açıklanabilir:)

Kaynak:TÜİK

Yalnız geçen yıl asgari ücretliyi enflasyona ezdirmedik diyenlerin yalancı olduğu da tescillenmiş oldu. 2017 Yılında Asgari Ücrete Yapılan Zam Oranı % 8 olup artış 1300 TL'den 1404 TL olmuştu. Bugün ortaya çıkan 2017 yılı enflasyon oranı (11,92) göstermektedir ki Asgari Ücretli reel olarak yoksullaşmıştır. Verilen zam oranı ile enflasyon arasında YAKLAŞIK % 50 FARK VARDIR.
Asgari Ücretli 2017 yılında enflasyona ezdirilmiştir. Benzer bir durumun bu yıllık artışta da yaşanabileceği bir eğilim içerisindeyiz. OHAL DEVAM ETTİĞİ SÜRECE HERKES YOKSULLAŞIR. HERKES'İN İÇERİSİNDE "TOPLUMUN PARAZİTİ SERMAYE SINIFLARI YOKTUR"



Memurlar açısından durum daha da vahimleşiyor. Memurlar 2017'de cari olarak % 5,6 zam aldılar ortalama olarak. Ama açıklanan enflasyon bunun % 113 üzerinde.


Memursenin tüm iş kollarında y-etkili sendika olduğu bir yerde bu farkın artması doğaldır. OHAL, KHK, İhraçlar kamu emekçilerinin reel yoksullaşması için "allahın lütfu bir durum sağlıyor."





2 Ocak 2018 Salı

Asgari Ücret ve Sıfır Otomobil Problemleri: Bakan Yardımcısının Foto-Sentez Önerisine Hayır

Laf açılmışken "otomobil'in" nemenem bir şey olduğunu 80 yıl önceden gören ve "otomobilli yaşam"ı yazan İlya Ehrenburg'a saygılar sunalım. Geçen yüzyıl başında insanlık tarihinin tüm alanlarına tesir eden “tekerlek üzerindeki hızlı aracın” öyküsü, geldi işçilerin asgari ücretlerine dayandı. Bakan yardımcısı kontenjanını dolduran bir Çavuşoğlu 42 aylık asgari ücretle “sıfır otomobil” alınabileceğini vazetti. OHAL Hukuksuzluğu nedeniyle 62 kere kapatılan Sendika Org’un haberine göre[1]  bakanın yardımcısı olan bu zatın hangi bakanın yardımcısı olduğuna değinilmemiş. Bu yönüyle habercilikte sendika orga bir eleştiri yapabiliriz. Muhteşem Ehrenburg ise toplumsal hayattaki değişimi otomobil ekseninde anlatan ve bunu yaparken üretim ilişkileri, işçilik, keşifler, petrol, lastik,  kauçuk vb. otomobil üretimiyle ilgili tüm başlıkları neredeyse atlamayan bir şiir roman yazmıştır. Bakan yardımcısının söz konusu kitabı toplumsal sorumluluk projeleri kapsamında okuması zorunludur.

Sayın Bakan yardımcısının işini kolaylaştırmak adına, kitabın özetlerini piyasada bulabileceğini ifade edelim. Ama Bakan yardımcısının göz ardı ettiği hususları göz ardı edemeyiz. Hadi bakan yardımcısının dediği mucize gerçekleşti. Asgari ücretli “fotosentezle beslenme ve  barınma ihtiyacını karşıladı ve 42 ay sonra pırılı pırıl sıfırladığı arabasını aldı”
Bakan yardımcılarını bakanlar kuruluna almıyorlarsa haberi olmayabilir Sayın Çavuşoğlu’nun. Buradan duyurmaya çalışalım. Önceklikle asgari ücret minibüs parası kadar zam yapıldı. Yani günlük 6,6 TL. Bununla birlikte “su ve havası bedava olan” Sıfır bir aracın;

1. Motorlu taşıtlar vergisi en az yarım asgari ücret kadardır.
2. Sıfır otomobillerde zorunlu trafik sigortası ve kasko bir asgari ücrete yakın.
3. Trafik cezaları bütçe açığını kapatmanın bir aracına dönüşmüşken araç almak kimin haddine.
4.     Park parası
5.     Lastik değişimi, değiştirmezsen cezası
6.     Yıllık bakım
7.     Otopark mafyası vergileri
8.     Muayane ücretleri (Katılım payı)
9.     ….

Asgari ücret artışı, kedilerin mevsimi gibi yılda bir dönem ...  
Yakıt gideri :))) ise sistematik zamlanıyor…. 
Bazen günde 5 vakit zam (aslında zam değil onlar güncelleme:I) alan araç yakıtları bakan yardımcısının gündemine girer mi bilmiyoruz. Bakanlar kurulunu vergi güncelleme yetkisinin sınırsızlığı için bir KHK'lik canı yeter... 

Siz asgari ücretliyseniz, Bakan Yardımcısına aldanıp araç işine girmeyin. Foto-sentezle yaşamak zorunda kalırsınız. Tıpkı alım gücünün üzerinde 15 yıl eve giren ama evinde huzur kalmayan milyonların durumu gibi… 42 Ay ömrünüzün 3 yılından fazladır. 

Geçen gün ömürdendir. Gün geçirmeden İlya Ehrenburg’un “otomobilli yaşam” kitabını okuyun. Zaten Bakan yardımcısını boşvereceksiniz o zaman.



 Acaba Henry Ford'un işçileri kendi ürettikleri otomobillere sahip olmak için 42 ay çalışıyor muydu? Bu konuda OHAL Komisyonu bir araştırma yapsın. Başka bir iş yapmıyor Çünkü.






30 Aralık 2017 Cumartesi

Asgari Ücretli Neden Zam Almadı? Asgari Ücretli Kişi Başına Düşen 10 Bin Dolardan Haberdar mı?

AKP bir sermaye partisidir ve OHAL KHK rejimini emeğin reel ücretlerini düşük tutmak için uzattıkça uzatıyor. Bu kapsamda yüksek enflasyon ve kur oynaklığı işsizleri ve düşük ücretlileri yoksullaştırma politikası olarak uygulanmaktadır. AKP ne işsizliği ne de enflasyonu düşürme yaklaşımı içerisinde değildir. Sözel olarak ifade edilen "faiz karşıtlığına" rağmen uygulanan temel politikalar daha çok rant için faizlerin yükselmesi ile sonuçlanmıştır. AKP emekçilerin lehine birşey yapmayacağını aşağıda maddelenen pratiklerle ispatlamıştır; 

1- Bireysel emeklilik sisteminin cebri hale getirilmesi,
2- Kiralık işçilik uygulamasının legal hale getirilmesi, (Güvencesiz Esnekliğin! yaygınlaşması)
3- İşsizliğin azaltılmaması, yüksek oranlı genç işsizliği, yüksek NEET,
4- Sürekli enflasyon farkı alınması/reel zam alınmaması,
5- İşsizlik sigortası fonunun işçi ve işsizler lehine kullanılmaması,
6- Kıdem tazminatı ile ilgili dava ve diğer süreçlerin çok uzun sürmesi,
7- Çalışma saatlerinin çok uzun olması,
8- Tarım dışı alanda bile yaygın (%22 üzeri) kayıtdışı istihdamın olması,
9- İşçi sağlığı ve güvenliği alanında gerekli çalışmaların yapılmaması,
10- Taşeron çalışmanın yaygınlaştırılması,
....

% 12,98 olarak açıklanan "Kasım Dönemi sonu" yıllık enflayon 3 Ocak günü muhtemelen % 13-14 bandına çıkacak. Bu orana rağmen 1.404 olan asgari ücretin 1.603 olarak açıklanması reel zam alınmaması anlamına gelmektedir. An itibariyle enflasyon zaten % 14'e yaklaşmıştır yani yapılan zam sadece enflasyon kaybını gidermektedir. Muhtemeldir ki daha da yükselecek olan enflasyona karşı yoksullaşan asgari ücretli korunmayacaktır. 

Asgari ücretli günlük 1 dolar bile zam almamıştır. Şayet 2018 yılı için ortalama döviz kuru 3,98 olacaksa günlük ortalama asgari ücret 13,4 dolar olacaktır. 2017 yılı için bu değer 12,8'dir. 2016 yılında önceki seçim vaatleri ve CHP'nin ilgili siyasetinin etkisiyle artan 14,4'e yükselen asgari ücret dolar kuru artışı etkisi nedeniyle 2 yıldır aynı seviyeye yükselememiştir. 


Her ne kadar ülke ekonomisinin 2017'de büyüme gösterdiği ifade edilse de söz  konusu büyümenin nitelikli bir istihdam koşulu sağlamadığı, işsizliği azaltmadığı ve yoksullaştıran bir büyüme olduğu ifade edilmişti. Asgari ücretlinin yoksullaşması son bir yıl içerisinde gelir dağılımdaki adaletsizliği gösteren gini kat sayısındaki olumsuz eğilimle de ortaya çıkmıştır. OVP'ye göre de azalan "kişi başına düşen gelir verileri" bu kişilerin asgari ücretli olması durumunda daha da çarpıcı bir hal almaktadır. Asgari ücrtlilerin ortalam gelire göre gelirleri aşağıda gösterilmiştir. 

        Kişi Başına Düşen Gelir ve Asgari Ücretlinin Geliri (Yıllık, USD)

Yukarıdaki tablo göstermektedir ki asgari ücretli bu ülkede yoksul kalmaya devam edecek ve en zengin ile en yoksul arasındaki makas iyice açılacaktır. Kişi başına düşen gelirin 2018 yılında 11.409 yükseleceği OVP ile öngörülmüştür. Her ne kadar 2014 yılı verisinin altında bir değer ise de söz konusu asgari ücretliler için durum daha vahimdir. Asgari ücretli nufüsun artmasına rağmen ortalama gelirin yeterince artmaması gelir dağılımında kısa ve orta vadede oluşacak daha derin bir adaletsizliğin işaretleri olarak okunabilir. 

Asgari ücret günlük 6,6 liralık bir artışla günlük 53 TL'ye  yükselmiştir. Bu yönüyle SGK Eylül ayı verilerine göre 14.547.574 sigortalının ortalama günlük kazancı 96,71 TL'dir. Bu veri bile göstermektedir ki asgari ücretli emeğinin karşılığını alamamaktadır. Ortalama ücretten % 45 daha düşük ücret alan yaklaşık 6 milyon asgari ücretli, bu sömürüyü durdurmalıdır. Bunu durdurmanın ilk adımını referandumda siyasal iktidarı "mühürsüz oylara" muhtaç bırakma şeklinde gösteren asgari ücretli; devamını ilk sandıkta emek karşıtı bu siyasal iktidarı tasfiyesi ile gösterecektir. 

  









29 Aralık 2017 Cuma

ASGARİ ÜCRETLİYE GÜNLÜK MİNİ-BÜS PARASI KADAR ZAM VERİLECEK Mİ?


Tüm nüfus kesimlerini ilgilendiren bütçe ve asgari ücret tartışmaları nedeniyle Aralık ayı emeğin koşullarının belirlendiği bir aydır. Geçen hafta, son hali verilen bütçede dolaylı vergilerin % 70’e varan ağırlığı nedeniyle ve yeni yılda “enflasyon, zam ve yeniden değerleme” etkileriyle de neredeyse her şeyin pahalılaşacağı bir döneme girilmektedir. Özellikle 2010’lu yıllarda emek açısından geçim koşullarının açık bir şekil kötüleştirildiği söylenebilir. Halen uygulanagelen OHAL döneminde ise bu kötüleşmenin derinleştiği açıktır. Neredeyse tüm çalışanların koşulları AKP döneminde olumsuz etkilenmiş ve reel ücretleri azalmıştır.
2010’dan bu yana AKP hükümetlerinin emeğin kazanılmış haklarına yönelik sistematik bir saldırı politikasını uyguladığı görülmektedir. AKP, bireysel emeklilik sistemine katılımı cebri hale getirmiş ve tüm çalışanları rızasız bir şekilde bu sisteme dahil etmek amacındadır. Milyonlarca çalışan zorla sokulduğu bu sistemden çıkmıştır. AKP iktidarı yine cebren BES sistemi için çalışmalarına devam etmektedir.
 AKP Hükümeti, Kiralık işçilik uygulamasını legal hale getirmiş, önceden yasadışı olan “insan kiralama faaliyetini“ suç olmaktan çıkarmıştır. Bu uygulamanın yaygınlaşmasından bu yana güvencesiz esnekliğin yaygınlaşmış ve kayıt dışılık artmıştır. Son bir yılda kayıt dışılık oranı % 40’ların üzerinde seyretmektedir. İşçilik geçici hale getirildikçe işsizlik kalıcılaşmıştır.
 Yine birçok konuda “başarı efsaneleri” inşa eden AKP, işsizlik oranları konusunda başarısızlığını, resmi verilerle ortaya koymuştur. 2001 krizinin etkilerine rağmen AKP iktidara geldiğinde % 10 bandının altında olan işsizlik oranı azaltılmamıştır. Özellikle genç ve kadınlarda çok yüksek oranlı işsizlik yapısal bir hal almıştır. “Ne işte ne okulda gençler” olarak ifade edilen NEET oranı 2017 ortalaması (%24,5) gençlerdeki vahim durumu daha açık ortaya koymaktadır.
 Söz konusu emek olunca AKP sermayeden yana tavır almaktadır. Bunun bir örneği de işsizlik sigortası fonunun işçi ve işsizler lehine kullanılmaması ve fondan yapılan harcamaların sadece % 30’unun işsizlik ödeneği olarak verilmesidir. Bu kapsamda artık neredeyse sadece işçilerden toplanan fon değişik adlar altında işverenlere aktarılmaktadır. Kıdem tazminatı ile ilgili dava ve diğer süreçlerin çok uzun sürmesi ve her defasında işçiler aleyhine bir teklifle konunun yeniden tartışılması AKP’nin tutumunu göstermektedir. Türkiye, ortalama çalışma saatlerinin AB ve OECD verilerine göre en uzun  olduğu ülkeler arasındadır. Tarım dışı alanda bile yaygın (%22 üzeri) kayıtdışı istihdamın olması, işçi sağlığı ve güvenliği alanında gerekli çalışmaların yapılmaması veya düzenlemelerin ertelenmesi bir politika tercihi halini almıştır.
 Gündemde olan “Taşeron çalışmasının” AKP döneminde yaygınlaşan bir “eğreti istihdam tipi” olduğu görülmelidir. AKP kamu alanında bile “kadrolu” çalışmayı ortadan kaldırmak ve sözleşmeli istihdamı yaygınlaştırma ve herkesi, “güvencesi azaltılmış statülere” dağıtma hedefinde olduğunu hükümet programlarında defalarca ifade etmiştir. Bu yönüyle KHK ile “taşerona kadro” uygulaması da yeni mağduriyetlere neden olacak binlerce işçi; sınav, güvenlik soruşturması, emeklilik ve diğer nedenlerle işsiz bırakılacaktır. Bu yönüyle taşerona kadro uygulamasının KHK ile yapılması, dolaylı bir ihraç olarak görülebilir. 
 Asgari ücretliden “fedakarlık” bekleyen siyasal iktidar bütçe politikaları kapsamında; Savunma/Güvenlik harcamalarının payını son 10 yıl içerisinde en yüksek payını vermiştir. Bütçede eğitim ve sağlığa yapılması hedeflenen harcamalarının payı son 5 yıldır azalış göstermektedir. Genel olarak kalkınma ve refah için önemli olan yatırım harcamalarının payı son 4 yıldır azalış göstermektedir. Bu yönüyle bir örnek olması amacıyla personel giderleri dahil tüm üniversitelere ayrılan toplam bütçe Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bütçesinden daha azdır.
Tüm bu veriler göstermektedir ki siyasal iktidar asgari ücretlinin yaşamını nasıl sürdürüldüğü ile ilgilenmemektedir. 2017 yılında 100 TL devlet teşvikiyle (yani halktan alınan vergilerle) 1.404 TL olan asgari ücret TÜİK ve TÜRK-İŞ’in “açlık sınırı” altında bir ücrettir. İronik bir şekilde Memur-Sen bile açlık sınırının 2017 yılı Ağustos dönemi için 1.709 TL olduğunu açıklamıştır.
Asgari ücretle çalışma Türkiye’de istisnai bir durum değildir. Kayıtlı istihdam edilenler çok yüksek bir oranda “asgari” ücretle istihdam edilmektedir. AKP’den önce “ücretlilerin” milli gelirden aldığı pay % 50’ye yakınken 2017’de bu pay % 30’a yaklaşmıştır.  Ücretliler içerisinde de “yevmiyeliler ile birlikte” en olumsuz koşullarda çalışanlar asgari ücretlidir. Yukarıda da ifade edildiği gibi asgari ücretlinin Türkiye’de çalışırken yaşadığı tek sorun ücretinin “asgari” olması değildir. 
Enflasyonun iki haneli olduğu bir yerde zammın enflasyon altında kalması reel yoksullaşmayı derinleştirecektir. Asgari ücretli 2017 yılında 104 liralık zam alarak yıllık enflasyonun altında çalıştırıldı. 2016’da % 8,53 olarak açıklanan enflasyon son 12 aylık ortalamaya göre Kasım ayında 10,87 olarak açıklanmıştır. Önceki kasıma göre bu oran daha da yüksek olup 12,98’dir. Bu verilere göre asgari ücretlinin zam aldığını varsaymak için enflasyon oranlarının üzerinde bir artış sağlanmalıdır.
Asgari ücretliye reel olarak “sıfır zam” verilmesi ancak enflasyon oranlarında cari artış ile mümkündür. Verilecek cari artış 150-200 TL arasında olursa asgari ücretli reel zam almamış olacaktır. Enflasyon oranlarının altında bir cari artış ise asgari ücretlinin yoksulluğunu derinleştirecektir. Açlık sınırının üzerinde ve reel zam verilmiş bir asgari ücret 1.800 TL’nin altında olmamalıdır. Bu yönüyle DİSK ve TÜRK-İŞ’in teklifi (2.300 ve 1.893) insan onuruna yakışır iş ve yaşam için gerekli asgari ücret bandını göstermektedir. TÜRK-İŞ teklifinin TÜİK verisi olması ayrıca asgari ücretin asgari ne olması gerektiğini göstermektedir.

Önceki yıl asgari ücret artışı günlük 1 Doların altında gerçekleşmişti. Bu yıl için de cari artışla asgari ücretin 1.550 olması durumunda artış yine bir doların  altında kalacaktır. Bu artış asgari ücretlinin günlük minibüs/ulaşım giderini bile karşılayamamaktadır. Yani işçi, işveren ve devlet temsilcilerinin “Asgari Ücret Tespit Komisyonunda” kaçıncı kez bir araya gelişi hepi topu bu kadardır. 
Asgari ücretli minibüs parası alacak mı? Alamayacak mı? 2009 krizinden bu yana yapılan cari artışlara göre asgari ücretlinin toplam günlük ücret artışı minibüs/ulaşım giderinin altındadır. 7 Milyon çalışanı doğrudan ve tüm çalışanları dolaylı olarak etkileyen bu karar 29 Aralık 2017’de açıklanacak ve 2018’de uygulanacak. 

Not: Bu yazı Bianet'te 28.12.2017 tarihinde yayınlanmıştır.

21 Aralık 2017 Perşembe

Taşerona Kadro Kimleri Kapsamıyor?

AKP iktidarının 17 yıllık tarihi, söylemleri ve emeğe yaklaşımı göstermektedir ki "verimlilik, performans, memur ahlakı, esnekleşme, bütçe yükü, karadelik..." gibi temalarla çalışanlara yönelik sistematik hak kayıpları yaşatılmaktadır. Bu kapsamda AKP'nin sistematik hale getirdiği temel hak kayıpları;

1- Bireysel emeklilik sisteminin cebri hale getirilmesi,
2- Kiralık işçilik uygulamasının legal hale getirilmesi, (Güvencesiz Esnekliğin! yaygınlaşması)
3- İşsizliğin azaltılmaması, yüksek oranlı genç işsizliği, yüksek NEET,
4- Sürekli enflasyon farkı alınması/reel zam alınmaması,
5- İşsizlik sigortası fonunun işçi ve işsizler lehine kullanılmaması,
6- Kıdem tazminatı ile ilgili dava ve diğer süreçlerin çok uzun sürmesi,
7- Çalışma saatlerinin çok uzun olması,
8- Tarım dışı alanda bile yaygın (%22 üzeri) kayıtdışı istihdamın olması,
9- İşçi sağlığı ve güvenliği alanında gerekli çalışmaların yapılmaması,
10- Taşeron çalışmanın yaygınlaştırılması,

Bu 10 madde iktidara geldiğinden bu yana AKP'nin istihdama temel yaklaşımlarını gösteren "istihdam stratejileridir." Son yıllarda "Taşerona kadro" tartışmaları kapsamında verilen sözünün gerçek anlamda tutulması yukarıda ifade edilen "emeğe düşman" stratejide bir gedik açacaktır. Bu konuda; kamuda kadrolu ve güvenceli çalışma başta DİSK ve KESK olmak üzere sendikaların yıllardır mücadelesini verdiği bir durumdur. Bu yönüyle bir lütuf değil emekçinin alınteri gaspının sonlandırılmasıdır. Aracılara ihalelerde verilen halkın vergilerinin emekçilere gitmesidir. Siyasal istismarın önüne geçilmesidir. Yani "kadroya geçiş" emekçiler açısından tartışmasız olumlu bir uygulama olacaktır. 

Ancak yukarıda çerçevesi sunulan AKP istihdam stratejisinin OHAL fırsatçılığı ile birleşen yaklaşımı şimdiden birçok emekçiyi kadro dışı bırakma eğilimini ortaya koymuştur. Kendisi taşeron çalışmayı hem özelde hem de kamuda yaygınlaştıran bir AKP, 150.000 kamu emekçisini OHAL KHK'leri ile işsiz bırakan bir AKP; "900.000 taşeron işçiyi kadroya geçireceğiz" diye çıktığı yoldan caymaya başlamıştır bile. 

Öncelikle ilgili düzenlemenin "Kanun" ile değil "Kanun Hükmünde Kararname ile" yapılacağı deklere edildi. Bu yıl içerisinde  ilgili düzenlemenin çıkarılacağı ifade ediliyor. Yani 10 gün içinde çıkacak düzenlemeden başta taşeron işçilerin, ilgili sendikaların, siyasi partilerin, meclisteki milletvekillerinin haberi yok. Hatta Bakanlar Kurulunun önemli bir kısmının haberi yok. Ama bir milyon emekçiyi, aileleri ile birlikte milyonlarca yurttaşı ilgilendiren düzenleme "yıldırım hızı" ile çıkacak... Bu da yine bir AKP klasiği olarak not edilmelidir. 600 gündür yerine getirmediği sözü, konunun muhataplarına danışmadan, tartışmadan ilgili tarafların görüşlerini almadan "ben yaptım, oldu"  havasıyla çıkaracaklar. 

Asıl soru-n ise bu düzenleme ile kaç yüzbin kişinin "işsiz bırakılacağı" Nasıl derseniz? Özetle;

1- 900.000 diye çıkılan yolda yaklaşık yarısı oranında taşeron işçi 657'nin kapsamında işçi kadrosuna zaten alınmayacak. Daha çok il özel idareleri ve belediyelerdeki taşeron işçiler için ilgili iktisadi teşekkül kapsamında "kadrolu değil" "sözleşmeli işçi" olunucak. Bu durumda iktisadi teşekkülü olmayan veya olup da "potansiyeli" yeterli olmayan yerlerde kısa ve orta vadede işçiler azaltılacaktır. En kitlesel işçi azaltımı buralarda yaşanacaktır. Ayrıca yerel seçimlerde siyasal istismara açık bir alan daha da genişlemiş olacaktır. Bu alanda 400-500 bin kişinin kadroya geçmediği ifade edilebilir.

2- Emekli olup geçinemediği için taşeron işçiliği yapanların işine son verilecek. 

3- Sınav kesinlikle yapılacak deniyor. AKP'nin sınav performansını açıklamaya gerek yok. Sınav "eleme" amacıyla yapılan bir uygulamadır. Herkese kadro verilecekse sınav anlamsızlaşır. Dolayısıyla yüzbinlerce farklı meslek, yaş, eğitim düzeyi olan bu taşeron işçilere nasıl adil bir sınav uygulanacağı muammadır. Bu konuda herhangi bir düzenleme yoktur. Sınavın merkezi mi, kurumsal mı; sözlü mü- yazılı mı, meslekle ilgili mi yoksa genel bilgileri test eden bir şey mi belli değil. Bu yönüyle AKP bir yeni siyasal rant alanı peşindedir. Taşeron işçilerin emeği yeniden pazarlığa açılacaktır. Kaç seçimdir yerine getirilmeyen söz önümüzdeki yerel seçimlerin de malzemesi olacaktır. "Sınavı geçemeyenler" kaç bin kişi olacak bilinmemektedir, çünkü nasıl bir sınav olacağı blinmemektedir. 

4- Asıl sorunlu başlıklardan biri de son günlerde gündem olan "Güvenlik Soruşturması". OHAL döneminde, İŞKUR bünyesinde uygulanan Toplum Yararına Program kapsamında adı kurada veya noter çekilişinde çıkan bazı emekçilere daha sonra "güvenlik soruşturman temiz değil" diyerek insanların hak ettikleri işlere gitmeleri engellendiği ifade edilmektedir. Bunun gibi taşeron işçilerde de aynı gerekçe ile muhtemelen binlerce kişi işsiz bırakılacaktır. 

Özetle taşeron düzeninin mimarı AKP, bu düzenin ekmeğini az yemedi ve yemeğe devam edecek. Önce işsiz bırakıp sonra işe alır gibi yapıp daha sonra işe alacam deyip en son işe aldığında "kadro yetersizliği" "sınav" "güvenlik soruşturması" gibi gerekçelerle yeniden işsiz bırakılacak binlerce kişinin kaderi çıkacak KHK'ye bağlanmış durumda.

Hangi hak kayıplarının yaşanacağı çıkarılacak düzenleme ile netleşecektir. 




Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...