4 Mart 2017 Cumartesi

Enflasyon İki (DUBLE) Haneli; Birisi Kiralık, Birisi HAYIR Demek İçin...

Sadece duble yol edebiyatının ülkeyi getirdiği çıkmaz yol duble enflasyon... Enflasyon Ücretlileri Vuruyor. Bir duble içelim derseniz vergi oranı % 70'lerin üzerinde... İçme mübtelası olanlar içmeye ara verse vergi sistemi çökecek... Biz dubleye dönelim... 

Ülkenin en istikrarlı olduğu iddia edilen alan olan ekonomi, 2009 krizinden beter sinyaller veriyor. Özetle döviz kuru, işsizlik oranları ve enflasyon artarken cari açık, bütçe açığı ve tasarruf açığı devam ediyor. Bu kötüye gidişin önemli bir nedeni siyasal istikrarsızlık ve öngöremezliktir. Gelinen aşamada hem üretici hem tüketici boyutuyla acı reçete uygulanmaya başlamıştır bile. Üretici daha az kazanıp daha sık iflas edecek, tüketici daha az tüketip daha çok çalışacak, özetle yoksullaşması derinleşecektir. İktisadi körlüğün belirtileri çok sık tekrarlanmakta ve ders alınmadığı için dert alınmaktadır. 



TCMB 19 Ocak 2017 tarihinde Ocak ayı TÜFE beklentisi 1,44, yıllık TÜFE beklentisi ise 8,48 olarak açıklanmış ancak 3 Şubat 2017 tarihinde ise gerçekleşme sırasıyla 2,46 ve 9,22 olarak gerçekleşmiştir. Beklenti ve tahminlerden daha kötü gerçekleşmeler son 7 aylık ülke ekonomisinin temel eğilimi olmuştur. Nitekim ‘Ocak ve Şubat aylarında 9,22 ve 10,13 şeklinde açıklanan Tüketici enflasyonu izleyen aylarda da artarak devam etme eğilimdedir. Merkez Bankası ve TÜİK’in reel ekonomik durumu gizleme eğiliminde olduğu da “enflasyon gündeminin” başlıkları arasındadır. Ne kadar örtülebilir bilinmez ama 2017 yılı için enflasyon beklentisinin % 11'i aşacağını söylemek için iktisatçı olmaya gerek yok. Gerçekleşme % 11 iken hedeflenen % 5, Memurun aldığı ortalama zam % 5,... Öngörüsüzlük mü bir tercih mi... Tartışılmalı... Memur-Sen'in imza attığı yıllık TİS Şubat ayında amiyane tabirle fıs olmuştur. Memursen yönetiminin memurlara maliyetini bir yazıya sığdıramayacağımızdan onları TİS'e havale edelim. Gelelim merkez bankasına...

İddia odur ki; "TCMB, 2001 krizi sonrası enflasyon “hedeflemesi” dönemine girmiştir. Türkiye’de 2002-2005 örtük enflasyon hedeflemesi ve 2006 sonrası da resmi enflasyon hedeflemesi dönemi olmuştur". “Tek haneli enflasyonun” sağlanması hedeflenen bu yapıda fiyat istikrarı “sosyal istikrarın” temeli varsayılmıştır. "Enflasyon hedeflemesi “rejimi” herhangi bir ara hedef kullanmaksızın, doğrudan enflasyonun kendisini hedeflemektedir" "Dünya genelinde merkez bankaları rakamsal bir hedef ilan ederek bu hedefe ulaşma konusunda güçlü bir taahhüt oluşturmakta ve hedefe ulaşılamaması durumunda kamuoyuna hesap vermekle yükümlü olmaktadır." Tırnaklı cümleler Merkez Bankasının sitesinden parlak cümleler...

Ancak Türkiye’de hedefle gerçekleşme arasındaki bant gittikçe genişlerken, enflasyon “hedeflemesinin” amaçlarını gerçekleştirmediği ve bu hedefin emekçilerin ücret zammı taleplerine karşı kullanıldığı görülmektedir. Siyasal iktidarın merkez bankasına baskı yaptığı kamuoyunun bilgisi dahilindedir. Hükümetle birlikte hedeflenen enflasyon oranlarında gerçekleşen sapmalar; hedeflerin gerçekçi belirlenmediğini, yönlendirme ve manipülasyon içerdiği, ileriye dönük emekçilerin zam taleplerini kısıtladığını göstermektedir. 2002 yılından bu yana AKP hükümetleri ve TCMB’nin hedeflediği (Örtük ve Açık) enflasyon değerleri negatif yıllar dahil edildiğinde bile ortalama % 49 sapma göstermiştir. Açık enflasyon hedeflemesi yapılan 2006’dan sonra bu ortalama sapma artarak % 69 olmuştur. Bu kadar sapma ancak kasıtlı olur, ya da hedef belirlerken realiter körlükle... 

2016 yılında hedef sapması oranı % 71 iken, OHAL ve referandum sonrası olumsuz eğilimler bu oranı daha da saptırarak 2017 için % 120 oranında sapma şeklinde göstermektedir. 2018 ve 2019 yılları güncel istikrarsızlık ve belirsizlikler nedeniyle tahmin edilebilir değildir. İlginç olan şu ki döviz kuru 2006'da kaç idi, şimdi kaç... ama hedef % 5 imiş... Bu süreçte ülkede neredeyse değişmeyen tek ekonomik gösterge "hedeflenen enflasyon" .. 

Tahmin veya hedeflemelerin reel olması için kısa ve orta vadeli program ve taahhütlerin yaklaşık değerlerde yerine getirilmesi gerekmektedir. AKP hükümetlerinin Orta Vadeli Programlarında (OVP) belirtilen tüm tahmin ve hedefler 2011 yılından bu yana düzenli bir şekilde tutmamaktadır. Bilimsel bir yöntem içermeyen, temel ekonomik göstergelerde emeği göz ardı eden ve reel ekonomik durumu “temenniler ve talimatlarla” düzeltebileceğini iddia eden "ulusal istihdam stratejisi (UİS)" gibi stratejilerin ve OVP’ler gibi programların ülke ekonomisini getirdiği yer çöküştür. Ülkenin içinde bulunduğu siyasal şiddet ve kutuplaşma durumu öngörülmeden, OHAL rejimi terkedilip asgari hukuk düzenine dönülmeden “ekonomide işlerin düzeleceğini ummak ” en basit eleştiriyle iktisat ve siyasete dair bilgisizliktir. Resmi söylemin aksine OVP’ler falcıların “üç vakte kadar” açıklamalarını geçmiştir . Örneğin Ekim 2016’da ilk OHAL döneminin sonunda açıklanan OVP’ye göre Türkiye’nin büyüme oranı 2017 için 4,4 değeri, enflasyon oranı için ise 6,5 değeri açıklanmıştır . Üç yıllık perspektifle hazırlandığı iddia edilen “metin” üç ay içinde yıl bitmeden kadük kalmıştır. Ocak ve Şubat Ayları TCMB Beklenti Anketi ve Enflasyon Raporu verileriyle ekonomik büyüme verileri aşağı yönlü enflasyon verileri ise yukarı yönlü revize edilmiştir. Ekonomide bir panik havası olduğu, iyileşme sinyallerinin 2017 yazında görünebileceği temenni edilmektedir. Ancak dün açıklanan enflasyon verileri TÜFE 10,13 iken Yİ-ÜFE 15,36 şeklindedir. Bu açıklamalar üzerine son iki haftadır artmayan döviz kuru yeniden artış göstermiştir. Bu artışlar en çok ücretli kesimi olumsuz etkilemektedir. Bu seneki kira artışları % 12'den aşağı olmaz. Gıda fiyatlarındaki artış genel artıştan daha yüksek. Ama ücret artışı yandaş sendikaların yönetimine emanet... 

Enflasyon yoksulları daha yoksul, zenginleri daha zengin yapar... Zenginlerin referandum da fikri önemli değil, Çünkü toplam seçmenin % 5'ini oluştururlar en fazla. Yoksulun ise Hayır'ı kendine olacak.!!!.


2 Mart 2017 Perşembe

Domuzların Uçmasını ve "İyi" Ekonomik Gelişmeleri Bekleyelim...

Bu Bİ Tuzağı mı veya OHAL yazı çetin geçti, bakalım kışı nasıl geçecek...?

Bi mani olmazsa yarın (03.03.17) saat 10'da TÜİK, Şubat "Ayı" enflasyon verilerini açıklayacak. Geçen ay açıkladığı 9,22 oranının artık iki haneli olmama olasılığı güneşin doğmama ve domuzların uçuşa geçebilme olasılığı kadar... Olmayacak diye bir şey yok... İnsan türü domuz türünü seviyor yemekte, evcil hayvan olarak değil. Toplu kıyım sistemleri hayvan hakları savunucularının gündeminde.  Güneş dediğiniz yıldızın da bir ömrü var ve domuzlar içinse evrim devam ediyor:), insandan kurtulmak için uçmayı öğrenebilirler. Bu milenyum olmazsa bi sonrakine...

Tabi bu gelişmeler sıradan yurttaşlar için olumlu gelişmeler değil, güneşin doğmaması veya yanlış yerden doğması zaten kıyamet alameti olarak kodlanmış... Enflasyon meselesi de doğal bir artış sergilemek zorunda artık. Yazın güneşi altında turizm sektörünün fazla kuru-ması, üstüne döviz kuru-nun dengesizleşmesi, üstüne üstlük geleneksel aylık "kuru-nun yanında yaş da yanmış olabilir ihraç şenlikleri" gelince enflasyon, işsizlik ve bu iki kötü arkadaşın meşru çocuğu yoksullaşma domuzların çamur sevgisi kadar doğal sonuçlardır. 

İstikrar diyenlerin dengesizlik hapşırdığı bir ekonomik yapıdayız. TÜİK daha kötüsünü açıklayana kadar 2016'da en kötü işsizlik oranı olan 12,1 olarak bekliyor. İŞKUR'un TYP'lerine başvurularda rekorlar kayıt altına alınmadığı için kırılan rekorların bilgisinden toplum mahrum kalıyor. "İşsizlik nasıl azaltılamaz" üzerine çalışma yapmak isteyen ihraç akadeMİSyenler, "milli istihdam seferberliği (MİS) kapsamı'nda" yapılanları da inceleyebilir. Ancak Türkiye'de istihdam, Ulusal İstihdam Stratejisi'ne konu olduğu günden beri yerinde sayıyor. Tanrı hiçbir kulunu proje konusu, ve hiçbir sorunu da Strateji meselesi yapmasın... Demek ki trajik bir stratejik yaklaşım var ki, eğitimli (mezun sayısı manasında) sayısının artması ne çalışma koşullarını düzeltiyor ne de insan onuruna yakışır bir iş sağlıyor. "İş çok aslında çalışmak isteyen yoğ" diyen "ağbilere" de cevaben "Hakketen  iş zibil gibi, çok, ama ücret istemezsen" denilebilir. Ücret politikası oluşturulmadan stratejik bir istihdam politikasının olacağını sananlar, talimat vererek işsizliği, kayıtdışılığı azaltacaklarını sana-dursunlar. "Samanı bile ithal ediyoruz" geyiğine girmicem...

Gel gelelim fiyatlar genel düzeyi yukarı yönlü genel bi düzeysizlik eğilimi içinde... sanki grafikleri domuzlar yalamış da tik tik kalmış.. tabi ki sosyal bir mevzu olmasına rağmen tamamen doğal eğilimler bu enfla-syonistik durumlar.... bir jölenin başta durması kadar doğal... Zincirin halkaları ile zincir arasındaki ilişki gibi zinciri boş-almış dolu koymuş bir yapı var. "Döviz kuru -maliyet artışı-fiyat " artışı... Nasıl yani diye hala teyze dayı amca soranlara ... aşağıdaki grafik cevap versin.  Ben yeterince Felsefelendim... Devir Din-lenme devri... Memleketin bazı yerlerinde Hap-şırığı gelenlere Yerhamükallah  bazı yerlerde de "hayır olsun" deniliyor... "Pıpkı bunun bigi" enflasyonda her yurttaşa ve bölgeye aynı oranda yansımıyor maalesef... Ama tüm ülke için "tek" oran açıklanıyor... Örneğin yakıt fiyatları Ankara özelinde bile Mamak ve Çankaya arasında faklılık arz edyor... Geçtim Tekirdağ ile Muğla arasındaki farkı... Çankaya'da yaşayanlar için benzin, mazot ve LPG fiyat eğilimi aşağıdaki grafikte gösterilmiştir. Malum tabir ile "3 aşağı 5 yukarı" her yer de benzer bir eğilim vardır. Zaten 5 yukarı olması da tesadüf değildir... Benzin 5'i geçti, S-oldu benzin... Cin-aslı mı-fotokopi mi bu kafiye kafi...


Sıkıcı fiyat artışı mevzularını bir kenara bırakalım. Kenarı siz seçin ama, s-ağ ve/veya s-ol. Sonuçta cümleniz "seçme ve seçtirme" hakkında sahipsiniz. Ağ ve Ol arasında da tercih yapabileceğinize tereddüdü olana heçbişey demiyorum ve bu konuyu kapatıyorum.

Yazının bütünlüğü kaybolmasın diye konuyu domuzlara bağlamak zorundayım. İntihal ve intihar tartışmalarının yoğunlaştığı çamuru az, çorağı çok akademik yaşam ünitesinde, en çok kullanılan bilgi kaynağı vikipedya "domozofobiyi" arttıran 3 cümle içermektedir. 

"Bir seferde yaklaşık 6-12 arasında yavru doğuran domuzlar, tutsaklık halinde kendi yavrularını yiyebilirler. 
Domuzların ter bezleri yoktur, bu nedenle sıcak havalarda kendilerine serin tutabilmek için sürekli olarak su veya çamura erişmeleri gerekir. 
Ayrıca çamuru derilerini güneş yanıklarından korumak için kullanırlar"

Not: Yazıyı buraya kadar okuyanlara sürpriz kitaplar hediyelenecektir. Hayır oranının attığı her fark puanı için ayrı kitap düşünülüyor. 





27 Şubat 2017 Pazartesi

Kemer Sıkma Sırası Esnafta mı?

Kemer Sıkma Sırası Esnafta mı? Soru çok net ve son günlerde her konuda çoğunluk olan "Hayır diyenler" bu konu da azınlık...
Referanduma 47 gün kaldı... Zor iki sene yaşayan, hergün batış haberleri ile gündem olan esnafın "hayırla şer arasındaki tercihi çok belirleyici olacak" derken esnaflara yönelik yeni bir kesinti başlatılacak haberleri çıktı. Zaten zor günlerden geçen esnaf bir de ahilik fonu primi ödeyecek. "Ahilik fonu" kapsamında her esnaf zorunlu olarak 35,55 TL  prim ödeyecek. Bu kesinti 2.077.276  Bağ-kurlu esnaftan kesilecek. Esnaflar önce aylık 73 milyon 847 bin 162 liralık primi ödeyecek. Sonra faiz geliri hariç tutulursa bu primler 1 Milyar 772 Milyon 331 bin 883 lira olunca şartları uyan esnafa asgari ücretin çok altında bir ödeme yapılacak. Böyle bile olsa iyi diyebilirdik. Böyle mi? Tabi ki hayır... Neden?

Torba kanunların temel yasama faaliyetlerine dönüştüğü bir mecliste esas yönüyle kanunları takip etmek neredeyse mümkün değil artık. Yasama uzmanlarının feriştahı olsanız bir bütün halinde torba kanunları kavramanız çok zor oluyor... Birbiri ile ilgisiz yüzlerce başlığı, çoğu zaman maddi hatalar da içerecek şekilde, kamuoyunda, ilgili komisyonlarda ve gerektiği gibi tartışmadan hurra yallah torba yapan kanunlar, genellikle "türdeş" yazarların müjde içerikli  yazılarıyla belli gaza'telerde görünür oluyor. Yine bir müjdeli haberle ve torbayla karşı karşıyayız. Esnaf Ahilik Sandığı..

Müjdeli habere göre; esnaflar da işsizlik sigortası fonu gibi bir fondan yararlandırılacak! Esnaf battığında veya kapattığında dükkanı, geri ödeme alacak... Fonun hazırlandığı dönem, binlerce esnafın battığı döneme denk geldi tesadüfen... şu işe bak sen ama art niyet aramaya yok gerek...
Müjdeli habere devam edecek olursak "kapsamdaki Bağ-Kur’lular yüzde 2 oranında prim ödeyecek. Esnaf Ahilik Sandığı’na prim ödenmesi zorunlu olacak. Ödenecek prim miktarı 35,55 TL olarak belirlendi. Sandığa 3 yıl boyunca son 120 günü kesintisiz olmak üzere en az 720 gün prim ödeyen esnafa sandıktan ödenek verilecek. 720 gün prim ödeyen esnaf 6 ay ödenek alabilecek. Son 3 yılın içerisinde en az 900 gün prim ödeyen esnafa 8 ay, son 3 yılın tamamında yani 1.080 gün prim ödeyen esnafa ise 10 ay ödenek verilecek[1]
Şimdi bu müjdeli haberin "gizlediği" hususları sıralayacak olursak;

1- 35,55 TL olacak olan prim kesintisi, Kasım ayı verilerine göre 2.077.276 esnaftan kesilecek. Yani aylık 73 milyon 847 bin 162 liralık prim toplanacak. Faiz geliri hariç tutulursa bu primler 1 Milyar 772 Milyon 331 bin 883 lira olacak 24 ay içerisinde.  
2- İlk ödeme 24 ay prim toplandıktan sonra yapılacak. Şimdiki batık esnaflar ve 2 yıl içinde batacak esnaflar bu fondan yararlanamayacak.
3- İki yıldan sonra batacak olan esnafların son 4 aylık primlerinin kesintisiz ödemiş olmaları gerekir. Bir gün dahi eksik ödeme yapan esnaf isterse 720 değil 820 günü olsun yine yararlanamayacak. 
4- Zaten günü kurtaramayan, büyük AVMlere kapılan küçük esnafın her ay ödeyeceği prim "düzenli ve zorunlu gider olacak."

AHİLİK Fonu Esnafa ödenecek mi sorusuna şu an uygulamada olan işsizlik fonu uygulaması cevap versin... Kesintiye gelince neredeyse tüm sigortalılardan kesilen işsizlik sigortası primi, ödemeye gelince işsizlerin % 10-12'sine ödenmiştir... İşsizlik sigortası fonu haritası aşağıdadır.. Esnafların hepsinden kesilen prim batan tüm esnafları dahi kapsamayacaktır. Örn: işsizlik sigortası, Baknz az aşağıya...

"İŞKUR İşsizlik Sigortası Aralık 2016 bültenine göre; “İşsizlik Sigortasının uygulamaya başladığı Mart 2002 tarihinden 31.12.2016 tarihine kadar 7.865.560 kişi başvuruda bulunmuş, 5.123.004 kişi işsizlik ödeneği almaya hak kazanmıştır. Mart 2002 tarihinden 31 Aralık 2016 tarihine kadar toplam 14.313.273.079.-TLödemede bulunulmuştur.” Buna göre başvuran her 100 işsizin 35’ine yukarıdaki şartlardan birine uymadığı gerekçesiyle işsizlik ödeneği ödenememiştir. Yasa bu konuda çok açık ve kısıtlayıcı olduğu için % 35 gibi görece yüksek bir oranda hak etmeyen işsiz, olumsuz dönüt almıştır. 

Tablo : Mart 2002-2016 İşsizlik Ödeneği Başvuruları
Başvuran Toplam Kişi Sayısı
7.865.560
100%
Ödenme Yapılmayan Toplam Kişi Sayısı
2.742.556
35%
Ödenen Kişi Sayısı
5.123.004
65%
Ödenen Toplam Miktar (TL)
14.313.273.079

Ortalama Kişi Başına Ödeme (TL)
2.794


Kaynak: İŞKUR İşsizlik Sigortası Bülteni

İŞKUR İşsizlik Sigortası Aralık 2016 bültenine göre; 2016 yılında Fondan harcanan miktar 12.145.157.598 TL’dir. Aynı dönemde bu kapsamda işsizlik ödeneğinin toplam harcama içindeki oranı % 30’dur. Fonun % 70’i işsizlik ödeneği dışındaki harcama kalemlerinde harcanmıştır. Kurulduğu aşamadan bu yana bu oranın düzenli bir artış sergilediği ortadadır.

“Kullanılma kapsamı” özellikle torba yasalarla yıllar içinde genişletilen fonun “kullanıldığı başlık sayısını tam olarak belirlemek” ayrı bir araştırma gerektirebilir."

Görünen o ki siyasal iktidar memura ve işçiye zorla katılım yoluyla uyguladığı Bireysel Emeklilik Sigortası (BES) benzeri uygulamayı esnaflara da yayacak. İşin kötü yanı işçi ve memur 2 ay sonra bu kesintiden kurtulabilecek. Esnafın kesintisi ise zorunlu olacak. Esnafın yararlanma imkanı da daha kısıtlı olacak. Bakalım esnaf ne diyecek... 


[1] http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/issizlik-maasi-1-ay--erken-baglanacak-2403277/"


19 Şubat 2017 Pazar

GİZLENEN İŞSİZLİK ORANI % 10, REEL İŞSİZLİK İSE % 21

Reel İşsiz Sayısı 6 Milyon 446 bin 558 kişi…

TÜİK tarafından işsiz sayılmak çok zor ama bu ülkede işsiz bırakılmak çok kolay. İşsiz sayılmak için tek kurum yani TÜİK görevli iken, işsiz bırakılmak için yüzlerce kurum iş başında, harıl harıl KHK listesi hazırlıyor. Milli Eğitim, YÖK ve iş ve işçi bulmada kanuni görevleri olan İŞKUR da bu hararetli kurumlardan... 

1 Eylül Dünya Barış Gününde startı verilen işten atma KHK şenlikleri kapsamında yuvarlak hesap 101.900 kişi işsiz bırakılmıştır. Uluslararası hukuk, anayasa, temel kanunlar ve hatta en düşük normlara dahi aykırı olan bu işten atmalar “olağan hukuka ve hukuk fakültesi 1. sınıf bilgisine göre yok hükmündedir.” Ancak bu yazının konusu kamudan işten atmaların işsizliğe etkisi değil. Her ne kadar reyisicumhur imzasıyla işsiz bırakılmışlarsa da, OHAL KHK NO: 679’dan 687’e kadar işsiz bırakılanlar, TÜİK’e göre işsizlik verileri içerisinde işsiz sayılmıyorlar.

İşte bu nedenle TÜİK’çe işsiz sayılmak çok zor durum durumdur. TÜİK’e göre işsiz sayılmanız içün aşağıdaki şartların hepsinin bir arada olması gereklidir. İşsiz sayılmanız için: 
  1. Referans dönemi içinde, (son KHK’liler henüz bu referans döneminde olmadığından işsiz sayılmamaktadır.)
  2. İstihdam halinde olmayan kişilerden, (kâr karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiç bir işte çalışmamış ve böyle bir iş ile bağlantısı  da olmayan) (İŞKUR Kursiyerleri, Engelli Bakıcıları, ücretsiz aile işçileri vb. işsiz sayılmamaktadır.)
  3. İş aramak için son 4 hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış  olan, (6 Ocak haftasında ihraç edildiyseniz ve o hafta iş arayıp sonra aramaya ara verdiyseniz, TÜİK işsiz saymıyor sizi) (2014 yılı öncesinde iş arama kriterinde referans dönemi olarak “son 4 hafta” yerine “son 3 ay”  kullanılmaktaydı. Her ne hikmetse bu süre kısaltıldı.)
  4. 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan (Herhangi bir nedenle başlayamıyorsanız işsiz sayılmıyorsunuz.)
  5. 15 ve daha yukarı yaştaki fertlerden olmanız gerekir 
Bu koşullardan herhangi birini tutmayanlar açık işsizlik oranına ve sayısına dahil edilememektedir. Örneğin Kasım döneminde 12,1 oranını ve 3 milyon 715 bin sayısını oluşturan işsizler bu 5 koşulu aynı anda yerine getirmektedir. Bilindiği üzere işsizlik; açık işsizlik, gizli işsizlik diye tasnif ediliyor. 3 milyon 715 bin kişi açık işsizdir. Sürekli iş arama faaliyetine rağmen iş bulamamaktadır. Gizli işsizlik ise verimle ilgili olup çalıştığı halde katma değeri olmayan işgücünü tarif eder ki ölçümü çok zordur. Bu yazıda vurgulamak istenen kavram sadece işgücüne dahil olmayıp iş başı yapmaya hazır olanlarla da ilgili değil… ki bu kapsamda da 3 milyon 715 bin kişiye ek olarak 2 milyon 286 bin kişi bulunmaktadır. Birçok araştırmada reel işsizlik oranına dahil edilen bu kişiler ülkeler için kritik eşiği gösterir. Bu milyonların da dışında milyonları gösteren bir kavram: “Gizlenen İşsizlik”
Gizlenen işsizler kimlerden oluşuyor. 1) Stajyerler 2) Mevsimlik Çalışanlar 3) İŞKUR TYP’leri Kapsamında Yararlanıcılar, 4) Engelli Bakım Parası alan kişiler 5) … Bu kişilerin “istihdam halinde” oldukları iddiası, hafta da bir saat dahi olsa kazanç karşılığı (ayni veya nakdi) iş yapmalarına dayandırılmaktadır. An itibariyle TÜİK, açık işsiz olmasına rağmen İŞKUR Kursiyer ve Yararlanıcılarını işsiz saymamaktadır. Gizli işsizliğin bir türü de olabilecek bu "eğreti istihdam durumu" hem geçici olmak yönüyle sorunludur hem de işçilerden kesilen primlerden biriken işsizlik sigortası fonundan ücretlendirme yapılması yönüyle de sorunludur. Son 687 sayılı KHK ile bu durum daha da yaygınlaşacak... yani kişilerin hem bir işi olmayacak, hem de işsiz sayılmayacak... bu sayının kaç kişi olduğu veya olacağı net değildir. 


Tablo 1: İşsizler ve Gizlenen İşsizler Tablosu (2016 Tahmini)

2016 Yılı için tahmini TÜİK verilerini ve Yayınlanmış İŞKUR verilerini içeren yukarıdaki tabloda görülebileceği üzere İŞKUR etkisiyle 2,2 oranında bir işsizlik oranı massedilmektedir. 2016 yılı için İŞKUR'un programları ve kursları kapsamında 684.558 kişi istihdam da sayılmaktadır.  TYP programına ilişkin "verimsiz", "herhangi bir mesleki nitelik kazandırmayan" ve "aktif işgücü programı olarak ifade edilmemesi gereken" bir program değerlendirmesi yapılmaktadır. Yine kursiyer ve stajyerlerin "geçicilik" durumu bu kapsamdaki "istihdamın" "ertelenen bir işsizlik" olduğunu göstermektedir. 2013 yılından bu yana yoğunlaşan bu erteleme durumu 2015-16 yıllarındaki işsizliğin patlamasının bir nedeni olabilir. 

2017 yılı için ise daha iyimser olmak için çok az neden var. Referandum sürecine girmiş, işsizliğin kamu kurumları eliyle ihraçlar yoluyla arttırıldığı, enflasyon ve döviz kurunun birlikte arttığı bir iktisadi yapıda istikrarsızlığın ilk sonucu işsizliğin radikal artışı olacaktır. 
    


16 Şubat 2017 Perşembe

İşsizler, Atanamayanlar, Atılanlar "Hayır" Diyecek!

Türkiye'nin Emek hali, OHAL'de referandumu nasıl etkiler?


Türkiye yaklaşık 60 gün sonra rejim değişikliğini içeren, aslında 18 maddeden ibaret olmayan tüm anayasa maddelerini etkileyen, tarihi bir referanduma gidiyor.  Zam alamayan, sendikasızlaştırılan, işten atılan çalışanların, iş bulamayan işsizlerin, gençlerin, işgücü dışına itilen kadınların, tarımda çalışan ücretsiz aile işçilerinin, gayrı insani koşullarda bulunan mevsimlik işçilerin, üniversite mezunu olmasına rağmen atanamayanların referanduma dair fikri hayırdan yana görünüyor. Örneğin kamuda çalışırken hukuksuz bir şekilde işten atılan ("ihraç edilen") 101.900 kişi aileleri ve arkadaşları ile birlikte "HAYIR" diyecek.
15 Şubat 2017 itibariyle 211 gündür Türkiye genelinde bir OHAL uygulaması devam etmektedir. "OHAL'de referandum olmaz, meşruiyetini kaybeder" eleştirisi karşılık bulmazsa 16 Nisan'da, yani iki ay sonra referandum olacak." Ohalin olağan sonuçları" birçok yönüyle hayatımızı kısıtlarken genel ekonomik durumda da hayra alamet olmayan gelişmelere gidişat hızlanmış durumdadır. Tartışmalar "Anayasa" değişikliğine odaklanmış, emek kesimi reel bir kayıp dönemi yaşamakta ve genel kamuoyu bu konuya gereken özeni göstermemektedir. Daha çok kurdaki dalgalanmalar üzerinde yapılan tartışmanın emek kesimini nasıl etkilediği, dikkat çekilmesi gereken noktadır. OHAL KHK'leri kapsamında Ohal'le ve "Darbecilerle mücadele ile ilgisi olmayan"  ama emeğe dair ciddi ve kalıcı sorunlara yol çan birçok uygulama çıkarılmıştır. 

TÜİK'in açıkladığı Kasım verilerine göre işsizlik oranı 2009 yılından sonraki en yüksek orana, % 12,1'e çıktı. Geçen yılın aynı dönemine göre 590 bin kişi artan işsiz sayısı ise net bir şekilde artan işgücüne yetecek kadar istihdam alanının oluşturulamadığının göstergesidir. % 12,1'lik işsizlik oranı ve 3.715.000 kişilik işsiz sayısı Türkiye'de emek için zor günlerin içinden geçildiğini göstermektedir. Bunun anlamı özetle: "İşsizler daha uzun süreli iş arayacak ve iş bulmak için daha nitelikli olmaya çalışırken daha düşük ücretleri kabul edecek." Gençlerde işsizlik oranı önceki döneme göre % 3,5 artarak % 22,6 olmuştur. Kadınlarda ise işsizlik oranı 3 puan artarak % 16'ya yükselmiştir. Tarım dışı işsizlik oranı ise 1,9 puan artarak 14,3 oranına yükselmiştir. 
İş aramaktan bıkıp ve çalışmaya hazır olmasına rağmen işgücünden ayrılan nüfus 2.286.000 kişiye ulaşmıştır. Ne işte ne de eğitimde olmayan gençlerin  sayısı 85.000 kişi artarak  2.842.000 kişiye ulaşmıştır ki bunların 379 bini yüksek öğrenim mezunudur. 
Bu vahim tablonun sonucu olarak İşgücüne Katılma Oranı % 52,1 istihdam oranı ise % 45,8'dir. 80 milyonluk bir ülkede toplam istihdam sadece 27 milyon 67 bin kişidir. Yani 1 kişi çalışıp 3 kişiye bakmaktadır çünkü 28 milyon 77 bin kişi işgücü dışındadır.  

Çalışanlar açısından da işini kaybetme riskinin yükseldiği bir dönemin içerisindeyiz. Ohal döneminde gerek kamu sektöründe temel hukuki teamüllere aykırı bir şekilde patır patır çıkarılan KHK'ler kapsamında 101.900 kişi işsiz bırakılmıştır. % 95'i üniversite mezunu olan bu kişiler nitelikli, deneyimli ve donanımlı olmalarına rağmen işsiz bırakılmıştır. Özel sektörde ise 1980'den beri çıkarılamayan ama Ekim ayında Ohal sessizliğinden yararlanılarak çıkarılan "kiralık işçilik" uygulaması, Türkiye'yi emek kesimi için güvencesiz, kayıtdışı ve haksız uygulamaların olduğu bir yere dönüştürmüştür. Her 100 çalışandan 33,3'ünün sigortasız çalıştığı Türkiye'de çalışanların % 11'i ücretsiz aile işçiliği yapmaktadır. Kendi hesabına çalışanlar % 17 iken ücretli veya yevmiyelilerin oranı % 68'dir. 


Mevsim etkilerinden arındırılmış verilerde işgücü piyasasının kriz hali daha net görülmektedir. İşgücü artmasına rağmen yeterince istihdam artışı sağlanamamaktadır. İstihdam sayısında artışın dışında önceki döneme göre azalışların görülmesi krizin boyutunu göstermektedir. İstihdam dışında işsiz sayısı da açık bir kriz yaşandığını ve üst üste 8 aydır bu artışın devam ettiğini göstermektedir. 
  
Kaynak:TUİK Kasım Dönemi HİA

 "Tarımsal Çözülmenin" devam ettiği Türkiye'de her yüz çalışanın 18,7'si hala tarım sektöründe iken yine diğer 19,6'sı sanayi sektöründe çalışmaktadır.  İnşaatın istihdam içindeki payı % 7,4 iken hizmetlerin payı % 54,3'tür. Ücretsiz çalışanlar biryana bırakıldığında Ohal döneminde sabit ücretle çalışan herkes TL'deki değersizleşme nedeniyle yoksullaşmıştır. Gerek asgari ücrette yıllık enflasyon oranının altındaki artış gerekse kamu çalışanlarına yapılan enflasyon tutarındaki zam, alınamadan erimiştir. 

Emekçiler ve işsizler için refah, ekonomik istikrar ve huzur ortamı yok gibi görünüyor. Hak arama yollarının işlevsizleştiği, idarenin emeğe dair birçok kararına karşı yargı yoluna gidilemediği, kıdem tazminatlarının ödenmediği, işsizlik fonunun işsizler hariç herkesime dağıtıldığı bir dönemde emekçilerin ve işsizlerin tercihi şerden değil hayırdan yana olacaktır. 




14 Şubat 2017 Salı

Memur 2017'de de Zam Alamayacak!

Memurlar uzunca bir zamandır zam alamıyorlar. Zam alamama nedenleri teatral bir uygulamaya dönüşmüş TİS uygulamasıdır. Grevsiz TİS, tıstır. Gelinen aşamada "yetkili ama etkisiz sendika" ve “konfederasyokların” onayıyla memurlar zam alamaz duruma getirildiler. “Enflasyon oranı veya altında” cari zam alan kamu emekçileri ve diğer sabit gelirli yurttaşlar günden güne reel kayıplar yaşamaktadır. 

2015 TÜİK yıllık enflasyon verilerine göre 2016 ve 2017 yılı memur zammı negatiftir. Döviz kurunun ek reel azalış etkisi dışında sadece enflasyon, verilen zammın reel olarak verilmediğini göstermektedir. 2016 yılı için zam SIFIRIN ALTINDA Yüzde -0,16 iken 2017’de bu oran  daha da düşerek – 3,47 olarak gerçekleşmiştir.

Tablo 1:Memur Maaş Zammı Neden Negatiftir


 
2016 yılında 6+5 şeklindeki zam, yıllık ortalamada cari zam olarak  % 8,65 değerinde gerçekleşmiştir. 2017 yılında ise  3+4 şeklindeki zam, yıllık ortalamada cari zam olarak  % 5,06 değerinde gerçekleşmiştir. 2015 ve 2016 yıllarında enflasyon oranı sırasıyla 8,81 ve 8,53 şeklinde gerçekleştiğinden bu iki yıl negatif zam alınmıştır. 2017 yılı sonu için iki haneli enflasyon değerleri öngörülürken 2017 TİS görüşmelerinde yandaş sendika yine çarpıtmalarıyla sözde TİS imzalayacaktır.  MEMURSEN ve Bağlı Sendikalar yukarıdaki tabloda açıkça 8,65 olan oranın % 11 olduğunu kamuoyuna deklere edebilmişlerdir. Yine % 5,06 olan oran için % 7 iddiasında bulunabilmişlerdir. Halbuki 2017 yılı için öngörülen zammın 3+4 yerine 4+3 olması bile kamu emekçilerinin daha lehinde olan bir durum olacaktı.

Tablo 2: 2017 için Zamlarda 3+4 Küçüktür 4+3’tenin İspatı

Söz konusu kamu emekçileri olunca bütçe kısıtlarını hatırlayan siyasal iktidar 2017 yılı referandumuna giderken memura zam vermemiş ve enflasyona ezdirmiştir. 2017 yılında enflasyonun yanısıra vergi dilimi ve BES kesintileri memur maaşlarını iyice eritecektir. Döviz kuru etkisiyle düşen satınalma gücü de işin baharatı...





[1]  Her memur kendi maaşı üzerinden hesaplayabilir.  Zam oranı değişmez. Anlaşılabilirlik için 2015 ortalama maaşı 100 birim varsayılmıştır. 3.000 TL üzerinden de yapılsa yine zam oranları eksi 0,16 ve  eksi 3,47 çıkacaktır.
[2] Açıklayıcı not: Negatif sayılarda büyük sayı küçüktür Saygın Sarılar.:) 

13 Şubat 2017 Pazartesi

REFERANDUMDA 2. MADDENİN 132 MİLYON TL MALİYETİ VAR.

Bir Maddesinin Net Maliyeti yaklaşık 100.000 asgari ücret eden Olan Referandum...

Geri kalmış ve geliştiğini sanan ülkelerin çoğunda yasa değişikliklerinin, genelde içerikleri konuşulmadan bir grup tarafından değişikliği yapılır. Aslında yapılan değişik-lik, önceden esaslı tartışması yapılmamış, başka bir "değişikliğin değişikliği" olabilmektedir. Türkiye gibi ülkelerde ise bunun kadar olmasa da yapılmayan şey, değişikliğin net maliyetinin ne olacağına dair herhangi bir tartışmanın yapılmamasıdır. Bu kadar uygun tartışma zemini varken tartışılmaması da ancak tembellikle açıklanabilir. 

Meclis ve Cumhurbaşkanı süreçlerinden sonra 11 Şubat 2017’de Resmi Gazete’de yayınlanan 6771 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yayımlandı. İyi de oldu. Değişikliklerin neleri kapsadığını merak eden büyük bir kitle vardı. Şimdi tüm kamuoyu bu metni didikleyerek inceliyor. Ona göre de kararını sandığa yansıtacak.

YSK referandum tarihi olarak 16 Nisan 2017 tarihini duyurdu. Şimdi ilk iş seçmen kayıtlarının kontrolü ve sandık güvenliği için gereken önlemlere girişmek. Memleket, “hayır ve şer” olarak gördüğü seçeneklerin altına “tercih mührünü” basacak. 17 Nisan şafağında dertleri bu kadar girift olan memleket, sonuç ne olursa olsun “sihirli değnek yemiş gibi düzelmeyecek.” İşsizlik, enflasyon, döviz-faiz sorunları, yoksullaşma, yaygın toplumsal ve siyasal şiddet…  gibi uzayıp giden sorunlar çözüm bekliyor olacak. Ancak tarihi bir refere-randum sürecine girilmişken en az yapılan şey, ilgili kanun maddeleri ve bu maddelerin maliyetleri üzerinde kimseden ses çıkmaması. Örneğin bu yasa ve nihayetinde anayasa değişikliği ile değişecek "tabelaların bile maliyeti" asgari ücretin 1404 TL olduğu memlekette dudak uçuklatıcı olacaktır. 

Bir yazıda tüm maddelerin maliyeti ortaya konulamaz. Ayrıca “değişiklik” iyi bir şeyse maliyetine katlanırız da denilebilir. Bu kısacık yazıda 6771’in 2. Maddesi için minimum maliyet hesabı çıkarılmaya çalışılmıştır. Maddeye göre “2709 sayılı Kanunun 75 inci maddesinde yer alan “beşyüzelli” ibaresi “altıyüz” şeklinde değiştirilmiştir.” Buradan yapılan düzenleme ile milletvekili sayısı 550’den 600’e çıkarıldığı ifade edilmektedir. 6771’in diğer bazı maddeleriyle görevleri azalan Meclis’in vekil sayısının artışının gerekçeleri ayrıca ifade edilebilir. Bütün bunlar bir yana bırakıldığında, 2017 yılı verileriyle her bir ek vekilin yıllık gideri 528.000 TL’dir.  Bu değer toplamda 50 vekil ve bir seçim dönemi için 132.000.000 Türk Lirası eder. Yani referandumda hayır çıkmazsa sadece bu maddenin maliyeti 132 milyon gibi görünüyor. Bunun toplam bütçe içindeki ağırlığı 2017 yılı bütçesini esas alırsak yüzde 1 bile değildir. 
  

Millet Vekili Maaşı
1. Danışmanı
2. Danışmanı
Sekreteri
Diğer Maliyetler
Toplam Maliyetler
Aylık Maaş Maliyeti (2017)
17.000
6.000
6.000
5.000
10.000
44.000
Yıllık Maliyet (2017)
204.000
72.000
72.000
60.000
120.000
528.000
Bir Seçim Dönemi Maliyeti (2017)
1.020.000
360.000
360.000
300.000
600.000
2.640.000
Anayasa ile Gelen Ek 50 Vekilin Toplam Maliyeti
51.000.000
18.000.000
18.000.000
15.000.000
30.000.000
132.000.000

Karar kıymetli yurttaşlarındır, maliyet de öyle, o da yurttaşlarındır. Bu maddenin an itibariyle yurttaş başına düşen maliyeti bir kapiçinodan daha düşüktür. Ama kimisi çok sevdiği birine kapiçino da ısmarlamayı tercih edebilir. Kimisi de zaten içmiyoruz diye bilir... Maliyeti hesaplanamayan maddelerin maliyetini maliye çıkarsın... yada işinden atılan maliyeci akademisyenler bu nazarla bir nazariye hazırlasın...


Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...