24 Nisan 2018 Salı

SEÇİM BİLGİ NOTU : 60 GÜN KALMIŞKEN

   
AKP, gün geçtikçe oylarının düştüğünü ve 10 Ekim 2015 Ankara katliamı sonrası MHP ile başlattığı “Kızıl Elma” koalisyonu ittifakının da işe yaramayabileceğini görünce ekonominin verdiği sinyalleri de dikkate alarak hokos pokos yapmaya karar verdi. 

16 yıldır erken seçimlerin ne kadar berbat, koalisyonların ise nasıl bir ihanet olduğuna dair kafamızın etini yiyen iktidar sözcüleri, “bir gece ansızın” değişmiş durumdalar. Özetle 16 Nisan 2017’de ortaya çıkan mühürsüz duruma uygun ilk seçim için 60 gün kaldı. 2014-2019 yılı arası seçimsiz geçen tek yıl 2016 olmuş oldu. Yerel seçimde ittifakın işlevsiz olacağı hatta ters tepebileceği görülünce bu hokos pokos acele seçim kararı alındı.

2017 Referandumunda hayır demek gerektiği [1] o günden bugüne daha da netleşmiş durumdadır. 
Bu yazıda, 24 Haziran seçimleri için yeni “anayasal ve yasal” değişikliklere göre seçim takvimi ve diğer ilgili bilgiler paylaşılacaktır. Güncel gelişmeler yazıya eklenerek yazı güncel tutulmaya çalışılacaktır. Eleştiri ve önerilerinizi yorumla veya maille (sinanok0665@gmail.com) iletebilirseniz yazının işlevsel olmasına katkı sunmuş olacaksınız.

24 Haziran seçimlerine dair;
1-      TBMM’de yasama yetkisini icra edecek 600 vekilin seçileceği ilk seçimdir. Erken seçim olmaması durumunda vekiller 5 yıllığına seçilmiş olacaklar.

2-      İllerin çıkaracağı vekil sayıları açıklanmıştır[2].

3-  Milletvekili seçimlerine katılabilecek siyasi partiler açıklanmıştır[3]. Bu göre HDP, CHP, Saadet Partisi, İyi Parti, MHP, AKP, BTP, BBP, Vatan Partisi ve Demokrat Parti seçimlere girme yeterliliğine sahip partilerdir.

4-  Seçime giren partilerden tek “sol” parti HDP, tek “sosyal demokrat parti” CHP’dir. İyi Parti dışındakilerin siyasal yelpazedeki konumlanışı net bir şekilde “sağdan aşırı sağa” doğrudur. İyi Partinin programı, işleyişi ve söylemi sağda ancak henüz netleşmiş değildir. Bu sınıflama özneldir. Başkaları başka tasnifler yapabilir.

5-   Ülke genelinde % 10 barajını aşan partiler veya dahil olduğu ittifakı, % 10’u aşan partiler milletvekili çıkarma hakkına sahip olacaktır. Barajı aşmak ülke genelinde “geçerli oyların” % 10’unu almakla gerçekleşir. Barajı aşmayan parti birçok ilde 1. Parti bile olsa hak ettiği vekiller seçilmemiş sayılacaktır. Ve o partinin vekilleri o illerde 2. Partiye gidecektir.

6- Milletvekili dağılım yöntemi önceki seçimlerle aynı olup D’hont Sistemi denilen sistem kullanılacaktır.

7-      Millet vekili adayları
a.      Onsekiz yaşını doldurmuş OLMALI.
b.      En az ilkokul mezunu OLMALI.
c.       Kısıtlı, askerlikle ilişiği, kamu hizmetinden yasaklı  OLMAMALI,
d.      Taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; zimmet, ihtilâs, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler.

8-  Hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri ve Silahlı Kuvvetler mensupları, görevlerinden çekilmedikçe, aday olamazlar ve milletvekili seçilemezler. Bu kapsamda Milletvekili adayı olmak isteyen kamu görevlileri Perşembe günü mesai bitimine kadar (26.04.2017) istifa etmek zorundalar.

9-      Cumhurbaşkanlığı adaylarının yarışacağı bir seçimdir. 16 Nisan referandumu ile ortaya çıkan “Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi içerisinde” çok önemli bir konum olan cumhurbaşkanı olacak kişi; bütçe, vergi ve KHK yetkilerini kullanacaktır.
10-  Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip yurttaşlar içerisinden, doğrudan halk tarafından seçilecektir. Adaylar hiçbir parti için henüz netleşmemiştir.
11- Seçilecek Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.
12- Cumhurbaşkanlığına, siyasi parti grupları, en son yapılan genel seçimlerde toplam geçerli oyların tek başına veya birlikte en az yüzde beşini almış olan siyasi partiler ile en az yüz bin seçmen aday gösterebilir.
13- Cumhurbaşkanı seçilen milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.
14- Genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday, Cumhurbaşkanı seçilir. 24 HAZİRANDA YAPILACAK İlk oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamayı izleyen ikinci pazar günü YANİ 8 TEMMUZDA ikinci oylama yapılacak. Bu oylamaya, ilk oylamada en çok oy almış iki aday katılır ve geçerli oyların çoğunluğunu alan aday, Cumhurbaşkanı seçilir.
15- İkinci oylamaya katılmaya hak kazanan adaylardan birinin herhangi bir nedenle seçime katılmaması halinde; ikinci oylama, boşalan adaylığın birinci oylamadaki sıraya göre ikame edilmesi suretiyle yapılır. İkinci oylamaya tek adayın kalması halinde, bu oylama referandum şeklinde yapılır. Aday, geçerli oyların salt çoğunluğunu aldığı takdirde Cumhurbaşkanı seçilir. Oylamada, adayın geçerli oyların çoğunluğunu alamaması halinde, sadece Cumhurbaşkanı seçimi yenilenir.
16-  Seçimlerin tamamlanamaması halinde, yenisi göreve başlayıncaya kadar mevcut Cumhurbaşkanının görevi devam eder.
17-  Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin diğer usul ve esasların düzenleneceği kanun şu an meclis gündemindedir. Kervan yolda referanduma gitti. Yoldayken erken seçim kararı alındı. Yoldayken “uyum yasaları düzülüyor”. 60 gün sonrasında du bakali n’olcak.

3 Nisan 2018 Salı

Paradan 6 Sıfır, Maaşınızdan 7 Sıfır Atıldı. Bir Sıfır Zarardasınız. Sıfırları Tükettiniz... Bitti.


AKP, tek başına siyasal iktidarı boyunca, kamu çalışanlarının ve genel olarak emekçilerin çalışma haklarını kısıtlamakta hiçbir beis görmedi. Reel ücretleri düşürme, işsizliği ve işçinin üzerindeki vergi yükünü arttırma politikaları “istikrarlı bir şekilde” uygulanmaktadır. AKP, İktidara geldiği 2002 yılından bu yana emeğin aleyhinde birçok uygulamayı yürürlüğe koymuştur. OHAL ve nihai savaş hali ile birlikte emeğin hak kayıpları yoğunlaştı. İçinden geçtiğimiz süreçte binlerce taşeron işçisinin işsiz bırakıldığına tanık oluyoruz. AKP iktidara geldiğinden bu yana aşağıdaki 10 temel başlıkta emeğe adeta sürekli sistematik bir saldırı halindedir. AKP;
1-      Genel emeklilik yaşını yükseltti.
2-      Sosyal güvenlik primlerini yükseltti.
3-    Sağlık ve Eğitim başta olmak üzere birçok kamusal hizmeti özelleştirip paralı hale getirdi.
4-      Kamu çalışanlarının mesai ve ikramiye haklarını kaldırdı.
5-   Kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşme hakkını engelledi ve iş güvencesini kısıtlamaya çalıştı.
6-      İşsizlik oranlarını ve sayılarını yükseltti.
7-      İşsizlik sigortası fonunu amaç dışı kullandı.
8-      Sosyal Güvenlik Emekli Aylıklarını düşürdü.
9-      Sosyal Güvenlikte kadın erkek fark etmeksizin 65 yaş emeklilik şartı getirildi.
10- Sosyal güvenlikte gizli özelleştirme yaptı (Katılım paylarından, şehir hastanelerine kadar).  
Emek açısından yaşanan bu hak kayıplarına karşın ülke ekonomisinin en son 2017 yılı için de ifade edildiği gibi “büyüme” gösterdiği hep söylene geldi. 2016 tarihinde ilan edilen OHAL’den bu yana ise;
1-      AKP, kiralık işçiliği yasasını çıkardı ve uygulamaya başladı. 11.10.2016 tarihinde çıkarılan “Kiralık İşçilik” yönetmeliği[1] sonrasında kayıt dışı istihdam oranları yükseldi ve kamusal vergi ve sigorta primleri arttı.
2-  OHAL Döneminde 26.08.2016 tarihinde AKP “Varlık fonu” kanunu çıkardı[2]. Toplumsal ve tarihsel kazanımlar Sayıştay ve Meclis denetiminin dışına çıkarılarak siyasal amaçlar için kullanılmaya başlandı.
3-  AKP, kamu emekçilerinin “güvencesini” ve işçilerin “kıdem tazminatını” kısıtlama girişimleri başlattı.
4-     AKP, ara verilen özelleştirme çalışmalarına hız verdi. Sağlık alanında “Şehir Hastaneleri” adı altında kamu-özel ortaklığı ile yeni bir tür özelleştirme süreci başlattı. Gelinen aşama da şeker fabrikalarının özelleştirilmesi iktidarın hedefidir.
5- AKP OHAL döneminde bireysel emeklilik sistemini “zorunlu” hale getirdi. 25.08.2016 tarihinde ilgili kanunda değişik yapılarak[3] bireysel emekliliğe katılım için çalışanın talebi ve rızası aranmadan kesinti yapılabilmesinin önü açıldı.
6-   Taşeron işçilerin kadro hakkı KHK ile kısıtlanarak engellendi. An itibariyle binlerce taşeron işçi işsiz bırakılmıştır.[4]
Bu kadar maddede emeğe ve işçiye karşı olan AKP, ortada bir ekonomik başarı varmış gibi bir algı oluşturma çabasındadır. Bugün açıklanan TÜFE[5] ve Yİ-ÜFE[6] verileri göstermektedir ki enflasyon halen iki haneli olarak yaşanmaktadır. Bunun anlamı satın alma gücünün genel nüfus için düştüğüdür. İnsanlar daha az ürünü daha çok çalışarak alabiliyorlar.
Başlıktaki “Paradan 6 Sıfır, Maaşınızdan 7 Sıfır Atıldı” meselesine gelince, AKP genel başkanının bir seçim çalışmasında ifade ettiği “tuvalet parası hesabı” nedeniyle defaten açıklamak gerekiyor ki; “Paradan 6 sıfır atılınca ücretlerden de atıldı.”  Bu basit gerçeğin halk düzeyinde anlaşıldığı aşikar ama siyasetçilerin “sakız merakı” bu konuyu yeniden gündeme getirmiştir. Paradan 6 Maaşdan 7 sıfır olayına gelince;
1-      Enflasyon nedeniyle maaştan bir sıfır gitmek üzere,
2-      Döviz kuru etkisi nedeniyle satın alma pariteniz de düşmekte. Bu iki “muzır” eğilim nedeniyle “hiç ücretliler” ile sabit ücretliler için önceden yoksullaşmıştır.
Grafikte yükselen eğilim ücretliler için ücretten atılan ek 1 sıfıra tekabül etmektedir.

 Çok sayın ekonomi yetkililerinin belirttiğinin tersine enflasyon iki haneli gerçekleşecek 2018 yılı içerisinde de. Bu nedenle artık bir kısır döngüye dönen döviz-faiz ve enflasyon artışı büyük sermaye kesimlerine spekülasyon imkanı sağlamaktadır. Ancak sabit ve alt düzey gelirliler yani toplumun % 95'i bu eğilimlerden olumsuz olarak etkilenmektedir. 





9 Mart 2018 Cuma

AKP'nin ŞEHİR EFSANESİ: DIŞ TİCARET

7 Haziran seçimlerinden önce tartışılmaya başlanan "AKP'nin ekonomik başarıs(ızlığ)ı" hala net bir şekilde ortaya konulabilmiş mi? İşin aslına bakılırsa toplumsal birçok açıdan AKP'nin ekonomi politikalarının sonuçlarının yoksullaştırma, işsizlik, gelir dağılında adaletsizlik olduğunu savunan ciddi bir iktisatçı kliği hep oldu. Ancak AKP iktidarının "ekonomi de ne kadar başarılı olduğuna dair" baskın bir görüşü inşa etmekte başarılı olduğu görülmelidir. Hala birçok alanda AKP'nin ortaya çıkardığı ekonomik enkaz, tam anlamıyla açıklanabilmiş değildir. Yükselen işsizlik, enflasyon, döviz kuru ve faiz oranlarının olumsuz seyrine rağmen özellikle medya ve yandaş "yorumcu" desteği bu hakikati gizlemektedir. Hakikat şudur: AKP'nin ekonomik anlamda bir başarısı söz konusu değildir. Bu başarısızlık son 3-4 yılda iyice ortaya çıkmıştır. OHAL ve savaş politikası nedeniyle de ekonomi batmaya doğru gidişini hızlandırmıştır.

Bu kısa yazıda AKP'nin dış ticaret eğilimini gösteren bir grafik, siz değerli Xebat_İstihdam okurlarının bilgisine sunulacaktır. AKP iktidara geldiği 2002-3 yıllarındaki dış ticaret eğilimi ne ise o yönde bir eğilimi takip etmiştir. Yani ortada söz konusu olacak efsanevi bir başarı kesinlikle yoktur. Aksine Hazine Müsteşarlığının verilerinden derlenen aşağıdaki grafikte görüleceği üzere durum, son 3 yıldır 2002 yılından da daha kötüdür. Bu yönüyle resmi verilerin söylediği ve birbiriyle bağlantılı iki gerçek şudur; (1) ne ihracatın ithalatı karşılama oranı artmıştır ne de (2) işlem hacmi içersinde ihracatın oranı artmıştır. Çokca ifade edilen dış ticaret açığı ve buna bağlı cari işlemler açığının grafiği AKP'nin bu konudaki başarısızlığının "resmi resmidir."

Neredeyse her hafta bir AKP yetkilisinin tam da bir yurt dışı gezisine giderken "hiç de ufak atmadığı" dış ticaret anlaşmalarının süreç içerisinde bir değişiklik göstermediği aşağıdaki grafikte görülmelidir. Türkiye 100 birimlik ithalata karşı yaklaşık 70 birimlik ihracat yapagelmiştir. Yine 100 birimlik işlem hacminin yaklaşık 60'ı ithalat olagelmiştir. AKP bu durumu pekiştirmiş ve hatta son yıllarda kötüleştirmiştir. AKP iktidara geldiğinden bu yana Türkiye ekonomisinin dünya içerisindeki değişmemiştir.

*2018 verisi sadece Ocak ayına aittir.

Sonuç olarak ülkedeki işgücünü bilimsel bir eğitimden uzaklaştırıp, en nitelikli nüfus kesimini neredeyse ülkeden kovup, üniversitelerden akademik özgürlüğü bitirip, hukuksal düzeni askıya alıp refah ve saadet içeren bir ekonomik eğilim gerçekleştirilemez. AKP'nin ekononik başarısızlığı OHAL döneminde sadece hızlanmıştır yoksa bu başarısızlık OHAL dönemine özgü değildir. Dolaylı vergi rejimi ile, torba yasalarla, "katılım" paylarıyla ... en yoksullardan alıp en varsıllara veren AKP, seçimle görevden uzaklaştırılacağını anlamıştır. Bunun en önemli nedeni "ekonomik başarı mitinin" artık çuvala sığmayacak düzeylere ulaşmasıdır. Bu yönüyle "ittifak" çalışmalarının ekonomik bir perspektifle değerlendirilmesi zorunludur. Tabi ki Ohal ve savaş halinden bağımsız bir ekonomik değerlendirmenin yapılamayacağı bilinmelidir.

Kadın Emeği Göstergeleri: "Ben Bişey Demiyorum, Görüyorsunuz"

Türkiye'de kadın emeği verileri yorumsuz bir şekilde aşağıda grafiklerle sunulmuştur.
Yorum yapılmama nedeni 8 Mart'ta sözün kadınlarca kurulması gerektiğine dair tutumdur.

1- Eğitim Düzeyine Göre İşgücüne Katılma Oranı Gösterleri


2- Eğitim Düzeyine Göre İstihdam Oranları

















3- Eğitim Düzeylerine Göre İşsizlik Oranları
















4- Herhangi Bir Eğitim Düzeyini Bitiremeyenlerin Oranı
















5- Sigortasız Çalışma Oranları

6- İşteki Durum ve Ücretsizlik















Kaynak: TÜİK


8 Mart 2018 Perşembe

İŞSİZLİK ARTARKEN İŞKUR PERSONELİ NEDEN AZALIYOR?

Kapitalist düzenin ortaya çıkardığı birçok sorun vardır. Kişisel ve bölgesel gelir dağılımı adaletsizliği, emeğinin karşılığını alamama anlamında sistematik sömürü, iş ve geçim amacıyla kitlesel göçler, eğitimli olmaya rağmen yoksul kalma riskinin yüksekliği bu kapitalist düzenin "olağan" sonuçlarındandır. "İş aramasına rağmen çalışacak bir iş bulamama durumu olarak işsizlik" de kapitalist düzenin olmazsa olmaz sonuçlarındandır. Kapitalist sömürü rejimi kurumlarının görece geriletildiği dönemlerde toplumsal bazı kurumlar emeğin sömürüsünü azaltmak amacıyla tarihsel olarak kurulabilmişlerdir. Sendikalar, Kamusal ve parasız eğitim kurumları ve kamu istihdam/sosyal güvenlik kurumları bu kurumlardan bazılarıdır. Tarihsel süreç içerisinde kuruluş amaçları ve işlevlerinin dışında saldırılara ve aşınmalara maruz kalan bu kurumlar 1970'lerden başlayan bir karşı saldırı ile günden güne azalmaktadır. "Erdemli kamu hizmetleri" sınıfına yakın olan bu toplumsal hizmetler, neo-liberal saldırılara maruz kalmış ve ya doğrudan ya da dolaylı olarak "özelleştirilmiş/piyasalaştırılmış veya ücretlendirilmiştir" 

Türkiye'de ise ücretli/güvenceli kesiminin toplam istihdam içerisinde baskın çoğunluğu oluşturması zaten 90'ların sonunda gerçekleşebilen bir durumdur. Ancak söz konusu neo-liberal saldırı ancak 2000'lerden sonra birçok kuruma sirayet edebilmiştir. Kamunun yeniden yapılandırılması adı altında birçok kamu hizmeti "paralı hale" getirilirken nitelik konusunda da gerilemeler yaşanmıştır. Buradaki toplumsal kaybın en önemli iki örneği sağlık ve eğitim alanında yaşanan kayıplardır. Toplumun eğitim ve sağlık için bütçesinden ayırdığı bütçe kat be kat artarken eğitimli olmak anlamını yitirmiş ve toplumsal sağlık daha riskli bir hal almıştır. Uygulamadan örnek verecek olursak artık katılım/muayene/ilaç payı olmadan herhangi bir sağlık hizmetine erişim söz konusu olmazken eğitim alanında da soru çözme merkezleri olan temel liselerin fiyatları fahiş artış göstermiştir. 

Bu uzun girişi başlıktaki sorunun temeli için yaptık. Ağzını açanın "en temel sorun işsizliktir" dediği bir dönemde Türkiye'nin tek kamu istihdam kurumu olan İŞKUR'un personel sayısı neden azalmaktadır? İŞKUR'un personel sayısı azalırken öte yandan işsizlik de artıyorsa burada yanlış veya eksik giden bir durum yok mudur? İşsizliğin çözümü için sunulan aktif ve pasif istihdam politikalarının etkili bir şekilde uygulanabilmesi için bu kurumda çalışması gereken personel sayısı ne olmalıdır? Örneğin Almanya gibi işsizlik sorununu neredeyse doğal işsizlik seyrinde tutan bir ülkede eşdeğer kurumun personel sayısı kaçtır? Hakeza Fransa veya Türkiye nüfusuna yakın nüfusu olan ülkelerde ... ki işgücü daha çok olup işsiz sayısı Türkiye'den daha az olan ülkelerden bahsediyoruz.



Türkiye girişte ifade edilen neo-liberal saldırıya AKP döneminde "hortum içindeki toz" gibi takıldı.  Aynı kısır döngü içinde uygulanan politikalar işsizliği arttırdı, kayıtdışı isithdamı azaltmadı ve yeterince istihdam sağlayamadı. AKP'nin açıkça başarısız olduğu başlıklardan birisi işsizlikle mücadeledir. Çünkü AKP işsizliği azaltmak için gerekli politikaları hiçbir zaman önceliğine almamıştır.  İstihdam ve sosyal güvenlik konusu "torba yasalara" havale edildi. 2008 krizinden buyana bulunan "mucize çözüm" "işverene işsizlik fonundan kaynak aktarma" şeklinde özetlenebilir. 

AKP iktidara geldiğinden bu yana özel istihdam bürolarını (ÖİBler) teşvik edip İŞKUR'un alanını daraltmaya çalışmaktadır. Bu kapsamda birçok yetersizliklerine ve hukuki eksikliklerine rağmen ÖİBlerin sayısı 500'e yaklaşmıştır. Söz konusu yaklaşık 500 ÖİB, resmi verilere göre İŞKUR'un tek bir il müdürlüğü kadar işe yerleştirme yapamamıştır. Bu veri bile yapılan işlerin ne kadar kayıt dışı yapıldığını göstermektedir.  

Çoğu kurum dışından atanan deneyimsiz idareci takımı ve bankamatik memurları (OHAL'de bile hiçbiri ihraç edilmemiştir, çünkü onlar her devrin "elemanıdır") hariç tutulduğunda İŞKUR personeli sayısı yaklaşık 7.000 kişi civarındadır. Nüfusu, Türkiye kadar olan Almanya'da bu sayının 100.000 civarında olduğu gerçeği göz önünde buludurulursa ne anlatılmak istendiği daha anlaşılır. 

Bu "kahraman" 7.000 kişi; Bir yıl içerisinde;

Sayısı;

500'ü bulan ÖİB'lerle,
3.275.000'ni bulan işsizlerle,
500.000'i aşan kursiyerlerle,
266.000'i aşan TYP Yararlanıcılarıyla,
400.000'i aşan işsizlik sigortası yararlanıcısıyla,

...
uğraşmış ve hizmet vermiştir. 

bu başlıkların dışında misal kıdem tazminatı, sendikal sorunlar vb. çalışma ilişkileri... kamuya işçi alımları, ... gibi birçok temel iş de İŞKUR "kahramanları" vasıtasıyla sunulmaktadır. 

İş yükü yıldan yıla artarken ve çıkan her torba yasa ile İŞKUR'lulara çuval çuval sorumluluk verilirken neden İŞKUR'daki çalışan sayısı yıldan yıla AZALTILMAKTADIR. 

Başta haksız yere ihraç edilmiş deneyimli İŞKUR emekçileri olmak üzere;
İŞKUR'da iş bulabilmek amacıyla sertifika almış binlerce İMD adayının bu sorunun cevabını bilmede önceliği olmalıdır. 

Yoksa iddia edildiği gibi AKP işsizliği arttırmaya mı çalışmaktadır. Bu iddiayı destekleyen veriler;

1) Nüfus artışı söylemi;
2) Mülteci emeği sömürüsünün gözle görünür olması
3) Kayıtdışı istihdamın neredeyse teşvik edilmesi
4) "Niteliksiz Eğitimli" nüfusun çoğaltılması...
... 
Bu veriler ışında AKP'nin işsizliği arttırmakta başarılı olduğu görülebilir. Bir yanda İŞKUR'un personel sayısını ihraçlarla ya da kurum dışından gelen liyakatsiz idareciler eliyle azaltırken öte yandan işgücü arzının işsiz kalması için ne kadar olağandışı gelişme varsa ona imza atmakla AKP bu başarısına! ulaşmaktadır. 

AKP bu alanda o kadar ileri gitmiştirki görevden alınan önceki (ç)alışma bakanı İŞKUR'un kapatılmasını dahi gündemleştirmiştir. SGK ile birleştirme adı altında o dönem başlatılan tartışma bakanın görevden alınması sonucu kapanmış gibi görünse de AKP'nin nihai hedefi temel kamusal istihdam hizmetlerini özelleştirmek ve İŞKUR'u zamana yayarak kapatmaktır. Halbuki İŞKUR'un sunduğu temel kamusal istihdam hizmetleri başta emek sömürüsünün önlenmesi olmak üzere birçok açıdan sağlıklı bir toplumun temelini oluşturmaktadır. Ama tüm politikalarını rant ve rekabet üzerine kuran ve buradan beslenen bir iktidarın önceliği emeğin ve toplumun faydası değil sermayenin karıdır. Bu uğurda kapatılan kamu hastaneleri, daraltılan kamusal eğitim alanı ve "özelleştirme adı altında" satılan tarihsel toplumsal birikimlerin yanında İŞKUR ne kadar önemlidir? 

AKP'nin İŞKUR aşkı issizlik sigortası fonundan gelmektedir. Bu fon reel olarak azalmakta ve AKP'nin hizmetine sunulmuş bir yedek cüzdan niteliğindedir. Bu konu başlı başına bir araştırma konusudur ama merak edenler Sayıştay Denetim Raporunun ilgili kısımlarına bakabilir. Bitirirken İŞKUR'un personel sayısının azaltılması veya ihtiyaç duyulan sayıda sistematik bir şekilde arttırılmaması AKP'nin özel tercihidir. AKP iktidarı bu şekilde işsizlik sigortası fonunu istediği gibi kullanabilmekte, işsiz sayısının azalmasını önlemekte ve reel ücret artışını fiili olarak durdurmaktadır. OHAL ve savaş halinin ortaya çıkardığı durumdan kaynaklı reel ücret artış taleplerini ya fiili olarak ya da yandaş sendikaları eliyle engelleyebilmektedir. 








18 Ocak 2018 Perşembe

OHAL'DE ORTALaMA DOLAR KURU YÜKSELMEYE DEVAM EDİYOR: OHAL Ekonomi Yazıları 3

Bir seri halinde yayınlayacağımız "OHAL Ekonomiyi Nasıl Etkiledi" yazılarının üçüncüsü Dolar Kuru üzerinedir. Yöntem olarak OHAL'den önceki dönemi OHAL Dönemi ile kıyaslayan yaklaşımla OHAL Dönemindeki eğilimler gösterilecektir. Bu eğilimlerin tek nedeninin OHAL uygulaması olmadığı diğer bir çok faktörün etkili olduğu ifade edilebilir. Ancak OHAL uygulaması bu faktörlerden çoğunu da etkilediğinden bu değerlendirme yerindedir.  

Dolar Kuru ülke ekomisini bir bütün olarak  etkileyen bir faktördür. Bu yazıda OHAL döneminden önceki 18 ay ile (1 Ocak 2015 tarihinden 20 Temmuz 2016 Tarihine kadar) OHAL'le geçen 18 Ayda Dolar Kuru eğilimleri aşağıda gösterilecektir.

OHAL uygulamasına girilmeden önce Dolar Kuru  2015 yılının başında 2,33 TL'dir. Bu yılın sonunda 2,91 TL'ye kadar yükselen dolar kurunun 2015 yıllık ortalaması 2,7 TL olmuştur. 19 Temmuz 2016 tarihine kadar kısmi bir yükseliş gösteren kurun 2016 yılı OHAL'siz dönem ortalaması 2,9 TL olmuştur. OHAL'den önceki bu yaklaşık 18 aylık dönemde ortalma dolar kuru 2,79 TL olarak TCMB tarafından açıklanmıştır. OHAL'le geçen sonraki 18 aylık dönemde ise ortalama kur 3,50 TL'ye yükselmiştir. 

Yani kurdaki artış OHAL öncesi döneme göre % 25 olmuştur. Bu artışın devam ettiği de ifade edilmelidir. OHAL olağanlaştıkça Dolar Kuru olağan bir artış sergilemiştir.  Bu olağan artışın OHAL hukuksuzluğu nedeniyle hızlandığı ifade edilebilir.  Merkez bankasının faizleri doğrudan ve dolaylı olarak yükselttiği dönemlerin haricinde bu eğilim sürekliliğini korumuştur. TL OHAL'de hep değer kaybetmiştir. Dünya'da en çok değer kaybeden paraların başında TL gelmektedir. Siyasal belirsizlik ve istikrarsızlık döviz kuru ve maliyet artışını tetiklemiş ve ithalata bağımlı ekonomide dolarla borçlanan birçok firma kısa ve orta vadede sorun yaşayacaktır. Enflasyon, Döviz Kuru ve Faizlerin yükselmesi reel/sosyal yatırımları azaltırken ve bu durum genel olarak işsizliği arttırmaktadır. 

Dolar kurunun en temel etkisi işletmelerin dolara endeksli kısa vadeli borçlarında ve dolara endeksli ithalata dayalı üretimde kendini gösterecektir. Birçok işletme kısa vadeli borçlarını ödeyebilmek için yeniden borçlandığında borç bulamama veya borç bulabilse dahi net borcu arttıran bir borçlanma eğilimi ile karşıyadır. Kısa vadeli borç miktarlarının hızlı artış gösterdiği görülmektedir. Ayrıca ÜFE'deki yükselişin en önemli nedenlerinden birinin dolar kuruna bağlı maliyetler olduğu ifade edilmelidir. OHAL döneminde önceki dönemden ayrıştığı aşikar olan ÜFE, TÜFE'yi de etkilemektedir. 


Dolar kurunun 2015 yılı başından bu yana artış eğilimi ve OHAL sonrasındaki oynaklığı aşağıdaki grafikte günlük baz da da gösterilmiştir. Dolar kurunun OHAL öncesi döneme indirilmesi çok olası değildir. 



  • Ortaya çıkmıştır ki OHAL hukuka, topluma ve emeğe zararlıdır. 
  • İşsizlik, yoksulluk, adaletsizlik ve ölümü çoğaltan bir OHAL’le karşı karşıyayız.
  • Bu nedenle toplum bütün kesimleriyle OHAL’e karşıdır. Çünkü fatura halka kesilmektedir. 
  • OHAL derhal kaldırılmalıdır veya uzatılacaksa referandumla uzatılmasına karar verilmelidir. 
  • Tüm OHAL KHK’leri derhal TBMM onayına sunulup yargı denetimine açılmalıdır. 
  • İhraç KHK’leri meclis genel kurulunda ret edilmelidir.
  • OHAL komisyonu lağvedilip tüm idare mahkemelerine başvuru yolu açılmalıdır.

OHAL'DE ENFLASYON ORTALAMASI 2,3 PUAN ARTTI: OHAL Ekonomi Yazıları 2

Bir seri halinde yayınlayacağımız "OHAL Ekonomiyi Nasıl Etkiledi" yazılarının ikincisi Enflasyon üzerinedir. Yöntem olarak OHAL'den önceki dönemi OHAL Dönemi ile kıyaslayan yaklaşımla OHAL Dönemindeki eğilimler gösterilecektir. Bu eğilimlerin tek nedeninin OHAL uygulaması olmadığı diğer bir çok faktörün etkili olduğu ifade edilebilir. Ancak OHAL uygulaması bu faktörlerden çoğunu da etkilediğinden bu değerlendirme yerindedir.  


Enflasyon ülke nüfusunu bir bütün olarak  etkileyen bir faktördür. Bu yazıda OHAL döneminden önceki 18 ay ile (Ocak 2015 tarihinden Haziran 2016 Tarihine kadar) OHAL'le geçen 18 Ayda enflasyon eğilimleri aşağıda gösterilecektir. 


OHAL uygulamasına girilmeden önce Türkiye genelinde enflasyon yıllık bazda Mayıs 2016 için 6,58 ve Haziran 2016 ayı için 7,64 olarak açıklanmıştı.1. Dönem OHAL uygulaması sırasında bir artış göstermeyen enflasyon, OHAL olağanlaştıkça olağan bir artış sergilemiştir.  Bu olağan artışın OHAL hukuksuzluğu nedeniyle hızlandığı ifade edilebilir. Siyasal belirsizlik ve istikrarsızlık döviz kuru ve maliyet artışını tetiklemiş ve ithalata bağımlı ekonomide fiyatlar genel düzeyi yükselmiştir. Enflasyonun getirdiği belirsizlik para, istihdam ve yatırım kararlarında bir bütün olarak bir yavaşlama şeklinde de olmaktadır. Faizlerin yükselmesi reel/sosyal yatırımları azaltırken ve bu durum genel olarak işsizlik ile sonuçlanmaktadır. 
Enflasyonun en temel etkisi gıda harcamalarında ve kira artışlarında kendini gösterecektir. OHAL’den önce TÜFE endeksine göre yapılan sözleşmelerde artış 8 bandının altında iken bu yıl yapılacak sözleşmelerde veya artışlarda 11-12 bandında olacaktır.  Bu anlamda enflasyonun yükselmesi, gelir dağılımında adaletsizliği derinleştirirken yoksul vatandaşları daha yoksul yapmaktadır.
  
Bu kapsamda 2015 yılı Enflasyon oranı  8,81 olarak 2016 Yılı Enflasyon oranı 8,53 olarak ve 2017 yılı Enflasyon oranı  11,92 olarak açıklanmıştır. OHAL Döneminde açıklanan enflasyon oranlarının daha yüksek olduğu bilinmektedir. Ohal'den önceki dönemin enflasyon ortalaması OHAL dönemi enflasyon ortalamasından 2,3 puan daha düşüktür. OHAL'de Enflasyon ortalama  % 2,3 puan yükselmiştir. Dünyada birçok ülkede "düşük" enflasyon (% 2'nin altında) sorunu yaşanırken Türkiye'de işsizlikle birlikte artan bir enflasyon gerçekleşmiştir. OHAL dönemi öncesi ve sonrası ortalama enflasyon oranları aşağıda gösterilmiştir. 




Bu yükselişin dönemsel seyrinin grafiği aşağıda gösterilmiştir. OHAL devam ettikçe halkın daha da yoksullaşacağı bir süreç yaşanacaktır. Özellikle 2017 yılında enflasyonda yukarı yönlü bir eğilimin ortaya çıktığı ve hala devam ettiği görülmektedir. 




  • Ortaya çıkmıştır ki OHAL hukuka, topluma ve emeğe zararlıdır. 
  • İşsizlik, yoksulluk, adaletsizlik ve ölümü çoğaltan bir OHAL’le karşı karşıyayız.
  • Bu nedenle toplum bütün kesimleriyle OHAL’e karşıdır. Çünkü fatura halka kesilmektedir. 
  • OHAL derhal kaldırılmalıdır veya uzatılacaksa referandumla uzatılmasına karar verilmelidir. 
  • Tüm OHAL KHK’leri derhal TBMM onayına sunulup yargı denetimine açılmalıdır. 
  • İhraç KHK’leri meclis genel kurulunda ret edilmelidir.
  • OHAL komisyonu lağvedilip tüm idare mahkemelerine başvuru yolu açılmalıdır.
x




Öne Çıkan Yayın

DEM PARTİ MÜŞAHİDİ OL!

  İYİ BİR MÜŞAHİT NE YAPSA DAHA İYİ OLUR   İyi bir müşahit “müşahede altında olan ülkenin” tarihi seçiminde görev alacak sandık kurulu üyesi...